TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BULUT ÖMER MİMİROĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/749)
Karar Tarihi: 2/10/2013
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Mustafa BAYSAL
Başvurucu
Bulut Ömer MİMİROĞLU
Vekili
Av. Kazım GÖZÜŞİRİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde başvuru tarihi itibariyle yaklaşık 14 aydır tutuklu olduğunu ve 15 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil yargılanmadığını belirterek anayasal haklarının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 22/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde tespit edilen eksiklikler giderildikten sonra Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 11/6/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında, Başsavcılığın talimatı doğrultusunda 5 Mayıs 2010 tarihinde Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ifade vermiş ve akabinde serbest bırakılmıştır.
6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 6/7/2010 tarihli iddianameyle başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 196 şüpheli hakkında cezalandırılmaları talebiyle dava açmıştır. İddianamede başvurucu, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat veya vazife görmekten men etmeye teşebbüs” etmekle suçlanmıştır.
7. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 19/7/2010 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiştir.
8. Anılan Başsavcılıkça yürütülen bir başka soruşturma kapsamında 6/12/2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı’nda arama yapılmıştır. Arama neticesi hard diskler, CDler ve diğer bazı belgelere el konulmuştur.
9. 11/2/2011 tarihinde yapılan duruşmada başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Bu karara 14/2/2011 tarihinde yapılan itiraz reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştur.
10. Başvurucu yargılama sürecinde yargılamayı gerçekleştiren 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluğun devamına ilişkin kararlarına itiraz etmiştir. İtiraz mercii itirazları reddetmiştir.
11. Davaya bakan Mahkeme 21/9/2012 tarihinde açıkladığı kararda, başvurucunun müsnet suçtan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve 61. maddeleri gereğince 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
12. Hükümle birlikte verilen tutukluluk halinin devamı kararına karşı başvurucu 25/9/2012 tarihli dilekçeyle itiraz etmiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 23/10/2012 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 13/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu hakkında görülen dava başvuru tarihi itibariyle temyiz aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
14. İsnat olunan suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur …”
15. Aynı Kanun’un 61. maddesi, işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
16. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve 260. maddeleri şöyledir;
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
Kanun yollarına başvurma hakkı
Madde 260 – (1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 2/10/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 22/11/2012 tarih ve 2012/749 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde sahte dijital delillere dayanılarak tutuklandığını, klişe gerekçelerle tutukluluğun sürdürüldüğünü, 15 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil yargılanmadığını, tutukluluğun hükümle birlikte devam ettirilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19., 36. ve 38. maddelerindeki haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının devamında, başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olmasının şart olduğu, dördüncü fıkrasında ise bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı belirtilmiştir.
1. Tutukluluğa İlişkin Şikâyetler
20. Başvurucu, hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadığı halde sahte dijital verilere dayanılarak tutuklandığından ve tutukluluğun klişe gerekçelerle sürdürüldüğünden şikâyet etmiştir.
21. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
22. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
23. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, başvuru yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
24. Ancak başvurucu hali hazırda tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinde hüküm kurulmuş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
25. Ne var ki başvurunun kabul edilebilir bulunabilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür.
26. Başvuru ve eklerine göre somut olayda başvurucunun 11/2/2011 tarihi ile 21/9/2012 tarihi arasında tutuklu kaldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu yargılama sürecinde tutukluluğun devamına ilişkin kararlara itiraz etmiş, fakat itirazlar mercii tarafından reddedilmiştir (§§ 9,10) Buna göre tutuklulukla ilgili şikâyetlerin bir bütün olarak başvurucu hakkında hüküm verilmeden önceki döneme ait kesinleşen kararlara ilişkin olduğu açıktır.
27. 21/9/2012 tarihinde Mahkeme davanın esasını karara bağlayarak başvurucunun 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Başvurucu, kararın tutukluluğun devamına ilişkin kısmına 25/9/2012 tarihli dilekçeyle itiraz etmiş ise de itirazı mercii tarafından 23/10/2012 tarihinde itiraz reddedilmiştir (§§ 11, 12). Ancak, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra verilmiş olsa bile, kişi hakkındaki tutmanın niteliği üzerinde bu kararın herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Başvurucunun tutukluluk hali davanın esasına ilişkin kararın açıklanmasıyla birlikte sona ermiş ve başvurucuya isnat olunan suç sabit görülerek cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla, hükmen tutukluluğa itiraz ve incelemesinin 23/9/2012 tarihinden sonra gerçekleştirilmiş olmasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/726, §§ 33, 35, 2/7/2013).
28. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştiği anlaşıldığından, başvurunun “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, 15 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil yargılanmadığından da şikâyet etmiştir.
30. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
31. Bu hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
32. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013). Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Bu şikâyet bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir (B. No: 2012/726, § 41, 2/7/2013).
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun;
1. Tutukluluğa ilişkin şikâyetler yönünden “zaman bakımından yetkisizlik”,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin olanlar yönünden ise “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
2/10/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.