TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YÜKSEL BARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/782)
|
|
Karar Tarihi: 26/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Yüksel BARAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Dursun ÖZDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakkında
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yasa dışı örgüte üye olmak iddiasıyla
yürüttüğü bir soruşturma dosyası kapsamında adli kontrol kararı olması sebebi
ile 2012-2013 eğitim/öğretim yılı içerisinde dikey geçiş sınavına (DGS) girerek
kazandığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) bulunan üniversiteye devam
edememesi nedeniyle eğitim ve öğretim hakkının ihlal edildiğini iddia ederek
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, Diyarbakır 4.
Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığı ile 21/11/2012
tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 28/3/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 12/2/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için 12/2/2014
tarihinde Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 16/4/2014 tarihli
görüş yazısı 22/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu
Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde ibraz
etmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 2007/996 soruşturma numara sayılı dosya kapsamında yasa dışı
KCK örgütüne üye olmak iddiası ile 25/12/2009
tarihinde başvurucunun ifadesi alınmış ve adli kontrol istemiyle serbest
bırakılmıştır.
8. Sorgu hâkimliğince aynı
tarihte başvurucu hakkında yurt dışı çıkış yasağı kararı verilmiştir.
9. Diyarbakır CMK 250. madde
ile yetkili Cumhuriyet savcılığınca aralarında başvurucunun da bulunduğu
kişiler hakkında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2010/444 sayılı dosya
kapsamında dava açılmıştır. Dava halen derdesttir.
10. Başvurucu 2012/2013
eğitim/öğretim yılı içerisinde DGS’ye girerek Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi
Hukuk Fakültesine kayıt yaptırmaya hak kazanmıştır.
11. Başvurucunun yurt dışı
yasağı bulunması sebebi ile avukatı tarafından adli kontrol kararının
kaldırılması veya değiştirilmesi için 14/9/2012
tarihli dilekçe ile Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine talepte bulunulmuştur.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirme sonucu 25/9/2012
tarihli ara karar ile başvurucu hakkında delil durumunda bir değişiklik
bulunmadığından ve başvurucunun adli kontrol altına alınması kararında bir
isabetsizlik olmadığından talep reddedilmiştir.
13. Başvurucunun yaptığı itiraz
incelemesini değerlendiren Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 8/10/2012 tarih ve 2012/504 değişik iş sayılı kararı ile
itiraz başvurusunu kararın usul ve yasaya uygun olduğu ve kararda bir
isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
14. Karar 22/10/2012
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
15. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun “Adli kontrol”
başlıklı 109. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada,
100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması
yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda
gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
…
(6) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî
hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm,
maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz.
(7) Kanunlarda öngörülen tutukluluk
sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında (…) adlî kontrole ilişkin
hükümler uygulanabilir.”
16. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler”
başlıklı 110. maddesi şöyledir:
(1)
Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile
soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle,
adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına
koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan
yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi
bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
(3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri,
gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da,
kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.”
17. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî kontrol kararının kaldırılması”
başlıklı 111. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanığın istemi üzerine,
Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme 110 uncu
maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.
(2) Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz
edilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
21/11/2012 tarih ve 2012/782 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yasa dışı örgüte üye olmak iddiasıyla yürüttüğü bir
soruşturma dosyası kapsamında 25/12/2009 tarihinde
ifadesi alındıktan sonra adli kontrol istemiyle serbest bırakıldığını,
2012-2013 eğitim/öğretim yılı içerisinde DGS’ye girerek Uluslararası Kıbrıs
Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenim görmeye hak kazandığı halde hakkında
uygulanmakta olan ve ne kadar süreceği belli olmayan adli kontrol kararı
nedeniyle bu okulda öğrenime devam etmesinin engellendiğini, bir güvenlik
tedbiri olan adli kontrolün her duruşmada değerlendirmeye tabi olması
gerekirken savunması alınmayarak hakkının zedelendiğini belirterek Anayasa’nın
42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve öğretim hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiş, 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvurucu, devam eden yasa
dışı örgüt davasında hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbiri
sebebiyle daha sonra DGS ile öğrenim görmeye hak kazandığı KKTC’de bulunan bir
üniversiteye kayıt yaptıramaması ve devam edememesinin eğitim ve öğretim
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
21. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, eğitim hakkının devlete pozitif ve negatif yükümlülükler
getirdiğini, ancak eğitim hakkının mutlak ve sınırsız bir hak olmadığını,
devletin eğitim hakkı yönünden takdir alanının geniş olduğunu, eğitim hakkına
yapılacak müdahalenin meşru amacının ve bu meşru amaç ile kullanılan araç
arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunması gerektiğini, somut olayda
yurtdışı çıkış yasağının devam eden yargılamada tedbir niteliğinde ve mahkeme
tarafından verilen bir kararla uygulandığını, bu nedenle meşru bir amaç
taşıdığının düşünüldüğü ifade edilerek Anayasa’nın 42. maddesine ilişkin
şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde
beyanda bulunulmuştur.
22. Anayasa'nın “Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi” başlıklı
42. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit
edilir ve düzenlenir.
…
İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için
zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
…”
23. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (AİHS) ek Türkiye'nin taraf olduğu 1 No.lu Protokol'ün “Eğitim hakkı” başlıklı 2. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse eğitim hakkından yoksun
bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine
getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi
inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.”
24. Anayasa’nın “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23.
maddesi şöyledir:
“Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine
sahiptir.
Yerleşme
hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak,
sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat
hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla
kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak
suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak
sınırlanabilir.
Vatandaş
sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.”
25. AİHS ile bu Sözleşme’ye Ek 4 No’lu
Protokol’ün “Serbest dolaşım özgürlüğü”
başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“1. Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun
olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgahını
seçebilme hakkına sahiptir.
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil,
herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.
3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu
emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir
toplumda zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi
tutulabilir.
4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar,
belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının
gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir.”
26. Anayasa'nın 148. maddesinin
(3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.
27. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre, Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
28. Başvurucu hakkında yasa dışı
örgüte üye olmaktan dava açılmıştır. Soruşturma aşamasında başvurucunun ifadesi
alındıktan sonra adli kontrol istemiyle serbest bırakılmış ve Mahkemece
hakkında yurt dışı çıkış yasağı konmuştur. Daha sonra başvurucunun KKTC’de
bulunan bir üniversitede DGS ile öğrenim görmeye hak kazanması nedeniyle
hakkında uygulanan adli kontrolün kaldırılması veya değiştirilmesi talebi
Mahkemece delil durumunda bir değişiklik olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ve
bu nedenle başvurucu bahse konu üniversiteye kaydını yaptıramamıştır.
29. Ceza hukukunda, işlenen suç
nedeniyle başlatılan soruşturma veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde
yürütülmesi için, bazı tedbirlere başvurulması zorunluluk haline
gelebilmektedir. Bu tedbirler, şüpheli veya sanığın kaçmasının önlenmesi,
şüpheli veya sanığın yargılamada hazır bulundurulması, delillerin
karartılmasının önlenmesi suretiyle muhakemenin gecikmeksizin ve tehlikeye
düşürülmeden yapılmasını ve verilecek kararların uygulanmasını sağlamak amacını
taşıyabilir. Koruma tedbirleri, muhakeme boyunca eski durumu yaşatmak veya
verilecek kararın yerine getirilmesini sağlamak için kullanılan birer vasıta
oldukları gibi aynı zamanda geçicidir. Koruma tedbirinin geçici olması bir
tedbiri haklı gösteren sebeplerin kalmaması halinde o tedbirin sona ermesini
ifade eder (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 29).
30. Koruma tedbirleri, 5271
sayılı Kanun’un “Koruma tedbirleri”
başlıklı dördüncü kısmının 90 ila 144. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Bunlardan, yakalama ve gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve elkoyma, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme gibi tedbirler kişi
hürriyetini kısıtlayan tedbirlerdir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014,
§ 30).
31. Şüpheli veya sanığın,
tutuklama koşullarının varlığı halinde, ölçülülük ilkesi çerçevesinde ve
tutuklama ile ulaşılabilecek amaçlara uygun olduğu takdirde, kanunda sayılı bir
veya birkaç yükümlülüğe tabi tutulması adli kontrol olarak tanımlanmıştır. 5271
sayılı Kanun’un “Adli Kontrol” başlıklı
109. maddesinde tutuklamaya alternatif olarak getirilen adli kontrol araçları
sayılmıştır. Aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde “yurt dışına çıkamamak” tedbiri de tutuklama
yerine geçen daha hafif bir koruma tedbiri olarak kabul edilmiştir (B. No:
2012/1051, 20/2/2014, § 31).
32. Adli kontrol tedbiri olarak
kabul edilmiş olması nedeniyle “yurt dışına
çıkamamak” tedbirine karar verebilmek için 5271 sayılı Kanun’un 100.
maddesinde yer alan kuvveli suç şüphesinin varlığını
gösteren olgular ve bir tutuklama nedeninin bulunması gerekmektedir (B. No:
2012/1051, 20/2/2014, § 32).
33. Somut başvuruda başvurucu,
hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbiri dışında eğitim ve öğretim
hakkına yapılan kamu gücüne dayalı bir müdahaleden bahsetmemektedir. Başvurucu
hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbirinin eğitim ve öğretim hakkına
bir müdahale olduğunu ve bu hakkının ihlal edildiğini ileri sürse de bu tedbir
esasen doğrudan seyahat özgürlüğünü sınırlayan nitelikte bir tedbirdir.
Başvurucunun eğitim ve öğretim hakkına yönelik olarak Mahkemece doğrudan bir
karar alınmamış ve başvurucunun eğitim ve öğretim hakkına doğrudan bir
müdahalede bulunulmamıştır. Mahkeme başvurucu hakkında verdiği yurt dışı çıkış
yasağı tedbirini delillerin durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle
reddederek seyahat özgürlüğünü kanunlar kapsamında sınırlamıştır. Başvurucu
hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbiri ve başvurucunun DGS ile
öğrenim görmeye hak kazandığı üniversitenin KKTC’de olması nedenleriyle
başvurucunun eğitim ve öğretim hakkı dolaylı olarak etkilenmiştir.
34. Somut başvuruya konu ciddi
ve kapsamlı bir soruşturma kapsamında başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanuna
dayanılarak uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbiri kaçmayı önlemek,
yargılamada hazır bulundurulmayı sağlamak, muhakemenin gecikmeksizin ve
tehlikeye düşürülmeden yapılmasını ve verilecek kararların uygulanmasını
sağlamak gibi meşru amaçlara sahiptir. Ayrıca bu tedbir tutukluluk tedbirine
alternatif olarak uygulanan ve başvurucunun haklarını çok daha az sınırlayan
bir tedbirdir.
35. Eğitim hakkı, kamu ve özel
eğitim kurumlarını kapsadığı gibi eğitimin; ilk, orta ve yüksek
öğrenim seviyelerini de kapsar. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kjeldsen, Busk Madsen
ve Pedersen/Danimarka, 5926/72, 7/12/1976,
§ 50; Leyla Şahin/Türkiye,
44774/98, 10/11/2005, §§ 134-136)
36. Anayasa’nın 42. maddesinde
yer alan eğitim ve öğrenim hakkı, kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim
almasını engellememe negatif ödevini yüklemekle birlikte Anayasa'da öngörülen
ilköğretim dışında devletin tüm bireylere eğitim ve öğrenim sağlaması şeklinde
pozitif bir ödev yüklememektedir. Devletin özellikle lisansüstü eğitim almak
isteyen herkese bunu sağlama şeklinde pozitif bir ödevi bulunmamaktadır (B. No:
2012/1334, 17/9/2013, § 29). AİHM’e
göre, anılan düzenleme “belli bir zamanda
var olan eğitim kurumlarına erişim hakkı”nı güvence altına
almaktadır (bkz. Kjeldsen, Busk Madsen
ve Pedersen/Danimarka, 7/12/1976, § 53).
37. Eğitimin toplum için
taşıdığı öneme karşın, eğitim hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir.
Niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden bazı
kısıtlamalara tabi tutulması da doğaldır. Şüphesiz eğitim kurumlarını
düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı
düzeylerine has özelliklere göre, zaman ve mekân içinde değişiklik
gösterebilir. Bu nedenle, devletler bu konuda yapacakları düzenleme ve
uygulamalarda belli bir takdir alanına sahiptirler. Devletin bu takdir alanı,
eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artmakta, buna karşılık bu eğitimin birey
ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalmaktadır (Ponomaryovi/Bulgaristan, 5335/05, 21/6/2011,
§ 50). Nitekim Anayasa’nın 42. maddesi ilköğretimi zorunlu ve devlet
okullarında ücretsiz olarak verilmesini öngörürken, öğrenim hakkının kapsamının
kanunla belirleneceğini kabul etmektedir.
38. Sınırlı sayıda yükseköğretim
kurumuna ulaşılabilir olduğu durumlarda, devletin bunlara erişimi, akademik bir
bakış açısıyla, sunulan hizmetlerden en fazla yararlanabilecek öğrencilerle
sınırlandırma yetkisi vardır (İngrid Jordebo Foundation of Christian
Schools and İngrid Jordebo/İsveç [Komisyon], B. No: 11533/856/03/1987). Bu kapsamda, AİHM, uygun koşullarda
asgari seviyede yeterli eğitim vermek suretiyle yüksek seviyede uzmanlaşmayı
sağlamak için özel üniversiteler de dâhil olmak üzere üniversiteye kabulün,
buna ilişkin giriş sınavını geçenlerle ve belli bir kontenjanla
sınırlandırılmasına 1 Numaralı Protokolün ikinci maddesinin izin verdiğini
belirtmektedir. (Tarantino ve Diğerleri/İtalya, B. No: 25851/09
29284/09 64090/09, 2/4/2013, § 46, 48, 52).
39. Devletin eğitim hakkı
konusunda negatif yükümlülükleri kapsamında getirilen kısıtlamaların söz konusu
hakkın özünü zedeleyecek ve etkililiğinden yoksun bırakacak düzeyde olmaması,
kanunla yapılması, meşru bir amacının bulunması ve bu meşru amaçla kullanılan
araç arasında belli bir makul dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Bununla
birlikte devletler birinci Protokolün 2. maddesi bakımından sınırlı bir “meşru amaçlar” listesiyle bağlı olmayıp,
devletlerin takdir alanı geniştir (Bkz., Leyla Şahin/Türkiye, 44774/98, 10/11/2005,
§§ 154).
40. Şüphelilerin kaçmalarını ve
delilleri karartmalarını engellemek, kesinleşen cezaların uygulanmasını temin
etmek gibi amaçlara hizmet eden tutukluluk ve yurt dışına çıkamamak şeklinde
uygulanan tedbir kararları, kişilerin doğrudan özgürlüğünü ve/veya seyahat
özgürlüğünü kısıtlamakla beraber doğaları gereği haklarında bu tedbirler
uygulanan kişilerin eğitim, mülkiyet, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakları gibi pek çok haklarını kullanmalarını da
etkileyebilmekte/sınırlayabilmektedir. Hakkında tedbir uygulanan
kişilerin doğrudan etkilenen hakları yönünden konunun esasına girerek
sınırlandırmanın kanuniliği, meşru amacı ve ölçülülüğü incelenebilmekle
beraber, somut başvuruların özelliklerine göre tedbir uygulamasının dolaylı
etkilediği her hak yönünden böyle bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmayabilir.
41. 19/2/2002 tarih ve 24676 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Meslek
Yüksekokulları ve Açıköğretim Ön Lisans Programları
Mezunlarının Lisans Öğrenimine Devamları Hakkında Yönetmeliğe göre dikey geçiş
sınavı (DGS), ön lisans programlarının son sınıfında eğitimine devam eden veya
buralardan mezun olmuş kişilere lisans programlarına yerleşmek için tanınmış
üniversite giriş sınavına ilave bir imkândır. Her üniversite, her yıl, DGS ile
yerleştirilecek öğrenciler için farklı lisans programları çerçevesinde
kontenjan ayırmaktadır. Öğrenciler, DGS’ye girdikten sonra, sınav sonucuna göre
büyük bölümü yurt içinde olan üniversitelerin ilgili programlarından
hangilerine yerleşmek istediklerini kendileri tercih etmekte; öğrencinin aldığı
puan, ilgili üniversitelerin lisans programlarının kontenjan durumu ve o
programı tercih eden başka kişilerin aldıkları puanlar gibi faktörler dikkate
alınarak, koşulları sağlayanlar bir lisans programına yerleşmektedir.
42. DGS sınavı ön lisans
programını bitiren kişilere başarı durumlarına göre yurt içinde ve KKTC’de çok
sayıda üniversiteye yerleşebilme imkânı vermektedir. Başvurucu sadece öğrenim
görmeye hak kazandığı üniversitede öğrenim görememesinden şikâyet etmektedir.
Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında 25/12/2009
tarihinde uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbiri, başvurucunun yurt dışı
seyahat özgürlüğünü doğrudan kısıtlamış, başvurucunun 2012/2013 öğretim
döneminde KKTC’de bir üniversitede DGS ile öğrenim hakkı elde etmesi sonrasında
başvurucunun eğitim ve öğretim hakkı dolaylı olarak etkilenmiştir. Başvurucu
hakkında 25/12/2009 tarihinde bahsedilen tedbir kararı
uygulanmaya başlamış, başvurucu bu tarihten sonra girdiği DGS sınavı ile başarı
durumuna göre ve kendi tercihiyle 2012/2013 öğretim döneminde KKTC’de bulunan
bir üniversitede öğrenim hakkı elde etmiştir. Başvurucunun KKTC’de bir
üniversiteyi kazansa bile devam edemeyebileceği hususu sınava girdiği tarih
itibariyle öngörülebilir olup, başvurucu bunu önceden bilebilecek bir
durumdadır.
43. Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve
AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No:
2012/1049, 26/3/2013, § 18).
44. Anayasa’nın 23. maddesinde
ve AİHS’e Ek 4 No.lu Protokol’ün 2. maddesinde yer
alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetlerle ilgili olarak bahsedilen
protokole ülkemizin taraf olmaması sebebiyle bireysel başvuruda bulunulamaz (B.
No: 2012/1051, 20/2/2014, § 51-54).
45. Başvurucu hakkında uygulanan
yurt dışı çıkış yasağı tedbiri, yürütülen bir soruşturma kapsamında Mahkeme
kararıyla uygulanmış ve başvurucunun daha sonra öğrenim görmeye hak kazandığı
üniversitenin KKTC’de olması nedenleriyle başvurucunun eğitim ve öğretim hakkı
dolaylı olarak etkilenmiştir. Bu durumda başvurucunun eğitim hakkına kamu gücü
kullanılarak doğrudan bir müdahalede bulunulmadığı, başvurucunun eğitim
hakkının başvurucu hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı tedbirinin doğal
bir sonucu olarak dolaylı biçimde etkilendiği anlaşılmaktadır.
46. Nitekim AİHM, bir mahkûmun
cezaevinde tutulduğu sürece eğitimine devam edememesinin ve bir ebeveynin sınır
dışı edilmesi nedeniyle ebeveyniyle birlikte ülkeyi terk etmek durumunda kalan
çocuğun artık okula devam edemeyecek olmasının eğitim hakkının ihlaline yol
açmadığına, hakkında tutukluluk kararı verilmiş kişinin eğitimine devam
edememesinin eğitim hakkından yoksunluk olarak yorumlanamayacağına karar
vererek bir müdahaleden eğitim hakkının dolaylı etkilenmesini eğitim hakkının
ihlali olarak kabul etmemiştir (Bkz., Aslan /Türkiye, 31320/02, 1/6/2006; Ebibomi/Birleşik Krallık, 26922/95, 26/11/1995).
47. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun eğitim hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle, KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.