TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YAVUZ SELİM AKKOÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/1277)
Karar Tarihi: 20/11/2014
R.G. Tarih Sayı: 14/3/2015-29295
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Özcan ÖZBEY
Başvurucu
Yavuz Selim AKKOÇ
Vekili
Av. Yasin TEKAKÇA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 22/10/1997 tarihinde zorunlu askerlik görevini yerine getirirken yapılan eğitim faaliyeti esnasında meydana gelen patlama sonucu el ve yüz kısmından yaralandığını, bu olay sonucunda tedavi görerek, hava değişimi ve verilen iznin bitiminde terhis edildiğini, ancak terhisinden sonra işitme kaybı şikâyetiyle Gülhane Askeri Tıp Akademisine (GATA) tekrar başvurduğunu ve kulaklarından ameliyat olduğunu, sonraki dönemlerde kulaklarındaki rahatsızlığın artmasından ötürü yeniden hastanelere başvurduğunu ve “meydana gelen patlamanın etkisiyle işitme kaybına uğradığı, askerliğe elverişli olmadığı, %32 oranında çalışma gücü kaybı gerçekleştiği” yönünde raporlar verilmesi üzerine 2012 yılında vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaatta bulunduğunu, isteminin reddedilmesi karşısında Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) açtığı davanın da, anılan raporlar dikkate alınmaksızın reddedildiğini, ayrıca Mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığını, karar düzeltme talebinin aynı Daire ve üyeler tarafından incelenerek hükme bağlandığını, bu talebin reddedilmesi sebebiyle para cezasına hükmedildiğini, bu durumun hukuk devleti ilkesi, mülkiyet hakkı, adil yargılanma hakkı, sosyal güvenlik hakkına bağlı olarak Anayasa’nın 2., 35., 36., 60. ve 61. maddelerini ihlal ettiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama, 26.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL de manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Birinci başvuru, 26/12/2012 tarihinde, ikinci başvuru 15/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçeler ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemelerinde Komisyonlara sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucunun 15/3/2013 tarihinde yaptığı ve 2013/1959 numara ile kayda alınan bireysel başvuru dosyasının, kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2012/1277 numaralı bireysel başvuru dosyası ile “birleştirilmesine”, 2013/1959 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının “kapatılmasına”, incelemenin 2012/1277 başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine 19/4/2013 tarihinde Komisyonlar Başraportörü tarafından karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 19/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, 10/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 10/4/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü 16/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Adalet Bakanlığı görüşü, başvurucuya 25/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu, karşı görüşünü 1/7/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleri ile başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevabında ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, zorunlu askerlik görevini ifa amacıyla 21/8/1996 tarihinde İzmir/Narlıdere İs. OK.K. ve Eğt. A. İs. Er. Eğt. Tb. 1. Bölük Komutanlığı emrinde görevlendirilmiştir.
10. Başvurucu, 22/10/1997 tarihinde Teğmen Z. S. tarafından yaptırılan “tahrip kapsülünü patlatma eğitimi” sırasında meydana gelen patlamada el ve yüz kısmından yaralanmış ve Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesinde tedavi altına alınmıştır.
11. Başvurucu, tedavi sonrasında 7/11/1997 tarihinde İzmir Güzelyalı 600 Yataklı Askeri Hastanesi raporuyla, “bilateral kronik otit, sol elde bomba yaralaması” teşhisine bağlı olarak 2 aylık hava değişimine gönderilmiş, hava değişiminin sona ermesini takiben 7/1/1998 tarihinde birliğinde göreve başlamış, 16 gün askerlik yaptıktan sonra 23/1/1998 tarihinde 26 gün izin verilerek gönderilmiş ve iznin bitiminde 21/2/1998 tarihinde terhis edilmiştir.
12. Başvurucu, terhis edildikten sonra işitme kaybı şikâyetiyle GATA’ya başvurmuş, 13/3/1998 tarihinde sol kulağından, 28/5/1998 tarihinde ise sağ kulağından ameliyat olmuştur. Ameliyatlar sonrasında başvurucu hakkında herhangi bir rapor tanzim edilmemiştir.
