TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NİHAT ÖNER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/1301)
Karar Tarihi: 26/2/2015
Başkan y.
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Recep ÜNAL
Başvurucu
Nihat ÖNER
Vekili
Av. Ersan ŞEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, mahkumiyetine esas teşkil eden suç delillerinin elde edildiği arama işleminin dayanağı olan kolluk amirinin yazılı emrinin bulunmadığını, bu çerçevede arama işlemi ve elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle konut dokunulmazlığına saygı ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 27/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 10/4/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 16/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 25/6/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne beyanlarını 4/7/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edilen hususlar ile İlk Derece Mahkemesi vasıtasıyla toplanan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
8. Bir suç örgütüne yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, şüpheli S.G. hakkında 30/7/1999 tarih ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun 2. ve 16. maddeleri gereğince iletişimin denetlenmesi tedbiri uygulanmıştır.
9. Anılan tedbir sonucunda, S.G.’nin yüksek bir meblağ karşılığında başvurucuya çok sayıda tabanca temin etmeye çalıştığı tespit edilmiştir. Bu tespit ışığında S.G. ve başvurucu hakkında teknik araçlarla izleme tedbirleri uygulanmıştır.
10. S.G.’nin 21/11/2004 tarihinde yakalanmasını müteakiben, kollukta alınan ifadelerinde, telefon görüşmelerinde tespit edilen beş adet tabancayı 20/11/2004 tarihinde başvurucuya verdiğini beyan etmesi üzerine, 23/11/2004 tarihinde başvurucunun konutunda, silah kaçakçılığına ilişkin suç unsurlarının bulunduğu şüphesiyle ve gecikmede sakınca bulunan hal gereği, ilgili kolluk amirinin aynı tarihli yazılı emri ile arama yapılmış ve muhtelif sayılarda tabanca, otomatik tüfek, şarjör ve sustalı bıçak bulunmuştur. Başvurucu aynı tarihte gözaltına alınmış olup, 26/11/2004 tarihinde tutuklanmıştır.
11. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarih ve Müt.Kar.No: 2004/1109, Muhabere No: 2004/1914 sayılı kararı ile “gecikmede sakınca bulunduğundan bahisle yetkili amirin emriyle yapılan” aramada herhangi bir usulsüzlük görülmediği gerekçesi ile söz konusu arama işleminin onanmasına karar verilmiştir.
12. Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 7/12/2009 tarih ve E.2009/1093, K.2009/945 sayılı kararı ile vahim nitelik ve sayıda silah ve sustalı bıçak bulundurma eylemi nedeniyle başvurucunun, beş yıl on ay hapis ve 366,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
13. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 1/12/2010 tarih ve E.2010/13342, K.2010/13391 sayılı kararı ile “eylemin 6136 sayılı Yasanın 12/1-4 madde ve fıkralarında tanımı yapılan suçu oluşturduğu” gerekçesiyle, ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakları saklı kalmak üzere, görevli mahkeme yönünden Asliye Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiştir.
14. Bozma kararına uyan Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 7/4/2011 tarih ve E.2011/132, K.2011/347 sayılı görevsizlik kararı ile dosyanın Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
15. Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki yargılama kapsamında, 26/10/2011 tarihli duruşmada, başvurucunun müdafiinin, herhangi bir yetkili merciin yazılı emri ve hâkim kararı olmaksızın başvurucunun konutunda arama yapılmasının usulsüz ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürmesi üzerine, duruşma sonunda Mahkemece “arama kararına konu olan emrin kim tarafından hangi birime ve hangi adreslerde yapılması gerektiği konusunda verilen … emrin belirlenmesi için İstanbul C.Başsavcılığına soruşturma numarası belirtilmek suretiyle ve tutanak... eklenmek suretiyle müzekkere yazılmasına” karar verilmiştir.
16. Mahkemece yazılan müzekkereye Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen yazılı cevapta, Mahkemenin yazısı ile ilgili soruşturma numarasının ilgisinin bulunmadığı, ilgili soruşturma evrakının, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun –mülga– 250. maddesi ile görevli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından sorulması gerektiği bildirilmiştir.
17. 15/11/2011 tarihli müzekkere ile aynı husus 5271 sayılı Kanun’un –mülga– 250. maddesi ile görevli Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmuş ise de 7/12/2011 tarihli duruşmada, Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2004/475, K.2007/33 sayılı dosyası içeriğinde yeterli bilginin mevcut olduğu gerekçesiyle anılan müzekkere cevabının beklenmesinden vazgeçilmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.
18. Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/12/2011 tarih ve E.2011/239, K.2011/504 sayılı kararı ile başvurucu hakkında sabit görülen “izinsiz olarak ateşli silah ve mermileri ülkeye sokma imal etme nakletme satma” suçu nedeniyle on yıl hapis ve 366,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 326. maddesi gereğince başvurucunun daha önce hakkında kurulan hükmün aleyhine temyiz edilmeksizin bozulmuş olması nedeniyle sonuç cezasının beş yıl on ay hapis ve 366,00 TL adli para cezası olarak belirlenmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.
19. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
20. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 5/11/2012 tarih ve E.2012/26663, K.2012/32632 sayılı kararı ile diğer onama gerekçeleri yanında “... sanık müdafiinin delillerin yasal olmadığına, ... yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle ...” İlk Derece Mahkemesinin kararının onanmasına karar verilmiştir. Bu şekilde başvuru yolları tüketilmiştir. Başvurucu bu kararı 3/12/2012 tarihinde öğrendiğini bildirmiş olup, daha önce öğrenildiği yönünde herhangi bir bilgi edinilmemiştir.
21. Başvurucu, 27/12/2012 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
22. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Maznuna, şerikine ve yatağına ait yerlerin ve şeylerin aranması” kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:
“Bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek şüphesi altında bulunan kimsenin evi ile ona ait sair mahallerde aranma yapılabileceği gibi gerek üzeri ve gerek eşyası dahi aranabilir.
Bu arama şüphe altında bulunan kimsenin yakalanması maksadiyle yapılabileceği gibi sübut delillerinin meydana çıkarılması umulan hallerde dahi yapılabilir.”
23. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Arama salahiyeti” kenar başlıklı (ve Anayasa Mahkemesinin 6/5/2006 tarih ve sayılı 26160 Resmî Gazete’de yayımlanan 12/10/2005 tarih ve E.2003/38, K.2005/63 sayılı kararı ile ikinci cümlesi iptal edilmiş olan) 97. maddesi şöyledir:
“Aramaya karar vermek salahiyeti hakimindir. Ancak tehirinde mazarrat umulan hallerde Cumhuriyet Müddeiumumileri ve müddeiumumilerin muavini sıfatiyle emirlerini icraya memur olan zabıta memurları arama yapabilirler.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli veya sanıkla ilgili arama” kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir:
“Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.”
25. 5271 sayılı Kanun’un “Arama kararı” kenar başlıklı 119. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik : 25/5/2005 – 5353/15 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.”
26. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fırkası şöyledir:
“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
…”
27. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
28. 24/5/2003 tarih ve 25117 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) “Adlî Aramanın Tanımı, Maksadı ve Kapsamı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Adlî arama, bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin, özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, etrafı çevrili diğer mahallerinde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir.”
29. Mülga Yönetmeliğin “Makul Şüphe” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.
Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir.
Makul şüphede, ihbar ve şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir.
Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır.
Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.”
30. Mülga Yönetmeliğin “Adlî Aramalarda Karar ve Emir Verme Yetkisi” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“Adlî aramaya karar vermek yetkisi hâkimindir. Kolluk, arama kararı alınması için makul şüphe sebeplerini belirten ayrıntılı ve gerekçeli bir rapor hazırlar ve Cumhuriyet savcısına başvurur.
Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri veya bu emrin alınamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları, eşyası ve aracı aranamaz, konutuna girilemez ve buradaki eşyaya el konulamaz.
Cumhuriyet başsavcılıklarınca, arama ile ilgili kararları vermek üzere, yirmidört saat süreyle bir nöbetçi Cumhuriyet savcısı görevlendirilir.
Yetkili merciin yazılı emri yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde, el koyma kendiliğinden kalkar.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 26/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/12/2012 tarih ve 2012/1301 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, mahkumiyetine esas teşkil eden suçun delillerinin ele geçirildiği arama işlemine ilişkin tutanakta, kolluk amirinin yazılı emrinden söz edildiğini, ancak dosya kapsamında böyle bir yazılı emir bulunmadığını, İlk Derece Mahkemesinin bu hususu dolayısıyla arama işleminin kanuni olup olmadığını tespit etmeden karar verdiğini, arama işleminin dayanağının ortaya konulmadığını, bu nedenle konut dokunulmazlığının kolluk tarafından ihlal edildiğini, böyle bir arama sonucunda elde edilen delillerin hukuka aykırı nitelikte olacağını ve hükme esas alınamayacağını, bu hüküm sonucunda beş yıl on ay hapis cezası ile cezalandırıldığını, bu nedenlerle özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
33. Bakanlık görüş yazısında, delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle yerel mahkemelerin görevi olduğu, yerel mahkemelerce olgular veya hukukun değerlendirilmesinde yapılan yanlışlıkların, Anayasa ve Sözleşme tarafından güvence altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece bireysel başvuruya konu edilemeyeceği, daha açık bir ifadeyle, açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün, örneğin ulusal hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına ve aslında başvuranın suçlu olup olmadığına karar verilmesinin ulusal mahkemelerin görevi olduğu, mevcut başvuruda, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararında “Her ne kadar sanık müdafi yapılan aramanın usulsüz olduğunu savunmuşsa da, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarihli kararı ile yapılan aramanın yetkili amirin emri ile yapıldığı ve arama kararının verilmesinde usulsüzlük görülmemiş olması nedeni ile ... arama kararının onaylanmasına karar verildiği ...” gerekçesine dayanıldığı, başvurucu tarafından anılan kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 5/11/2012 tarih ve E.2012/26663, K.2012/32632 sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına karar verildiği, başvurucu hakkında verilen mahkumiyet kararının başvurucunun konutunda gerçekleştirilen aramada silah ele geçirilmesinin yanı sıra ekspertiz raporuna ve tanık beyanlarına da dayandığı, başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetinin değerlendirilmesinde belirtilen hususların dikkate alınabileceği bildirilmiştir.
34. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, hükme dayanak teşkil ettiği ileri sürülen tüm delillerin, hukuka aykırı arama sonucunda ele geçirilen deliller olduğunu, konutunda yapılan aramanın izinsiz olduğunu, hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin sanık aleyhine kullanılamayacağını ifade ederek, başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları tekrarlamıştır.
35. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”
37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkası şöyledir:
“1. Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda … davasının … hakkaniyete uygun … olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
39. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6. maddenin diğer fıkralarında yer alan suç isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin özellikle (3) numaralı fıkrasındaki somut güvenceler bakımından tamamlayıcı bir fonksiyon ifa etmektedir.
40. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup, özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede, savunma haklarına saygı gösterilmesi ve özellikle kişiye, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma imkanlarının sağlanıp sağlanmadığının dikkate alınması gerekir. Ayrıca delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir.
41. Başvurucunun müdafii, 26/10/2011 tarihli duruşmada, yetkili merciin yazılı emri veya hâkim kararı olmaksızın başvurucunun konutunda arama yapıldığını, aramanın hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş olup, ayrıca delillerin gerçekliğine yönelik herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bunun üzerine İlk Derece Mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından, iddiaya konu arama işleminin dayanağı olan emir veya kararın araştırılmasını talep etmiştir. 7/12/2011 tarihli duruşmada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bu talebe henüz cevap vermediğinin anlaşılması üzerine Mahkeme, dosyada mevcut belge ve bilgilerin yeterli olduğu gerekçesiyle cevabi yazının beklenmesinden vazgeçmiştir.
42. İlk Derece Mahkemesinin 29/12/2011 tarihli gerekçeli kararında ise “Her ne kadar sanık müdafi(i) yapılan aramanın usulsüz olduğunu savunmuşsa da, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarihli kararı ile yapılan aramanın yetkili amirin emri ile yapıldığı ve yapılan arama kararının verilmesinde usulsüzlük görülmemiş olması nedeni ile yapılan arama kararının onaylanmasına karar verildiği görülmüştür.” ifadelerine yer verilmiştir. Buna göre İlk Derece Mahkemesi, aramanın onanmasına dair, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2004 tarihli kararından arama işleminin, yetkili merciin yazılı emrine istinaden yapıldığı sonucunu çıkarmıştır.
43. Aynı kararda İlk Derece Mahkemesince “Her ne kadar sanık Nihat Öner, üzerine atılı suçlamayı kabul etmemişse de, suça konu silahların sanığın yerleşim yerinde yakalandığına ilişkin tespit tutanağı, ekspertiz raporu, haklarında beraat kararı verilen B…, A… ve S…’ın beyanları dikkate alındığında sanığın evinde ele geçirilen 13 adet yarı otomatik, 2 adet tam otomatik ve 1 adet kaleşnikof marka vahim nitelikte ruhsatsız silah ele geçirilmesi dikkate alındığında sanığın eyleminin başkalarını da silahlandırmaya yönelik kasıt içerisinde olduğu, buna göre sanığın eyleminin 6136 sayılı yasanın 12/1-4 maddesinde tanımlanan başkalarını silahlandırmaya yönelik olduğu...” ifadelerine yer verilerek, başvurucunun mahkumiyetine esas alınan deliller gösterilmiş olup, bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere, başvurucunun konutunda yapılan arama sonucunda elde edilen silahlar, başvurucunun mahkumiyetine dair hükme esas alınmıştır.
44. Her ne kadar başvurucu tarafından iddiaya konu kolluk amirinin yazılı arama emrinin mevcut olmadığı belirtilmiş ise de, İlk Derece Mahkemesi vasıtasıyla temin edilerek dosyaya dahil edilen belgeler arasında, başvurucunun konutunda yapılan arama işleminin dayanağı olan kolluk amirinin 23/11/2004 tarihli yazılı arama emrinin ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin, bu emrin onanmasına dair aynı tarihli kararının mevcut olduğu tespit edilmiştir.
45. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürlüğünce, Operasyon Ekipler Büro Amirliğine hitaben yazılan 23/11/2004 tarihli yazı şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın 20. ve 21. maddeleri, Ceza Muhakemeleri Usul Kanununun 90-97. maddeleri ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Yargılanmasına Dair Kanunun, 2559 sayılı Polis Vazife Salahiyet Kanunu, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile mevzuat hükümlerine göre hazırlanıp 24.05.2003 tarihinde yürürlüğe giren Adli (v)e Önleme Aramaları (Y)önetmeliğinin 4, 7, 8 ve 20. maddeleri gereği gecikmesinde sakınca bulunduğundan Nihat ÖNER isimli şahsa ait İlimiz Beykoz İlçesi Paşabahçe Işıklı Çeşme Mevkii Geçici 87. Sk. No: 3 sayılı yerde ve … 34 … plaka sayılı oto da gerekli arama işleminin yapılmasını, elde edilecek suç eşyası ve delillere el konulmasını ve bu emrin 24 saat içerisinde görevli hakimin onayına sunulmasını;
Önemle rica ederim. 23/11/2004 saat: 07:00 …”
46. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin, arama işleminin onanmasına dair 23/11/2004 tarihli kararının (§ 11) ilgili kısımları şöyledir:
“…
Evrak içeriğinden, (ç)ıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak suçundan sanıkların arama ve el koyma kararında belirtilen adreslerde saklanma ihtimallerinin kuvvetli olduğu, ayrıca bu adreslerde yapılacak arama sonrasında suça ilişkin delillerin ve suç eşyalarının ele geçirilmesinin mümkün bulunduğu, bu nedenle arama ve el koyma işlemi yapılmasının tahkikatın selameti açısından zorunlu hale geldiğinden,
…
NİHAT ÖNER, …’in yakalandıkları, Beykoz İlçesi, Paşabahçe Işıkçı Çeşme mevkii, Geçici 87 sk. Polonez yolu, Acarlar A kapısı üstü No: 3 sayılı yerde,
... gecikmesinde sakınca bulunduğundan bahisle yetkili amirin emriyle yapılan arama kararının verilmesinde usulsüzlük görülmemiş olmakla,
Talebin kabulü ile,
Yukarıda belirtilen adreslerde arama yapılmasına ilişkin yetkili amirin emriyle yapılan arama ve el koyma kararının Anayasanın 20-21. maddeleri gereğince ONAYLANMASINA,
İtirazı kabil olmak üzere karar verildi. 23/11/2004”
47. Görüldüğü üzere başvuruya konu arama işleminin dayanağı olan yetkili amirin yazılı emri mevcut olup, kanuni süresi içerisinde ilgili Mahkemece onanmıştır. Dolayısıyla, başvurucunun mahkumiyetine esas teşkil eden delillerin elde edildiği arama işleminin yetkili amirin yazılı emri ile yapıldığı ve karar alınmadan yapılmış bir aramanın söz konusu olmadığı açık olup, bu bağlamda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
49. Başvurunun Anayasa’nın 21. maddesinin ihlal edildiğine yönelik kısmı da başvurucunun konutunda yapılan arama işleminin yetkili amirin yazılı emri olmaksızın yapıldığı iddiasına dayalı olduğundan ve arama işleminin dayanağı olan yazılı emrin mevcut olduğu tespit edildiğinden, konut dokunulmazlığına saygı hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinden bırakılmasına,
26/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.