TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ŞANCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/29)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ŞANCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynep Sedef ÖZDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, bir siyasi
partinin siyaset akademisine gitmesi nedeniyle terör suçu kapsamında tutuklandığını,
kanunla kurulmuş mahkeme tarafından yargılanmadığını, yargılanma ve tutuklanma
konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürerek eşitlik, kişi hürriyeti ve
güvenliği, düşünce özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/9/2012
tarihinde İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 19/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüm’e
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm başkanı tarafından
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
başvurunun bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı görüşünü 19/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bu görüş başvurucuya 9/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu,
diyeceklerini süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, mülga 4/12/2004 tarih
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli İzmir
Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince yürütülmekte olan bir
soruşturma kapsamında 22/9/2011 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucu, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
(CMK.250.maddesi ile görevli) 26/9/2011 tarih ve
2011/33 sorgu sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmıştır. Karar gerekçesinde, “… silahlı
terör örgütüne üye olma suçlarından dolayı şüphelilerin üzerlerine atılı
suçların niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
mevcudiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz tamamı ile toplanmamış
olması, delilleri yok etme, gizleme ile kaçma hususunda kuvvetli ve ciddi şüphe
olması ile atılı suçların kanunda öngörülen ceza miktarları nazara alınarak
5271 sayılı CMK.nın 100/(1),
(3-a), 101/(1), (2), 102/(2) ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı
TUTUKLANMALARINA” denilmiştir.
10. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 14/11/2011
tarih, 2010/508 soruşturma no ve E. 2011/335 sayılı
iddianamesi ile toplam 76 kişi hakkında açılan ve İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK.250.maddesi ile görevli) E. 2011/250 sayısına kaydedilen
davada başvurucunun PKK terör örgütü adına
verilen 4. dönem siyaset akademisi eğitimi almak suretiyle silahlı terör örgütü
üyesi olmak iddiasıyla 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanun’un (TCK) 314/2 ve 3713 sayılı Kanun’un 5. maddeleri gereğince cezalandırılması
talebiyle hakkında kamu davası açılmıştır.
İddianamede, başvurucunun
3/3/2011, 4/3/2011, 5/3/2011, 7/3/2011, 8/3/2011,
9/3/2011, 10/3/2011, 11/3/2011 ve 12/3/2011 tarihlerinde verilen siyaset
akademisi derslerine katıldığı belirtilmiştir. Siyaset akademisi ile ilgili
olarak yapılan değerlendirmelerin bir kısmı şöyledir:
“…BDP İzmir teşkilatı tarafından 17.07.2010 tarihinde
açılan, …. Siyaset Akademisinde 2
dönem verilen eğitimlerin KCK yapılanması içerisinde yer alan kişilerce
verildiğinden bahisle C.Başsavcılığımızca 16.12.2010
tarihinde gizli ve projeli çalışma başlatıldığı, Nöbetçi 8 ve 10. Ağır Ceza
Mahkemesi Üyeliklerinden alınan teknik takip ve iletişimin dinlenmesi, tespiti
ve kaydı kararları sonunda İzmir Siyaset Akademisinde verilen 3. eğitim dönemi
ile yarıda bırakılan 4. eğitim döneminde verilen eğitimlerin PKK terör
örgütünün önceki yıllarda örgüt kamplarında verdiği siyasi eğitimle paralellik
gösterdiği tespit edilmiştir.” (İddianame sayfa 14)
“PKK
terör örgütünün kamplarında örgüt mensuplarına verilen Siyasi eğitimlerle,
Siyaset Akademisi adı altında verilen EĞİTİM KONULARI VE İÇERİKLERİNİN HEMEN