13. Başvurucunun talebi üzerine Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi tarafından yapılan muayene sonucunda, 26/1/2012 tarihinde verilen rapor ile “bilateral işitme kaybı” teşhisi konularak %32 oranında çalışma gücü kaybı olduğu tespit edilmiştir.
14. Başvurucu, vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle 26/2/2012 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmiş, ancak anılan kurum tarafından altmış gün içerisinde cevap verilmediğinden, bu kez işlemin iptali istemiyle 3/5/2012 tarihinde AYİM’de dava açmıştır.
15. AYİM Üçüncü Dairesi, 1/11/2012 tarih ve E.2012/1545, K.2012/2213 sayılı kararında; “Davacı taraf ve Başsavcılık düşüncesinde, davacının hali hazırda askerliğe elverişli olup olmadığının saptanmasının gerektiği belirtilmektedir. Davacının vazife malulü sayılabilmesi için öncelikle askerde iken veya terhis anında ‘askerliğe elverişsiz olduğunun’ belirtilmesi gerekmektedir. Davacının on beş yıl önce askerliğe elverişli olarak terhis edildiği (o tarihte askerliğe elverişsiz yani malul olmadığı) terhisi müteakip GATA’daki tedavisinden sonraki rapordan anlaşılmaktadır. Bu nedenle ayrıca hali hazırdaki durumun askerliğe elverişli olup olmadığı önem arz etmemekle bu yönde bir rapor temini cihetine gidilmemiştir. Hal böyle iken terhis anında herhangi bir malullük durumu bulunmayan davacının koşulları taşımaması nedeniyle vazife malulü olmadığı” gerekçesi ile davayı reddetmiştir. Bu karar başvurucuya 29/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddedilmesi üzerine vekili aracılığıyla 3/12/2012 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına başvurmak suretiyle, olayın askerlik vazifesi esnasında meydana gelen kaza sonucu olup olmadığının tespit edilebilmesi amacıyla askeri hastaneye sevk edilmesi talebinde bulunmuştur.
17. Milli Savunma Bakanlığınca başvurucunun sevk edildiği GATA tarafından verilen 23/1/2013 tarih ve 959 sayılı sağlık raporunda, “1- Parmakların deformitesi (sol el 2. parmak hareket kısıtlılığı), 2- Sensörinöral işitme kaybı, bilateral (bilateral mikst tip işitme kaybı)” tanısıyla “Askerliğe elverişli değildir. Hastaya ait kayıtlar ve 7/11/1997 tarih ve 3518 nolu İzmir Güzelyalı 600 Yataklı Askeri Hastanesinin sol elde fünye patlaması tanılı raporu incelendiğinde hastadaki mevcut işitme kaybı rahatsızlığının bahse konu olayla bağlantılı olması ihtimalinin yüksek olduğu ve bu nedenle askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle meydana gelmiş olabileceği kanaatine varılmıştır.” şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
18. Başvurucunun, söz konusu raporları da gerekçe göstererek 6/12/2012 tarihinde karar düzeltme kanun yoluna gitmesi üzerine, anılan Mahkemenin 21/2/2013 tarih ve E.2013/259, K.2013/229 sayılı kararında, “…davacı hakkında verilen karar anında ve davanın görülmesi aşamasında bulunan delil ve belgelerin kararda değerlendirilmiş olduğu, kararın verilmesi sürecinden sonra davacı tarafça elde edilen delil ve belgelerin, evvelce oluşturulmuş işlemi ve bu işlemle ilgili verilen kararı etkilemeyeceği, davanın açıldığı ve görüldüğü sırada bulunan delil ve belgelerin dikkate alınıp verilen kararın bunlara göre oluşturulduğu bu açıdan karar düzeltme sebeplerinin bulunmadığı” gerekçesi ile bu istemi reddedilerek, 203 TL para cezası verilmiştir. Bu karar başvurucuya 11/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Diğer yandan başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevabında, aynı konuda AYİM’de ikinci kez dava açtığını ve dava konusu işlemin iptaline karar verildiğini belirtmiştir.
20. Anılan ikinci dava ile ilgili Mahkeme kararı ve belgelerin incelenmesinde; başvurucunun 21/5/2013 tarihinde somut şikayet konusu ile ilgili olarak AYİM’de dava açtığı, AYİM Üçüncü Dairesinin 27/2/2014 tarih ve E.2013/806, K.2014/340 sayılı kararı ile davanın kabul edildiği görülmüştür.
21. GATA tarafından ilk hükümden sonra verilen 23/1/2013 tarih ve 959 sayılı sağlık raporunu ikinci açılmış davada dikkate alan Mahkemenin, kesinleşmiş olan dava ile idari işlemin iptaline yönelik gerekçesi şöyledir:
“Dava ile ilgili olarak öncelikle davacı ve davalı tarafların belirttiği kesin hüküm konusuna değinmek gerekmektedir. Davalı idare konuyla ilgili olarak, evvelce hüküm verilmiş olması nedeniyle davada kesin hüküm olduğunu ve bu nedenle reddedilmesinin gerektiğini belirtmiştir… Ancak davacı taraf konuyla ilgili bakış açısını değiştirebilecek yeni bir rapor temin etmiş ve bu kez işlem GATA Sağlık Kurulunun 23/1/2013 tarihli raporuna nazaran oluşturulmuştur. Bir davada kesin hüküm bulunabilmesi için tarafların, talep sonuçlarının ve hukuki ve maddi dava sebeplerinin aynı olması gerekmektedir. Davacı tarafın elde ettiği rapora nazaran talepte bulunması ve buna verilen olumsuz yanıt yeni bir işlem olup, davada kesin hüküm bulunmamaktadır…
Tüm bu veriler gözetildiğinde davacının vazifenin neden ve etkisi ile malul hale geldiği kanaatine varılarak aksi yönde oluşturulmuş işlemin iptaline karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1. …hukuka aykırılık teşkil eden işlemin iptaline, davacıya talep (işbu davaya konu son talep) tarihinden itibaren vazife malulü aylığı bağlanmasına, aylıklara hak ediş tarihinden ödeme tarihine kadar ay be ay yasal faiz ödenmesine…”
22. Başvurucu 15/3/2013 tarihli dilekçesi ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23. 8/6/1949 tarih ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 44. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (Malül) denir ve haklarında bu kanunun malüllüğe ait hükümleri uygulanır."
24. 5434 sayılı Kanun'un mülga 45. maddesi şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malüllük;
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa;
b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;
c) Kurumların menfaatini korumak maksadiyle bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartiyle);
ç) Fabrika, atelye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa;
Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara uğrıyanlara da (Vazife malülü) denir."
25. 5434 sayılı Kanun’un 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i üzerinden aylık bağlanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 20/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/12/2012 tarih ve 2012/1277 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, 22/10/1997 tarihinde zorunlu askerlik görevini yerine getirirken yapılan eğitim faaliyeti esnasında meydana gelen patlama sonucu el ve yüz kısmından yaralandığını, bu olay sonucunda tedavi görerek, hava değişimi ve verilen iznin bitiminde terhis edildiğini, ancak terhisinden sonra işitme kaybı şikâyetiyle GATA’ya tekrar başvurduğunu ve kulaklarından ameliyat olduğunu, sonraki dönemlerde kulaklarındaki rahatsızlığın artmasından ötürü yeniden hastanelere başvurduğunu ve “meydana gelen patlamanın etkisiyle işitme kaybına uğradığı, askerliğe elverişli olmadığı, %32 oranında çalışma gücü kaybı gerçekleştiği” yönünde GATA ve Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesinden raporlar verilmesi üzerine 2012 yılında vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaatta bulunduğunu, isteminin reddedilmesi karşısında AYİM’e açtığı davanın da, anılan raporlar ile yeniden rapor alma yönündeki talebinin dikkate alınmaksızın reddedildiğini, terhis edildiği tarihte askerliğe elverişli olduğuna ilişkin herhangi bir rapor olmadığını, Mahkemece böyle bir rapor varmış gibi değerlendirme yapılarak karar verildiğini, oysa terhisinden sonra geçirdiği ameliyatları müteakip askerliğe elverişliliği ile ilgili asker kişi olmaması sebebiyle bir sağlık kurulu raporu tanzim edilmediğini, bu nedenle hakkaniyete uygun bir yargılamanın yapılmadığını ifade etmiştir.
