TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FULPET AKARYAKIT TİC. VE SAN.
LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1834)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Fulpet Akaryakıt Tic. ve San.
Ltd. Şti.
|
|
|
(Uğur Petrol San. ve Tic. Ltd. Şti.)
|
Temsilcisi
|
:
|
Hudday Eşref ÖZMEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 2002 yılı
işlemlerinin incelenmesi sonucunda hakkında resen tarh edilen geçici vergiye ve
kesilen vergi ziyaı cezasına karşı açtığı davada
verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Danıştay tarafından aynı konuda farklı
kararlar verildiğini, Danıştay savcısının düşünce yazısının
kendisine tebliğ edilmediğini, temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde duruşma
isteminin dikkate alınmadığını, davada uygulanan kanun hükmünün Anayasa
Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle yapılan yeni kanuni düzenlemenin kendisi
hakkında uygulanamayacağını belirterek, adil yargılanma hakkının, suç ve
cezaların kanuniliği ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 11/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış
ve Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 25/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu şirket, 2002 yılı
işlemlerinin incelenmesi sonucunda ortaklarına emsal faiz oranı uygulanmaksızın
para kullandırdığına ilişkin düzenlenen rapor uyarınca hakkında resen tarh
edilen geçici vergiye ve kesilen vergi ziyaı cezasına
karşı 14/6/2005 tarihinde Ankara 5. Vergi Mahkemesinde
dava açmıştır.
6. Mahkemenin 23/2/2006 tarih ve E.2005/763, K.2006/223 sayılı kararıyla,
başvurucunun Petrol Ofisi A.Ş. Genel Müdürlüğünden 1.000.000 ABD Doları
karşılığı 1.650.957,00 TL kredi aldığı, 31/10/2001 tarihinde bu krediyi yasal
defterlerine kaydettiği, aynı tarihte yaptığı kayıtla bankadan söz konusu kredi
tutarını çektiği, 10/11/2001 tarihinde parayı kasa hesabından çıkartarak
ortaklara borçlar hesabına kaydettiği, 31/12/2001 tarihli yevmiye maddesi ile
ortaklardan borçlar hesabındaki tutarın büyük bir bölümünü ortaklardan
alacaklar hesabına kaydettiği, başvurucu şirketin 31/12/2002 tarihli kapanış
yevmiye maddesinde ortaklardan alacaklar hesabının bakiyesinin 1.575.259,00 TL
olduğu belirlenerek söz konusu miktarın kurum ortaklarının uhdesine
bırakıldığının tespiti yapılmıştır. Mahkeme, başvurucunun, ortaklar cari
hesabına 2002 hesap döneminde adatlama yaparak
64.905,00 TL gelirini, ilgili dönem kurumlar vergisi matrahına gelir unsuru
olarak ilave ettiği ancak adatlama işlemi yapılırken
kullanılan faiz oranının emsal faiz oranının çok altında belirlendiği hususunun
vergi inceleme elemanı tarafından tespiti üzerine 10/2/2005
tarih ve 1192/34-1 sayılı vergi inceleme raporu düzenlendiği, vergi inceleme
raporunun ekinde yer alan tutanakta şirket temsilcisinin alınan kredinin ticari
faaliyetlerde kullanıldığına dair maddi bir delillerinin bulunmadığı yönündeki
ifadesinin de açık olduğu, başvurucu kurumun ortaklarına kullandırdığı tutar
için emsal faiz oranı uygulamaması ve başka bir menfaat de temin etmemesinin
3/6/1949 tarih ve 5422 sayılı mülga Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin
(3) numaralı fıkrası hükmüne göre örtülü kazanç dağıtımı sayıldığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
7. Temyiz üzerine, Danıştay Dördüncü Dairesinin 21/6/2007 tarih ve E.2006/3614, K.2007/2180 sayılı ilâmıyla;
uyuşmazlık konusu tarhiyatın yapılmasına neden olan fiilden dolayı 2002 yılı
için hesaplanan kurumlar vergisine karşı açılan davayı reddeden Ankara 4. Vergi
Mahkemesi kararının, Danıştay Dördüncü Dairesinin 22/11/2006 tarih ve E.2006/1725,
K.2006/2282 sayılı ilâmıyla bozulduğu belirtilerek, İlk Derece Mahkemesinin
kararı bozulmuştur.
8. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 22/5/2009
tarih ve E.2007/4898, K.2009/2603 sayılı ilâmıyla reddedilmiştir.
9. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, 8/10/2009 tarih ve E.2009/1810, K.2009/1771 sayılı kararla,
Danıştay Dördüncü Dairesince, 22/2/2006 tarihine duruşma günü verilmesine
karşın duruşmanın 23/2/2006 tarihinde yapıldığı, erteleme kararı olmaksızın
belirlenen günden başka bir günde duruşma yapılamayacağı belirtilerek
22/11/2006 tarih ve E.2006/1725, K.2006/2282 sayılı ilâmla bozulan kararda
Ankara 4. Vergi Mahkemesince duruşmanın usulüne uygun bir biçimde taraflara
bildirilen günde yapıldığı gerekçesiyle ısrar edilmesi üzerine Danıştay Dava
Daireleri Kurulunca kararın bu kısmının yerinde görüldüğü ve esas incelemesinin
yapılması amacıyla Dairesine gönderildiği, Danıştay Dördüncü Dairesince kararın
onandığı, bu nedenle bozma kararının dayanağının kalmadığı belirtilmiştir. Öte
yandan, 31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu’nun mükerrer 120. maddesinde geçici verginin cari vergilendirme
döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere alınacağının, yapılan
incelemeler sonucunda geçmiş dönemlere ait verginin mahsup süresi geçtikten
sonra aranmayacağının, ancak gecikme faizi ve vergi ziyaı
cezasının tahsil edileceğinin kurala bağlandığı, mahsup süresi geçtikten sonra
duyurulan ihbarnameler ile geçici vergi istenmesinin hukuka uygun olmadığı,
ayrıca 2002 yılının 10 ilâ 12. aylarını kapsayan döneme ilişkin geçici vergi
üzerinden bir kat kesilen ve dava konusu ihbarname ile tahsili istenen vergi ziyaı cezasının dayanağı olan 4/1/1961 tarih ve 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nun değişik 344. maddesinin 2. fıkrasında yer alan ‘bu ceza ziya uğratılan verginin bir katına, bu
verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin
ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için bu Kanun’un 112.
maddesine göre ziya uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur’ hükmünün Anayasa
Mahkemesinin 6/1/2005 tarih ve E.2001/3, K.2005/4 sayılı kararıyla iptal
edildiği, bu nedenle Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında yapılan yeni
kanuni düzenlemeler uyarınca ziyaa uğratılan vergi
üzerinden hesaplanan vergi ziyaı cezasının vergi
tutarının bir katını aşan kısmının kaldırılması gerektiği gerekçeleriyle
davanın kısmen reddine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Danıştay Dördüncü Dairesinin 23/6/2011 tarih ve E.2010/1483, K.2011/5772 sayılı ilâmıyla
hüküm onanmıştır.
11. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 25/12/2012
tarih ve E.2011/7260, K.2012/9354 sayılı ilâmıyla reddedilmiştir.
12. Karar, başvurucuya 12/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 11/3/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 5422 sayılı mülga Kanun’un “Örtülü Kazanç” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci
fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentleri şöyledir:
“Aşağıdaki
hallerde, kazanç tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılır:
1.
Şirket kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler,
idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı vasıtasız olarak
bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek ve tüzelkişiler ile
olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük
fiyat veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım, satım, imalat, inşaat
muamelelerinde ve hizmet ilişkilerinde bulunursa;
3.
Şirket (1) numaralı fıkrada yazılı kimselerle olan münasebetlerinde emsaline
göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük faiz ve komisyonlarla ödünç para
alır veya verirse;”
15. 213 sayılı Kanun’un “Re’sen Vergi Tarhı” kenar başlıklı 30.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt
ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan
bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi
incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında
belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme
raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir
olunmuş sayılır.”
