logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Burhan İsmailoğlu [1.B.], B. No: 2012/349, 25/6/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BURHAN İSMAİLOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/349)

 

Karar Tarihi: 25/6/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

Raportör

:

Muharrem İlhan KOÇ

Başvurucu

:

Burhan İSMAİLOĞLU

Vekili

:

Av. Ümit DUMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu kalıplaşmış ifadelerle ve gerekçesiz olarak tutukluluk halinin devamına karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 23/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonu, 25/12/2012 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.

4. Bölüm 12/2/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 15/2/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 16/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 7/5/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 22/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığı görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 11/1/2010 günü 71,465 kg eroin maddesi ele geçirilmesi sonrasında, uyuşturucu madde ticareti yapma veya sağlama, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarıyla ilgili olarak 12/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/1/2010 tarih ve 2010/12 sayılı kararıyla tutuklanmıştır.

9. Başvurucunun da aralarında olduğu 12 sanık hakkında, anılan suçlarla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28/4/2010 tarihli iddianamesiyle İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

10. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2010 tarihli tensip kararıyla “tutuklu sanıkların suçu işlediklerine dair haklarında kuvvetli suç şüphesini gösteren bulguların varlığı, sanıkların kaçma şüphesi, delillerin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi şüphesinin varlığı, CMK nın 100/3. fıkrada sayılan suçun işlendiğine dair şüphe sebeplerinin varlığı dikkate alınarak, CMK 101/2. fıkrası gereğince tutukluluk hallerinin devamına” karar verilmiştir.

11. İlk duruşmanın yapıldığı 10/5/2010 tarihi ile altıncı duruşmanın yapıldığı 31/5/2012 tarihleri arasında “tutuklu sanıkların suçu işlediklerine dair haklarında kuvvetli suç şüphesini gösteren bulguların varlığı, sanıkların kaçma şüphesi, delillerin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi şüphesinin varlığı, CMK nın 100/3. fıkrada sayılan suçun işlendiğine dair şüphe sebeplerinin varlığı dikkate alınarak” tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.

12. Başvurucunun tutuklu olduğu İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/97 Esas sayılı dosyasındaki yargılama kapsamında 20/9/2012 tarihli duruşmada “bir kısım sanık ikrarları, olay, arama ve yakalama tutanakları, ekspertiz raporu ve tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular olduğu kabul edilerek, bu durumun kuvvetli suç şüphesinin varlığını devam ettirmesi, AİHM içtihatlarına göre ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve devamı maddeleri hükümlerine göre tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmamasına, sanıkların serbest kalması halinde kaçma şüphesinin sanıkların üzerine atılı suçların ağırlığına göre karine olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunmasına, Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca alternatif koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı” belirtilerek tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.

13. Başvurucu bu karara 26/9/2012 tarihinde itiraz etmiş, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/10/2012 tarih ve 2012/731 Değişik İş sayılı kararıyla” tutuklama kararının usul ve yasaya uygun olduğu” belirtilerek itiraz kesin olarak reddedilmiştir.

14. Bu karar başvurucuya 22/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/76 Esas sayılı iddianamesiyle başvurucunun da aralarında olduğu dokuz kişi hakkında birleştirme talebiyle suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçuna ilişkin yeni bir dava açılmıştır.

16. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 2/2/2012 tarihinde, her iki dava dosyası arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle davaların birleştirilmesine karar vermiştir.

17. Başvuru tarihi itibarıyla yaklaşık iki yıl on bir aydır tutuklu olan başvurucunun, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince 11/12/2012 tarihli duruşmada sağlık durumu ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak tahliyesine karar verilmiştir.

18. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/1/2014 tarih ve E.2010/97, K.2014/13 sayılı kararıyla, başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçundan 10 ay hapis, uyuşturucu madde nakli ve ticareti yapma suçundan 22 yıl 6 ay hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

B. İlgili Hukuk

19. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)

8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”

20. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:

“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.

 (5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir

21. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:

“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.

...

