TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDİNÇ ENGİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/695)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Selami TURABİ
|
Başvurucu
|
:
|
Erdinç ENGİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Lütfi GÜRALP
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, taahhüdü ihlal eylemi
nedeniyle mahkeme tarafından hakkında üç aya kadar hapsen
tazyikine karar verildiğini, oysa aynı icra dosyasında yer alan ve kendisiyle
aynı durumda olan bazı kişilere ceza verilmediğini, bu nedenle adil yargılanma
hakkının ve sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı
özgürlüğü kısıtlama yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/11/2012 tarihinde
İzmir 6. İcra Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, borcunu ödememesi sebebiyle Uzunköprü
İcra Müdürlüğünün E.2004/2077 sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmıştır.
6. Başvurucu, borcunu taksitler hâlinde ödeyeceğine dair
taahhütte bulunmuş, taahhüdün yerine getirilmemesi hâlinde karşılaşacağı hukuki
ve cezai sonuçlar kendisine ihtar edilmiş ve başvurucunun imzası alınmıştır.
7. Başvurucu, 30/7/2009 tarihinde
ödemeyi taahhüt ettiği taksidi ödememiş, bunun
üzerine Uzunköprü İcra Ceza Mahkemesince taahhüdün ihlal edildiği gerekçesiyle
üç aya kadar hapsen tazyikine karar verilmiştir.
8. Başvurucunun, bu karara karşı süresinde itiraz etmesi
üzerine Uzunköprü Asliye Ceza Mahkemesi, 19/9/2011
tarih ve 2011/224 değişik iş sayılı kararı ile borçlunun ödeme gücünün olup
olmadığı hususunun araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği
gerekçesiyle hapsen tazyik kararını kaldırmıştır.
9. Uzunköprü İcra Ceza Mahkemesi, borçlunun ödeme gücünün
olup olmadığı hususunu araştırmış, ödeme gücü olmasına rağmen borcun ödenmediği
sonucuna varılarak 27/4/2012 tarih ve E.2011/324,
K.2012/129 sayılı kararı ile başvurucu hakkında yine üç aya kadar hapsen tazyikine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, bu karara da süresinde itiraz etmiştir.
Uzunköprü Asliye Ceza Mahkemesi, 1/10/2012 tarih ve
2012/278 değişik iş sayılı kararı ile anılan kararın usul ve yasaya uygun
olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiş ve ret kararı aynı tarihte
kesinleşmiştir.
B. İlgili Hukuk
11. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra
ve İflas Kanunu’nun 31/5/2005 tarih ve 5358 sayılı Kanun ile değiştirilen “Borçlunun ödeme şartını ihlali hâlinde ceza”
kenar başlıklı 340. maddesi birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“…icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını,
makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine,
üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. … ancak,
bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.”
12. 2004 sayılı Kanun’un “İtiraz” kenar başlıklı 353. maddesinin
ilgili bölümü şöyledir:
“İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine
ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde
itiraz edilebilir. … İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 12/2/2013 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/11/2012 tarih ve 2012/695 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, taksitler hâlinde ödeme
taahhüdünde bulunduğu icra takibine konu borcunu, ödeme gücünün bulunmaması
nedeniyle ödeyemediğini, taahhüt konusu bu borç sebebiyle mahkeme tarafından
özgürlüğünün kısıtlandığını, aynı dosyada yargılanan ve kendisiyle aynı durumda
olan bazı kişilere ceza verilmediğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesindeki
adil yargılanma hakkı ile 38. madde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(AİHS)’ne ek 4 No.lu Protokol’de tanımlanan sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün
yerine getirilememesinden dolayı özgürlüğü kısıtlama yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
15. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurunun iki
ayrı ihlal iddiasına dayandırıldığı görülmektedir. Bunlardan ilki adil
yargılanma hakkı, ikincisi ise sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine
getirilememesinden dolayı özgürlüğü kısıtlama yasağının ihlalidir. Başvurucu
her ne kadar aynı icra takibinin borçlusu diğer kişilere bir yaptırıma
hükmedilmeyip kendisine ceza verilmesinin eşitlik ilkesinin ihlalini
oluşturduğunu ileri sürmüş ise de iddianın özü, söz konusu kararın adil
olmadığı hususudur. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bu yöndeki iddiaları
Mahkemece, adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Dolayısıyla
iddiaların iki ayrı başlık altında incelenmesi gerekmektedir.
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlali
İddiası
16. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
17. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları
şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı
Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme”
kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların değerlendirmeye tâbi tutulamayacağı, 48.
maddenin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
22. Bu kapsamda, ilke olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesine konu olamaz.
Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça
keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki
hatalar bireysel başvuru kapsamında ele alınamaz. Bu durumda, derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir şekilde keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
23. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından, ilk derece
mahkemesince kendisine tazyik hapsi
verilmesine rağmen aynı dosyada yargılanan ve kendisiyle aynı durumda
olduğunu iddia ettiği bazı kişilere cezaya hükmedilmemesinin anayasal
haklarının ihlaline yol açtığı belirtilmektedir. Dolayısıyla başvurucunun
iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada
isabet edemediğine ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkindir.
24. Açıklanan nedenlerle, başvurunun kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının
açıkça keyfilik içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Sözleşmeden Doğan Bir Yükümlülüğün
Yerine Getirilememesinden Dolayı Özgürlüğü Kısıtlama Yasağının İhlali İddiası
25. Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir
yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1)
numaralı fıkraları uyarınca Mahkemenin yetkisi bakımından ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın, Anayasa’da güvence altına alınan haklardan olmasının yanı
sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna
ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alan bir hak
olması da gerekmektedir.
28. 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesinde icra dairesinde
kararlaştırılan ödeme şartının borçlu tarafından ihlali düzenlenmektedir.
Maddede yaptırıma bağlanan sözleşmeye dayalı bir borcun ödenmemesi olmayıp,
borçlunun haczedilen malının satışının taksitle ödeme teklif ve taahhüdü
gerçekleşene kadar ertelenmesine ilişkin, resmî makamlar huzurunda verilen
taahhüdün makbul bir sebep olmaksızın yerine getirilmemesidir. Burada korunan
hukuki yarar, kişilerce devlet kurumlarına verilen sözlerin tutulması ve kamu
otoritesine olan itimadın sarsılmamasıdır. (Anayasa Mahkemesinin 21/11/2002 tarih ve E.2000/415, K.2002/166 sayılı kararı).
29. Açıklanan nedenlerle,
taahhüdü ihlal eylemlerinin konusunun sözleşmeden kaynaklanmaması sebebiyle
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun,
1. Adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksunluk”,
2. Sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilmemesinden
dolayı özgürlüğünden alıkonulamama yasağının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksunluk”
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
12/2/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.