16. 193 sayılı Kanun’un “Geçici
Vergi” kenar başlıklı mükerrer 120. maddesinin dördüncü fıkrası
şöyledir:
“Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %
10'u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen
bu kısım için re'sen veya ikmalen
geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici
vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir.”
17. 213 sayılı Kanun’un “Vergi
Ziyaı” kenar başlıklı 341. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili
ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden,
verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini
ifade eder.”
18. Ordu Vergi Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu 213 sayılı Kanun’un “Vergi Ziyaı Cezası”
başlıklı değişik 344. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Vergi ziyaı suçu işleyenlere vergi ziyaı cezası kesilir ve bu ceza ziyaa
uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal
vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen
süre için, bu Kanun’un 112. maddesine göre ziyaa
uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının
eklenmesi suretiyle bulunur.”
19. Anayasa Mahkemesinin, 20/10/2005
tarihli Resmi Gazetede yayımlanan E.2001/3, K.2005/4, K.T. 6/1/2005 tarihli
kararının sonucu şöyledir:
“A- 213
sayılı “Vergi Usul Kanunu”nun 4369 sayılı Kanun ile
değiştirilen 344. maddesinin ikinci fıkrasının “... bu
ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin
kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanun’un 112 nci
maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden
hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur” bölümünün,
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B-
İptal hükmünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı
Kanun’un 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN,
KARARIN RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE,
6/1/2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. “
20. 30/3/2006 tarih ve 5479 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi
Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 12.
maddesiyle değiştirilen 213 sayılı Kanun’un 344. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
"Vergi
ziyaı suçu işleyenlere, ziyaa
uğrattıkları verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası
kesilir."
21. 23/1/2008 tarih ve 5728 sayılı Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 275. maddesiyle değiştirilen 213 sayılı
Kanun’un “Vergi Ziyaı
Cezası” başlıklı 344. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“341
inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet
verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa
uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı
cezası kesilir”
22. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanun’un “Duruşma”
kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“1. Danıştay ile
idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve yirmibeşbin
Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla
benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmibeşbin
Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine
duruşma yapılır.
2. Temyiz ve
itirazlarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge
idare mahkemesi kararına bağlıdır.
3. Duruşma talebi,
dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.
4. 1 ve 2 nci fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın
Danıştay, mahkeme ve hakim kendiliğinden duruşma
yapılmasına karar verebilir.
5. Duruşma
davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/3/2013 tarih ve 2013/1834 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, 2002 yılı işlemlerinin
incelenmesi sonucunda hakkında resen tarh edilen geçici vergiye ve kesilen
vergi ziyaı cezasına karşı açtığı davanın kısmen
reddedildiğini, ortaklar cari hesabında para bulunmasının tek başına örtülü
kazanç dağıtımı anlamına gelmeyeceğini, Danıştay tarafından aynı konuda farklı
kararlar verildiğini, temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde duruşma
talebinin dikkate alınmadığını, Danıştay savcısının düşünce yazısının kendisine
tebliğ edilmediğini, Anayasa Mahkemesince verilen karar sonucunda yasal bir
boşluk doğduğunu, vergi ziyaı cezasına ilişkin
yapılan yeni düzenlemenin kendisi hakkında uygulanmasının hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmadığını belirterek, suç ve cezaların kanuniliği ile eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucunda ortaklarına emsal faiz oranı
uygulanmaksızın para kullandırdığına ilişkin düzenlenen rapor uyarınca hakkında
resen tarh edilen geçici vergiye ve kesilen vergi ziyaı
cezasına karşı 14/6/2005 tarihinde Ankara 5. Vergi
Mahkemesinde açtığı davada, vergi ziyaı cezasının terkini
talebinin kısmen reddine karar verilmesinin suç ve cezaların kanuniliği ile
eşitlik ilkesini ihlal ettiğini, Danıştayın aynı
konuda farklı kararlar verdiğini, temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde
duruşma talebinin dikkate alınmadığını, Danıştay savcısının düşünce yazısının
kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun iddialarının temel olarak yargılama
sürecine ve sonucuna ilişkin olduğu, bu nedenle başvurunun bir bütün olarak
adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Başvurucunun, Danıştayın yerleşik içtihadına aykırı
karar verildiği, Danıştay savcısının düşünce yazısının kendisine tebliğ
edilmediği iddiası ile temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde duruşma
talebinin dikkate alınmadığı yönündeki iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
26. Başvurucu, hakkında resen tarh edilen geçici vergiye ve
kesilen vergi ziyaı cezasına karşı 14/6/2005
tarihinde Ankara 5. Vergi Mahkemesinde açtığı davada, vergi ziyaı
cezasının iptali talebinin reddine karar verilmesinin suç ve cezaların
kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini, ortaklar cari hesabında para bulunmasının tek başına
örtülü kazanç dağıtımı anlamına gelmeyeceğini, kararın hukuka aykırı olduğunu
ileri sürmüştür.
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir
fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için
konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
30. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
33. Başvuru konusu olayda, başvurucu şirketin 2002 yılı işlemlerinin
incelenmesi sonucunda hakkında resen tarh edilen geçici vergiye ve kesilen
vergi ziyaı cezasına karşı Ankara 5. Vergi
Mahkemesinde açtığı dava, geçici verginin cari vergilendirme döneminin
vergisine mahsup edilmek üzere alınacağı, geçmiş dönemlere ait verginin mahsup
süresi geçtikten sonra aranmayacağı gerekçesiyle, vergi ziyaı
cezası bakımından ise 213 sayılı Kanun’un değişik 344. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan hükmün Anayasa Mahkemesinin 6/1/2005
tarihli kararıyla iptal edildiği, bu nedenle ziyaa
uğratılan vergi üzerinden hesaplanan vergi ziyaı
cezasının vergi tutarının bir katını aşan kısmının kaldırılması gerektiği
gerekçesiyle kısmen reddedilmiştir. Karar, Danıştay Dördüncü Dairesinin 23/6/2011 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi
aynı Dairenin 25/12/2012 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
34. Başvurucu, idare tarafından kesilen vergi ziyaı cezasının hukuki dayanağı olan kanun hükmünün Anayasa
Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle yargılaması devam eden davalar bakımından
bir boşluk doğduğunu, yeni düzenlemenin kendisi hakkında uygulanamayacağını
iddia etmiş, Derece Mahkemesinin davanın kısmen reddine ilişkin kararının
hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
35. Hukuk devletinde, bireylerin belirli bir zaman diliminde
hangi fiillerin suç olarak tanımlandığı ve hangi cezai yaptırımlara
bağlandığını bilip öngörebilmeleri, bir başka ifadeyle ceza hukuku kurallarının
öngörülebilir ve erişilebilir olması şarttır. Aksi takdirde “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” şeklinde
ifade edilen ceza hukuku prensibinin hayata geçirilmesi mümkün olmayacaktır.
Zira ceza sorumluluğu, kişinin fiilinin bilincinde olduğu ve özgür iradesiyle
suç olan bu fiili işlediği varsayımına dayanır. Bu nedenle, kişinin işlediği
fiilden sorumlu tutulabilmesi için, hangi fiillerin suç olduğunun kanunlarda
açıkça gösterilmesi gereklidir (AYM, E.1991/18, K.1992/20, K.T. 31/3/1992).
36. Anayasa Mahkemesine yapılan itirazın konusu olan (bkz. §
20) ve 213 sayılı Kanun’da düzenlenen vergi ziyaı cezası;
vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük karakteri taşımayan, ancak vergi ziyaı suçu işleyenlere öngörülen bir yaptırımdır (AYM,
E.2001/3, K.2005/4, K.T. 6/1/2005). İlgili düzenleme ziyaa uğratılan verginin bir katına eklenecek olan cezanın
hesaplanmasında esas alınacak olan gecikme faizi oranının Bakanlar Kurulu
tarafından ne zaman belirleneceğinin bilinmemesi ve bu durumun sonuçta
öngörülecek ceza miktarında belirsizliğe yol açacak olması nedeniyle,
Anayasa'nın 38. maddesinde belirtilen ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı hükmüne aykırılık teşkil ettiği
gerekçesiyle iptal edilmiştir (AYM, E.2001/3, K.2005/4, K.T. 6/1/2005).
37. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince verilen kararda
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında yapılan yeni düzenleme (bkz. § 22)
dikkate alınarak, ziyaa uğratılan vergi üzerinden
hesaplanan vergi ziyaı cezasının vergi aslının bir
katını aşan kısmının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Eylemin
gerçekleştiği tarihte 213 sayılı Kanun’da vergi ziyaının
suç olarak düzenlendiği, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının vergi ziyaı suçuna ilişkin düzenleme ile ilgisinin bulunmadığı,
vergi ziyaı cezası ile ilgili olarak Anayasa
Mahkemesince verilen iptal kararı sonrasında, 213 sayılı Kanun’da yapılan
değişiklikle vergi ziyaı suçunun ve cezasının kanun
koyucu tarafından tamamen ortadan kaldırılmadığı, sadece vergi ziyaı cezası hakkında uygulanan gecikme faizine ilişkin
(bkz. § 19) kısmın Kanun’dan çıkartıldığı, söz konusu yeni düzenlemenin ise
(bkz. § 22) lehe kanun uygulaması sonucu başvurucu hakkında uygulandığı
anlaşılmaktadır.
38. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve
görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma
olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla
ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir
bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararlarında bariz
takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemelerinin kararlarının bariz takdir hatası veya açık
keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Danıştay Savcılığı Düşüncesinin Tebliğ Edilmediği İddiası
41. Başvurucu, Danıştay savcısı
düşünce yazısının kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. AİHM, dosyaya ilişkin
bağımsız bir inceleme yaparak görüşünü mahkemeye sunan Danıştay savcısının
düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama
ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Bkz. Meral/Türkiye, B. No: 33446/02, 27/11/2007).
Bu nedenle savcı düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilerek incelemelerine
sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkânı verilmesi adil yargılanma
hakkının bir gereğidir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §
33).
43. Bu kapsamda kanun koyucu
yasal değişikliğe gitmiş ve 2575 sayılı Kanun’un 61. maddesine göre Danıştay
savcılarının kendilerine havale olan dosyaları Başsavcı adına inceleyeceği ve
düşüncelerini gerekçeli ve yazılı olarak verecekleri düzenlenmiş iken bu
maddede 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun’un 47.
maddesiyle değişiklik yapılmış ve yapılan yeni düzenleme sonrasında Danıştay
savcılarına yalnızca ilk ve son derece mahkemesi olarak Danıştay tarafından
incelenen davalarda düşünce sunma yükümlülüğü verilmiştir (B. No: 2013/2237,
18/9/2014, § 59).
44. Bunun yanında 2577 sayılı
Kanun’un 16. maddesine 6352 sayılı Kanun’un 54. maddesiyle eklenen (6) numaralı
fıkra uyarınca Danıştayda ilk derece mahkemesi
sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesinin
taraflara tebliğ edileceği ve tarafların, tebliğden itibaren on gün içinde
görüşlerini yazılı olarak bildirebileceği düzenlenmiştir (B. No: 2013/2237, 18/9/2014, § 60).
45. 2577 sayılı Kanun’un 54.
maddesinde ise Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel
Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin
itiraz üzerine verdikleri kararlara karşı bir defaya mahsus olmak üzere kararın
tebliğ tarihini izleyen on beş gün içinde esas kararı vermiş olan daire, kurul
veya bölge idare mahkemesinden kararın düzeltilmesinin istenebileceği
belirtilmektedir (B. No: 2013/2237, 18/9/2014, § 61).
46. Başvuru konusu olayda,
temyiz yargılaması sırasında dava dosyasına sunulan Danıştay savcı düşüncesi
başvurucuya tebliğ edilmemiştir. Başvurucu bu düşünceyi temyiz başvurusunun
reddine ve İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına ilişkin Danıştay Dördüncü
Dairesi kararında öğrenmiştir. Bu karara karşı başvurucunun yaptığı karar
düzeltme talebi hakkında karar verilmesinden önce 6352 sayılı Kanun’un 54.
maddesiyle 2576 sayılı Kanun’un 61. maddesinde değişiklik yapılarak Danıştayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalar
dışında Danıştay savcısının düşünce verme yükümlülüğü ortadan kaldırılmış ve
başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında Danıştay savcısı düşünce
vermemiştir.
47. Bu durumda, başvurucu temyiz
talebi hakkında verilen Danıştay savcı düşüncesinden temyiz talebinin reddine
ilişkin kararın kendisine tebliği ile haberdar olmuş ve karar düzeltme
aşamasında bu düşünceye yönelik görüşlerini hazırlama ve Danıştay Dördüncü
Dairesine sunma imkânı bulmuştur.
48. Diğer taraftan başvurucu
eğer temyiz yargılaması sırasında savcı düşüncesi tebliğ edilmiş olsaydı
mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin
olarak da herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun temyiz
yargılaması sırasında savcı düşüncesinin önceden tebliğ edilmemesi sebebiyle
yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan
mahrum bırakıldığı söylenemez. Sonuç olarak somut olayda çelişmeli yargılama
hakkının ihlal edilmediği anlaşılmaktadır (B. No: 2013/2237, 18/9/2014,
§ 64).
49. Açıklanan nedenlerle,
çelişmeli yargılama hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Duruşma Yapılmaması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
50. Başvurucu, temyiz ve karar
düzeltme incelemelerinde duruşma yapılması talebinin dikkate alınmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
52. 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
53. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
54. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
55. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim
mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu
yapılamaz. (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
56. 2577 sayılı Kanun’un “Duruşma” başlıklı 17. maddesinde, temyiz
ve itirazlarda duruşma yapılmasının tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili
bölge idare mahkemesi kararına bağlı olduğu, bunun yanında Danıştay veya bölge
idare mahkemesinin kendiliğinden de duruşma yapılmasına karar verebileceği
düzenlenmiştir (B. No: 2013/6986, 5/11/2014, § 71).
57. Belirtilen düzenlemeler
çerçevesinde, temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde duruşma yapılması
talebinin dikkate alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
ileri sürülebilirse de, bu iddianın ileri sürülebilmesi için öncelikle
başvurucunun anılan aşamalarda duruşma yapılması talebinde bulunması
gerekmektedir.
58. Somut olayda başvurucu,
Ankara 5. Vergi Mahkemesinin 8/10/2009 tarihli
kararına karşı yaptığı temyiz ve karar düzeltme başvurularında duruşma
yapılması talebinde bulunmamış, Danıştay Dördüncü Dairesi de dosya üzerinden
incelemesini yaparak vergi mahkemesi kararının onanmasına, karar düzeltme
isteminin ise reddine karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucu, ihlale neden
olduğunu ileri sürdüğü iddialara ilişkin olarak olağan başvuru yollarını
tüketmemiştir.
59. Açıklanan nedenlerle, temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının yetkili Derece Mahkemeleri
önünde usulüne uygun olarak ileri sürülmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından, başvurunun duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Danıştayın Yerleşik İçtihadına
Aykırı Karar Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
60. Başvurucu, hakkında resen
geçici vergi tarh edilmesine ve vergi ziyaı cezası
kesilmesine neden olan fiilin Derece Mahkemesince örtülü kazanç dağıtımı olarak
tespit edilmesinin Danıştayın yerleşik içtihatlarına
aykırı olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
61. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (3) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3)
Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres
bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen
hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin,
başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru yollarının
tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa
uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da
örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.
…
(6) Başvuru evrakında
herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin
giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline onbeş
günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu
sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği
bildirilir.”
62. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila
47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme,
Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir
zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
63. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel
başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem,
eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü
açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının
doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…
(3) Başvuru formuna aşağıdaki belgeler ya da onaylı
örnekleri eklenir:
…
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri.
…
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği üçüncü
fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde bunun
gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve belgeleri
resen toplar.
…”
64. İçtüzüğün “Formun
ve eklerinin hazırlanmasına ilişkin ilkeler” başlıklı 60. maddesi
şöyledir:
“(1) Başvuru formu, İçtüzüğün 59 uncu maddesine uygun olarak
düzenlenir ve aynı maddede belirtilen belgeler ya da onaylı örnekleri başvuru
formuna eklenir.
(2) Başvuru formu okunaklı ve başvurunun esasına yönelik
özlü bilgileri içerir şekilde hazırlanır. Başvuru formunun ekler hariç on
sayfayı geçmesi hâlinde başvurucunun ayrıca başvuru formuna olayların özetini
eklemesi gerekir.
(3) Başvurucu, başvuru formunun ekinde sunduğu belgeleri,
tarih sırasına göre numaralandırarak her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar
hâlinde dizi pusulasına bağlar.”
65. İçtüzüğün “Form
ve eklerinin ön incelemesi ve eksiklikler” başlıklı 66. maddesi
şöyledir:
“(1)Bireysel Başvuru Bürosu gelen başvuruları şeklî
eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru formunda veya
eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların
tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir.
(2) Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda
başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen sürede eksiklikleri
tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir.
(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit
edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde
Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine karar
verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği
kararlar kesindir.”
66. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3)
numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin
ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa
hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
67. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya
da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§ 20).
68. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği
takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu
gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı
konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru
hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve
eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları
yapması zorunludur (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 23).
69. Başvurucunun,
Danıştayın yerleşik içtihatlarına aykırı karar
verilmesi nedeniyle ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü Ankara 5. Vergi
Mahkemesindeki dava dosyasının incelenmesinde, başvurucu hakkında resen geçici
vergi tarh edilmesine ve vergi ziyaı cezası
kesilmesine neden olan fiilin Derece Mahkemesince örtülü kazanç dağıtımı olarak
tespit edilmesinin Danıştayın yerleşik içtihatlarına
aykırı olduğu yönündeki iddiasına dayanak teşkil ettiği ileri sürülen Danıştay
kararları incelenmiş, ilgili kararların başvurucunun dava dosyasında yer alan
olay ve olgular ile uyumlu sayılabilecek bir benzerliği tespit edilememiştir. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarında da belirtildiği gibi, aynı hukuki metne ilişkin olarak,
aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat
farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul
edilemeyeceği gibi, temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak
tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına
adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 45).
70. Kaldı ki, hangi fillerin örtülü kazanç dağıtımı anlamına
geleceğine ilişkin somut olayın özelliklerine göre yapılan değerlendirme ve
yorumlar neticesinde, mahkemeler ve Danıştay nezdindeki tespitlerin değişiklik
gösterebileceği anlaşılmış olup, başvuru dosyasına sunulan Danıştay
kararlarının incelenmesi sonucunda da bu konuda oluşmuş bir yerleşik içtihat
uygulamasına rastlanmamıştır.
71. Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvurularda başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve
takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu,
ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün nasıl ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır.
Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta
bulunulmuş olması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığın soyut biçimde ileri sürülmesini
sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir (B. No: 2014/483, 19/11/2014,
§ 29).
72. Başvurucunun, ihlal
iddiasının dayanağı olan tüm olayları göstermesi, başvuruyu aydınlatacak ve
hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici
tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemesi gerekir. Şayet bir belge elde
edilememişse, bunun da nedenleri açıklanmalıdır. Somut başvuruda başvurucu bu
koşulları yerine getirmeyerek iddialarını temellendirmediğinden başvurusunun
esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 26).
73. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından
kanıtlanmamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması",
2. Danıştay Savcılığı görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması",
3. Duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
4.
Danıştayın yerleşik içtihadına aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının "açıkça
dayanaktan yoksun olması",
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.