(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 25/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/10/2012 tarih ve 2012/349 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, 15/1/2010 tarihinden itibaren tutuklu olduğunu, gerekçesiz olarak tutukluluk halinin devamına karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucu hakkındaki yargılamanın 5/10/2010 tarihli duruşmayla başladığını, bu duruşma ve sonraki duruşmalarda “kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların varlığı”, “delillerin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi şüphesinin varlığı”, “başvurucunun kaçma şüphesi” ve “5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan suçun işlendiğine dair şüphelerin varlığı” gerekçesiyle Mahkemece başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verildiğini, 20/9/2012 tarihli duruşma sonunda verilen kararda tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin ayrıntılı olarak yer aldığını belirtmiştir.

25. Başvurucu bu görüşe karşı daha önce belirttiği görüşleri ifade ederek, kanunun tekrarı biçiminde, kalıplaşmış ifadelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini, kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını, tutuklamanın ölçülü olduğunu gösteren delilerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilmesi gerektiği halde başvuru konusu kararların bu hususları içermediğini beyan etmiştir.

26. İddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı görüldüğünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

27. Anayasa’nın 19. maddesi şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

 Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

 Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

 Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”

28. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.

29. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).

30. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).

31. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).

32. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63-64).

33. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).

34. Somut olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 12/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve 15/1/2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/12 sayılı kararıyla tutuklanmıştır. Tutuklamaya gerekçe olarak, “yüklenen suçu işlediği hususunda kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların bulunması, şüphelinin kaçma ihtimali, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı ve suçun CMK. 100/3 maddesinde yazılı suçlardan olması” gösterilmiştir. İddianamede başvurucunun isnat edilen suçlardan cezalandırılması talep edilmiş ve suçlamalarla ilgili olarak, “Şüphelinin 633-634-635 ve 636 numaralı iletişim tespit tutanaklarındaki uyuşturucu madde ticaretine ilişkin olarak telefon görüşmeleri yaptığı, şüphelinin suç örgütünün üyesi konumunda bulunduğu, şüphelilerden N.İ.’nun talimatları doğrultusunda hareket ettiği, Van ilinden Mersin iline nakliyesini A.P. ile M.R.E.’in yaptığı eroin maddelerinin, Mersin ilinde Ş. I. ve K. Y. tarafından karşılanarak yurtdışı nakliyecisi olduğu değerlendirilen şahıslara teslim edilmesi safhalarını N.İ.’nun talimatları doğrultusunda yönettiği, Mersin ilinde eroin maddelerini teslim alacak açık kimliği tespit edilemeyen şahıslarla irtibatlı olduğu, Avrupa ülkelerinde pazarlanan eroin maddelerinin parasını N. İ.’nun talimatları doğrultusunda diğer suç örgütü üyelerinin vasıtasıyla ilimizde teslim aldığı” ve “şüphelilerin kendi adlarına olmayan çok sayıda cep telefonu kullandıkları, şüphelilerden S.'de 13, N.'de 13, A.’de 31, K.'da 4, A.'da 5, Burhan'da 3, Ş.'de 5, A.'da 6 sim kartı, şüphelilerden S.'de 11, N.'de 10, A.'de 8, A.'da 3, A.h'da 7 adet cep telefonu ele geçirildiği” belirtilmiştir.

35. Başvuru konusu İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/9/2012 tarihli kararında “bir kısım sanık ikrarları, olay, arama ve yakalama tutanakları, ekspertiz raporu ve tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular olduğu kabul edilerek, bu durumun kuvvetli suç şüphesinin varlığını devam ettirmesi, AİHM içtihatlarına göre ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve devamı maddeleri hükümlerine göre tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmamasına, sanıkların serbest kalması halinde kaçma şüphesinin sanıkların üzerine atılı suçların ağırlığına göre karine olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunması, Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca alternatif koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı” belirtilerek tutukluluğun devamına karar verilmiştir.

36. Bu karara yapılan itiraz İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/10/2012 tarih ve 2012/731 Değişik İş sayılı kararıyla “tutuklama kararının usul ve yasaya uygun olduğu” belirtilerek kesin olarak reddedilmiştir.

37. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (B. No: 2012/338, 2/7/1013, § 70).