28. Başvurucu ayrıca, Mahkeme üyelerinden ikisinin askeri hâkim sınıfından olmayan subaylardan oluşması ve hakimlik teminatına sahip olmaması sebebiyle Mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığını, karar düzeltme talebinin aynı Daire ve üyeler tarafından incelenerek hükme bağlandığını, bu talebin reddedilmesi sebebiyle para cezasına hükmedildiğini, bu durumun hukuk devleti ilkesi, mülkiyet hakkı, adil yargılanma hakkı, sosyal güvenlik hakkına bağlı olarak Anayasa’nın 2., 35., 36., 60. ve 61. maddelerini ihlal ettiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ve 26.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL de manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun tüm iddiaları Anayasa’nın 36. maddesi ile ilişkili görülerek, adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiş olup, bu başlık altındaki iddialar ayrı ayrı incelenmiştir.
1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
30. Başvurucu, Mahkeme üyelerinden ikisinin askeri hâkim sınıfından olmayan subaylardan oluşması sebebiyle Mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığını belirtmiştir.
31. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 30; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve Diğerleri / Türkiye, B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek / Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010).
32. Açıklanan nedenlerle, somut olayda mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından ve Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İki Dereceli Yargılamanın Bulunmaması İddiası
33. Başvurucu AYİM’in tek dereceli ve son karar mercii olduğunu, kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı Daire tarafından incelendiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
34. Anılan şikâyet, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince, başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ortak koruma alanı dışında kaldığına karar verilmiştir (B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 43-46; B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 40). Somut başvuru açısından da farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Para Cezasının Verilmesi İddiası
35. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptıkları başvurunun reddedilmesi üzerine, ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini söylemiştir.
36. Anılan şikâyet, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince, hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek, bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard / Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§ 35, 37; Topaloğlu / Türkiye, B. No: 38388/04, 3/7/2012; Dalar / Türkiye, B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Mahkeme Kararının Adil Olmadığı İddiası
37. Başvurucu, zorunlu askerlik görevini yerine getirirken yapılan eğitim faaliyeti esnasında meydana gelen patlama sonucu işitme kaybına uğradığının hastane raporları ile ortaya konulduğunu, vazife malullüğü aylığı bağlanması amacıyla söz konusu raporları Mahkemeye sunduğunu, ayrıca malullüğün askerlik vazifesi sırasında meydana geldiğini ispatlamak için bir askeri hastaneye sevk edilerek yeniden rapor aldırılması yönünde talepte bulunduğunu ancak Mahkemece bu talebinin karşılanmadığını; yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, sunulan raporlar ile yeniden rapor alma yönündeki talebi dikkate alınmaksızın ve askerliğe elverişli olduğuna dair bir rapor olmamasına karşın varsayımsal kabulle, davasının reddedilerek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
38. Bakanlık görüş yazısında, adil yargılama hakkı ile ilgili başvurucunun bu şikâyetine benzer iddiaları içeren başvurulara yönelik olarak daha önceden göz önüne alınacak kriterlerin belirlendiği, somut başvuru açısından bu kriterlerden ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmadığı, bu nedenle görüş sunulmasına gerek görülmediği ifade edilmiştir.
39. Bakanlık görüşünde, ayrıca söz konusu şikâyet mülkiyet hakkı kapsamında da değerlendirilmiş, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyet bakımından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) mülkiyet hakkı konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş, mülkiyetin korunması hakkının mutlak bir hak olmayıp devlete, özel ve tüzel kişilere ait olan mülkleri yasalarda belirtilen koşullar altında kullanma ve hatta bu kişileri bunlardan mahrum etme yetkisi de tanınabileceği, öncelikle uyuşmazlık konusunun, Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi ve Anayasa’nın 35. maddesindeki mülkiyet hakkı kapsamına girip girmediğinin belirlenmesi gerektiği, kişinin, ancak kendisinin 1. madde anlamında “sahibi olduğu şey”e bir müdahalede bulunulmuş olması halinde bu maddenin ihlal edildiğini iddia edilebileceği, ayrıca, AİHM’in, bir malvarlığına sahip olunması yönünde “meşru beklenti”nin bulunmasını “malvarlığına ilişkin bir değer” olarak kabul ettiği ve mülkiyet hakkı kapsamında koruma altına aldığı, değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını söylemiştir.
41. Başvurucu her ne kadar iddialarını, adil yargılama hakkı yanında mülkiyet hakkına da dayandırarak ileri sürmüş ise de, başvurucunun iddialarının idari makamların ve mahkemelerin yetersiz araştırmaya dayalı olarak delilleri değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu görülmüştür. Dolayısıyla, başvurucunun adil yargılama hakkına bağlı olarak lehine olmayan mahkeme kararının sonucundan şikâyet ettiği belirlendiğinden, mülkiyet hakkı ile ilgili şikâyetin bu aşamada ayrıca incelenmesine gerek bulunmadığı değerlendirilmiştir.
42. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
43. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânını verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
44. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı söylenemez. Zira başvurucunun, zorunlu askerlik görevini yerine getirirken yapılan eğitim faaliyeti esnasında meydana gelen patlama sonucu el ve yüz kısmından yaralandığını, işitme sorununun oluştuğunu, bu olay sonucunda tedavi gördüğünü, süreç içinde değişik hastanelerde bu hususta rapor aldığını, ne bu raporların ne de yeniden rapor alma yönündeki taleplerinin Mahkemece dikkate alınmadığını iddia ettiği ve bu iddialarını da destekleyebilecek raporları sunduğu saptanmıştır.
45. Buna göre, başvurucunun iddialarının esas itibarıyla derece Mahkemesince verilen kararın yanlış olduğuna, delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının uygulanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
46. Anayasadaki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımı, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikayetlerini incelemekten kaçınılmasına neden olması halinde Sözleşme’nin 6. maddesi, adil ve hakkaniyetli bir yargılama hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (bkz. Kuznetsov / Rusya, B. No: 184/02, 11/1/2007, §§ 84-85; B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).
47. Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası karşısında, derece Mahkemesinin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleyip incelemediğini, başvurucunun, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadığını, yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açıkça keyfi bir durumun bulunup bulunmadığını denetlemekle yetkilidir.
48. Ancak bu yönden esastan bir incelemeye geçmeden önce davanın kabul edilebilirliği koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti gerekir. Bu koşullardan birisi de başvurucunun “mağdur sıfatı”nı taşıyıp taşımadığına ilişkindir.
49. Anayasa Mahkemesi açısından, idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucu lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi halinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde, bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda, Anayasa’nın 36. maddesine ilişkin şikâyetler açısından, yargılama sürecinin ve usulünün adilliğine riayet edilerek, hakkaniyete uygun ve makul bir gerekçeye dayalı olarak verilen bir karar mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir (B. No:2013/841, 23/1/2014, § 83; B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 61 ve 74).
50. Aynı şekilde AİHM de, ulusal yetkililerce ihlalin açıkça veya özü itibarıyla tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi halinde, ilgili tarafın, Sözleşme'nin 34. maddesi anlamında bundan böyle mağdur olduğunu ileri süremeyeceğini belirtmektedir (bkz. Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 44; Scordino / İtalya, No 1, [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, §§ 178 ve devamı). AİHM’e göre bu iki koşul yerine getirildiği takdirde, Sözleşme ile düzenlenen koruma mekanizmasının ikincil niteliği sayesinde Mahkemenin inceleme yapması engellenmiş olacaktır (bkz. Eckle / Almanya, B. No: 8130/78, 15/7/1982, §§ 64-70; Jensen / Danimarka, kabul edilebilirlik kararı, B. No: 48470/99; Cataldo / İtalya, kabul edilebilirlik kararı, B. No: 45656/99; Göktepe / Türkiye, kabul edilebilirlik kararı, B. No: 64731/01, 26/4/2005; Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 46).
51. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine bağlı bulunmaktadır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Freimanis ve Lidums/Letonya, B. No: 73443/01 ve 74860/01, § 68, 9/2/2006). Başvurucuya sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu Anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği göz önünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda, idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (B. No:2013/841, 23/1/2014, § 84; ayrıca bkz. Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, §§ 48-49; Gafgen / Almanya, [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 116).
52. Başvuru konusu olay açısından öncelikli olarak, AYİM Üçüncü Dairesinin 27/2/2014 tarih ve E.2013/806, K.2014/340 sayılı kararında (§§ 21-22) açık bir şekilde ihlal tespitinin yapıldığı, başvurucunun sunduğu raporların değerlendirildiği ve buna dayalı olarak davasının kabul edildiği, hukuka aykırılık teşkil eden işlemin iptaline ve başvurucuya vazife malullü aylığı bağlanmasına karar verildiği, böylece somut başvuruya konu edilen Mahkemenin ilk kararındaki olumsuz sonucun ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
53. Buna göre, başvuruya konu edilen ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği ileri sürülen ilk kararın, aynı konuda açılan ikinci dava sonucunda verilen karar ile başvurucu lehine iptal edildiği ve anılan bu karar sonucunun başvurucu açısından belirli bir tatmin sağladığı ve ileri sürülen ihlal iddialarının bu yolla giderilmek suretiyle mağdur sıfatının ortadan kalktığı görülmektedir.
54. Açıklanan nedenlerle, Mahkeme kararının adil olmadığı şikâyeti yönünden başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalktığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün “kişi bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı ve karar düzeltme talebinin reddedilmesi sonucunda para cezası verilerek mahkemeye erişim hakkının engellendiği iddialarına ilişkin kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. İki dereceli yargılama hakkıyla ilgili kısmının “konu bakımından yetkisizlik”,
3. Mahkeme kararının adil olmadığı kısmının, mağdur sıfatı ortadan kalktığından “kişi bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
20/11/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin yedinci fıkrasında, “Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hallerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümlerinin uygulanacağı” ifade olunmuştur.
Bu düzenlemeye göre; “Davalı, davanın açılmasına sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilemez” (dolayısıyla davanın açılmasına sebebiyet vermiş ve ilk celsede de davayı kabul etmemişse mahkum edilir) şeklindeki 6100 sayılı HMK’nın 312. maddesi ikinci fıkrası hükmünün bireysel başvuruda da uygulanması gerekmekte ve bireysel başvurunun yapılmasına “Kamu gücü” neden olmuşsa yani bir idari eylem ya da işlemin doğurduğu hak ihlali sebebiyet vermiş ve başvuru yapılmışsa başvurucu lehine yargılama giderlerine hükmolunmasını gerekli kılmaktadır.
26.12.2012 tarihinde mahkememize bireysel başvuru yapıldıktan sonra, başvurucu 2013 yılında açtığı ikinci bir dava ile haklılığını kanıtlayarak mağduriyetinin giderilmesini sağlayabilmiştir. Bu durum başvuru tarihi itibariyle başvurucunun “mağdur” sıfatı olduğunu ve bir kamu gücünün başvurunun yapılmasına sebebiyet verdiğini göstermektedir. Başvurunun yapılmasına (davanın açılmasına) sebebiyet verilmesinden dolayı başvurucunun yargılama giderleri ödenmelidir.
Kamu gücü, işlem ya da eylemi sonucu, başvurunun kabulü ve ihlalin tespiti halinde, başvurucu lehine nasıl yargılama giderlerine hükmolunuyorsa, başvuru sırasında bulunan “mağdur” sıfatının sonradan ortadan kalkmış olması halinde de başvuru yapılmasına neden olunmasından dolayı başvurucu lehine yargılama giderlerine hükmolunmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılması gerektiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye