TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET SOYSAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/237)
|
|
Karar Tarihi: 26/3/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet SOYSAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa Kemal ÇANKIRI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat
açıklama yöntemleriyle” ibaresi nedeniyle, mahkum olduğu resmi
belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezasının infazının ertelenmesi imkânından
yararlandırılmadığını, bu durumun anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/10/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İzmir 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 30/10/2008 tarih ve E.1999/478,
K.2008/287 sayılı kararı ile resmi belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 11 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmış ve karar Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 8/2/2012
tarih ve E.2010/1256, K.2012/1164 sayılı kararı ile onanarak aynı tarihte
kesinleşmiştir.
6. Başvurucunun talebi üzerine
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, hükmolunan cezanın infazının 10/10/2012 tarihine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.
7. Başvurucu, mahkûm olduğu
suçun 6352 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemenin kapsamında bulunmaması
nedeniyle sağlanan “hükmün infazının
ertelenmesi” hakkından yararlanamadığını, hükmolunan cezanın
infazının durdurulması gerektiğini belirterek 25/9/2012
tarihinde İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuştur. Ayrıca başvurucu anılan
Mahkeme önünde Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat
açıklama yöntemleriyle” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine
aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur.
8. İzmir 2. Ağır Ceza
Mahkemesi, başvurucunun Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulmamış ve
cezanın infazının ertelenmesi talebini de yerinde görmeyerek 26/9/2012
tarihinde reddetmiştir.
9. Anılan karara yapılan itiraz
da İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince 4/10/2012 tarihinde
reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu karar ise başvurucu
vekiline 12/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
10. 6352 sayılı Kanun’un “Dava ve cezaların ertelenmesi” kenar
başlıklı geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair
düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla
adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını
gerektiren bir suçtan dolayı;
a)
Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu
davasının açılmasının ertelenmesine,
b)
Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c)
Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,
karar verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
11. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
15/10/2012 tarih ve 2012/237 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu, resmi belgede
sahtecilik suçundan mahkûm olduğunu, 6352 sayılı Kanun ile getirilen cezanın
infazının ertelenmesine ilişkin hükmün bu suçu kapsamaması nedeniyle öngörülen
düzenlemeden yararlanamadığını, anılan Kanun’un geçici 1. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan “basın ve yayın
yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle”
ibaresinin itiraz yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve
hakkındaki ilamın infazının durdurulması yönündeki talebinin reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek, söz konusu
ibarenin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş ve
kuralın iptali talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
13. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin
(1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı
tanınmıştır.
14. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel
başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından
yapılabilir.”
15. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yasama
işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru
yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi
dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.”
16. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme,
…açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
17. Bireysel başvuru yolu,
bireylerin maruz kaldığı temel hak ihlallerinin tespit edildiği ve tespit
edilen ihlalin ortadan kaldırılması için etkin araçları içeren anayasal bir
güvencedir. Ancak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, kamusal bir
düzenlemenin soyut biçimde Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan
bir yol olarak düzenlenmemiştir.
18. Bir yasama işleminin, temel
hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla
doğrudan yasama işlemine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki
işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabilecektir. Bu şekilde bireysel
başvuru yolunun kullanılabilmesi için söz konusu işlem, eylem ve ihmallere
karşı başvurulabilecek kanun yollarının da tüketilmiş olması gerekir.
19. Başvuru konusu olayda
başvurucu açıkça kapsamı içinde olmadığı bir kanun hükmünün kendisine
uygulanmasını sağlamak amacıyla derece mahkemelerine başvuru yapmış ve bu başvurusu
sırasında da Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmuştur. Bu yöndeki talepleri
reddedilen başvurucu, böylece kanun yollarını tükettiğini belirterek Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, dilekçesinde yasama
organının basın yoluyla işlenen suçlarda cezanın infazının ertelenmesini
öngörürken kendi durumu için ertelenme imkânının getirilmemesinin, anayasal
haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bu hususlar dikkate alındığında
başvurucunun asıl amacının işlediği suçu kapsamına almayan kanun hükmünün
kendisine uygulanmasını ve bu yolla infazın ertelenmesi kuralından yararlanmak
istediği anlaşılmaktadır.
20. Dolayısıyla başvuru
dilekçesinde, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
yer alan “basın ve yayın yoluyla ya da sair
düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle” ibaresinin Anayasa’nın 2.
ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali gerektiği iddia
edilmiştir. Ancak bireysel başvuru kapsamında, bir yasama işleminin doğrudan ve
soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için Anayasa
Mahkemesine başvuru yapılamaz.
21. Diğer taraftan başvurucu
yerel mahkemece anılan kanun hükmünün itiraz yolu ile iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurulması ve hakkındaki ilamın infazının durdurulması yönündeki
talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
22. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu çerçevede, kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri
tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olmadığına yönelik şikâyetler
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz ve derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde ve hukuku yorumlamasında açıkça keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
23. Başvuru konusu olayda
başvurucunun talepleri hakkında karar veren mahkemenin hukuku yorumlamasında ve
delilleri takdirinde keyfilik bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmı
açıkça dayanaktan yoksundur.
24. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun doğrudan ve soyut olarak yasama işlemlerinin iptali talebini içeren
bölümünün “konu bakımından yetkisizlik”
ve adil yargılanmadığı iddialarına ilişkin bölümünün ise “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
1. Doğrudan ve soyut olarak yasama işlemlerinin iptali
talebini içeren bölümünün “konu
bakımından yetkisizlik”,
2. Adil yargılanmadığı iddialarına ilişkin bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde
OY BİRLİĞİYLE karar verildi.