HEMEN BİRBİRİYLE ÖRTÜŞTÜĞÜ görülmüştür. (İddianame sayfa
22),
“Daha önce yakalanan veya teslim olan örgüt mensuplarının
ifadelerinde; Terör örgütünün LİDER DAĞ KADROSUNUN KCK'YI EĞİTTİĞİ, KCK’nında siyaset akademilerinde eğitim verecek kişileri
eğiterek, örgütün düşüncesinde kitleler oluşturulmaya çalışılacağı, Siyaset
Akademileri yardımıyla DAĞ KADROSUNUN MAHALLE VE SOKAKLARA İNEREK HALKIN
EĞİTİLMESİNİN amaçlandığı, SİYASET AKADEMİLERİNDE EĞİTİMLERİNİ TAMAMLAYAN
şahısların bir kısmının bu süreç sonunda aktifleşerek alanlarda yani Türkiye
içerisinde GENÇLİK YAPILANMASI, KADIN YAPILANMASI gibi alanlarda
görevlendirildiği, yine eğitim sonunda KIRSAL ALANA KATILMAYA karar
verenlerinde, örgüt içerisinde SİLAHLI FAALİYET YÜRÜTMEK ÜZERE KIRSAL ALANA
gönderildiği, BU EĞİTİMLERİ ALARAK AKTİFLEŞEN VE ŞEHİRLERDE FAALİYET GÖSTEREN
örgüt mensupları ile KIRSAL ALANDA SİLAHLI FAALİYET gösteren örgüt
mensuplarının EŞ DEĞER SAYILDIĞI ve bu örgüt mensuplarına da "ŞEHİR
GERİLLALARI" adı verildiğine” dair dosyaya eklenen beyanları, (İddianame sayfa 166),
“Sonuç olarak; (KCK) Kürdistan Demokratik Topluluğunun
PKK’nın devamı olduğu ve KCK’nın da temel amaç olarak
Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu ile Suriye, İran ve Irak’ın bir kısmını
içerisine alan bölgede Marksist - Leninist ilkelere dayalı bağımsız bir
Kürdistan devleti kurmayı hedeflediği;
Halen faaliyetlerini sürdüren; Kent Meclisleri, Demokratik Siyaset
Akademileri ve Demokratik Toplum Kongresinin Abdullah ÖCALAN’ın
isteği ve yönlendirmesi ile kurulduğu ve halen terör örgütünün güdümünde
faaliyetlerini yürüttüğü, İzmir Siyaset Akademisinde örgütün siyasi eğitimini
veren kişiler ile bu eğitime katılan tüm kişilerin PKK/KCK terör örgütünün
talimatları doğrultusunda eğitilen terör örgütü mensupları oldukları,” (İddianame sayfa 170-171),
11. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/250 ve 11/9/2012 tarihli duruşmasında tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir. Karar gerekçesinde, sanıklar
Ahmet Şanci, …. üzerlerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, tape kayıtları, gizli
izleme tutanakları, arama ve el koyma tutanakları ile mevcut delil durumu ve
kaçma şüphelerinin mevcut olduğu ve bu şekilde CMK.nın 100. md.sindeki
tutuklama koşulları ortadan kalkmadığından, yerinde görülmeyen tahliye
istemlerinin reddi ile tutukluluk hallerinin DEVAMINA” karar
verildiği ifade edilmiştir.
12. Başvurucu, bu karara karşı 18/9/2012
tarihinde itiraz yasa yoluna başvurmuş, 24/9/2012 tarihinde ise Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurucu tarafından anılan karara yapılan itiraz, İzmir
10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK.250.maddesi ile görevli) 18/10/2012
tarih ve 2012/2612 Değişik İş numaralı kararı ile reddedilmiştir.
14. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK.250.maddesi ile
görevli) 19/3/2013 tarihli duruşmasında “sanıkların tutuklulukta geçirdikleri süreler dikkate
alınarak yurt dışı yasağı konulmak suretiyle TAHLİYELERİNE”
şeklindeki gerekçe ile başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
15. 6526 sayılı kanunla yapılan düzenleme gereğince dava
dosyası İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/101 esas sırasına kaydedilmiş ve dava
halen derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
16. 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer
hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
17. 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında
ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları
yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda,
gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması
dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu
madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın
üçte ikisinden az olamaz.
(Ek fıkra: 22/7/2010 - 6008/4 md.) Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.”
18. Aynı Kanun’un 21/2/2014 tarih ve
6526 sayılı Kanun ile mülga 10. maddesinin (d) fıkrası şöyledir;
“Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması,
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine hâkim kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir. “
19. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan; (1)
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304,
307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
20. Aynı Kanun’un 153. maddesi şöyledir;
“(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve
istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
(21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı Kanun ile mülga)
(2) Müdafiin dosya
içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza
hâkiminin kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
(21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı Kanun ile mülga)
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı Kanun ile mülga)
(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353
S.K./23.mad) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten
itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir;
bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.
(5) Bu Maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de
yararlanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
24/9/2012 tarih ve 2012/29 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c)
bendinde yazılı tutuklama koşulları mevcut olmadığı halde tutuklandığını,
Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen “tutuklanmasını gerektiren sebepler ve kendisine karşı
bütün isnatlar en kısa zamanda bildirilir” kuralının hazırlık
soruşturması sürecinde dosyadaki gizlilik kararı sebebiyle engellendiğini,
Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının halen tutuklu olması
nedeniyle ihlal edildiğini, yargılandığı özel görevli ve yetkili mahkemenin
kanunla kurulmuş mahkeme olmaması, Adalet Bakanlığının teklifi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile kurulmuş
olması, tarafsız ve bağımsız mahkeme güvencesinin ihlali nedeniyle Sözleşme’nin
6. ve Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini, bir siyasi partinin Siyaset Akademisine gitmesinden dolayı terör
suçu kapsamında tutuklanması nedeniyle Sözleşme’nin 10. ve Anayasa’nın 25.
maddelerinde düzenlenen düşünce özgürlüğü ve Sözleşme’nin 11. ve Anayasa’nın 26.
maddelerinde düzenlenen örgütlenme hakkının ihlal edildiğini, aynı davada daha
aktif katılımda bulunanların tutuksuz yargılanması ya da diğer siyasi
partilerin siyaset okullarına gidenlerin hiçbir şekilde soruşturulmamalarına
rağmen kendisinin tutuklu olarak yargılanmasının Sözleşme’nin 14 ve Anayasa’nın
10. maddelerinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlali olduğunu, tutuklama
tedbirinin devamı kararına karşı itiraz yolu olmakla birlikte etkin bir yol
olmadığından tüketilmesinin mecburi kılınmaması gerektiğini ileri sürerek
ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvurucunun şikâyetlerinin
Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı, 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, 10.
maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesi ve 26. maddesinde düzenlenen
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında olduğu değerlendirilmiştir.
1. Tutuklama
Koşullarının Bulunmadığı ve Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
24. Başvurucu, siyaset
akademisinde aktif derslere katılımının olmadığını yalnız o mekanda
bulunduğu için tutuklandığını, bu nedenle Sözleşme’nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinde yazılı koşulların mevcut olmadığını, ayrıca
tutukluluk süresinin makul olmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
25. Adalet Bakanlığı görüşünde
bu şikâyetle ilgili görüş sunulmasına gerek görülmediğini beyan etmiştir.
26. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne vermiş olduğu cevapta, aleyhine toplanacak bir delil
bulunmadığı halde, yalnızca anayasal güvence altındaki bir siyasal partinin
faaliyetlerine katılmış olmaktan ötürü kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını
yitirdiğini, davanın özelliği dikkate alındığında burada beş yıllık bir azami
limitin söz konusu olamayacağını, özel görev ve yetkili mahkemelerin, “Siyasi Partileri Denetleme” ve “Anayasa’ya aykırı, suç olan fiillerini yargılama,
parti kapatma” yetkisini elinde bulunduran Anayasa Mahkemesi’nin
yetki ve görev alanına girerek, bir siyasi partiyi tümden kapatma yerine “Siyaset Okulu” gibi Parti Tüzüğünde yer
alan faaliyetleri “illegal” ilan
ederek, bu ön kabul ile Siyaset Akademisi’ne ders dinlemeye gelen herkesi,
kişilerin kendi fiillerinden kaynaklanmaksızın “terörist” kabul ederek “kişi
güvenlikleri ve özgürlüklerini” yok ettiğini beyan etmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi
birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
29. Anılan hükümler uyarınca
bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin
tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/254, 6/2/2014,
§ 30).
30. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
31. Somut olayda, başvurucu
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/250 ve 11/9/2012
tarihli tutukluluğun devamı kararına karşı 18/9/2012 tarihinde itiraz yasa
yoluna başvurmuş, ancak itiraz sonucunu beklemeden 24/9/2012 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru dosyası Anayasa
Mahkemesinde derdest iken İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 18/10/2012
tarih ve 2012/2612 Değişik iş sayılı kararla itirazın reddine karar vermiştir.
32. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka
bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının
sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan
başvuru yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak
bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 33). Başvuru konusu olay dikkate alındığında
başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir
durumun olmadığı görülmektedir.
33. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun tutuklama koşulları bulunmadığı ve tutukluluk süresinin makul
olmadığı yönündeki iddiaları ile ilgili olarak kanunda öngörülmüş yargısal
başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklanmasını
Gerektiren Sebepler ve Hakkındaki İsnatları Öğrenmesinin Soruşturma Sürecinde
Gizlilik Kararı Nedeniyle Engellendiği İddiası
34. Başvurucu, Sözleşme’nin 5.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen “tutuklamasını
gerektiren sebepler ve kendisine karşı bütün isnatlar en kısa zamanda
bildirilir” kuralının hazırlık soruşturması sürecinde dosyadaki
gizlilik kararı nedeniyle engellendiğini iddia etmiştir.
35. 6216 sayılı Kanun'un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
36. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla
Mahkeme'nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu
düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş
nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
37. Somut olayda İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının 26/9/2011 tarihli talebi üzerine İzmir
10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/2558 Değişik iş sayılı kararı ile 3713 sayılı
Kanun’un 10. maddesinin (d) fıkrası gereğince verilen kısıtlama kararının
kaldırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki
istisnalar hariç olmak üzere 153. madde uyarınca kısıtlanmasına karar
verilmiştir.
38. Başvurucu hakkında
düzenlenen iddianame ile ilgili olarak İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi 23/11/2011 tarih ve E.2011/250 sayılı tensip zaptı ile
iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Buna göre 5271 sayılı Kanun’un 153.
maddesinin mülga (4) numaralı fıkrası gereğince dosyaya erişimin kısıtlanması
kararı 23/11/2011 tarihinden itibaren sona ermiştir.
Başvurucu, bu tarihten itibaren soruşturma dosyasını inceleyebilir; bütün
tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir. Bu belirlemelere
göre başvurucunun soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına ilişkin
şikayetinin 23/11/2011 tarihi itibariyle sona
erdiğinin kabulü gerekir. Başvurucunun şikayetinin sona erdiği bu tarihin,
Anayasa Mahkemesi’nin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önceye ait
olması nedeniyle başvurunun bu kısmı hakkında “zaman
bakamından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilmezlik kararı verilmesi
gerekir.(benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Ghorbanov ve Diğerleri Türkiye, B. No. 28127/09, 3/12/2013, § 37-38;
M.B. ve Diğerleri/Türkiye, B. No. 8, 15/6/2010, § 49-51).
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun tutuklanmasını gerektiren sebepler ve hakkındaki isnatları
öğrenmesinin soruşturma sürecinde gizlilik kararı nedeniyle engellendiği
iddiasına ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğu anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının "zaman
bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
40. Başvurucu, hakkındaki
davanın kanunla kurulmuş olmayan, CMK.250 maddesi gereğince Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile kurulan bir mahkeme tarafından görülmesi
nedeniyle Sözleşme’nin 6. maddesinin getirdiği “Kanunla Kurulmuş Mahkeme”, “Tarafsız ve Bağımsız Mahkeme”
güvencelerinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlık, başvurucu aleyhine
açılan kamu davasının halen İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest
bulunduğunu, bu nedenle başvurucunun yasayla kurulmuş bir mahkeme önünde
yargılanmadığına ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayetlerinin “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olup
olmadığının Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulması gerektiğini ifade
etmiştir.
