TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
CEM FURUNCU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/774)
Karar Tarihi: 10/12/2014
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Elif KARAKAŞ
Başvurucu
Cem FURUNCU
Vekili
Av. Hasan TÜYSÜZOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına katılmak için yaptığı başvurusunun reddedilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın mevcut delillere rağmen aleyhine sonuçlandığını, hükme esas alınan belgelerden yalnızca mahkemece izin verilenleri, altındaki isim ve imza bölümü gizlenmek suretiyle inceleyebildiğini, kendisiyle aynı durumda olan astsubayların başvuruları kabul edilirken kendi başvurusunun reddedildiğini, subay olma hakkının elinden alındığını belirterek Anayasa’nın 10., 36., 40. ve 49. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesinin, adil yargılanma ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlallerin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ya da tarafına tazminat ödenmesine hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 21/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/12/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 21/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 27/2/2014 tarihinde bildirilmiş, başvurucu tarafından Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun Kocaeli Kara Kuvvetleri Komutanlığı EDOG Muh. Hiz. Des. Eğt. K. Komutanlığında astsubay olarak görev yapmakta iken, Kara Kuvvetleri Komutanlığının 26/10/2011 tarihli emrine istinaden 2012 yılı astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına girmek için yaptığı müracaat, 2/1/2012 tarihinde tebliğ edilen işlemle reddedilmiştir.
9. Başvurucu tarafından söz konusu işlemin iptali istemiyle açılan dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin 4/10/2012 tarih ve E.2012/424, K.2012/2003 sayılı kararıyla “yapılan incelemede muvazzaf subaylığa geçiş talebinde bulunan astsubayların sınava girişi öncesinde tanzim edilen nitelik belgesine göre davacı için 2. ve 3. sicil üstleri tarafından subay olma yeterliliklerini taşımadığı yönünde kanaat bildirilmesinin yanı sıra, nitelik belgesinin tanziminde takdir yetkisinin eşit, adil, objektif ve hizmet gereklerine aykırı olarak kullanıldığına ilişkin bir olgunun bulunmaması karşısında, davalı idarece davacının astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına giriş başvurusunun reddedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı” gerekçesiyle reddedilmiştir.
10. Anılan karar, 12/11/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Karara karşı karar düzeltme yoluna gidilmemiştir.
11. Başvurucu tarafından 26/11/2012 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun “Astsubaylıktan subay olma şartları” başlıklı 109. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“Askerî disiplin, tutum ve davranışları, görevindeki başarısı, meslekî bilgi ve yetenekleri ile genel kültürü bakımından subaylığa lâyık bulunduğu sıralı sicil üstleri tarafından onanmış olmak.”
13. 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Subay Sicil Yönetmeliği’nin “Astsubaylıktan subay olmanın esas ve şartları ile subay olmaya engel hâller” başlıklı 105. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi şöyledir:
14. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52. maddesinin dördüncü ve devamı fıkraları şöyledir:
“(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır.
Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/11/2012 tarih ve 2012/774 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, kendisiyle aynı durumda olan adayların sınava müracaatları kabul edildiği halde hiçbir somut delil olmaksızın kendi başvurusunun kabul edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, hayat seviyesini yükseltme hakkının elinden alındığını, meslek hayatı içinde değişik tarihlerde kırk adet takdir ve teşekkür belgesi aldığını, sicil amirlerinin olumsuz kanaatlerini belgeyle ispatlamaları gerektiğini, Mahkemenin hükme esas aldığı belgelerden kendisine suret verilmediğini, sadece Mahkemenin kabul ettikleriyle sınırlı olarak ve belge altındaki isim ve imza bölümü saklanarak belgeleri incelemesine izin verildiğini, bu haliyle savunma hakkının kısıtlandığını, mevcut delillerle adil bir yargılama yapıldığında davanın kabulünün gerektiğini belirterek Anayasa’nın 10., 36., 40. ve 49. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Dava Dosyasındaki Belgelere Erişiminin Kısıtlandığı İddiası
17. Başvurucu, Mahkemenin hükme esas aldığı belgelerden kendisine suret verilmediğini, sadece Mahkemenin kabul ettikleriyle sınırlı olarak ve belge altındaki isim ve imza bölümü saklanarak belgeleri incelemesine izin verildiğini, bu haliyle savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun AYİM’de açtığı davada astsubaylıktan subaylığa geçiş şartları arasında yer alan sıralı sicil amirlerince tanzim edilen gizlilik dereceli nitelik belgesinin değerlendirilmesi suretiyle hüküm kurulduğu, söz konusu belgenin altındaki isim ve imza bölümü karartılarak başvurucuya incelettirildiği, başvuru formundaki ifadelerden karara esas alınan nitelik belgesinin içeriğine başvurucunun vakıf olduğunun anlaşıldığı, gizli belgelere erişim konusunun 30/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesinde düzenlendiği ve anılan maddenin 6. fıkrasında karartılan bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz hakkı tanındığı halde başvurucunun bu yönde bir itirazda bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilginin bulunmadığı, söz konusu iddia değerlendirilirken göz önüne alınmak üzere yukarıda belirtilen hususların Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulması gerektiği yönünde kanaat bildirilmiştir.
19. Başvurucunun, gizlilik dereceli hükme esas belgenin, altındaki isim ve imza kısmı karartılmak suretiyle incelettirildiği iddiası çelişmeli yargılama hakkı açısından incelenecektir.
20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
22. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (B. No: 2013/4424, 6/3/2013,§ 21). Bu ilke ve bu ilkeyle bağlantılı olan yargılamaya etkin katılım hakkı, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen bu ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
23. Çelişmeli yargılama hakkı kapsamında, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, iddialarını sunma ve delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ruiz-Mateos/Spain, B. No: 12952/87, 23/06/1993, § 63; Feldbrugge/Netherlands, B. No: 8562/79, 29/05/1986, § 44). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile de yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada da tarafların duruşmada hazır bulunmasını, daha genel bir ifade ile, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını ve bu kapsamda yargılama evrakına ulaşma ve bunlar hakkında yorum yapma imkânının da kendilerine tanınmasını ifade etmektedir (B. No: 2013/4424, 6/3/2013,§ 21).
24. Başvuru konusu olayda, başvurucu, astsubaylıktan subaylığa geçiş için yapılan sınava katılma amacıyla yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada Milli Savunma Bakanlığı tarafından savunmaya ek olarak gönderilen belgelerin kendisine gönderilmemesi üzerine AYİM’den bu belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunmuş, Mahkemenin onayı ile yalnızca belirli belgeleri incelemesine izin verilmiş, belgenin altındaki isim ve imza bölümü ise karartılmıştır. Başvurucu tarafından belgelerin sınırlı şekilde gösterilmesi nedeniyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca herhangi bir itirazda bulunulmamış, AYİM’in 4/10/2012 tarihinde verdiği karar ile başvurucu hakkında sicil amirleri tarafından düzenlenen nitelik belgesi değerlendirilerek dava reddedilmiştir.
25. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarih ve 6000 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup, değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
26. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
27. Somut olayda, AYİM’de görülen davada başvurucu dava dilekçesinde astsubaylıktan subaylığa geçmek için sınava girme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesinin birinci, ikinci ve üçüncü sicil amirlerince düzenlenen nitelik belgesinin olumsuzluğundan kaynaklandığını düşündüğünü belirtmiş, bireysel başvuru formunda da subaylığa geçiş sınavına katılamamasının nedeninin hakkında düzenlenen nitelik belgesinde 2. ve 3. sicil amirleri tarafından olumsuz kanaat belirtilmesi olduğunu yargılama sırasında öğrendiğini ifade etmiştir. Nitekim AYİM’in davayı karara bağlarken esas aldığı belge de söz konusu nitelik belgesidir. Başvuruya konu yargılama sürecinde davalı idare tarafından sunulan ve içerisinde nitelik belgesi de bulunan gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmemesi sonucu başvurucunun AYİM’e yaptığı başvuru üzerine yalnızca belirli belgeler altındaki isim ve imza karartılmak suretiyle başvurucuya incelettirilmiş, ancak başvurucu tarafından 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile AYİM’e itirazda bulunulmamıştır.
28. Bu durumda, başvuruya konu davada AYİM tarafından hükme esas alınan gizlilik dereceli nitelik belgesinin altındaki isim ve imzanın karartılarak başvurucuya incelettirilmesi nedeniyle, başvurucunun söz konusu belgeye tam olarak erişiminin sağlanamadığı görülmekte ise de söz konusu karartma nedeniyle başvurucu aleyhine yargılamanın adilliği bakımından oluşan dengesizliği giderme amacına yönelik olarak, 1602 sayılı Kanun’da öngörülen itiraz usulünün başvurucu tarafından kullanılmadığı, isim ve imza haricinde anılan belgenin içeriğine yargılama sürecinde başvurucunun vakıf olduğu ve buna yönelik savunma yapma imkânı elde ettiği, ayrıca Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 7. maddesinde ikinci sicil amirlerinin birinci; üçüncü sicil amirlerinin ise ikinci sicil amirlerinin kuruluş bağlantısına göre bir üst görev yerinde bulunan komutan veya amir olduğu düzenlendiğinden, karartıldığı belirtilen bilgilerin de öngörülebilir nitelikte olduğu, bu çerçevede dosya kapsamından başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü yargılama işlemlerinde açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Başvurucu, meslek hayatı içinde değişik tarihlerde kırk adet takdir ve teşekkür belgesi aldığını, sicil amirlerinin olumsuz kanaatlerini belgeyle ispatlamaları gerektiğini, mevcut delillerle adil bir yargılama yapıldığında davanın kabulünün gerektiğini belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Başvuru konusu olayda başvurucunun, astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına girmek için yaptığı müracaatın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin 4/10/2012 tarih ve E.2012/424, K.2012/2003 sayılı kararıyla “yapılan incelemede muvazzaf subaylığa geçiş talebinde bulunan astsubayların sınava girişi öncesinde tanzim edilen nitelik belgesine göre davacı için 2. ve 3. sicil üstleri tarafından subay olma yeterliliklerini taşımadığı yönünde kanaat bildirilmesinin yanı sıra, nitelik belgesinin tanziminde takdir yetkisinin eşit, adil, objektif ve hizmet gereklerine aykırı olarak kullanıldığına ilişkin bir olgunun bulunmaması karşısında, davalı idarece davacının astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına giriş başvurusunun reddedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı” gerekçesiyle reddedilmiştir.
35. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe veya bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
36. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, iddiaların özünün delillerin değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik veya bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Çalışma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
38. Başvurucu, astsubaylıktan subaylığa geçiş imkânının tanınmaması nedeniyle, hayat seviyesini yükseltme hakkının elinden alındığını belirterek Anayasa’nın 49. maddesinde düzenlenen çalışma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
39. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS'in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
40. Bireyin dilediği alanda çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa'nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte AİHS'de düzenlenen haklardan değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kamu hizmetine girme ya da dilediği kamu görevinde çalışma hakkının Sözleşme'de ya da protokollerinde korunan bir hak olmadığını açıkça ifade etmektedir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24).
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü astsubaylıktan subaylığa geçerek hayat seviyesini yükseltme hakkı, Anayasa ve AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma alanına girmediğinden, başvurucunun bu iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
42. Başvurucu, kendisiyle aynı durumda olan adayların astsubaylıktan subaylığa geçiş için yaptıkları müracaatlar kabul edildiği halde hiçbir somut delil olmaksızın kendi müracaatının kabul edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
43. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Bu nedenle, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.
44. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
45. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
46. Yukarıda yer verilen hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı kapsamında incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
47. Bununla birlikte, bireysel başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılabilir (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
48. Ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığının tespiti gerekir. Ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 48).
49. Somut olayda başvurucu tarafından, kendisiyle aynı durumda olanların astsubaylıktan subaylığa geçiş için yaptıkları müracaatların kabul edildiğinden bahisle kendisinin ayırımcılığa maruz kaldığı belirtilmiş olmakla beraber, kendisine hangi temele dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış olduğu anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle, başvurucu ihlal iddialarını kanıtlayacak herhangi bir delil ileri sürmediğinden başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun;
1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden;
a. Dava dosyasındaki belgelere erişiminin kısıtlandığı yönündeki iddiasının“açıkça dayanaktan yoksun olması”,
b. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Çalışma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
3. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.