TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ATİLLA İNAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/615)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2013
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami
ER
|
Başvurucu
|
:
|
Atilla
İNAN
|
Vekili
|
:
|
Av.
Bayram GARİP
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Sayıştay Temyiz
Kurulu tarafından yapılan yargılamada müvekkilinin beraat etmesine rağmen,
kendi lehine vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmemesi nedeniyle kendisinin
Anayasa’da yer alan savunma hakkı ile angarya yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/11/2012
tarihinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 22/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın
Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 20/5/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Adalet Bakanlığının 17/7/2013 tarihli görüş yazısı
30/7/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili beyanlarını,
süresi içinde 2/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçelerindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Yıldız Teknik Üniversitesi
Bütçe Dairesinin 2003 yılı hesabının yargılanması sırasında Sayıştay 5.
Dairesince 25/12/2007 tarihinde yapılan yargılamada
1021 sayılı ilamla başvurucunun müvekkili O. S. hakkında sebep olunan kamu
zararının kendisine ödettirilmesi (tazmin edilmesi) kararı verilmiştir. Bu
karar, yapılan temyiz başvurusu sonrasında Sayıştay Temyiz Kurulunun 4/5/2009 tarih ve 30775 sayılı kararıyla tasdik edilmiştir.
8. Başvurucunun müvekkili adına
yaptığı karar düzeltme başvurusu kabul edilmiş ve Sayıştay Temyiz Kurulunun 7/2/2012 tarih ve 34348 sayılı kararıyla başvurucunun
müvekkili hakkında daha önce verilen karar bozulmuş ve yeniden hüküm tesis
edilmesi için dosya ilgili daireye gönderilmiştir. Bahsedilen kararda vekâlet
ücretine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
9. Sayıştay 5. Dairesi, Temyiz
Kurulunun bozma kararına uyarak 18/10/2012 tarihli
yargılama ve 1147 sayılı ilamla başvurucunun müvekkili hakkında sorumluluğun
kaldırılmasına karar vermiştir.
B. İlgili
Hukuk
10. 3/12/2010 tarih ve 6085 sayılı
Sayıştay Kanunu’nun geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
başlanmış seçim, denetim ve hükme bağlama işlemleri 832 sayılı Kanun
hükümlerine göre sonuçlandırılır.”
11. 21/2/1967 tarih ve 832 sayılı mülga
Sayıştay Kanunu’nun “Hüküm ve tutanak”
kenar başlıklı 61. maddesinin birinci fıkrası ile “Bu Kanunda hüküm bulunmayan haller” kenar başlıklı 79.
maddesi şöyledir:
“Madde 61 - (Değişik madde: 07/03/1985
- 3162/4 md.)
Hesap ve işlemlerin yukarıdaki maddelere göre
yargılanması sonunda beraat veya tazmin hükmü verilir. Bu hükümler dışında
gerekli görülen hususların ilgili mercilere bildirilmesi kararlaştırılabilir.”
“Madde 79 - Kanun yollarına başvurma
hallerinde bu kanunda yer almamış olan hususlar hakkında Hukuk Muhakeme
Usulleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.”
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama
giderlerinin kapsamı” kenar başlıklı 323. maddesi şöyledir:
“Yargılama giderleri şunlardır:
…
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun
gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
…”
13. 6100 sayılı Kanun’un “Vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi”
kenar başlıklı 330. maddesi şöyledir:
“Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece,
kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.”
14. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer Kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin
karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.”
15. 19/3/1969 tarih ve 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık ücreti”
kenar başlıklı 164. maddesi şöyledir:
“Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının
karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.
…
Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak
karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin
borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 21/11/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
8/11/2012 tarih ve 2012/615 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiası
17. Başvurucu, Sayıştay Temyiz
Kurulu tarafından yapılan yargılamada müvekkili hakkında Sayıştay 5. Dairesi
tarafından daha önce verilmiş “sebep olunan
kamu zararının ödettirilmesi” hükmünün bozularak müvekkili lehine
karar verilmesine rağmen kendisi lehine vekâlet ücreti ödenmesine karar
verilmemesi nedeniyle Anayasa’da yer alan savunma hakkı ile angarya yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, somut olayda, kişi bakımından yetki açısından; yargılamanın başvuran
hakkında değil, temsil ettiği kişi hakkında yürütüldüğü, ayrıca yargılamanın
başvuranın vekâlet ücretine ilişkin değil, müvekkilinin başka bir hakkına
ilişkin olduğu, dolayısıyla başvuranın adil yargılanma hakkı bağlamında bir hak
ileri sürebilmesinin mümkün gözükmediği; iç hukuk yollarının tüketilmesiyle
ilgili olarak ise Sayıştay 5. Dairesi’nin 18/10/2012
tarihli kararıyla başvuranın müvekkili lehine vekâlet ücretine ilişkin hüküm
kurulmaksızın karar vermiş ve bu karar başvurana tebliğ edilmiş olduğu halde
kararın temyiz edildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmadığı; zorla çalıştırma
yasağıyla ilgili olarak AİHM içtihatlarında zorla çalışmanın varlığı için bir
işin yapılmasında yasal zorunluluk ve fiziksel ve ruhsal anlamda bunaltıcı bir
iş olmak şeklinde iki unsurun arandığı, serbest sözleşmeler gereği yapılan
işlerin zorla çalıştırma sayılamayacağı ifade edilerek kabul edilebilirlik
incelemesi yapılırken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde
beyanda bulunulmuştur.
19. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, sadece vekâlet ücreti verilmesi talebiyle temyiz
yoluna gidilmesinde vekâlet verenlerin menfaati olmadığı gibi izin de
vermediklerini, bu nedenle başka tüketilecek kanun yolu kalmadığını, 1136
sayılı Kanun’da vekâlet ücretinin avukata ödeneceği hükmünün bulunduğunu,
Sayıştay yargılamasında vekâlet ücreti ödenmediği için çok az sayıda kişinin
avukatla temsil edildiğini ve bu durumun savunma hakkını kısıtladığını, Sayıştay
uygulamasında vekâlet ücreti verilmemesinin haksız bir uygulama olduğunu ve
açıkça angarya niteliği taşıdığını ileri sürerek Bakanlığın görüşlerini kabul
etmediğini beyan etmiştir.
1. Savunma Hakkı Yönünden
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
21. 6216
sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına
sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir”
22. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşünen,
medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. 6216 sayılı Kanun’un 46.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise bireysel başvurunun ancak ihlale yol
açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir
hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.
23. Başvuruya konu Sayıştay denetim ve karar süreçleri, 6085 sayılı Kanun’un
yürürlüğe girdiği tarihten önce başladığından bu Kanun’un geçici 3. maddesinin
(2) numaralı fıkrası gereği 832 sayılı mülga Kanun’a göre sonuçlandırılmış
olup, anılan Kanun’da ise yargılama
giderlerine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. 832 sayılı mülga Kanun’un 79.
maddesinde yalnız kanun yoluna başvurulması ve bu konuda Kanun’da hüküm
bulunmaması halinde 1086 sayılı mülga Kanun’un ilgili hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmiştir.
24. 832 sayılı mülga Kanun’da yargılama giderlerine yer verilmemesi
ve 1086 sayılı Kanuna yapılan atfın yalnız kanun yollarıyla ilgili hükümlerle
sınırlı tutulması nedeniyle 832 sayılı mülga Kanun’a göre devam eden Sayıştay
yargılamasında avukatla temsil edilenler için vekâlet ücretine karar
verilebilmesine dair bir hüküm bulunmamaktadır.
25. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesinin (2) numaralı fıkrası 1086
sayılı mülga Kanun’a yapılmış yollamaların 6100 sayılı Kanun’un ilgili
maddelerine yapılmış sayılacağını hüküm altına almıştır. Bu durumda Sayıştay yargılamasında
avukatla temsil edilenler için başvurucunun görüşü kabul edilirse ve hukuk
yargılamasına ilişkin usul kuralları uyarınca vekâlet ücretine hükmedilmesi
istenirse atıf nedeniyle 6100 sayılı Kanun’un hükümleri esas alınacaktır.
26. 6100 sayılı Kanun’un 330.
maddesinde açıkça, takdir olunacak vekâlet ücretine taraf lehine karar
verileceği ifade edilmiştir. Bu maddenin gerekçesinde 1136
sayılı Kanun’un 164. maddesinin beşinci fıkrasında geçen “vekâlet ücreti avukata aittir” hükmünün
kararın taraflar için oluşturulduğu ve onların lehlerine ve aleyhlerine sonuç
yaratacağı prensibinin uygulanmasına engel olmadığı, 1136 sayılı Kanun’daki
hükmün avukat ile müvekkil arasındaki hukuki ilişkide geçerli olacağı,
düzenlemede geçen vekâlet ücretinin avukatla müvekkili arasında yapılan
sözleşmede geçen ücret olmadığı, mahkemece taraf lehine hükmedilen yargılama
giderleri kapsamında bir ücret olduğu belirtilmiştir. Konuyla ilgili
yerleşik Yargıtay içtihatları da bu yöndedir.
27. 6100 ve 1136 sayılı
Kanunların bahsedilen hükümleri önceki ve sonraki kanun ilişkisi çerçevesinde
incelendiğinde, 6100 sayılı Kanun’un 1136 sayılı Kanun’dan daha yeni tarihli
olduğu ve üstelik 6100 sayılı Kanun’un 330. maddesinin gerekçesinde 1136 sayılı
Kanun’un 164. maddesinin nasıl anlaşılması gerektiği izah edilerek bir anlamda
164. maddenin beşinci fıkrası hükmünün anlamının değiştirildiği
anlaşılmaktadır. Konu özel ve genel kanun ilişkisi çerçevesinde incelendiğinde
ise 1136 sayılı Kanun’un adından da anlaşılacağı üzere avukatlık mesleği konusunda
özel kanun olduğu, bunun yanında 6100 sayılı Kanun’un toplam 12 kısımdan
oluştuğu, yedinci kısmın “Yargılama
Giderleri ve Adli Yardım” başlığını taşıdığı ve mahkemelerce
hükmedilen vekâlet ücretiyle ilgili hükümlerin burada yer aldığı, dolayısıyla
yargılama gideri olan ve mahkemelerce hükmedilen vekâlet ücreti konusunda özel
kanunun da 6100 sayılı Kanun olduğu görülmektedir.
28. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’nun 7/4/2004 tarih ve E.2004/12-213, K.2004/215
sayılı kararında: “HUMK'nın 423/6. maddesinde avukatlık ücreti, yargılama
giderleri arasında sayılmıştır. Aynı Yasa'nın 424. maddesinde de yargılama
gideri olarak hükmolunan avukatlık ücretinin ancak (yargılamanın tarafları)
arasında geçerli olacağı belirtilmiştir. Ayrıca, 1136 sayılı Avukatlık
Yasası'nın 164/son maddesinde; (dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak
karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.) hükmüne yer
verilmiştir. Bu hüküm vekil ile müvekkil arasında çıkacak ve iç ilişkiden
kaynaklanan uyuşmazlıkları düzenlemek amacıyla öngörülmüştür. Somut olayda
alacaklı, müvekkili lehine hükmedilen vekâlet ücretini kendi adına, karşı taraf
olan T. H... Bankası'ndan genel haciz yoluyla talep etmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere ilamdaki vekâlet ücreti vekille asil
arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirdiğinden vekil ancak alacaklı asil adına
vekâlet ücreti alacağını borçludan isteyebilir.”
denilerek mahkemelerce hükmedilen vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden ve
tarafların hak ve yükümlülüğünde olduğu ve 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinde
yer alan hükmün vekille asil arasında çıkması muhtemel uyuşmazlıkları
düzenlemek amacıyla öngörüldüğü hususunda içtihat oluşturulmuştur.
29. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi,
vekâlet ücretinin yargılama giderlerine dâhil olmasının en önemli sonuçlarından
biri olan, dava sonunda vekâlet ücreti konusunda olumlu veya olumsuz bir karar
verilmesi gerektiği (11/2/2008 tarih, E.2008/4986,
K.2008/459 sayılı karar); Yargıtay 10. Hukuk Dairesi ise davada haklı çıkan ve
kendisini vekil ile temsil ettiren taraf lehine, vekâlet ücreti takdir
edilmesinin zorunlu olduğu (12/3/2003 tarih, E.2003/2116, K.2003/3416)
yönündeki içtihatlarıyla vekâlet ücretini yargılama giderlerinin bir parçası
olarak kabul etmekte ve asil lehine hükmedilmesi gereken bir hak olduğu
konusunda istikrarlı biçimde kararlar vermektedirler. Bu durumda 6100 sayılı
Kanun ve yerleşik mahkeme içtihatlarına göre mahkemelerin yargılama giderleri
kapsamında hükmettikleri vekâlet ücretinin, taraflar lehine bir hak ya da
aleyhine bir yükümlülük doğurduğu anlaşılmaktadır.
30. Nitekim başvurucu da Adalet
Bakanlığı’nın; Sayıştay 5. Dairesi’nin 18/10/2012
tarihli kararıyla başvuranın müvekkili lehine vekâlet ücretine hükmetmeksizin
karar vermiş ve bu karar başvurana tebliğ edilmiş olduğu halde kararın vekâlet
ücreti talebiyle temyiz edildiğine dair bilgi bulunmadığı yönündeki görüşüne
karşı, sadece vekâlet ücreti verilmesi gerekçesiyle temyiz yoluna gidilmesine
vekâlet verenlerin izin vermediklerini belirterek vekâlet verenlerin izni olmadan
vekâlet ücreti talebiyle temyiz yolunu kullanamayacağını, dolayısıyla vekâlet
ücreti konusundaki bir uyuşmazlığın tarafı olamayacağını kabul etmiştir.
31. AİHM tarafından karara
bağlanan benzer bir başvuruda başvurucu avukat, müvekkilleriyle yaptığı
anlaşmada açılacak davaların lehe sonuçlanması hâlinde mahkemece müvekkiller
lehine hükmedilecek vekâlet ücretlerinin kendisi tarafından alınmasını
kararlaştırmış, ancak açılan davalar sonunda vekâlet ücretine hükmedilmemesi
üzerine kendi adına AİHM’e başvurarak adil yargılama
hakkının, zorla çalıştırma yasağının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. AİHM, adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin şikâyet
yönünden; bir başvurucunun, kendisinin taraf olmadığı yargılamada gerçekleşen
bir ihlale ilişkin olarak, o yargılamada taraflardan birinin temsilcisi olarak
hareket etmiş olsa bile, şikâyette bulunamayacağını vurgulamış ve her hâlükarda somut başvuruda Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal
edildiğine dair bir emare olmadığı sonucuna varmıştır (Nespala/Çek Cumhuriyeti, B. No: 68198/10, 24/10/2013).
32. Anayasa ve 6216 sayılı
Kanun’un yukarıda bahsedilen hükümleri göz önüne alındığında, bireysel
başvuruda bulunacakların, başvuruya konu kamu gücü işlemi, eylemi ya da
ihmalinden kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olmaları gerekir.
33. Sayıştay yargılamasında
başvurucunun iddia ettiği gibi avukatla temsil edilenler ve davası lehine
sonuçlananlar için vekâlet ücreti kişisel bir hak olarak kabul edilse dahi bu
hak, 6100 sayılı Kanun ve yerleşik mahkeme içtihatlarına göre davada tarafı
temsil eden avukatın değil, davası lehine sonuçlanan tarafın güncel ve kişisel
bir hakkı olacaktır.
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu
Sayıştay yargılamasında davanın tarafı değil, tarafın avukatı olduğundan ve
davanın konusu vekâlet ücreti olmadığından vekâlet ücretine dair hüküm
kurulmaması başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkını doğrudan etkilememiştir.
Bir başka ifadeyle başvurucu somut davada vekâlet ücretine dair hüküm kurulmaması
işleminin mağduru değildir. Bu işlemden dolaylı olarak etkilenmek başvurucuya
mağdur statüsü kazandırmaz. Bu durumda, söz konusu işlemin başvurucunun
haklarına bir müdahale oluşturduğu söylenemez. İşlemin mağduru olmayan
başvurucunun, bu işlem aleyhine bireysel başvuru yapma hakkı bulunmamaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle,
savunma hakkı yönünden başvurucunun mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Zorla Çalıştırma Yasağı Yönünden
36. Başvurucu ayrıca mahkemece
müvekkili lehine karar verilmesine rağmen kendisi lehine vekâlet ücreti
ödenmesine karar verilmemesi nedeniyle zorla çalıştırma yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
37. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, zorla çalıştırma yasağıyla ilgili AİHM içtihatlarında zorla
çalışmanın varlığı için bir işin yapılmasında yasal zorunluluk ve fiziksel ve
ruhsal anlamda bunaltıcı bir iş olmak şeklinde iki unsurun arandığı, serbest
sözleşmeler gereği yapılan işlerin zorla çalıştırma sayılamayacağı ifade
edilerek kabul edilebilirlik incelemesi yapılırken bu hususların göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
38. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, Sayıştay uygulamasında vekâlet ücreti
verilmemesinin haksız bir uygulama olduğunu ve açıkça angarya niteliği
taşıdığını ileri sürerek Bakanlığın görüşlerini kabul etmemiştir.
39. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
40. Anayasa’nın “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır.”
41. AİHS’nin “Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı”
başlıklı 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda
tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu
çalışmaya tabi tutulamaz.”
42. Anayasa’nın 18. maddesinin
gerekçesinde angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması
olarak tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da angarya,
bir maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma biçiminde
tanımlanmıştır. Hizmetlerin karşılığında kendilerine ücret ödenen kişilerin bu
yükümlülük kapsamındaki çalışmalarının angarya olarak nitelendirilmesinin
mümkün olmadığı beliritilmiştir (AYM, E.2011/150,
K.2013/30, 14/2/2013).
43. Anayasa’da “zorla
çalıştırma” yasaklanmakla birlikte bu kavramın tanımı yapılmamıştır. Bu
kavramın tanımı ve içeriği belirlenirken, temel insan haklarına ilişkin
uluslararası sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve
uygulamalarından yararlanılabilir. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin
uluslararası kurallar, 29 Numaralı Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya İlişkin ILO
Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir. Anılan Sözleşme’nin 2.
maddesinde yapılan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) de Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinde yer alan zorla çalıştırma yasağının
kapsamının belirlenmesinde esas alınan tanıma göre, zorla çalıştırma, “herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu
kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetleri”
ifade etmektedir. Buna göre, zorla çalıştırmadan söz edilebilmesi için,
kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın çalıştırılması
gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).
44. AİHM tarafından da AİHS’nin
4. maddesinin yorumlanmasında ILO Sözleşme’sinde yer
alan tanıma başvurulmaktadır (Bkz. AİHM, Sliadin/Fransa, B. No: 73316/01, 26/10/2005,
§ 115-116). AİHM, içtihatlarında “zorla veya
zorunlu” bir çalışmanın tespitinde iki ayrı durumun varlığı
aranmaktadır. Bunlardan ilki, kişinin yaptığı çalışmanın yasal zorunluluk veya
yükümlülük gereği olması ya da kendi iradesi dışında çalışmaya zorlanması;
ikincisi ise bu çalışmanın kişiye sıkıntı verici, usandırıcı, ya da bunaltıcı
veya meşakkatli olmasıdır. AİHM, serbestçe yapılmış bir sözleşme gereğince
yapılması gereken işin, taraflardan biri taahhüdünü yerine getirmediğinde
yaptırımla karşılaşması nedeniyle zorla çalıştırma sayılamayacağını
belirtmektedir (Bkz. Van Der Mussele/Belçika, B. No: 8919/80, 23/11/1983, § 32-34).
45. Başvuru konusu olayda,
başvurucu müvekkili ile serbestçe yaptıkları ve ücreti müvekkiliyle birlikte
tespit ettikleri vekâlet sözleşmesi gereği müvekkilini Sayıştay nezdinde
yapılan yargılamada savunmuştur. Dolayısıyla başvurucunun çalışması yasal bir
zorunluluktan değil, kendi hür iradesiyle gerçekleşmiştir. Aynı zamanda
başvurucu yapılan işin kendisine sıkıntı verdiğini, bunaltıcı olduğunu veya
meşakkatli olduğunu da iddia etmemekte, yalnızca mahkemenin vekâlet ücretine
dair hüküm kurmaması nedeniyle yargılama gideri olarak vekâlet ücreti
alamadığından şikâyet etmektedir.
46. Başvurucu zorla çalışma
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de yapılan çalışma vekâlet
sözleşmesi gereği ifa edildiğinden zorla çalıştırma yasağı yönünden bir
müdahalenin bulunmadığı açıktır.
47. Açıklanan nedenlerle, zorla
çalıştırma yasağı hususunda bir müdahalenin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu şikâyet hususunda diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A.
Başvurunun;
1. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetler yönünden, “kişi yönünden
yetkisizlik”,
2. Zorla çalıştırma yasağının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden ise “açıkça
dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
21/11/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.