TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NİHAT ÖNER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1301)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Nihat ÖNER
|
Vekili
|
:
|
Av. Ersan ŞEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, mahkumiyetine esas
teşkil eden suç delillerinin elde edildiği arama işleminin dayanağı olan kolluk
amirinin yazılı emrinin bulunmadığını, bu çerçevede arama işlemi ve elde edilen
delillerin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle konut dokunulmazlığına saygı
ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 27/12/2012 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/2/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/4/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 10/4/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 16/6/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 25/6/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne beyanlarını 4/7/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edilen hususlar ile İlk
Derece Mahkemesi vasıtasıyla toplanan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle
şöyledir:
8. Bir suç örgütüne yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, şüpheli S.G. hakkında 30/7/1999 tarih ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanunu’nun 2. ve 16. maddeleri gereğince iletişimin denetlenmesi
tedbiri uygulanmıştır.
9. Anılan tedbir sonucunda, S.G.’nin
yüksek bir meblağ karşılığında başvurucuya çok sayıda tabanca temin etmeye
çalıştığı tespit edilmiştir. Bu tespit ışığında S.G. ve başvurucu hakkında
teknik araçlarla izleme tedbirleri uygulanmıştır.
10. S.G.’nin 21/11/2004
tarihinde yakalanmasını müteakiben, kollukta alınan ifadelerinde, telefon
görüşmelerinde tespit edilen beş adet tabancayı 20/11/2004 tarihinde
başvurucuya verdiğini beyan etmesi üzerine, 23/11/2004 tarihinde başvurucunun
konutunda, silah kaçakçılığına ilişkin suç unsurlarının bulunduğu şüphesiyle ve
gecikmede sakınca bulunan hal gereği, ilgili kolluk amirinin aynı tarihli
yazılı emri ile arama yapılmış ve muhtelif sayılarda tabanca, otomatik tüfek,
şarjör ve sustalı bıçak bulunmuştur. Başvurucu aynı tarihte gözaltına alınmış
olup, 26/11/2004 tarihinde tutuklanmıştır.
11. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarih ve Müt.Kar.No: 2004/1109, Muhabere
No: 2004/1914 sayılı kararı ile “gecikmede
sakınca bulunduğundan bahisle yetkili amirin emriyle yapılan”
aramada herhangi bir usulsüzlük görülmediği gerekçesi ile söz konusu arama
işleminin onanmasına karar verilmiştir.
12. Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 7/12/2009
tarih ve E.2009/1093, K.2009/945 sayılı kararı ile vahim nitelik ve sayıda
silah ve sustalı bıçak bulundurma eylemi nedeniyle başvurucunun, beş yıl on ay
hapis ve 366,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
13. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 1/12/2010
tarih ve E.2010/13342, K.2010/13391 sayılı kararı ile “eylemin 6136 sayılı Yasanın 12/1-4 madde ve
fıkralarında tanımı yapılan suçu oluşturduğu” gerekçesiyle, ceza
miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakları saklı kalmak üzere, görevli
mahkeme yönünden Asliye Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasına karar
verilmiştir.
14. Bozma kararına uyan Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 7/4/2011 tarih ve E.2011/132, K.2011/347 sayılı görevsizlik
kararı ile dosyanın Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmiştir.
15. Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki yargılama
kapsamında, 26/10/2011 tarihli duruşmada, başvurucunun müdafiinin,
herhangi bir yetkili merciin yazılı emri ve hâkim kararı olmaksızın başvurucunun
konutunda arama yapılmasının usulsüz ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürmesi
üzerine, duruşma sonunda Mahkemece “arama
kararına konu olan emrin kim tarafından hangi birime ve hangi adreslerde
yapılması gerektiği konusunda verilen … emrin belirlenmesi için İstanbul C.Başsavcılığına
soruşturma numarası belirtilmek suretiyle ve tutanak... eklenmek
suretiyle müzekkere yazılmasına” karar verilmiştir.
16. Mahkemece yazılan müzekkereye Cumhuriyet Başsavcılığınca
verilen yazılı cevapta, Mahkemenin yazısı ile ilgili soruşturma numarasının
ilgisinin bulunmadığı, ilgili soruşturma evrakının, 4/12/2004
tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun –mülga– 250. maddesi ile
görevli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından sorulması gerektiği
bildirilmiştir.
17. 15/11/2011 tarihli müzekkere ile aynı husus
5271 sayılı Kanun’un –mülga– 250. maddesi ile görevli Cumhuriyet
Başsavcılığından sorulmuş ise de 7/12/2011 tarihli duruşmada, Beyoğlu 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2004/475, K.2007/33 sayılı dosyası içeriğinde yeterli
bilginin mevcut olduğu gerekçesiyle anılan müzekkere cevabının beklenmesinden
vazgeçilmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.
18. Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/12/2011
tarih ve E.2011/239, K.2011/504 sayılı kararı ile başvurucu hakkında sabit
görülen “izinsiz olarak ateşli silah ve
mermileri ülkeye sokma imal etme nakletme satma” suçu nedeniyle on
yıl hapis ve 366,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 4/4/1929 tarih
ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 326. maddesi gereğince
başvurucunun daha önce hakkında kurulan hükmün aleyhine temyiz edilmeksizin
bozulmuş olması nedeniyle sonuç cezasının beş yıl on ay hapis ve 366,00 TL adli
para cezası olarak belirlenmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.
19. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
20. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 5/11/2012
tarih ve E.2012/26663, K.2012/32632 sayılı kararı ile diğer onama gerekçeleri
yanında “... sanık müdafiinin delillerin yasal olmadığına, ... yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle
...” İlk Derece Mahkemesinin kararının onanmasına karar verilmiştir.
Bu şekilde başvuru yolları tüketilmiştir. Başvurucu bu kararı 3/12/2012 tarihinde öğrendiğini bildirmiş olup, daha önce
öğrenildiği yönünde herhangi bir bilgi edinilmemiştir.
21. Başvurucu, 27/12/2012 tarihinde,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
22. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Maznuna, şerikine ve yatağına ait yerlerin ve şeylerin aranması”
kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:
“Bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut
yataklık etmek şüphesi altında bulunan kimsenin evi ile ona ait sair mahallerde
aranma yapılabileceği gibi gerek üzeri ve gerek eşyası dahi aranabilir.
Bu arama şüphe altında bulunan kimsenin yakalanması
maksadiyle yapılabileceği gibi sübut delillerinin
meydana çıkarılması umulan hallerde dahi yapılabilir.”
23. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Arama salahiyeti” kenar başlıklı (ve Anayasa Mahkemesinin 6/5/2006 tarih ve sayılı 26160 Resmî Gazete’de
yayımlanan 12/10/2005 tarih ve E.2003/38, K.2005/63 sayılı kararı ile ikinci
cümlesi iptal edilmiş olan) 97. maddesi şöyledir:
“Aramaya karar vermek salahiyeti hakimindir. Ancak tehirinde mazarrat umulan hallerde
Cumhuriyet Müddeiumumileri ve müddeiumumilerin muavini sıfatiyle
emirlerini icraya memur olan zabıta memurları arama yapabilirler.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli
veya sanıkla ilgili arama” kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir:
“Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde
edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin
veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler
aranabilir.”
25. 5271 sayılı Kanun’un “Arama
kararı” kenar başlıklı 119. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(Değişik : 25/5/2005
– 5353/15 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına
ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri
arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı
alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri
ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.”
26. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin
ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (2)
numaralı fırkası şöyledir:
“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde
reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
…”
27. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda
tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle
serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her
türlü delille ispat edilebilir.”
28. 24/5/2003 tarih ve 25117 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Adlî ve Önleme
Aramaları Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) “Adlî
Aramanın Tanımı, Maksadı ve Kapsamı” kenar başlıklı 5. maddesi
şöyledir:
“Adlî arama, bir suç
işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan
kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun
iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin, özel
hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, etrafı
çevrili diğer mahallerinde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma
işlemidir.”
29. Mülga Yönetmeliğin “Makul
Şüphe” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Makul şüphe, hayatın akışına göre somut
olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.
Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve
ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri,
kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz
önünde tutularak belirlenir.
Makul şüphede, ihbar ve şikâyeti destekleyen
emarelerin var olması gerekir.
Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara
dayanması şarttır.
Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını
veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular
mevcut bulunmalıdır.”
30. Mülga Yönetmeliğin “Adlî
Aramalarda Karar ve Emir Verme Yetkisi” kenar başlıklı 7. maddesi
şöyledir:
“Adlî aramaya karar vermek yetkisi hâkimindir.
Kolluk, arama kararı alınması için makul şüphe sebeplerini belirten ayrıntılı
ve gerekçeli bir rapor hazırlar ve Cumhuriyet savcısına başvurur.
Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
Cumhuriyet savcısının yazılı emri veya bu emrin alınamadığı hâllerde ise kolluk
amirinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları, eşyası ve
aracı aranamaz, konutuna girilemez ve buradaki eşyaya el konulamaz.
Cumhuriyet başsavcılıklarınca, arama ile
ilgili kararları vermek üzere, yirmidört saat süreyle
bir nöbetçi Cumhuriyet savcısı görevlendirilir.
Yetkili merciin yazılı emri yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde, el koyma
kendiliğinden kalkar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 26/2/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/12/2012 tarih ve 2012/1301 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu, mahkumiyetine esas
teşkil eden suçun delillerinin ele geçirildiği arama işlemine ilişkin
tutanakta, kolluk amirinin yazılı emrinden söz edildiğini, ancak dosya
kapsamında böyle bir yazılı emir bulunmadığını, İlk Derece Mahkemesinin bu
hususu dolayısıyla arama işleminin kanuni olup olmadığını tespit etmeden karar
verdiğini, arama işleminin dayanağının ortaya konulmadığını, bu nedenle konut
dokunulmazlığının kolluk tarafından ihlal edildiğini, böyle bir arama sonucunda
elde edilen delillerin hukuka aykırı nitelikte olacağını ve hükme esas
alınamayacağını, bu hüküm sonucunda beş yıl on ay hapis cezası ile
cezalandırıldığını, bu nedenlerle özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı
ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
33. Bakanlık görüş yazısında, delillerin kabul edilebilirliği
veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle yerel mahkemelerin görevi
olduğu, yerel mahkemelerce olgular veya hukukun değerlendirilmesinde yapılan
yanlışlıkların, Anayasa ve Sözleşme tarafından güvence altına alınan haklar ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece bireysel başvuruya konu edilemeyeceği, daha
açık bir ifadeyle, açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün, örneğin
ulusal hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtların kabul
edilebilir olup olmadığına ve aslında başvuranın suçlu olup olmadığına karar
verilmesinin ulusal mahkemelerin görevi olduğu, mevcut başvuruda, Üsküdar 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararında “Her
ne kadar sanık müdafi yapılan aramanın usulsüz olduğunu savunmuşsa da, İstanbul
14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarihli kararı ile yapılan aramanın
yetkili amirin emri ile yapıldığı ve arama kararının verilmesinde usulsüzlük
görülmemiş olması nedeni ile ... arama kararının
onaylanmasına karar verildiği ...” gerekçesine dayanıldığı,
başvurucu tarafından anılan kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 8. Ceza
Dairesinin 5/11/2012 tarih ve E.2012/26663, K.2012/32632 sayılı kararı ile İlk
Derece Mahkemesi kararının onanmasına karar verildiği, başvurucu hakkında
verilen mahkumiyet kararının başvurucunun konutunda gerçekleştirilen aramada
silah ele geçirilmesinin yanı sıra ekspertiz raporuna
ve tanık beyanlarına da dayandığı, başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetinin değerlendirilmesinde belirtilen hususların
dikkate alınabileceği bildirilmiştir.
34. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde,
hükme dayanak teşkil ettiği ileri sürülen tüm delillerin, hukuka aykırı arama
sonucunda ele geçirilen deliller olduğunu, konutunda yapılan aramanın izinsiz
olduğunu, hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin sanık
aleyhine kullanılamayacağını ifade ederek, başvuru formunda ileri sürdüğü
iddiaları tekrarlamıştır.
35. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın “Suç ve
cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin altıncı
fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular,
delil olarak kabul edilemez.”
37. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkası
şöyledir:
“1. Herkes
… cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
… davasının … hakkaniyete uygun
… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.
...”
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
39. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları
güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6. maddenin diğer fıkralarında yer alan suç
isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle
doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı
fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut
görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6.
maddesinin özellikle (3) numaralı fıkrasındaki somut güvenceler bakımından tamamlayıcı
bir fonksiyon ifa etmektedir.
40. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup,
özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının
gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını
gerektirmektedir. Bu çerçevede, savunma haklarına saygı gösterilmesi ve
özellikle kişiye, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı
çıkma imkanlarının sağlanıp sağlanmadığının dikkate
alınması gerekir. Ayrıca delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın
tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya
çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki
hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM
kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya,
B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca
delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği
üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir.
41. Başvurucunun müdafii, 26/10/2011 tarihli duruşmada, yetkili merciin yazılı emri
veya hâkim kararı olmaksızın başvurucunun konutunda arama yapıldığını, aramanın
hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş olup, ayrıca delillerin gerçekliğine
yönelik herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bunun üzerine İlk Derece
Mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından, iddiaya konu arama işleminin
dayanağı olan emir veya kararın araştırılmasını talep etmiştir. 7/12/2011 tarihli duruşmada, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının bu talebe henüz cevap vermediğinin anlaşılması üzerine Mahkeme,
dosyada mevcut belge ve bilgilerin yeterli olduğu gerekçesiyle cevabi yazının beklenmesinden
vazgeçmiştir.
42. İlk Derece Mahkemesinin 29/12/2011
tarihli gerekçeli kararında ise “Her ne
kadar sanık müdafi(i) yapılan aramanın usulsüz olduğunu savunmuşsa da, İstanbul
14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarihli kararı ile yapılan aramanın
yetkili amirin emri ile yapıldığı ve yapılan arama kararının verilmesinde
usulsüzlük görülmemiş olması nedeni ile yapılan arama kararının onaylanmasına
karar verildiği görülmüştür.” ifadelerine yer verilmiştir. Buna göre
İlk Derece Mahkemesi, aramanın onanmasına dair, İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin 23/11/2004 tarihli kararından arama
işleminin, yetkili merciin yazılı emrine istinaden yapıldığı sonucunu
çıkarmıştır.
43. Aynı kararda İlk Derece Mahkemesince “Her ne kadar sanık Nihat Öner, üzerine atılı
suçlamayı kabul etmemişse de, suça konu silahların sanığın yerleşim yerinde
yakalandığına ilişkin tespit tutanağı, ekspertiz raporu, haklarında beraat
kararı verilen B…, A… ve S…’ın
beyanları dikkate alındığında sanığın evinde ele geçirilen 13 adet yarı
otomatik, 2 adet tam otomatik ve 1 adet kaleşnikof
marka vahim nitelikte ruhsatsız silah ele geçirilmesi dikkate alındığında
sanığın eyleminin başkalarını da silahlandırmaya yönelik kasıt içerisinde
olduğu, buna göre sanığın eyleminin 6136 sayılı yasanın 12/1-4 maddesinde
tanımlanan başkalarını silahlandırmaya yönelik olduğu...”
ifadelerine yer verilerek, başvurucunun mahkumiyetine esas alınan deliller
gösterilmiş olup, bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere, başvurucunun konutunda
yapılan arama sonucunda elde edilen silahlar, başvurucunun mahkumiyetine dair
hükme esas alınmıştır.
44. Her ne kadar başvurucu tarafından iddiaya konu kolluk
amirinin yazılı arama emrinin mevcut olmadığı belirtilmiş ise de, İlk Derece
Mahkemesi vasıtasıyla temin edilerek dosyaya dahil
edilen belgeler arasında, başvurucunun konutunda yapılan arama işleminin
dayanağı olan kolluk amirinin 23/11/2004 tarihli yazılı arama emrinin ve
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin, bu emrin onanmasına dair aynı tarihli
kararının mevcut olduğu tespit edilmiştir.
45. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube
Müdürlüğünce, Operasyon Ekipler Büro Amirliğine hitaben yazılan 23/11/2004 tarihli yazı şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyet
Anayasası’nın 20. ve 21. maddeleri, Ceza Muhakemeleri Usul Kanununun 90-97.
maddeleri ve 3005 sayılı Meşhud Suçların
Yargılanmasına Dair Kanunun, 2559 sayılı Polis Vazife Salahiyet Kanunu, 1918
sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile mevzuat hükümlerine göre
hazırlanıp 24.05.2003 tarihinde yürürlüğe giren Adli (v)e Önleme Aramaları (Y)önetmeliğinin 4, 7, 8 ve 20. maddeleri gereği gecikmesinde
sakınca bulunduğundan Nihat ÖNER
isimli şahsa ait İlimiz Beykoz İlçesi
Paşabahçe Işıklı Çeşme Mevkii Geçici 87. Sk. No: 3 sayılı
yerde ve … 34 … plaka
sayılı oto da gerekli arama işleminin yapılmasını, elde edilecek suç eşyası ve
delillere el konulmasını ve bu emrin 24 saat içerisinde görevli hakimin onayına
sunulmasını;
Önemle rica ederim. 23/11/2004
saat: 07:00 …”
46. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin, arama işleminin
onanmasına dair 23/11/2004 tarihli kararının (§ 11)
ilgili kısımları şöyledir:
“…
Evrak içeriğinden, (ç)ıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak suçundan sanıkların arama
ve el koyma kararında belirtilen adreslerde saklanma ihtimallerinin kuvvetli
olduğu, ayrıca bu adreslerde yapılacak arama sonrasında suça ilişkin delillerin
ve suç eşyalarının ele geçirilmesinin mümkün bulunduğu, bu nedenle arama ve el
koyma işlemi yapılmasının tahkikatın selameti açısından zorunlu hale
geldiğinden,
…
NİHAT ÖNER, …’in yakalandıkları, Beykoz
İlçesi, Paşabahçe Işıkçı Çeşme mevkii, Geçici 87 sk.
Polonez yolu, Acarlar A kapısı üstü No: 3 sayılı yerde,
... gecikmesinde
sakınca bulunduğundan bahisle yetkili amirin emriyle yapılan arama kararının
verilmesinde usulsüzlük görülmemiş olmakla,
Talebin kabulü ile,
Yukarıda belirtilen adreslerde arama
yapılmasına ilişkin yetkili amirin emriyle yapılan arama ve el koyma kararının
Anayasanın 20-21. maddeleri gereğince ONAYLANMASINA,
…
İtirazı kabil olmak üzere karar verildi. 23/11/2004”
47. Görüldüğü üzere başvuruya konu arama işleminin dayanağı
olan yetkili amirin yazılı emri mevcut olup, kanuni süresi içerisinde ilgili
Mahkemece onanmıştır. Dolayısıyla, başvurucunun mahkumiyetine
esas teşkil eden delillerin elde edildiği arama işleminin yetkili amirin yazılı
emri ile yapıldığı ve karar alınmadan yapılmış bir aramanın söz konusu olmadığı
açık olup, bu bağlamda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
yönelik iddialarının dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına yönelik açık ve
görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
49. Başvurunun Anayasa’nın 21. maddesinin ihlal edildiğine
yönelik kısmı da başvurucunun konutunda yapılan arama işleminin yetkili amirin
yazılı emri olmaksızın yapıldığı iddiasına dayalı olduğundan ve arama işleminin
dayanağı olan yazılı emrin mevcut olduğu tespit edildiğinden, konut
dokunulmazlığına saygı hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinden bırakılmasına,
26/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.