logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(N.İ.S. [1.B.], B. No: 2012/1254, 7/3/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

N.İ.S. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/1254)

Karar Tarihi: 7/3/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

Raportör

:

Murat AZAKLI

Başvurucu

:

N.İ.S.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 1/2/2007 tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiğini ve hükmün 8/11/2012 tarihinde kesinleştiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 25/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 10/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

 4. Birinci Bölümün 7/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 4/2/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. a) A.İ.’nin şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ile Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davası sonunda Mahkemece, 19/4/2006 tarih ve E.2004/767, K.2006/455 sayılı kararla; başvurucunun internet üzerinden hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 480. maddesi gereği 2.420,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 b) Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14/5/2008 tarih ve E.2007/1306, K.2008/9338 sayılı ilamıyla; 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun uzlaşmaya ilişkin hükümlerinin değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.

 c) Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; 1/12/2008 tarih ve E.2008/933, K.2008/1319 sayılı kararla; başvurucunun internet üzerinden hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle 765 sayılı mülga Kanun'un 480. maddesi gereği 1.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 d) Temyiz üzerine, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 26/9/2011 tarih ve E.2011/27004, K.2011/34559 sayılı ilamıyla; miktar itibarıyla hükmün temyizi mümkün olmadığı için temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

8. Ceza davası dosyasındaki fiil nedeniyle başvurucu hakkında, A.İ., G.İ. ve Y.İ. tarafından 1/2/2007 tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan manevi tazminat davasında, başvurucunun davacılara, hayat kadını ve kadın pazarlayan kişi olarak tanıtarak internet üzerinden hakarette bulunduğu, kullanılan bilgisayar IP adresinin başvurucunun işyerinde kullandığı bilgisayara ait olduğu ileri sürülmüştür.

9. Başvurucu, davacıların sürekli aleyhine dava açtıklarını, kullanılan bilgisayar ve IP adresinin işyerinde bulunan yaklaşık 1.500 kişiye hizmet verdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

10. Mahkemece, 13/4/2010 tarih ve E.2007/38, K.2010/114 sayılı kararla, davacı Aylin tarafından açılan davanın kabulü ile 7.500,00 TL manevi tazminatın suç tarihi olan 31/1/2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle başvurucudan tahsiline, diğer davacılar tarafından açılan manevi tazminat davasının, haksız fiil tarihi olan 31/1/2004 tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, anılan davacıların bu süre içinde şikayetçi olmadıkları ve ceza davasında da taraf olmadıkları gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

11. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24/10/2011 tarih ve E.2010/8797, K.2011/10983 sayılı ilamıyla; suç niteliğindeki haksız fiilin 31/1/2004 tarihinde gerçekleştiği, davanın 1/2/2007 tarihinde açıldığı, 765 sayılı mülga Kanun'un 102/4. maddesinde öngörülen 5 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresinin geçmediği gözetilerek işin esası incelenip varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, başvurucunun temyiz itirazları reddedilerek hükmün davacılar G.İ. ve Y.İ. yararına bozulmasına karar verilmiştir.

12. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 2/6/2012 tarih ve E.2012/194, K.2012/35 sayılı kararla; başvurucunun internet aracılığıyla davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle A.İ. tarafından açılan davada verilen karar kesinleştiği için yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davacılar G.İ. ve Y.İ. tarafından açılan tazminat davasında uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesince başvurucu hakkında hakaret suçundan verilen kararın kesinleştiği ve fiilin sübuta erdiği, başvurucunun fiillerinin anılan davacılara hakaret niteliğinde olduğu, internet aracılığıyla davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 2.500,00'er TL manevi tazminatın 31/1/2004 tarihinde itibaren yasal faiziyle başvurucudan tahsiline karar verilmiştir.

13. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 8/11/2012 tarih ve E.2012/15452, K.2012/16400 sayılı kararıyla; dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.

14. Karar, 18/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

16. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:

“Şahsi menfaatleri haleldar olan kimse hata vukuunda zarar ve ziyan ve hataların hususi ağırlığı icabettiği surette manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ itasını dava edebilir. Hakim, bu tazminatın itası yerine diğer bir tazmin sureti ikame yahut ilave edebilir.”

17. 818 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesi şöyledir:

“Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 7/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/12/2012 tarih ve 2012/1254 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tazminat davasında davacı A.İ. tarafından açılan davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, diğer davacılar tarafından açılan davanın reddedildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davacı A.İ. tarafından açılan dava sonunda verilen kararın onandığını ve kesinleştiğini, dolayısıyla A.İ. ile ilgili davanın kapandığını, diğer davacılar G.İ. ve Y.İ. tarafından açılan dava sonunda verilen ret kararının Yargıtay 4. Hukuk Dairesince delil ve gerekçe gösterilmeden bozulduğunu, Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonunda delil belirtilmeden diğer davacılar tarafından açılan davanın da kabul edildiğini, davacı A.İ. ile yaptığı evliliğin sona ermesinden sonra davacıların husumet beslediklerini, diğer davacıların iddialarının doğru olmadığını, davacılara hakaret etmediğini, delil ve belge olmaksızın hüküm kurulduğunu, ceza davasında dinlenen tanığın anılan davacılara hakaret edildiği yönünde beyanının olmadığını, davacılara hakaret edildiğine dair delil bulunmadığını, kullanılan IP adresinin kendisine ait olmadığını, Mahkeme ve Yargıtay tarafından gerekçede delillerin gösterilmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

20. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, davacılardan A.İ. tarafından açılan dava sonunda verilen kararın kesinleştiğini belirterek, diğer davacılar tarafından açılan manevi tazminat davasının kabulüne karar verilmesini başvuru konusu yaptığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla, davacılar G.İ. ve Y.İ. tarafından başvurucu aleyhine açılan manevi tazminat davasındaki yargılama ve verilen karar bireysel başvuru açısından değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a) Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası

21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

23. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

24. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

25. Başvurucu, Mahkemece yapılan yargılama sonunda delil belirtilmeden davanın kabul edildiğini, davacılar ile aralarındaki husumet nedeniyle davacıların iddialarının doğru olmadığını, davacılara hakaret etmediğini, delil ve belge olmaksızın hüküm kurulduğunu, ceza davasında dinlenen tanığın davacılara hakaret edildiği yönünde beyanının olmadığını, kullanılan IP adresinin kendisine ait olmadığını, tüm bunlara rağmen tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesince başvurucu hakkında verilen mahkumiyet kararının kesinleştiği ve manevi tazminata konu fiilin sübuta erdiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ceza Mahkemesinde dinlenen tanığın beyanına dayalı hüküm kurulmadığı gibi, bu husus ancak ceza davası sonunda verilen karara karşı ileri sürülebilecek bir iddiadır.

26. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

27. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

28. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b) Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

29. Başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.

30. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

32. Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

33. Öte yandan temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

34. Somut olayda başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesinin bulunmadığını, delillerin gerekçede gösterilmediğini belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesince başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bozma ilamı dikkate alınarak, başvurucunun fiillerinin hakaret niteliğinde olduğu ve 5 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresinin geçmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu şekilde başvurucunun iddiaları zımnen reddedilmiştir (bkz. § 12). Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 13). Dolayısıyla Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.

35. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.

c) Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

36. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

37. Başvurucu, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1/2/2007 tarihinde aleyhine açılan manevi tazminat davasında, 10/5/2012 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükmün Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 8/11/2012 tarihinde onanarak kesinleştiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Adalet Bakanlığı, başvuruya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.

39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

40. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

41. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

42. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

43. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

44. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

45. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

47. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

48. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

49. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda başvurucu aleyhine, internet aracılığıyla hakarette bulunduğu iddiasıyla açılan manevi tazminat davasında 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

50. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

51. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde,dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

52. Başvuru konusu yargılamanın, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcını teşkil eden 23/9/2012 tarihinden önce başlamış olduğu, başvuru tarihinde yargılamanın sona erdiği anlaşılmakla, somut başvuruya ilişkin olarak yapılacak makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıcı, davanın ikame edildiği tarih olan 1/2/2007 tarihidir.

53. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İnternet üzerinden hakarette bulunduğu iddiasıyla aleyhine manevi tazminat davası açılan kişinin, bu fiiline ilişkin olarak açılan davada makul sürede yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır.

54. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvuruya konu yargılama yazılı yargılama usulüne tabidir.

55. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, hakarette bulunduğu iddiasıyla aleyhine manevi tazminat davası açılan başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

56. Başvurucu aleyhine 1/2/2007 tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan manevi tazminat davasında, başvurucunun internet üzerinden hakarette bulunduğu iddia edilmiştir. Mahkemece, 13/4/2010 tarihinde, davacılar Y.İ. ve G.İ. tarafından açılan dava, zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince, 24/10/2011 tarihinde, başvurucunun anılan davacılara yönelik fillinin hakaret niteliğinde olduğu ve ceza zamanaşımı süresinin geçmediği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 10/5/2012 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 8/11/2012 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

57. Başvurucu aleyhine manevi tazminat davasının açıldığı 1/2/2007 tarihinden itibaren ilk karar tarihi olan 13/4/2010 tarihine kadar 3 yıl 2 ay 12 gün yargılama devam etmiştir. Mahkemece, bu sürede, başvurucu aleyhine Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan ceza davasının sonuçlanması beklenilmiş ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları araştırılmıştır. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince, 24/10/2011 tarihinde verilen bozma kararına kadar toplam 1 yıl 6 ay 11 günlük süre geçmiştir. Kararın bozulması üzerine Mahkemece bozma kararına uyularak ilk duruşmada davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen bu karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 8/11/2012 tarihinde onanmıştır. Yargılamanın başlangıcından itibaren Yargıtay onama tarihine kadar 5 yıl 9 ay 7 gün yargılama devam etmiştir.

58. Yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun fiili nedeniyle yargılama sürecinin uzadığından da söz edilemez.

59. Hukuk ve ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları, hukuk davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmaz. Haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davalarını çözmek bütünüyle hukuk hâkiminin görevi içindedir. Bir“bekletici sorun” iddiası karşısında kalan hâkimin, görevi dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesinibekleme yükümlülüğü yoktur. Kendisi de birçok durumdaileri sürülen hususu karara bağlayabilir. Kaldı ki, 818 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararıylabağlı ise de, maddi olayı tespit etmeyen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için hukuk hâkimi, topladığı deliller doğrultusunda karar verebilir. Ceza mahkemesinin delilleri tespit ve takdiri ile hukuk mahkemesinin delilleri tespit ve takdirinin farklı olmasının bir sonucu olarak, bir olayda sebep sonuç bağı bulunmadığına dair ceza mahkemesi kararı dahi hukuk hâkimini bağlamayabilir.

60. Somut yargılamada, başvurucu hakkında Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan ceza davasının sonucunun uzun süre beklenildiği anlaşılmıştır. Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında yapılan yargılama 2004 yılında başlamış, Mahkemece, 19/4/2006 tarihinde başvurucunun hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan kararın Yargıtay 4. Ceza Dairesince 14/5/2008 tarihinde bozulması üzerine, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, 1/12/2008 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karara yönelik temyiz istemi, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 26/9/2011 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

61. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken ilgili makamların tutumu kapsamında sadece yargı makamlarının tutumu dikkate alınmayıp, Devletin kamu gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir. Belirtilen ceza davası sonucunun beklenilmesi noktasındaki takdir ilgili usul hükümleri uyarınca derece Mahkemelerine ait olmakla beraber, belirtilen ceza davası akıbetinin uzun süre beklenilmesinin somut yargılamaların süresi üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.

62. Başvurucu aleyhine Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan manevi tazminat davasında, Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasının sonuçlanmasının beklenmesi yargılama sürecini uzatmıştır.

63. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun hakarette bulunduğu iddiasıyla aleyhine açılan manevi tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun, tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamaların uzamasına sebep olduğu da söylenemez.

64. Başvurunun konusu olan tazminat davasında, yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece Mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesindeki ceza davasının sonucunun beklendiği, temyiz süreciyle beraber makul olmayan uzun bir süre olan 5 yıl 9 ay 7 günde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. Başvurucu aleyhine açılan manevi tazminat davasının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.

65. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

66. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle 14.000,00 TL tazminatın yasal faiziyle ödenmesini talep etmiştir.

67. Adalet Bakanlığı, başvurucunun tazminat talebi konusunda değerlendirme yapmamıştır.

68. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

69. Başvurucu aleyhine Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan manevi tazminat davası, makul olmayan bir süre olan 5 yıl 9 ay 7 gün devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurulduğunda başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 3.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

70. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun;

 1. Yargılamanın sonucuna ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Gerekçeli karar hakkında yönelik ihlal iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

 C. Başvurucuya 3.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

 D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

 E. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

 F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

 7/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(N.İ.S. [1.B.], B. No: 2012/1254, 7/3/2014, § …)
   
Başvuru Adı N.İ.S.
Başvuru No 2012/1254
Başvuru Tarihi 25/12/2012
Karar Tarihi 7/3/2014
Resmi Gazete Tarihi 25/4/2014 - 28982

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 1/2/2007 tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiğini ve hükmün 8/11/2012 tarihinde kesinleştiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
818 Borçlar Kanunu 49
53
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi