logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Emine Velioğlu ve diğerleri [2.B.], B. No: 2012/993, 12/3/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMİNE VELİOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/993)

 

Karar Tarihi:12/3/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör

:

Aliye YILDIZ VARSIN

Başvurucular

:

Emine VELİOĞLU

 

 

İlknur VELİOĞLU

 

 

Yasin VELİOĞLU

 

 

Serdar VELİOĞLU

 

 

Gülşen VELİOĞLU

Vekilleri

:

Av. Hasan Hüseyin BÜBERAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucular, satın alma ve eklemeli zilyetliğe dayanarak kazandırıcı zamanaşımı ile zilyetlik koşulları oluşan taşınmazın adlarına tescili talebiyle açtıkları davanın reddedilmesi ve yargılamanın 25 yıldan fazla sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 5/12/2012 tarihinde Pendik 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 7/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı 6/1/2014 tarihli yazısında görüşlerini sunmuştur.

6. Adalet Bakanlığının görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular 24/1/2014 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Dava dışı Firdevs Dinçler ve İhsan Kızılkaya mirasçıları tarafından İstanbul ili Ümraniye ilçesi İnkılap mahallesi 15 ada 19 parsele ilişkin olarak 1/5/1987 tarihinde Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan tescil davası, Mahkemenin 30/3/1993 tarih ve E.1987/298, K.1993/659 sayılı kararı ile taşınmazın kadastro tespit çalışmaları sırasında malik hanesi boş bırakılmak suretiyle tespitinin yapıldığından bahisle, görevsizlik kararı verilerek Üsküdar Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.

9. Mahkemenin E.1994/7 sırasına kaydı yapılan davanın yargılaması sırasında, başvurucular tarafından başvuru konusu taşınmazın önceki zilyetlerinden olduğu iddia edilen Yılmaz Öztürk ve bu şahıstan başvuru konusu taşınmazı satın aldığını iddia eden başvurucular murisi Tahsin Velioğlu tarafından müdahale talebinde bulunulmuştur.

10. Mahkemenin 6/7/2001 tarih ve E.1994/7, K.2001/8 sayılı kararı ile taşınmazın kadastro tespitinin yapıldığı tarih itibarıyla Firdevs Dinçler’in de aralarında bulunduğu davacılar lehine kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle iktisap koşulları oluşmamış olduğundan bahisle, davacıların davasının reddine, taşınmazın malik hanesinin hazine adına doldurularak tapuya tesciline ve müdahiller Yılmaz Öztürk ile Tahsin Velioğlu tarafından kadastrodan sonraki bir nedene dayanılarak tescil talebinde bulunulduğundan bu kişiler yönünden görevsizlik kararı verilerek dosyanın Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

11. İlk derece Mahkemesi kararı temyiz edilmekle Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 15/10/2002 tarih ve E.2002/2169, K.2002/4967 sayılı kararı ile onanmıştır.

12. Görevsizlik kararı sonrası dosyanın Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2003/589 sırasına kaydı yapılmış, taşınmazın yer aldığı Ümraniye ilçesinde adli teşkilat kurulduğundan bahisle dosya Ümraniye 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilerek, Mahkemenin E.2004/132 sırasına kaydedilmiştir.

13. Ümraniye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/132 dosyası üzerinde yapılan yargılama sonunda, 17/11/2006 tarih ve E.2004/132, K.2006/466 sayılı kararla, Kadastro Mahkemesince verilen görevsizlik kararından itibaren süresi içinde HUMK’ un 193. maddesi gereğince gerekli işlem yapılmadığından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Başvurucular temyiz talebinde bulunmamış, karar başvurucular yönünden verildiği tarihte, temyiz talebinde bulunan diğer davacılar yönünden ise Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin E.2007/2946, K.2007/3555 sayılı ilamıyla onanarak 5/6/2007 tarihinde kesinleşmiştir.

14. Başvurucuların murisi Tahsin Velioğlu 13/7/2001 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucular tarafından 13/2/2007 tarihinde, başvuru konusu 15 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 5411 m2’lik kısmı açısından satın alma, miras ve eklemeli zilyetliğe istinaden lehlerinde kazandırıcı zamanaşımı suretiyle iktisap koşulları oluştuğundan bahisle adlarına tescili istemiyle Ümraniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/106 sayılı dosyasında tapu iptal ve tescil talebiyle dava açılmıştır.

15. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, 27/12/2007 tarih ve E.2007/106, K.2007/648 sayılı karar ile davanın kabulüne ve başvuru konusu 15 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 5411 m2’lik kısmının Hazine adına olan tapusunun iptali ile veraset ilamındaki payları oranında başvurucular adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

16. Karar temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 11/3/2008 tarih ve E.2008/919, K.2008/1308 sayılı kararı ile, davacıların eklemeli zilyetlik açısından bayii olan Firdevs Dinçler adına kadastro tespitinden önce geriye doğru yirmi yıla ulaşan zilyetlik süresinin oluşmadığı gerekçesiyle verilen ve kesinleşen Mahkeme kararının, eklemeli zilyetliğe dayanan başvurucular açısından da bağlayıcı olduğu ve bu nedenle kadastro tespit tarihi itibarıyla kazanmaya yeterli zilyetlik süresi oluşmadığından davanın reddedilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

17. İlk derece Mahkemesince verilen 9/6/2009 tarih ve E.2008/452, K.2009/286 sayılı direnme kararı üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/10/2010 tarih ve E.2010/8-627, K.2010/649 sayılı kararı ile, İlk Derece Mahkemesi hükmü bozulmuş, başvurucularca yapılan karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.

18. Bozma sonrası Ümraniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/418 sırasına kaydı yapılan davanın yargılaması sonucunda, Mahkemenin 27/10/2011 tarih ve E.2011/418, K.2011/572 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.

19. Karar temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 9/4/2012 tarih ve E.2012/2076, K.2012/2599 sayılı kararı ile onanmıştır.

20. Karar düzeltme talebi Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 1/10/2012 tarih ve E.2012/7002, K.2012/8399 sayılı kararı ile reddedilmiş olup, Yargıtay ilamı 13/11/2012 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucular 5/12/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

22. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 996. maddesi şöyledir;

“Kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendisine devreden aynı yetkiye sahip idiyse onun zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir”.

23. 3402 Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir;

“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40,kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir”.

24. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şu şekildedir;

Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 5/12/2012 tarih ve 2012/993 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

26. Başvurucular, İstanbul ili Ümraniye ilçesi İnkılap mahallesi 15 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 5411 m2’lik kısmının 1930 senesinden beri Firdevs Dinçler’in zilyetliğinde iken, belirtilen şahıs tarafından Beyoğlu 7. Noterliğinin 29/6/1987 tarih ve 18011 yevmiye nolu devir sözleşmesi ile Yılmaz Öztürk isimli şahsa satılıp devredildiğini, akabinde taşınmazın Yılmaz Öztürk mirasçıları tarafından Üsküdar Kadastro Mahkemesinin E.1994/7 sayılı dosyasının 10/9/1996 tarihli duruşmasındaki imzalı beyanları ile başvurucuların murisleri olan Tahsin Velioğlu’na satılarak zilyetliğinin devredildiğini, ancak taşınmazın önceki zilyedi olan Firdevs Dinçler’in kadastro tespit tarihi itibarıyla kazanmaya yeterli zilyetlik süresi oluşmadığı gerekçesiyle verilen ve kesinleşen Mahkeme kararı nazara alınarak, başvurucular açısından da kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap koşulları oluşmadığından bahisle tapu iptal ve tescil taleplerinin reddedildiğini, Mahkemelerce zilyetlik süresine ilişkin olarak yapılan tespitin doğru olmadığını, bu suretle mahkeme yolu ile taşınmazlarının tapusunun alınmasının engellendiğini, ayrıca belirtilen uyuşmazlığın yirmi beş yılı aşkın süre sonunda sonuçlandırıldığını beyan ederek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

27. Başvurucular, dava konusu taşınmazın Üsküdar Kadastro Mahkemesinin E.1994/7 sayılı dosyasının 10/9/1996 tarihli duruşmasındaki imzalı beyanları ile başvurucuların murisleri olan Tahsin Velioğlu’na satılarak zilyetliğinin devredildiğini, ancak taşınmazın önceki zilyedi olan Firdevs Dinçler’in kadastro tespit tarihi itibarıyla kazanmaya yeterli zilyetlik süresi oluşmadığı gerekçesiyle verilen ve kesinleşen Mahkeme kararı nazara alınarak, başvurucular açısından da kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap koşulları oluşmadığından bahisle tapu iptal ve tescil taleplerinin reddedildiğini, Mahkemelerce zilyetlik süresine ilişkin olarak yapılan tespitin doğru olmadığını, bu suretle mahkeme yolu ile taşınmazlarının tapusunun alınmasının engellendiğini beyan ederek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

28. Adalet Bakanlığı görüş yazısında; başvurucuların mülkiyet hakkı iddialarının açtıkları tapu iptal ve tescil davasına bağlı ve bu davanın kendileri hakkında olumlu sonuçlanmış olması halinde ileri sürülebilecek bir iddia olduğu, bu iddianın başvurucular tarafından ileri sürülemeyeceği, yerel mahkemece ihtilaf konusu taşınmaz hakkında başvuruculara mülkiyet hakkı tanınamayacağı belirtilmiştir.

29. Başvurucular Adalet Bakanlığı görüş yazısına karşı beyanlarında; dava konusu taşınmazda kadastro tespit tarihi olan 1971 yılından önce 20 yılı aşkın süredir eklemeli zilyetlik yoluyla nizasız, fasılasız, malik sıfatıyla mülk edinme koşullarının oluştuğunu, tazminat ödenmeksizin mülklerinden yoksun bırakılmalarının ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiğini belirterek, tazminata hükmedilmesi taleplerini yinelemişlerdir.

30. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

 Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

 Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

31. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

32. Sözleşme'ye Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

33. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Belirtilen hükümler uyarınca, bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerekir (B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 23).

34. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibariyle 4721 sayılı Kanun'da yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. Bununla birlikte Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle, öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30-31).

35. Anayasa'nın 35. maddesi ile düzenlenen mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır (B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 17). Başvurucular, bu haktan yararlanmak adına ancak kendi mülkleriyle ilgili ihlal iddiasında bulunabilirler. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip olunan bir mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır. Bir kişinin hâlihazırda sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun, mevcut mülke sağlanan bu korumadan yararlanamayacaktır. (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Marckz/Belçika [Genel Kurul (GK)], B. No: 6833/74, 13/6/1979, § 50; Van der Mussele/Belçika [GK], B. No: 8919/80, 23/11/1983, § 48).

36. Ancak, belli durumlarda, bir "malı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın 35. maddesinin güvencesinden yararlanabilir. Mülkiyete konu olabilecek bir değeri elde etme konusundaki bir beklentinin "meşru bir beklenti" olarak kabul edilebilmesi için bu beklentinin temelsiz bir hak kazanma beklentisi değil; somut nitelikte, örneğin, belirli bir kanun hükmüne ya da istikrarlı bir içtihada dayanan bir yargı kararı gibi sağlam ve yeterli bir hukuki temeli bulunan bir beklenti olması gerekmektedir. Diğer yandan, bir hakkın varlığına ilişkin hukuk kuralının doğru yorumlanması ve uygulanması konusunda bir uyuşmazlık var ve bu konudaki iddia yetkili bir mahkeme tarafından reddedilmiş ise meşru bir beklentinin varlığından söz edilemez (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Özden/Türkiye (No. 2), B. No: 31487/02, 3/5/2007, § 29, Kopecky / Slovakya, B. No. 44912/98, 28/9/2004, § 50 ve Remzi Balcı/Türkiye, B. No: 68545/01, 10/1/2008).

37. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 704. maddesinde mülkiyet hakkının kapsamına arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerin girdiği, 705. maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının kural olarak tescille gerçekleşeceği; miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet hakkının tescilden önce kazanılacağı, ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu hükme bağlanmıştır.

38. Başvuru konusu olay bu hükümler yönünden değerlendirildiğinde, başvurucular, 13/2/2007 tarihinde, herhangi bir tapu kaydına dayanmaksızın, söz konusu taşınmazın nizasız fasılasız zilyetliğine bağlı olarak adlarına tescili talebiyle Ümraniye Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmışlardır. Mahkeme, taşınmazın malik hanesinin hazine adına doldurularak tapuya tesciline ve müdahiller Yılmaz Öztürk ile Tahsin Velioğlu (başvurucuların murisi) tarafından kadastrodan sonraki bir nedene dayanılarak tescil talebinde bulunulduğundan bu kişiler yönünden görevsizlik kararı verilerek dosyanın Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucuların tapu iptal ve tescil talebinde bulunduğu taşınmaza ait herhangi bir tapu kaydı bulunmamaktadır.

39. Başvurucuların, uyuşmazlık konusu taşınmaz üzerinde tapu kaydına bağlanmış geçerli bir mülkiyet hakkı bulunmadığına göre, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında mülkiyet hakkının ihlalinin söz konusu olabilmesi için başvurucuların uyuşmazlık konusu taşınmaza ilişkin meşru bir beklentilerinin bulunduğunun ortaya konulması gerekir. Başvurucular murisleri ve kendilerinin 20 yıldan çok daha uzun bir süre taşınmazı ellerinde bulundurduklarını, taşınmazın kendi adlarına tapu kayıtlarına tescil edilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler.

40. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesinin birinci fıkrasında, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir." denilerek, kişilerin olağanüstü kazandırıcı zamanaşımıyla tapu kütüğüne kayıtlı olmayan bir gayrimenkul üzerinde mülkiyet hakkına sahip olabilecekleri ve bu haklarını tapu kütüğüne kaydettirebilecekleri hükme bağlanmıştır.

41. Konuya ilişkin bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlarda, 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesinin koyduğu 20 senelik sürenin taşınmazın mülkiyetinin kazanılması için geçerli olduğu, kanunun öngördüğü koşullara sahip olan kişinin tescil talebinde bulunabilmesinin hakkın doğmuş olması koşuluna bağlı olduğu, kişinin talebi üzerine mahkemece yapılacak işlemin (koşulların mevcut olduğunun tespiti halinde) tescile karar vermekten ibaret olduğu, tescil kararının hukuki niteliği konusunda kanunlarımızda açık hüküm bulunmadığı, Anayasa'nın 35. maddesine göre mahkemelerce verilen tescil kararı ile yasal olarak korunmakta olan eylemli durumu gösteren zilyetliğin mülkiyet hakkına dönüşmekte ve anayasal olarak temel insan hakkı niteliği ile korunduğu, diğer yandan mülkiyet hakkının ayni bir hak olduğu, tapu kütüğüne tescili gerektiği, taşınmaz mallardaki mülkiyet hakkının 4721 sayılı Kanun'un 705. maddesinin hükmü gereği kural olarak tescille doğduğu, bu durumda kazandırıcı zamanaşımı koşullarının oluşması ile taşınmaz üzerindeki zilyetliğin kendiliğinden mülkiyet hakkına dönüşmeyip zilyet yararına "tescili talep hakkı" doğurduğu, bu nedenle hakimin tescil kararı ile yeni bir hukuki durumun ortaya çıktığı ve bu kararın kesinleştiği tarihten ileriye yönelik olarak sonuç doğurduğu ifade edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7/2/2007 tarih ve E.2007/8-76, K. 2007/58, sayılı kararı).

42. Başvuru konusu olayda, başvuruya konu taşınmaz, 1971 yılında kadastro tespiti görmüş, taşınmazın mülkiyetinin ihtilaflı olması nedeniyle kadastro çalışmaları sırasında malik hanesi boş bırakılmıştır. Üsküdar Kadastro Mahkemesi 6/7/2001 tarihli kararıyla başvuruya konu taşınmazın hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir. Başvurucular tarafından 13/2/2007 tarihinde, başvuru konusu 15 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 5411 m2’lik kısmı açısından satın alma, miras ve eklemeli zilyetliğe istinaden lehlerinde kazandırıcı zamanaşımı suretiyle iktisap koşulları oluştuğundan bahisle adlarına tescili istemiyle Ümraniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/106 sayılı dosyasında tapu iptal ve tescil talebiyle dava açılmıştır. Mahkeme, davanın kabulüne ve başvuru konusu 15 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 5411 m2’lik kısmının hazine adına olan tapusunun iptali ile veraset ilamındaki payları oranında başvurucular adına tapuya tesciline karar vermiştir. Karar temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 11/3/2008 tarihli ilamıyla davacıların eklemeli zilyetlik açısından bayii olan Firdevs Dinçler adına kadastro tespitinden önce geriye doğru yirmi yıla ulaşan zilyetlik süresinin oluşmadığı gerekçesiyle verilen ve kesinleşen Mahkeme kararının, eklemeli zilyetliğe dayanan başvurucular açısından da bağlayıcı olduğu ve bu nedenle kadastro tespit tarihi itibariyle kazanmaya yeterli zilyetlik süresi oluşmadığından davanın reddedilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur. Mahkemenin direnme kararı üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, İlk Derece Mahkemesi hükmünü bozmuş, karar düzeltme talebi de reddedilmiştir. Bozma sonrası Mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı doğrultusunda davanın reddine karar vermiş, karar, Yargıtay’ın ilgili Dairesince onanmış, karar düzeltme talebi reddedilmiştir. (§ 14-20).

43. Bu durumda, uyuşmazlık konusu taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı bulunmayan başvurucuların, belirli bir kanun hükmüne ya da istikrarlı bir içtihada dayanan sağlam ve yeterli bir hukuki temele sahip meşru bir beklentisinden de söz edilemez. Çünkü başvurucuların bu beklentisi zilyetliğe dayalı kazandırıcı zaman aşımı süresinin hesabına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı dikkate alınarak bu konuda yetkili bir mahkeme (Ümraniye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi) tarafından reddedilmiştir.

44. Açıklanan nedenlerle, mülkiyet hakkına konu olabilecek bir malvarlığı değeri ve bu şekildeki bir değeri elde etme "meşru beklentisi" bulunmayan başvurucuların şikâyetlerinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayıp, başvurunun bu kısmının "konu bakımından yetkisizlik" nedeni ile kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası

45. Başvurucuların Ümraniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/418 sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

46. Başvurucular, murislerinden intikal eden taşınmazları ile ilgili davanın 25 yıldan uzun sürede sonuçlandığını belirterek, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

47. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

48. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

49. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucuların satın alma ve eklemeli zilyetliğe dayanarak kazandırıcı zamanaşımı ile zilyetlik koşulları oluşan taşınmazın adlarına tescili talebiyle açtıkları tapu iptal ve tescil davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

50. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 13/2/2007 tarihidir.

51. Her ne kadar başvurucular tarafından yargılamanın 25 yıldan fazla süredir devam ettiği ileri sürülmüşse de başvurucuların murisleri tarafından açılan davada, dosyanın Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı ile Ümraniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği, 2004/132 esasa kaydedilen dosyada davanın HUMK’un 193/4 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verildiği, kararın 5/6/2007 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Başvurucular, murislerinin vefatı üzerine 13/2/2007 tarihinde Ümraniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmışlardır. Bu nedenle, başvurucular açısından yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, başvurucular tarafından zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil talebiyle davanın açıldığı 13/2/2007 tarihidir.

52. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin E.2012/7002, K.2012/8399 sayılı karar tarihi olan 1/10/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

53. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).

54. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun dava konusu taşınmazın tespit tarihinden önce 20 yıldan fazla bir süre ile aralıksız ve çekişmesiz olarak malik sıfatıyla iyiniyetle ve eklemeli zilyetlik suretiyle başvurucuların murisi ve onun ölümünden sonra da başvurucuların zilyet ve tasarrufunda bulunduğu ileri sürülerek açılan tapu iptal ve tescil davası olduğu, 13/2/2007 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, mahkemenin direnme kararı üzerine dosyanın HGK’da görüşüldüğü, direnme kararının bozulmasına karar verilemesinin ardından Mahkemenin bozma kararındaki gerekçelerle davanın reddine karar verdiği, kararın temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

55. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık 5 yıl 7 ay 18 günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesi Yönünden

57. Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle taşınmazın rayiç değeri oranında tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

59. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine net 4.150,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

60. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

61. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların,

1. Mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarının "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuların her birine net 4.150,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucular tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

12/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Emine Velioğlu ve diğerleri [2.B.], B. No: 2012/993, 12/3/2015, § …)
   
Başvuru Adı EMİNE VELİOĞLU VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2012/993
Başvuru Tarihi 5/12/2012
Karar Tarihi 12/3/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucular, satın alma ve eklemeli zilyetliğe dayanarak kazandırıcı zamanaşımı ile zilyetlik koşulları oluşan taşınmazın adlarına tescili talebiyle açtıkları davanın reddedilmesi ve yargılamanın 25 yıldan fazla sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera Konu Bakımından Yetkisizlik

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
4721 Türk Medeni Kanunu 996
3402 Kadastro Kanunu 14
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi