TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B.E. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/625)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
B. E.
|
Vekili
|
:
|
Av. Dursun KARACA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, makul sürede yargılanmadığını belirterek Anayasa’nın
36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/11/2012 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 22/2/2012
tarihinde başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/3/2013 tarihinde yapılan
toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve
esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 1/4/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 31/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 5/6/2013 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı görüşlerini 21/6/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu hakkında, 26/1/2005 tarihli
mal bildirimine ilişkin olarak, 4/5/1990 tarih ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 13. ve 14.
maddelerine muhalefet suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır.
9. Sanık sıfatıyla 22/7/2005 tarihinde
başvurucunun ifadesi alınmıştır.
10. Trabzon 48. Piyade Tugayı Askeri Savcılığının 31/3/2009 tarih ve E.2009/328, K.2009/7 sayılı kararıyla,
davada şüpheli durumunda bulunan başvurucunun emekliye sevk edilmiş olduğu
gerekçesiyle Askeri Savcılığın görevsizliğine ve soruşturma dosyasının
soruşturma yapmakla yetkili olan Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucu hakkında bu defa, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca
hazırlanan 3/2/2012 tarih ve E.2012/1228 sayılı
iddianame ile 3628 sayılı Kanun’un 13. ve 14. maddeleri gereğince
cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
12. Yapılan yargılama neticesinde, Samsun 2. Asliye Ceza
Mahkemesinin 17/10/2012 tarih ve E.2012/122,
K.2012/1533 sayılı kararıyla, 13/3/1926 tarih ve 765 sayılı Mülga Türk Ceza
Kanunu’nun 102. maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki beş yıllık olağanüstü
zamanaşımının dolması gerekçesiyle başvurucu hakkındaki davanın düşürülmesine
karar verilmiştir. Karar, aynı tarihte başvurucuya tefhim edilmiştir.
13. Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen düşme
kararı başvurucu tarafından temyiz edilmemiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 3628 sayılı Kanun’un 13. maddesi şöyledir:
“Kanunun
daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş
yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası
verilir.
Haksız
edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza verilir.”
15. 3628 sayılı Kanun’un 14. maddesi şöyledir:
“Haksız
edinilmiş olan malların zoralımına hükmolunur. Bu malların elde edilememesi
veya bir malın tümünün haksız mal edinme konusu teşkil etmemesi sebepleri ile
zoralımın mümkün olmadığı hallerde haksız edinilen değere eşit bedelinin
hazineye ödenmesine karar verilir. Bu bedel, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun Hükümlerine göre tahsil olunur.”
16. Mülga 765 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Beş
seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis veya muvakkat sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır
cezayı nakdiyi müstelzim cürümlerde beş sene,
Geçmesiyle
ortadan kalkar.”
17. Mülga 765 sayılı Kanun’un 102. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Bu halde
müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru
zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman
bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler
müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı
muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ
olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/1/2014 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 14/11/2012 tarih ve 2012/625 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın
makul süre içinde sonuçlanmadığını, belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve kişilik haklarının
zarara uğradığını belirterek tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Adalet Bakanlığı görüşünde,
uzun yargılamalara ilişkin başvurularda Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuruları incelemeye başladığı 23 Eylül 2012 tarihinin esas alınabileceği
düşünülse de bu tarihe kadar geçen yargılama sürelerinin de makul süre hesabında
değerlendirilebileceğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (“AİHM”) yargılama
süresinin makul olup olmadığını incelerken her olayın kendine özgü koşullarını,
davanın karmaşık olup olmadığını, yargılama süresince tarafların gösterdiği
tavır ve davranışları, kamu otoritelerinin tutumlarını, davanın başvurucu
açısından taşıdığı önemi, ceza yargılamalarında başvurucunun tutuklu olup
olmadığı gibi hususları dikkate aldığını ifade etmiştir.
22. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki
beyanlarını tekrarlamıştır.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. AİHS’nin “Adil yargılanma
hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes … cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla
kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre
içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 38).
27. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/1198, 7/11/2013, § 39).
28. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren
yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013,
§ 27).
29. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
41–45).
30. Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri
makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama
sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin
toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi
açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 46).
31. Anayasa’nın 36. ve AİHS’in 6.
maddeleri ile kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar
yanında, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı
tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirilmesidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz:
Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982 ve Deweer/Belçika,
B. No: 6903/75, 27/2/1980, § 42). Kişiye cezai alanda yöneltilen suçlamanın suç
isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun ulusal hukuktaki
tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ve
ağırlığının incelenmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Sergey Zolotukhin/Rusya,
B. No: 14939/03, 10/02/2009, § 53 ve Engel ve Diğerleri, B. No: 5100/71, 5101/71,
5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 82). Ancak isnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz: Weber/İsviçre, B. No: 11034/84, 22/05/1990,
§§ 32–34).
32. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, 26/1/2005
tarihli mal bildirimine ilişkin olarak Trabzon 48. Piyade Tugayı Askeri
Savcılığı nezdinde soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan
suç 3628 sayılı Kanun’un 13. maddesinde hapis ve ağır para cezasını gerektirir
şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin kapsamına girdiği konusunda kuşku
bulunmamaktadır.
33. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
34. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982,
§§ 73–75). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin
nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa
Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir.
35. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından
yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen
nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayetler bakımından
dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat
edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, ceza muhakemesinde
yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012
tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç
isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya
devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe
kadar geçen süre dikkate alınacaktır.
36. Başvurucunun ifadeye çağırılarak suç isnadından haberdar
olduğu 22/7/2005 tarihi ile Samsun Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucu hakkında iddianame düzenlendiği 3/2/2012 arasında
yaklaşık 6,5 yıl geçmiştir. Bu süre içinde yargılama konusu olay ile ilgili
Mahkemece herhangi bir işlem gerçekleştirilmemiştir. İddianamenin Mahkemeye
sunulmasından yaklaşık sekiz ay sonra 17/10/2012
tarihinde Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi başvuru konusu davada düşme kararı
vermiştir.
37. Somut olayda yargılama faaliyeti, başvurucunun ifadeye
çağırılarak suç isnadından haberdar olduğu 22/7/2005
tarihi ile düşme kararının kesinleşme tarihi olan 19/11/2012 arasında toplam 7
yıl 3 ay 27 gün sürmüştür.
38. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek
gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin
gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon
eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin
6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde
karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını
yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 44).
39. Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki
rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya
belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör
atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü
ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili
makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Foti ve Diğerleri/İtalya, B. No: 7604/76,
10/12/1982, § 61; Neumeister/Avusturya, B. No: 8163/07, 2/4/2013, §§
20–21; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/07/1983, §§
29–32; Reilly/İrlanda, B. No: 21624/93, 22/2/1995, §§
65–66; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, §
84).
40. Devlet, yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların
nicelik itibarıyla artmasına rağmen, yargılama faaliyetinin makul sürede
gerçekleştirilebilmesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu
yükümlülük, hukuk sisteminin adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek
biçimde düzenlenmesi sorumluluğunun bir görünümüdür.
41. Somut başvuru açısından özellikle değerlendirilmesi gereken
yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliklerinin yol açtığı gecikmeler AİHM
tarafından da müteaddit defalar incelemeye tabi tutulmuştur. Bu kapsamda, bir
yapısal sorun olması ve yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların
uzun bir müddet zarfında artması ve birikmesi sonucu yargılamalarda makul
sürenin aşılması durumunda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmaktadır (Bkz: Buchholz/Almanya, B. No: 7759/77, 6/5/1981;
Guincho/Portekiz, B. No: 8990/80, 10/7/1984; Unión Alımentarıa Sanders S.A./İspanya, B. No: 11681/85, 7/7/1989;
Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/7/1983). Tek dereceli bir yargılamada yedi yılı aşkın bir süre devam eden
yargılama faaliyetinin, Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi
gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde
karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda,
hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin,
yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesini izah edemeyeceği
açıktır.
42. Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir
etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
43. Yargılama süresinin makul olup olmadığının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı,
davanın karmaşıklığı, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, söz konusu suç için
öngörülen cezanın miktarı gibi unsurların hiçbiri somut davadaki yargılama
süresinin makul olarak değerlendirilmesine olanak vermemektedir. Tek bir
sanığın yargılandığı ve karmaşık nitelikte olmayan davada bu yargılama süresi makul
olarak değerlendirilemez.
44. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
45. 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda
ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
46. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Başvurucu, 20.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca, avukatına yaptığı 4.000 TL ödemeyi
gösterir makbuz beyan etmiştir.
47. Adalet Bakanlığı, başvurucu tarafından talep edilen tazminat
miktarları konusunda herhangi bir beyanda bulunmamıştır.
48. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili
olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin
maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi
zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa
Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi
reddedilmelidir.
49. Anayasa Mahkemesi başvurucunun sadece ihlal tespitiyle telafi
edilemeyecek ölçüde manevi zarar görmüş olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla,
davaya ilişkin olayları dikkate alarak başvurucuya takdiren
6.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurunun,
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 6.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
9/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.