42. Başvurucu, bakanlık görüşüne
karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
43. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Bkz.§ 28-30).
44. Başvurucu hakkındaki dava
derdest olup, bu şikâyet bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir. Bu
nedenle başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Düşünce Ve
Örgütlenme Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
45. Başvurucu, düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünün gereğini yerine getiren, siyasi yaklaşımlarına ilgi
duyduğu bir siyasi partinin yasalarca kurulmuş, mülki amire bildirimde
bulunmuş, yeri, zamanı, ders anlatacak hocaları belirli olan Barış ve Demokrasi
Partisi’nin Siyaset Akademisi’ne gitmekten ibaret fiili sebebi ile terör suçu
kapsamında tutuklu bulunmasının Sözleşme’nin 10. maddesinde güvence altına
alınan düşünce özgürlüğü ile Sözleşme’nin 11. maddesinde güvence altına alınan
örgütlenme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
46. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Bkz.§ 28-30).
47. Başvurucu hakkındaki dava
derdest olup, bu şikâyetleri bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir.
Bu nedenle başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Kanun
Önünde Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası
48. Başvurucu, düşünce
faaliyetlerinin anayasal güvence altında olması nedeniyle suç sayılamayacağını
savunmakla birlikte, aynı davada daha aktif katılımda bulunanların tutuksuz
yargılanması ya da diğer siyasi partilerin siyaset okullarına gidenlerin hiçbir
şekilde soruşturulmamalarına rağmen tutuklu olarak yargılanmasının Sözleşme’nin
14. ve Anayasa’nın 10. maddesinin ihlali olduğunu iddia etmiştir.
49. Adalet Bakanlığı görüşünde,
AİHS 14. maddesi bağımsız bir varlığa sahip olmayıp, Sözleşme’nin diğer
maddelerinde düzenlenen normatif hükümleri tamamladığını, somut olayda
başvurucunun ayrımcılık yasağının ihlal edildiği yönündeki iddiasının kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, bireyler
arasında hak ve özgürlükten yararlanma bakımından fark gözetildiğinin
saptanmadığı durumlarda ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinden bahsedilemeyeceğini,
ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer
durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında
ırk, renk, cinsiyet, din, dil, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep
gibi nedenlerle fark olduğunu makul delillerle ortaya koyması gerektiğini,
somut olayda başvurucunun da içerisinde bulunduğu tüm şüpheliler hakkında PKK
terör örgütü üyesi olmak suçundan yargılama yapıldığını, başvurucunun aynı
yargılama kapsamında serbest bırakılan diğer sanıklar ile ırk, renk, cinsiyet,
din, dil, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep gibi bir farkı
sebebiyle ayrımcılığa tabi tutulduğuna dair herhangi bir açıklama yapmadığını,
başvuru evrakının incelenmesinde de böyle bir ayrımcılık yapıldığına dair
herhangi bir bulguya ulaşılmadığı belirtilmiştir.
50. Başvurucu, bakanlık görüşüne
karşı beyanında, diğer siyasi partilerin sempatizanlarının,
yakınlık duydukları siyasi partilerin anayasal güvence altındaki etkinliklerine
katılmaktan, siyaset okullarına gitmekten ötürü tutuklanmadıkları halde
kendisinin tutuklandığını, Siyaset Akademisinin polis tarafından teknik takibe
maruz kaldıktan sonraki dönemde derse gidenlerin tutuklu yargılandıklarını,
aynı derslere gittiği, hatta sertifika aldığı sabit olduğu halde bir kısım
sanığın tutuksuz yargılandığını, tutuklamaya itiraz taleplerinde ayrımcılık
vurgusunun yapıldığını, Adalet Bakanlığının cevabında bu hususlara
değinilmediğine ilişkin itirazın yerinde olmadığı belirtilmiştir.
51. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesi şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
52. Başvurucunun, Anayasa’nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik
iddialarının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve
AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele
alınması gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
53. Başvurucunun eşitlik
ilkesinin ihlali iddiasının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında ele
alınması gerekir. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından
eşitlik ilkesi, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, bu hakkın
kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan
tamamlayıcı nitelikte haklardandır (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 34).
54. Ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi
temel hak ve özgürlüğü konusunda hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının gösterilmesi gerekir. Başvurucu, aynı davada daha aktif katılımda
bulunanların tutuksuz yargılanması ya da diğer siyasi partilerin siyaset
okullarına gidenlerin hiçbir şekilde soruşturulmamalarına rağmen tutuklu olarak
yargılanması ile ayrımcılık yapıldığını dile getirmiştir. Ayırımcılık
iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki
başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir
farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın sırf ırk,
renk, cinsiyet, din, dil, cinsel yönelim vb. ayırımcı bir nedene dayandığını
makul delillerle ortaya koyması gerekir.
55. Somut olayda başvurucunun, diğer siyasi partilerin sempatizanlarının siyaset okullarına gitmekten ötürü
tutuklanmadıkları ve ayrıca dava konusu olayla ilgili olarak derslere daha
aktif katılımda bulunanların tutuklanmadıkları halde kendisinin tutuklanması
suretiyle “ayrımcılık yapıldığı”
yönündeki iddiasını temellendirecek somut bulgu ve kanıtlar ortaya koyamadığı
görülmektedir. Zira başvurucunun derslerine katıldığı iddia edilen Siyaset
Akademisi ile ilgili olarak iddianamede “…
Demokratik Siyaset Akademileri ve .. nin Abdullah ÖCALAN’ın isteği ve
yönlendirmesi ile kurulduğu ve halen terör örgütünün güdümünde faaliyetlerini
yürüttüğü, İzmir Siyaset Akademisinde örgütün siyasi eğitimini veren kişiler
ile bu eğitime katılan tüm kişilerin PKK/KCK terör örgütünün talimatları
doğrultusunda eğitilen terör örgütü mensupları oldukları” belirtilmek
suretiyle somut suç isnadı yapılmıştır. İddianameye göre, başvurucunun somut
olayda yargılanmasının sebebi derslerine katılmış olduğu Siyaset Akademisinde
verilen eğitimin terör örgütü faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca iddianamede toplam 76 kişi hakkında kamu davası açılmış
ve başvurucunun dahil olduğu 30 kişi hakkında ise
tutuklama kararı bulunmaktadır. Başvurucu da Siyaset Akademisinin polis
tarafından teknik takibe maruz kaldıktan sonraki dönemde derse gidenlerin
tutuklu yargılandıklarını beyan etmiştir (Bkz. § 50). Buna göre başvurucunun
tutuklu olarak yargılanmasının hakkındaki delil değerlendirilmesine ilişkin
olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun, sırf ırk, renk, cinsiyet,
din, dil, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep gibi bir farkı
nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulduğu söylenemez.
56. Açıklanan gerekçelerle, ayrımcılık
yasağının ihlal edilmediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
A. Tutuklama koşulları bulunmadığı ve tutukluluk süresinin makul
olmadığı iddiaları yönünden “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
B. Tutuklanmasını gerektiren sebepler ve hakkındaki isnatları
öğrenmesinin soruşturma sürecinde gizlilik kararı nedeniyle engellendiği
iddiası yönünden "zaman bakımından
yetkisizlik",
C. Adil yargılanma hakkı iddiası yönünden “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,
D. Düşünce ve örgütlenme haklarının ihlal edildiği iddiaları
yönünden “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması”,
E. Kanun önünde eşitlik ilkesinin
ihlal edildiği iddiası yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
F. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
5/11/2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.