38. Başvurucu 12/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve 15/1/2010 tarihli kararla tutuklanmıştır. Başvuru tarihinden sonra 11/12/2012 tarihli duruşmada sağlık durumu ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu iki yıl on bir ay boyunca tutuklu kalmıştır.

39. Başvurucunun aralarında olduğu 21 sanık hakkında örgütlü olarak uyuşturucu madde ticareti yapma, bu suçtan elde edilen malvarlığının aklanması ve ruhsatsız silah taşıma veya bulundurma suçlarından açılan ve birleştirilen iki ayrı davaya ilişkin yargılama sonunda, başvurucunun Adli Tıp raporu ile kendisine ait olduğu anlaşılan görüşme kayıtlarından bu olayda organizatörlük yaptığının açıkça belli olduğu gerekçesiyle mahkûmiyetine, suçtan kaynaklanan mal varlığını aklama suçunu işlediği sabit olmadığından beraatına karar verilmiştir.

40. Yargılama sürecinde ilk dava ve birleştirilen ikinci dava kapsamında savunmaların tespiti, savunması alınamayan sanıkların yakalanmaları, bilirkişi incelemesi yaptırılması ve beyanda bulunulması için savunma tarafına süre verilmesi gibi nedenlerle duruşmaların ertelendiği görülmektedir.

41. Başvurucu ve diğer bazı sanıklar bakımından tutuklu olarak devam eden yargılama sürecinde, tutukluluk nedeniyle gösterilmesi gereken özenin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.

42. Yargılama konusu suça ilişkin ele geçen uyuşturucu maddenin niteliği ve miktarı ile başvurucunun bu suçla ilgisi olduğu şüphesini ortaya koyan olgular ile tutuklu kalınan süre dikkate alındığında başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir. Erdal TERCAN ve Zühtü ARSLAN bu görüşe katılmamışlardır.

 V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiği yönündeki başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,

2. İlk derece yargılamasında devam eden tutukluluk kapsamındaki şikâyetine ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE, Erdal TERCAN ve Zühtü ARSLAN’ın karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,

25/6/2014 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Başvurucu, kalıplaşmış ifadelere yer veren gerekçesiz mahkeme kararıyla makul olmayan bir süre hürriyetinden mahrum bırakıldığını, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde güvenceye alınan kişi hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, Mahkememiz çoğunluğu ise tutukluluğun devamına ilişkin kararı "yeterli" bularak ihlal olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 101. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince soruşturma veya kovuşturma aşamalarında bir kişinin tutuklanmasına yönelik "istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer verilir." Aynı maddenin (2) numaralı fıkrası gereğince de, tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki tahliye talebinin reddine ilişkin kararlarda (a) kuvvetli suç şüphesini, (b) tutuklama nedenlerinin varlığını ve (c) tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilmesi gerekmektedir.

Mahkememiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin konuya ilişkin içtihatlarını da dikkate alarak, kuvvetli suç şüphesinin varlığını belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görse de bu süre geçtikten sonra tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin "ilgili" ve "yeterli" gerekçelerle birlikte gösterilmesi ve Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğini değerlendirirken tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığının göz önüne alınması gerektiğini belirtmektedir (B.No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63, 64).

AİHM, Labita kararında başvurucunun 2 yıl 7 ay gibi uzun bir süre tutuklu bırakılabilmesi için makul şüphenin ötesinde zorlayıcı nedenlerin bulunması gerektiğini ifade etmiştir (Labita/İtalya, B.No: 26772/95, 6/4/2000, §161). AİHM, tutukluluk için başlangıçta ileri sürülen suç şüphesinin çok genel olmakla birlikte yeterli kabul edilebileceğini, ancak zaman geçtikçe tutukluluğun devamına karar verilirken serbest bırakmanın risklerinin gerçekte varlığının ve mayfa tipi örgüt içinde önemsiz bir yere sahip olduğu anlaşılan başvurucunun gerçekten bir tehlike arz ettiğinin ortaya konamadığını belirtmiş, netice olarak da başvurucunun 2 yıl 7 ay tutuklu kalmasını sağlayan gerekçelerin "yeterli" olmadığına karar vermiştir. (Labita/İtalya, §§ 163, 164).

Mahkememize yapılan başvuruya konu somut olayda, başvurucu 15/1/2010 tarihinde "yüklenen suçu işlediği hususunda kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların bulunması, şüphelinin kaçma ihtimali, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı ve suçun CMK. 103/3 maddesinde yazılı suçlardan olması" şeklindeki gerekçeyle tutuklanmıştır. Başvurucunun tahliye talebi de son olarak 20/9/2012 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "kuvvetli suç şüphesinin varlığını devam ettirmesi, AİHM içtihatlarına göre ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. ve devamı maddeleri hükümlerine göre tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmamasına, sanıkların serbest kalması halinde kaçma şüphesinin sanıkların üzerine atılı suçların ağırlığına göre karine olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunması, Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca alternatif koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı" gerekçesiyle reddedilmiştir. Diğer yandan, bu kararın itiraz üzerine İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/10/2012 tarihinde verdiği red kararıyla kesinleşmesinin üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra, 11/12/2012 tarihinde başvurucu sağlık durumu ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak tahliye edilmiştir.

Başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin gerekçe, hiçbir somut olguya yer vermeden, kuvvetli suç şüphesinin devam ettiği, atılı suçların ağırlığı dikkate alındığında kaçma şüphesinin karine olarak kabul edilmesi gerektiğinin yeterli olduğu ve alternatif koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı ifadelerine dayanmaktadır. Bu ifadelerin hemen hemen tüm tutuklama kararlarında kullanılan kalıplaşmış ifadeler olduğu açıktır. Halbuki ilgili mahkemeden beklenen, tutuklu kişinin kaçma tehlikesinin olduğunu ve alternatif koruma tedbirlerinin de bu manada yetersiz kalacağını somut olgulara dayanarak ve tüm sanıklar yönünden genelleme yapmak yerine başvurucunun kişisel durumunu esas alarak göstermesidir.

Diğer yandan, gerekçede yer verilen "sanıkların serbest kalması halinde kaçma şüphesinin sanıkların üzerine atılı suçların ağırlığına göre karine olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunması" şeklindeki yaklaşıma da tutukluluğun istisnai bir tedbir olduğu dikkate alındığında katılmak mümkün değildir. Bu yaklaşım, ağır suçlardan dolayı yargılanan kişilerin mutlaka tutuklu kalması gerektiği gibi yanlış bir sonuca götürebilir. Kişilerin yargılandıkları suçun ağırlığı, kaçma şüphesi değerlendirilirken dikkate alınabilirse de bunu kaçacaklarına yönelik mutlak bir karine olarak görmek kabul edilemez.

Mahkememiz, somut olaya benzer başvurularda, tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda yer verilen gerekçelerin herkese uygulanabilir, genel, basmakalıp ifadelerle açıklanmasını "yeterli" görmeyerek ihlal kararı vermiştir (B.No: 2012/1158, 21/11/2013, §§ 52, 56). Yakın tarihli bir kararda, somut olaydaki gerekçeyle neredeyse aynı ifadelerle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmesi sonucu 2 yıl 10 ay süren tutukluluk süresinin makul olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mahkememiz, bir yandan "belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken, davanın genel durumu yanında, tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi" gerekliliğine işaret etmiş, diğer yandan da gerekçelerin "tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu"nu vurgulamıştır (B.No: 2013/2814, 18/06/2014, §§ 84, 85).

Somut başvuruda bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden olmadığı düşüncesiyle, ihlal olmadığı yönündeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.

 

Üye

Erdal TERCAN

Üye

Zühtü ARSLAN

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Burhan İsmailoğlu [1.B.], B. No: 2012/349, 25/6/2014, § …)
   
Başvuru Adı BURHAN İSMAİLOĞLU
Başvuru No 2012/349
Başvuru Tarihi 23/10/2012
Karar Tarihi 25/6/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu kalıplaşmış ifadelerle ve gerekçesiz olarak tutukluluk halinin devamına karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
108
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi