TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMET SARICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1304)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Esat Caner YILMAZOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
İsmet SARICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu,
ihale suretiyle satın aldığı ve akabinde kamulaştırılmış olduğunuöğrendiği
taşınmazın tapusunun iptal edildiğini, ancak uğradığı zararın karşılanmadığını,
uyuşmazlıkla ilgili olarak yürütülen yargılamanın adil olmadığını ve makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğiniileri sürmüş, ihlalin tespitiyle uğradığı maddi ve manevi
zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan
yapılmıştır. İdariyönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına
engel bir durumunbulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 8/3/2013 tarihinde kabuledilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesinekarar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 26/3/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için 1/4/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 3/6/2013 tarihli
görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Adalet Bakanlığı
cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içerisinde 21/6/2013 tarihinde ibraz
etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Samsun ili Çarşamba İlçesi, Kuşhane Köyü 442 parsel sayılı
taşınmazı, 14/03/2008 tarihli ihaleye katılarak satın almıştır.
8. Başvurucunun 1/7/2008 tarihli
dilekçesine istinaden yazılan, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 7. Bölge
Müdürlüğünün 30/7/2008 tarihli cevabi yazısında, belirtilen taşınmazın Çarşamba
Ovası Sulaması ve Drenajı D9-A inşaatı nedeniyle
taraflarından kamulaştırıldığı ve taşınmaza 25/4/2000 tarihinde geçici şerh,
26/6/2000 tarihinde ise kesin kamulaştırma şerhi konulduğu bildirilmiştir.
9. Başvurucu tarafindan Çarsamba
Tapu Sicil Müdürlüğü ve Emlak Bankası A.Ş. aleyhine Samsun 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine 100,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi
tazminat istemiyle dava açılmıştır.
10. Mahkemece, 31/5/2010 tarih ve
E.2008/332, K.2010/257 sayılı karar ile başvurucunun ıslah suretiyle 5.100,00
TL'ye yükselttiği maddi tazminat istemi ile maddi ve manevi tazminat
istemlerinin kabuliü halinde taşınmazın tapusunu devretmeyi kabul ettiği yönündeki
beyanı nazara alınarak, başvurucunun 5.100,00 TL'lik maddi tazminat talebinin
kabulüne, manevi tazminat talebinin reddine ve dava konusu taşınmazın tapusunun
iptali ile önceki maliki adina tesciline karar verilmiştir.
11. Başvurucu 2/11/2010 tarihinde
mahkeme kararı ile lehine hükmedilen tazminatın tahsili için Çarşamba Tapu
Sicil Müdürluğü ve Tasfiye Halinde Emlak Bankası aleyhine icra takibi
başlatmış, ancak bireysel başvurunun karara bağlandığı 25/2/2015 tarihi
itibarıyla icra dosyasına herhangi bir ödeme yapılmamıştır.
12. Kararın temyiz edilmesi üzerine,
İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12/3/2012 tarih ve
E.2011/20858, K.2012/6035 sayılı kararı ile, başvurucunun ıslah dilekçesi ile
talebini satış bedeline hasretmiş olduğu ve Mahkemece bu taleple bağlı
kalınarak karar verildiği belirtilerek onanmıştır.
13. Başvurucu tarafından ileri
sürülen karar düzeltme talebi Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 5/12/2012 tarih ve
E.2012/15410, K.2012/27768 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
14. Bu karar başvurucu vekiline
26/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu tarafından 28/12/2012
tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 22/4/1926
tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 96. maddesi şöyledir:
"Alacaklı hakkını
kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun
isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine
mecburdur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun28/12/2012 tarih ve 2012/1304 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, ihaleye
katılarak satın aldığı taşınmazın ihale ilanında tarla vasfındaolduğu
bilgisinin bulunduğunu, akabinde taşınmazın kamulaştırılmış olduğunu öğrendiğini,bu süre zarfında satın aldığı taşınmaza besicilik
tesisi yaptırmak üzere projeler hazırlattığını, ancak taşınmazın
kamulaştırılmış olduğunu öğrenmesi üzerine bu girişimlerinin akimkaldığını,
uğradığı maddi ve manevi zararın tahsili talebiyle dava açtığını, ancak
Mahkemecetaşınmazın tapusunun iptaline karar verilmesine karşın zararın tam
olarak giderilmediğini,mahkeme kararına dayalı alacağı için icra takibi
başlatmasına rağmen bunu tahsiledemediğini, ayrıca yürütülen yargılamanın adil
olmadığını ve makul süredesonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa'nın 35 ve
36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, açmış olduğu tazminatdavasının mahkemece maddi
tazminat talepleri yönünden kabulüne, manevi tazminat talepleri yönünden
reddine dair verilen kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından onanması
suretiyle, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de,
bu iddiaların özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi olayların
başvurucu tarafindan yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucunun belirtilen ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
19. Başvurucu ihale suretiyle satın aldığı ve akabinde
kamulaştırılmış olduğunu öğrendiği taşınmazın tapusunun iptal edildiğini, ancak
uğradığı zararın karşılanmadığını ve uyuşmazlıkla ilgili olarak yürütülen
yargılamanın adil olmadığını ileri sürmüştür.
20. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiyenin taraf olduğu protokoller kapsamindaki herhangi birinin kamu gücüi
tarafindan, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
22. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvurularin kabul edilebilirlik şartları veincelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme ,... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir."
23. 6216 sayılı Kanun'un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin(6) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bölümlerin,
bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilşkin incelemeleri,
bir temel hakkın ihlal edilip edilmedigi ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz."
24. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun'un 49.maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
25. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerininkararların yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların
açikça dayanaktan yoksun veAnayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi
kapsamı dışında bırakılan hususlarailişkin olduğu açıktır. (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 25).
26. Anılan kurallar uyannca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusuyapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukukkurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgilivarılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel basvuru incelemesine konuolamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti vesağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumunkendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürliikleri ihlal etmiş olmasıdır.
Buçerçevede, kanun yolu şikayeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilikbulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Başvurucu her ne kadar derece mahkemeleri tarafından
dosya içerisindeki kayıt vebelgelerin, bilirkişi raporlarının hatalı
yorumlandığını ve bir kısmının dikkate alınmadığınıiddia etmiş ise de,
başvurucunun ileri sürdüğü bu iddiaların derece mahkemelerinin
delillerideğerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkemeler
tarafındanyorumlanmasına ilişkin olduğu, nihai olarak kısmen lehe olmayan
mahkeme kararının sonucundan şikayet edildiği, bununla
birlikte başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin derece mahkemeleri
tarafından değerlendirilerek karşılandığı anlaşılmaktadır.
28. Somut olayda Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, karara
bağladığı tazminat davasında, başvurucunun taleplerini dikkate alarak maddi
tazminat yönünden davanın kabulüne, mala gelen zararlar nedeniyle manevi
tazminata hükmedilmesine hukuken olanak bulunmaması nedeniyle manevi tazminat
talebinin reddine karar vermiştir. Mahkemece 818 sayılı Kanun hükümleri dikkate
alınarak oluşan vicdani kanaate ve değerlendirmeye göre hukuki bir sonuca
ulaşılmış olup, verilen karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir.
Derece Mahkemesince başvurucu tarafından açılan davanın hangi nedenlerle kısmen
reddedildiğine hüküm gerekçelerinde yer verilmiş olup, söz konusu kararda
tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek,
ilgili hukuk kurallarını da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır. Bu
çerçevede, Derece Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça
keyfilik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik de içermediği anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede
Tamamlanmadığı İddiası
30. Başvurucu tarafından, tarafı olduğu
yargılama sürecinin makul süreyi aştığı ve Mahkemece hükmedilen alacağını
tahsil edemediği belirtilerek makul sürede yargılanma ve mahkemeye erişim
haklarının ihlal edildiği iddia edilmekle birlikte, yargılamaya konu davanın
davalı tarafında yer alan kişiler de nazara alındığında, makul sürede
yargılanma hakkı açısından gözönünde bulundurulacak olan sürenin bitiş
tarihinin, icra aşamasını kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi
olarak değerlendirilmesi uygun görülerek, söz konusu iddialar bütün halinde
makul sürede yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
31. Başvurucunun, Mahkeme kararıyla hükmedilen tazminatın ödenmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikayet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.
Esas Yönünden
a. Yargılamanın Makul Sürede
Tamamlanmadığı İddiası
32. Başvurucu, açılan tazminat davasında yargılama süresinin
uzun olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvuru formu ve eklerinin yapılan incelemesi neticesinde,
başvurucunun 22/9/2008 tarihinde Samsun 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmamış olduğunu ileri
sürdüğü anlaşıldığından incelemenin bu dosyaya münhasıran yapılması gerektiği sonucuna
varılmıştır.
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
34. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci
fıkrası-şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
35. Anayasa'nın "Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 141.
maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir. "
36. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmışöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafindan davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
37. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa'nin 36. maddesinde yer verilen adilyargılanma hakkınında unsurlarıdır.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesiuyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sozlesme'nin lafzi içeriğinde yer alan veAİHM içtihadiyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dahil edilen ilke ve haklara,Anayasa'nin
36. maddesi kapsamında yer vermektedir.(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
38. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dahil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa'nın 141. maddesinin de, Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektigi açıktır. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandinlmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§§41-45).
40. Ancak, belirtilen kriterlerden
hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir.
Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı
ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi
unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır. (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
41. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gerekir.
42. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyusmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut
başvuru açısından ise, başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edilen
tazminat davasının açıldığı 22/9/2008 tarihidir.
43. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Başvurucu lehine
hükmedilen tazminatın ödenmesine ilişkin icra aşamasının halen devam ettiği
nazara alındığında, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde
nazara alınacak bitiş tarihi, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyu karara
bağladığı tarihtir.
44. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, 22/9/2008 tarihinde, Tasfiye Halindeki Türkiye Emlak Bankası
tarafından 14/3/2008 tarihinde yapılan ihalede tarla vasfı ile satışı yapılan
taşınmazın tapuda kanal ve servis ulaşım yolu olarak kayıtlı olması nedeniyle
Çarşamba Tapu Sicil Müdürlüğü ve banka aleyhine maddi ve manevi tazminat ödenmesi
için açılan tazminat davasında, İlk Derece Mahkemesince davanın maddi tazminat
talebi yönünden kabulüne, manevi tazminat talebi yönünden ise reddine karar
verildiği, anılan kararın Yargitay 13. Hukuk Dairesinin 12/3/2012 tarihli ilamı
ile onandığı, başvurucunun karar düzeltme talebinin ise 5/12/2012 tarihinde
reddedildiği, mahkeme kararının icrası amacıyla İzmir 17. İcra Müdürlüğünde
başlatılan ilama dayalı icra takibine rağmen hükmedilen alacağın ödenmediği,
başvurucunun bireysel başvurusu hakkında karar verilen tarihe kadar, 6 yıl 5
ayı aşkın bir sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.
45. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin asliye hukuk mahkemesi
önünde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyusmazlıkları
konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100
sayılı Kanun'a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı
Kanun'un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
46. 6100 sayılı Kanun'un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 54-64), başvuruya konu alacak davası,
hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve
usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Söz konusu davanın niteliği, başvurucu
açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında,
6 yıl 5 ayı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
48. Başvurucu, ihale yoluyla satın
alınan taşınmazın vasfının ihale ilanındakinden farklı olması nedeniyle maddi
ve manevi zarara uğradığı iddiasıyla Tasfiye Halindeki Türkiye Emlak Bankası ve
Tapu Sicil Müdürlüğü aleyhine açılan dava sonucunda Mahkemece 5.100,00 TL
tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesine ve Mahkeme kararının icrası
amacıyla İzmir 17. İcra Müdürlüğünde başlattığı ilama dayalı icra takibine
rağmen, herhangi bir sebep gösterilmeden ödeme yapılmadığını ve alacağını
tahsil edemediğini belirterek, Mahkeme tarafından hüküm altına alınan ve icra
edilebilir aşamaya gelmiş olan tazminat alacağının ödenmemesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun,
kesinleşmiş ve infaz edilebilir mahkeme kararının infazının sağlanamadığına
dair ihlal iddiasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 No.lu Protokol’ün
1. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ve Anayasa’nın 35. maddesi
çerçevesinde değerlendirmesi gerektiği bildirilmiştir.
50. Adalet Bakanlığının görüşüne karşı başvurucu, mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini belirterek, başvuru dilekçesindeki hususları tekrar
ettiğini bildirmiştir.
51. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
52. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
53. Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil
olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35.
maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan
menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde
tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
54. Bir mahkeme hükmünden doğan alacak, icra edilebilir olduğunun
kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul edilebilir (bkz. Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).
55. Başvuruya konu olayda başvurucunun
ihale suretiyle satın aldığı ve sonradan kamulaştırıldığını öğrendiği taşınmaz
nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açtığı İlk Derece Mahkemesince
5.100,00 TL tazminata hükmedildiği ve başvurucunun ilamlı icra yoluna başvurmuş
olmasına rağmen alacağını tahsil edemediği açık olup, bu durum başvurucunun
hükme bağlanmış ve icra yolu ile tahsil edilememiş bir alacak hakkının olduğunu
göstermektedir. Bu durumda başvurucunun mahkemece
verilen bir eda hükmü ile nihai olarak belirlenmiş, kesinleşmiş ve ilamlı icra
yolu ile tahsil edilebilecek bir aşamaya gelmiş, güncel ve icra edilebilir
nitelikte koşula bağlı olmayan bir “alacak
hakkının” doğduğu ve bunun mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
56. Anayasa'nın 35. maddesi ve Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.
57. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi üç temel
kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten barışçıl
yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın ilk
cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler
ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde
düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu
amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını
kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer almaktadır (bkz. Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75,
7152/75, 23/9/1982, § 61).
58. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci fıkrasında
mülkiyet hakkını tanımış, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet hakkının
sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir (B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 59).
59. Somut olayda olduğu gibi, ihale suretiyle satın alınan
gayrimenkulun sonradan kamulaştırılması üzerine açılan dava sonucunda
hükmedilen alacağın veya tazminatın ödenmemesi, mülkiyetten barışçıl yararlanma
veya mülkiyete saygı ilkesi kapsamında değerlendirilmelidir.
60. AİHM de yargı kararlarının icrasının gecikmesini, "mülkten barışçıl yararlanma" hakkına
müdahale olarak kabul etmekte (bkz. Burdov
/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40) ve
demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğü ilkesine atıfla, alacak hakkı
bulunduğunu gösteren yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini kabul etmektedir (bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B. No:6334/05,
23/10/2012, § 155).
61. Sözleşme'nin 6. maddesi ile Protokol'ün 1. maddesi,
devlete, yargı kararlarının uygulanması bakımından etkili bir sistem kurma
yükümlülüğü getirmektedir (bkz.
Fuklev/Ukrayna, B. No:
71186/01, 30/11/2005, § 84). Aynı yükümlülük Anayasa’nın 35. ve 36. maddeleri bağlamında
da geçerli olup, bir mahkeme kararını uygulamakla görevli kamu makamları, bu
kararın uygulanmasını engellemekte ya da kararın uygulanması için gerekli özeni
göstermemekteyse bu durum Anayasa'nın 35. maddesinin ilali anlamına gelir (B.
No: 2013/711, 3/4/2014, § 66).
62. Somut başvuru açısından, başvurucunun 2/11/2010
tarihinde başlattığı ilamlı icra takibine rağmen, Mahkeme kararına dayalı ve
mülkiyet hakkı kapsamında güvencelendiği kabul edilen alacağının halen
ödenmemiş olduğu görülmektedir (§ 11). Bu kapsamda başvurucunun alacağının
tahsili amacıyla yaptığı icra takibinin uzun sürmesi ve alacağa ulaşmada
belirsizlik bulunması, Mahkemece verilen kararı, etkili sonuçları bakımından
konusuz bırakmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle; Mahkemece hükmedilen tazminatın
yapılan icra takibine rağmen uzun süredir ödenmemiş olması nedeniyle,
başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3.
6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
64. Başvurucu, mülkiyet ve adil
yargılanma hakkının ihlal edilmiş olması nedeniyle 2.500.000,00
TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
65. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkinda Kanun’un “Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir. "
66. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin 6 yıl 5 ayı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL,
mülkiyet hakkının ihlali sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında net 8.250,00 TL olmak üzere, toplam net
12.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
67. Başvurucu tarafindan maddi tazminat
talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen
maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun
maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
68. Başvurucu tarafından yapılan ve
dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL
harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul
sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
4. Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle net 4.150,00 TL, mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle net 8.250,00 TL
olmak üzere toplam net 12.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu
tarafından yapılan 172.50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvurutarihinden itibaren dört ay içinde yapilmasına;
ödemede gecikme olmasi halinde, bu süreninsona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
25/2/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.