TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ATİLLA İNAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/615)
Karar Tarihi: 21/11/2013
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Selami ER
Başvurucu
Atilla İNAN
Vekili
Av. Bayram GARİP
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Sayıştay Temyiz Kurulu tarafından yapılan yargılamada müvekkilinin beraat etmesine rağmen, kendi lehine vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmemesi nedeniyle kendisinin Anayasa’da yer alan savunma hakkı ile angarya yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/11/2012 tarihinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 20/5/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 17/7/2013 tarihli görüş yazısı 30/7/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili beyanlarını, süresi içinde 2/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçelerindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Yıldız Teknik Üniversitesi Bütçe Dairesinin 2003 yılı hesabının yargılanması sırasında Sayıştay 5. Dairesince 25/12/2007 tarihinde yapılan yargılamada 1021 sayılı ilamla başvurucunun müvekkili O. S. hakkında sebep olunan kamu zararının kendisine ödettirilmesi (tazmin edilmesi) kararı verilmiştir. Bu karar, yapılan temyiz başvurusu sonrasında Sayıştay Temyiz Kurulunun 4/5/2009 tarih ve 30775 sayılı kararıyla tasdik edilmiştir.
8. Başvurucunun müvekkili adına yaptığı karar düzeltme başvurusu kabul edilmiş ve Sayıştay Temyiz Kurulunun 7/2/2012 tarih ve 34348 sayılı kararıyla başvurucunun müvekkili hakkında daha önce verilen karar bozulmuş ve yeniden hüküm tesis edilmesi için dosya ilgili daireye gönderilmiştir. Bahsedilen kararda vekâlet ücretine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
9. Sayıştay 5. Dairesi, Temyiz Kurulunun bozma kararına uyarak 18/10/2012 tarihli yargılama ve 1147 sayılı ilamla başvurucunun müvekkili hakkında sorumluluğun kaldırılmasına karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
10. 3/12/2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce başlanmış seçim, denetim ve hükme bağlama işlemleri 832 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.”
11. 21/2/1967 tarih ve 832 sayılı mülga Sayıştay Kanunu’nun “Hüküm ve tutanak” kenar başlıklı 61. maddesinin birinci fıkrası ile “Bu Kanunda hüküm bulunmayan haller” kenar başlıklı 79. maddesi şöyledir:
“Madde 61 - (Değişik madde: 07/03/1985 - 3162/4 md.)
Hesap ve işlemlerin yukarıdaki maddelere göre yargılanması sonunda beraat veya tazmin hükmü verilir. Bu hükümler dışında gerekli görülen hususların ilgili mercilere bildirilmesi kararlaştırılabilir.”
“Madde 79 - Kanun yollarına başvurma hallerinde bu kanunda yer almamış olan hususlar hakkında Hukuk Muhakeme Usulleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.”
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinin kapsamı” kenar başlıklı 323. maddesi şöyledir:
“Yargılama giderleri şunlardır:
…
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
…”
13. 6100 sayılı Kanun’un “Vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi” kenar başlıklı 330. maddesi şöyledir:
“Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.”
14. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer Kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.”
15. 19/3/1969 tarih ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık ücreti” kenar başlıklı 164. maddesi şöyledir:
“Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.
Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 21/11/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/11/2012 tarih ve 2012/615 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiası
17. Başvurucu, Sayıştay Temyiz Kurulu tarafından yapılan yargılamada müvekkili hakkında Sayıştay 5. Dairesi tarafından daha önce verilmiş “sebep olunan kamu zararının ödettirilmesi” hükmünün bozularak müvekkili lehine karar verilmesine rağmen kendisi lehine vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmemesi nedeniyle Anayasa’da yer alan savunma hakkı ile angarya yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, somut olayda, kişi bakımından yetki açısından; yargılamanın başvuran hakkında değil, temsil ettiği kişi hakkında yürütüldüğü, ayrıca yargılamanın başvuranın vekâlet ücretine ilişkin değil, müvekkilinin başka bir hakkına ilişkin olduğu, dolayısıyla başvuranın adil yargılanma hakkı bağlamında bir hak ileri sürebilmesinin mümkün gözükmediği; iç hukuk yollarının tüketilmesiyle ilgili olarak ise Sayıştay 5. Dairesi’nin 18/10/2012 tarihli kararıyla başvuranın müvekkili lehine vekâlet ücretine ilişkin hüküm kurulmaksızın karar vermiş ve bu karar başvurana tebliğ edilmiş olduğu halde kararın temyiz edildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmadığı; zorla çalıştırma yasağıyla ilgili olarak AİHM içtihatlarında zorla çalışmanın varlığı için bir işin yapılmasında yasal zorunluluk ve fiziksel ve ruhsal anlamda bunaltıcı bir iş olmak şeklinde iki unsurun arandığı, serbest sözleşmeler gereği yapılan işlerin zorla çalıştırma sayılamayacağı ifade edilerek kabul edilebilirlik incelemesi yapılırken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
19. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, sadece vekâlet ücreti verilmesi talebiyle temyiz yoluna gidilmesinde vekâlet verenlerin menfaati olmadığı gibi izin de vermediklerini, bu nedenle başka tüketilecek kanun yolu kalmadığını, 1136 sayılı Kanun’da vekâlet ücretinin avukata ödeneceği hükmünün bulunduğunu, Sayıştay yargılamasında vekâlet ücreti ödenmediği için çok az sayıda kişinin avukatla temsil edildiğini ve bu durumun savunma hakkını kısıtladığını, Sayıştay uygulamasında vekâlet ücreti verilmemesinin haksız bir uygulama olduğunu ve açıkça angarya niteliği taşıdığını ileri sürerek Bakanlığın görüşlerini kabul etmediğini beyan etmiştir.
1. Savunma Hakkı Yönünden
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir”
22. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşünen, medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.
23. Başvuruya konu Sayıştay denetim ve karar süreçleri, 6085 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce başladığından bu Kanun’un geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği 832 sayılı mülga Kanun’a göre sonuçlandırılmış olup, anılan Kanun’da ise yargılama giderlerine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. 832 sayılı mülga Kanun’un 79. maddesinde yalnız kanun yoluna başvurulması ve bu konuda Kanun’da hüküm bulunmaması halinde 1086 sayılı mülga Kanun’un ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
24. 832 sayılı mülga Kanun’da yargılama giderlerine yer verilmemesi ve 1086 sayılı Kanuna yapılan atfın yalnız kanun yollarıyla ilgili hükümlerle sınırlı tutulması nedeniyle 832 sayılı mülga Kanun’a göre devam eden Sayıştay yargılamasında avukatla temsil edilenler için vekâlet ücretine karar verilebilmesine dair bir hüküm bulunmamaktadır.
25. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesinin (2) numaralı fıkrası 1086 sayılı mülga Kanun’a yapılmış yollamaların 6100 sayılı Kanun’un ilgili maddelerine yapılmış sayılacağını hüküm altına almıştır. Bu durumda Sayıştay yargılamasında avukatla temsil edilenler için başvurucunun görüşü kabul edilirse ve hukuk yargılamasına ilişkin usul kuralları uyarınca vekâlet ücretine hükmedilmesi istenirse atıf nedeniyle 6100 sayılı Kanun’un hükümleri esas alınacaktır.
26. 6100 sayılı Kanun’un 330. maddesinde açıkça, takdir olunacak vekâlet ücretine taraf lehine karar verileceği ifade edilmiştir. Bu maddenin gerekçesinde 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinin beşinci fıkrasında geçen “vekâlet ücreti avukata aittir” hükmünün kararın taraflar için oluşturulduğu ve onların lehlerine ve aleyhlerine sonuç yaratacağı prensibinin uygulanmasına engel olmadığı, 1136 sayılı Kanun’daki hükmün avukat ile müvekkil arasındaki hukuki ilişkide geçerli olacağı, düzenlemede geçen vekâlet ücretinin avukatla müvekkili arasında yapılan sözleşmede geçen ücret olmadığı, mahkemece taraf lehine hükmedilen yargılama giderleri kapsamında bir ücret olduğu belirtilmiştir. Konuyla ilgili yerleşik Yargıtay içtihatları da bu yöndedir.
27. 6100 ve 1136 sayılı Kanunların bahsedilen hükümleri önceki ve sonraki kanun ilişkisi çerçevesinde incelendiğinde, 6100 sayılı Kanun’un 1136 sayılı Kanun’dan daha yeni tarihli olduğu ve üstelik 6100 sayılı Kanun’un 330. maddesinin gerekçesinde 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinin nasıl anlaşılması gerektiği izah edilerek bir anlamda 164. maddenin beşinci fıkrası hükmünün anlamının değiştirildiği anlaşılmaktadır. Konu özel ve genel kanun ilişkisi çerçevesinde incelendiğinde ise 1136 sayılı Kanun’un adından da anlaşılacağı üzere avukatlık mesleği konusunda özel kanun olduğu, bunun yanında 6100 sayılı Kanun’un toplam 12 kısımdan oluştuğu, yedinci kısmın “Yargılama Giderleri ve Adli Yardım” başlığını taşıdığı ve mahkemelerce hükmedilen vekâlet ücretiyle ilgili hükümlerin burada yer aldığı, dolayısıyla yargılama gideri olan ve mahkemelerce hükmedilen vekâlet ücreti konusunda özel kanunun da 6100 sayılı Kanun olduğu görülmektedir.
28. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 7/4/2004 tarih ve E.2004/12-213, K.2004/215 sayılı kararında: “HUMK'nın 423/6. maddesinde avukatlık ücreti, yargılama giderleri arasında sayılmıştır. Aynı Yasa'nın 424. maddesinde de yargılama gideri olarak hükmolunan avukatlık ücretinin ancak (yargılamanın tarafları) arasında geçerli olacağı belirtilmiştir. Ayrıca, 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 164/son maddesinde; (dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.) hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm vekil ile müvekkil arasında çıkacak ve iç ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkları düzenlemek amacıyla öngörülmüştür. Somut olayda alacaklı, müvekkili lehine hükmedilen vekâlet ücretini kendi adına, karşı taraf olan T. H... Bankası'ndan genel haciz yoluyla talep etmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere ilamdaki vekâlet ücreti vekille asil arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirdiğinden vekil ancak alacaklı asil adına vekâlet ücreti alacağını borçludan isteyebilir.” denilerek mahkemelerce hükmedilen vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden ve tarafların hak ve yükümlülüğünde olduğu ve 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinde yer alan hükmün vekille asil arasında çıkması muhtemel uyuşmazlıkları düzenlemek amacıyla öngörüldüğü hususunda içtihat oluşturulmuştur.
29. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, vekâlet ücretinin yargılama giderlerine dâhil olmasının en önemli sonuçlarından biri olan, dava sonunda vekâlet ücreti konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği (11/2/2008 tarih, E.2008/4986, K.2008/459 sayılı karar); Yargıtay 10. Hukuk Dairesi ise davada haklı çıkan ve kendisini vekil ile temsil ettiren taraf lehine, vekâlet ücreti takdir edilmesinin zorunlu olduğu (12/3/2003 tarih, E.2003/2116, K.2003/3416) yönündeki içtihatlarıyla vekâlet ücretini yargılama giderlerinin bir parçası olarak kabul etmekte ve asil lehine hükmedilmesi gereken bir hak olduğu konusunda istikrarlı biçimde kararlar vermektedirler. Bu durumda 6100 sayılı Kanun ve yerleşik mahkeme içtihatlarına göre mahkemelerin yargılama giderleri kapsamında hükmettikleri vekâlet ücretinin, taraflar lehine bir hak ya da aleyhine bir yükümlülük doğurduğu anlaşılmaktadır.
30. Nitekim başvurucu da Adalet Bakanlığı’nın; Sayıştay 5. Dairesi’nin 18/10/2012 tarihli kararıyla başvuranın müvekkili lehine vekâlet ücretine hükmetmeksizin karar vermiş ve bu karar başvurana tebliğ edilmiş olduğu halde kararın vekâlet ücreti talebiyle temyiz edildiğine dair bilgi bulunmadığı yönündeki görüşüne karşı, sadece vekâlet ücreti verilmesi gerekçesiyle temyiz yoluna gidilmesine vekâlet verenlerin izin vermediklerini belirterek vekâlet verenlerin izni olmadan vekâlet ücreti talebiyle temyiz yolunu kullanamayacağını, dolayısıyla vekâlet ücreti konusundaki bir uyuşmazlığın tarafı olamayacağını kabul etmiştir.
31. AİHM tarafından karara bağlanan benzer bir başvuruda başvurucu avukat, müvekkilleriyle yaptığı anlaşmada açılacak davaların lehe sonuçlanması hâlinde mahkemece müvekkiller lehine hükmedilecek vekâlet ücretlerinin kendisi tarafından alınmasını kararlaştırmış, ancak açılan davalar sonunda vekâlet ücretine hükmedilmemesi üzerine kendi adına AİHM’e başvurarak adil yargılama hakkının, zorla çalıştırma yasağının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM, adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin şikâyet yönünden; bir başvurucunun, kendisinin taraf olmadığı yargılamada gerçekleşen bir ihlale ilişkin olarak, o yargılamada taraflardan birinin temsilcisi olarak hareket etmiş olsa bile, şikâyette bulunamayacağını vurgulamış ve her hâlükarda somut başvuruda Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiğine dair bir emare olmadığı sonucuna varmıştır (Nespala/Çek Cumhuriyeti, B. No: 68198/10, 24/10/2013).
32. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun’un yukarıda bahsedilen hükümleri göz önüne alındığında, bireysel başvuruda bulunacakların, başvuruya konu kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmalinden kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olmaları gerekir.
33. Sayıştay yargılamasında başvurucunun iddia ettiği gibi avukatla temsil edilenler ve davası lehine sonuçlananlar için vekâlet ücreti kişisel bir hak olarak kabul edilse dahi bu hak, 6100 sayılı Kanun ve yerleşik mahkeme içtihatlarına göre davada tarafı temsil eden avukatın değil, davası lehine sonuçlanan tarafın güncel ve kişisel bir hakkı olacaktır.
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu Sayıştay yargılamasında davanın tarafı değil, tarafın avukatı olduğundan ve davanın konusu vekâlet ücreti olmadığından vekâlet ücretine dair hüküm kurulmaması başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkını doğrudan etkilememiştir. Bir başka ifadeyle başvurucu somut davada vekâlet ücretine dair hüküm kurulmaması işleminin mağduru değildir. Bu işlemden dolaylı olarak etkilenmek başvurucuya mağdur statüsü kazandırmaz. Bu durumda, söz konusu işlemin başvurucunun haklarına bir müdahale oluşturduğu söylenemez. İşlemin mağduru olmayan başvurucunun, bu işlem aleyhine bireysel başvuru yapma hakkı bulunmamaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle, savunma hakkı yönünden başvurucunun mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Zorla Çalıştırma Yasağı Yönünden
36. Başvurucu ayrıca mahkemece müvekkili lehine karar verilmesine rağmen kendisi lehine vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmemesi nedeniyle zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, zorla çalıştırma yasağıyla ilgili AİHM içtihatlarında zorla çalışmanın varlığı için bir işin yapılmasında yasal zorunluluk ve fiziksel ve ruhsal anlamda bunaltıcı bir iş olmak şeklinde iki unsurun arandığı, serbest sözleşmeler gereği yapılan işlerin zorla çalıştırma sayılamayacağı ifade edilerek kabul edilebilirlik incelemesi yapılırken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
38. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, Sayıştay uygulamasında vekâlet ücreti verilmemesinin haksız bir uygulama olduğunu ve açıkça angarya niteliği taşıdığını ileri sürerek Bakanlığın görüşlerini kabul etmemiştir.
39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
40. Anayasa’nın “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.”
41. AİHS’nin “Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.”
42. Anayasa’nın 18. maddesinin gerekçesinde angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması olarak tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da angarya, bir maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma biçiminde tanımlanmıştır. Hizmetlerin karşılığında kendilerine ücret ödenen kişilerin bu yükümlülük kapsamındaki çalışmalarının angarya olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı beliritilmiştir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).
43. Anayasa’da “zorla çalıştırma” yasaklanmakla birlikte bu kavramın tanımı yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı ve içeriği belirlenirken, temel insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve uygulamalarından yararlanılabilir. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin uluslararası kurallar, 29 Numaralı Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya İlişkin ILO Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir. Anılan Sözleşme’nin 2. maddesinde yapılan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinde yer alan zorla çalıştırma yasağının kapsamının belirlenmesinde esas alınan tanıma göre, zorla çalıştırma, “herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetleri” ifade etmektedir. Buna göre, zorla çalıştırmadan söz edilebilmesi için, kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın çalıştırılması gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).
44. AİHM tarafından da AİHS’nin 4. maddesinin yorumlanmasında ILO Sözleşme’sinde yer alan tanıma başvurulmaktadır (Bkz. AİHM, Sliadin/Fransa, B. No: 73316/01, 26/10/2005, § 115-116). AİHM, içtihatlarında “zorla veya zorunlu” bir çalışmanın tespitinde iki ayrı durumun varlığı aranmaktadır. Bunlardan ilki, kişinin yaptığı çalışmanın yasal zorunluluk veya yükümlülük gereği olması ya da kendi iradesi dışında çalışmaya zorlanması; ikincisi ise bu çalışmanın kişiye sıkıntı verici, usandırıcı, ya da bunaltıcı veya meşakkatli olmasıdır. AİHM, serbestçe yapılmış bir sözleşme gereğince yapılması gereken işin, taraflardan biri taahhüdünü yerine getirmediğinde yaptırımla karşılaşması nedeniyle zorla çalıştırma sayılamayacağını belirtmektedir (Bkz. Van Der Mussele/Belçika, B. No: 8919/80, 23/11/1983, § 32-34).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucu müvekkili ile serbestçe yaptıkları ve ücreti müvekkiliyle birlikte tespit ettikleri vekâlet sözleşmesi gereği müvekkilini Sayıştay nezdinde yapılan yargılamada savunmuştur. Dolayısıyla başvurucunun çalışması yasal bir zorunluluktan değil, kendi hür iradesiyle gerçekleşmiştir. Aynı zamanda başvurucu yapılan işin kendisine sıkıntı verdiğini, bunaltıcı olduğunu veya meşakkatli olduğunu da iddia etmemekte, yalnızca mahkemenin vekâlet ücretine dair hüküm kurmaması nedeniyle yargılama gideri olarak vekâlet ücreti alamadığından şikâyet etmektedir.
46. Başvurucu zorla çalışma yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de yapılan çalışma vekâlet sözleşmesi gereği ifa edildiğinden zorla çalıştırma yasağı yönünden bir müdahalenin bulunmadığı açıktır.
47. Açıklanan nedenlerle, zorla çalıştırma yasağı hususunda bir müdahalenin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu şikâyet hususunda diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun;
1. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden, “kişi yönünden yetkisizlik”,
2. Zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden ise “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/11/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.