TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.Y.İ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/252)
|
|
Karar Tarihi: 26/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
A.Y.İ.
|
Vekili
|
:
|
Av. Okan YILMAZYURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maliki olduğu tarihi
eser vasıflı taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve
tescil davasında taşınmazın bedelinin olması gerekenden düşük tespiti, tarihi
eser vasfının dikkate alınmaması, ön şart yokluğuna bağlı davanın
reddedilmemesi ve dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin dava
sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi nedenleriyle mülkiyet ve makul
süre yönünden adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek maddi
ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 31/12/2012 tarihinde
Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/7/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuya ait Ankara ili Altındağ ilçesi Hacıbayram mahallesinde bulunan 19953 ada 5 parsel numaralı
229,96 m2 büyüklüğünde taşınmazın da bulunduğu kent merkezi 8/8/2005
tarih ve 2005/9289 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla (BKK) 16/6/2005 tarih ve
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’a dayanılarak yenileme
alanı olarak belirlenmiştir.
7. Ankara Büyükşehir Belediye (idare) Encümeni 11/6/2009 tarihinde başvurucunun taşınmazını da kapsayan
kent merkeziyle ilgili olarak kamu yararı kararı almış ve bu karar Ankara
Valiliğince 23/7/2009 tarihinde onaylanmıştır. Belediye Encümeni onay üzerine 10/9/2009 tarihinde başvurucuya ait taşınmazın da olduğu 6
adet taşınmazın kamulaştırılmasına karar vermiştir.
8. Başvurucunun uzlaşma talebine cevap vermemesi üzerine
idare, 10/6/2010 tarihinde Ankara 20. Asliye Hukuk
Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır.
9. Başvurucu 1/7/2010 tarihli dilekçesiyle dava açmadan önce
yerine getirilmesi gereken uzlaşma prosedürünün usulüne uygun yapılmadığı ve bu
nedenle ön şart yokluğuna tabi bir durum olduğunu, idarenin kamulaştırmayı
istediği bölgede 1/5000 ve 1/100 ölçekli planlara karşı idari yargıda dava
açıldığını ve planların iptaline karar verildiği, taşınmazın kendisi için maddi
ve manevi değerinin büyük olması nedeniyle kendisinin restorasyon
yaptırabileceği, idarenin 10 yıl önce bedeli fazla bularak vazgeçtiği
kamulaştırmayı bu defa hukuksuz olarak yaptığı, kamulaştırma işlemi için bunun
zorunlu olması gerektiği, kamulaştırmada kamu yararı bulunmadığı ve taşınmazın
m2 piyasa değerinin 5.000 TL olduğu şeklinde itirazları da bulunmuştur.
10. Başvurucu bedel tespiti davasının dayanağının 10/9/2009 tarihli kamulaştırma kararı yerine 11/6/2009
tarihli kamu yararı kararı olarak gösterildiği, hâlbuki bu kararın kesin ve
yürütülmesi zorunlu bir işlem niteliği bulunmadığı gerekçesiyle davanın ön şart
yokluğundan reddine karar verilmesi istemli dilekçesini 8/9/2010 tarihinde
mahkemeye sunmuştur.
11. Başvurucu bedel tespiti davasının dayanağının Belediye
Encümenin 11/6/2009 tarihli kamu yararı kararı değil, 10/9/2009
tarihli kamulaştırma kararı olduğunu öğrenmesi üzerine Ankara 12. İdare
Mahkemesi nezdinde 22/9/2010 tarihinde kamulaştırmanın iptali davası açmıştır.
12. İdare Mahkemesi, 26/11/2010
tarih E.2010/1912, K.2010/1710 sayılı kararıyla süre aşımı gerekçesiyle iptal
isteminin reddine karar vermiştir.
13. 20. Asliye Hukuk Mahkemesince 24/11/2010
tarihinde taşınmazda keşif yapılmış ve keşif sonrası sunulan 17/1/2011 tarihli
bilirkişi raporuyla taşınmazın imar durumu, cins ve nevi, özellikleri, emsal
taşınmaz fiyatları, kullanılması halinde getireceği getiri, vergi beyanları,
üzerindeki yapının özellikleri dikkate alınarak taşınmazın değeri 492.103,67 TL
olarak belirlenmiştir.
14. Tarafların itirazı üzerine Mahkeme ikinci bilirkişi
raporuna müracaat etmiş ve itirazlar dikkate alınarak hazırlanan 21/3/2011 tarihli bilirkişi ek raporuyla taşınmazın arsa
değeri 243.056,00 TL ve üzerindeki binanın değeri tarihi eser vasfı da dikkate
alınarak (Restore edilecek yapılar ve tarihi ve eski eser niteliğinde V.sınıf D grubu yapı) 323.256,75 TL olmak üzere toplam
değeri 566.312,75 TL olarak belirlenmiştir.
15. Mahkeme, 28/6/2011 tarih ve
E.2010/269, K.2011/245 sayılı kararıyla bilirkişi raporu doğrultusunda
kamulaştırma bedelini 566.312,75 TL olarak tespit ederek davanın kabulüne ve
taşınmazın idare adına tesciline karar vermiştir. Başvurucu, adına bloke edilen
bedeli 30/6/2011 tarihinde bankadan çekmiştir.
16. Başvurucu 20/11/2011 tarihinde
temyizi mümkün olmayan tescil kararı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
(AİHM) başvurmuştur.
17. Başvurucu 2/8/2011 tarihli
temyiz dilekçesinde, ön şart yokluğu itirazını yenilemiş, değerin düşük
belirlendiğini, Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan faiz hükmünün
uygulanmadığını, tarihi eseri bugüne kadar koruyan kendisinin bu meşakkatli
davranışının değerlendirmeye alınmadığı itirazlarında bulunmuştur.
18. Başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay 5. Hukuk
Dairesi, 20/3/2012 tarih ve E.2011/16545, K.2012/5329
sayılı kararıyla ve emsallerinin eksik ve üstün yanlarıyla kıyaslanarak ve
yıpranma payı dikkate alınarak yapılan değer tespitinde bir isabetsizlik
olmadığı gerekçesiyle temyiz istemini reddederek ilk derece mahkemesi kararını
onamıştır.
19. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 8/10/2012 tarih ve E.2012/12884, K.2012/1860 sayılı
kararıyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Kesinleşen karar 30/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
20. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece
tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine
müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya
katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde
mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara
tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya
vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi
raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı
beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hakim tarafından onbeş
gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve
hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun
ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma
bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve
paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların
bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459
S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
21. 2942 sayılı Kanun’un 24/4/2001
tarih ve 4650 sayılı Kanun’la değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 31/12/2012 tarih ve 2013/252 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, maliki olduğu tarihi
eser vasıflı taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve
tescil davasında taşınmazın bedelinin olması gerekenden düşük tespit edildiği,
yıpranma payının yüksek belirlendiği, tarihi eser vasfının ve tarihi eseri bu
güne kadar koruyan kendisinin bu meşakkatli davranışının değerlendirmeye
alınmadığı, ön şart yokluğuna bağlı olarak davanın reddedilmesi gerektiği halde
kabul edildiği ve dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin dava
sonunda faiz işletilmeden kendisine ödendiği, yargılamanın makul süreyi aştığı
iddialarında bulunarak mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, 600.000,00 TL maddi ve 300.000,00 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Makul Süre Şikâyeti Yönünden
24. Başvurucu yargılamanın 2942 sayılı Kanun’un 10.
maddesinde öngörülen süreyi aşarak 1 yıl 18 günde tamamlanması nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iler sürmüştür.
25. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
27. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, §
40).
28. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi
vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk
kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki
tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli
haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı
makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet
organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden
kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması
hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki
korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın
niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar
verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §
58)
29. Taraflar için 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının sonuçlandırılması için öngörülen
süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup,
mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri
kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. 2942 sayılı Kanun gereği yapılması
gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve
tebligat işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği
görülmektedir (Bkz., B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§
47-48).
30. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de, benzer
şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını
vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin
yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi
olmadığını belirterek davaların “makul süre”
içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama
süresinin bütününü ele almakta ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1.
fıkrasına uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Bkz., Çalık/Türkiye,
B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10,
12/3/2013).
31. Başvuru konusu olayda, davacı idare tarafından 10/6/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve
tescil davasında Mahkeme, bir yıl 18 gün sonunda 28/6/2011 tarihinde davanın
kabulüne karar vermiş, temyiz edilen karar Yargıtay tarafından 20/3/2012
tarihinde onanmış ve karar düzeltme talebi 8/10/2012 tarihinde reddedilerek
karar kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde ilk derece
mahkemesinde davanın bir yıl 18 gün, temyiz incelemesinde dokuz ay ve karar
düzeltme talebinin incelemesinde altı buçuk ay olmak üzere toplamda yaklaşık 28
ay sürdüğü anlaşılmaktadır.
32. İlk derece Mahkemesinde bir yıl 18
gün süren yargılama sürecinde Mahkeme, bedel tespitine esas verileri toplayarak
değerlendirmiş, başvurucunun ön şart yokluğu itirazını kabul ederek incelemiş,
taşınmazın bulunduğu alanda bilirkişilerle birlikte keşif yaptırmış, bilirkişi
raporuna müracaat etmiş, bilirkişi raporu sonrasında tarafların raporu
değerlendirmek üzere süre taleplerini kabul ederek kendilerine süre vermiş,
tarafların itirazlarını dinleyerek değerlendirmiş, tarafların itirazı üzerine
ek bilirkişi raporuna müracaat etmiştir.
33. Kamulaştırma bedelinin ilk derece mahkemesinin bedel
tespiti hakkında verdiği kararla başvurucunun banka hesabına peşin olarak
yatırıldığı düşünüldüğünde temyiz aşamasında geçen sürenin başvurucuyu ciddi
anlamda sıkıntıya sokmadığı açıktır. Zira tescil kararının temyizi mümkün
olmadığından temyiz aşamasından başvurucunun beklentisi sadece kamulaştırma
bedelinin arttırılarak kendisine ek ödeme yapılmasıdır.
34. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde;
başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasında; yargılamanın iki
dereceli mahkeme önünde toplam 28 ay sürdüğü, ilk derece mahkemesinin bu süre
zarfında, başvurucunun ve davacı idarenin iddialarına ilişkin karar vermek için
davanın esasını incelediği, bedel tespitine esas verileri topladığı, bilirkişi
raporuna başvurduğu, taraflara itiraz için süre verdiği, tarafların
itirazlarını dikkate aldığı, bu itirazlara istinaden ek bilirkişi raporu aldığı
ve bir yıl 18 günde karar vererek bedelin başvurucuya ödenmesini sağladığı;
davanın temyiz incelemesinin 9 ayda tamamlandığı görülmüş ve yargılama
süresinin bütünü dikkate alındığında mahkemeler nezdinde başvurucunun haklarını
ihlal edecek şekilde gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edilmediği açık olduğundan, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkına Yönelik Diğer
Şikâyetler Yönünden
36. Başvurucu, taşınmazın kamulaştırma bedelinin olması
gerekenden düşük tespit edildiği, yıpranma payının yüksek belirlendiği, tarihi
eser vasfının ve tarihi eseri bu güne kadar koruyan kendisinin bu meşakkatli
davranışının değerlendirmeye alınmadığı, ön şart yokluğuna bağlı olarak davanın
reddedilmesi gerektiği halde kabul edildiği iddialarında bulunmaktadır.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
38. Bahsedilen kurallar uyarınca, derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış olayların sübutu, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal
edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermedikçe derece
mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar da bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde
bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz. (B. No: 2012/1027, § 26, 12/2/2013)
39. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri uyarınca
tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları
halinde dava tarihine göre taşınmazın adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde
bedeli mahkemece tespit edilmesi gerekmektedir.
40. Başvuruya konu davada Mahkeme, 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu taşınmaza ilişkin
tapu kayıtlarını, kroki bilgilerini, imar durumunu ve emsal satış bedellerini
gösterir belgeleri temin etmiş, yerinde keşif yapmış, bilirkişi raporuyla bedel
tespiti yaptırmış, başvurucunun itirazları doğrultusunda ek bilirkişi incelemesi
yaptırarak ve tarihi eser vasfını da dikkate alarak taşınmazın değerini tespit
ettirmiş, başvurucunun itirazlarını sunmasına yargılamanın her aşamasında imkân
tanımış ve bunları değerlendirmiş usulüne uygun olarak yargılamayı
tamamlamıştır. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi ise, yaptığı temyiz
incelemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti konusunda bir isabetsizlik
olmadığına karar vermiştir.
41. Başvuru konusu olayda kamulaştırma bedelinin tespiti, bu
tespitte kullanılan yöntem, emsallerin seçimi ve değerlendirilmesi, taşınmazın
tarihi eser niteliğinin, yıpranma paylarının değerine etkisinin belirlenmesi
ile davanın açılmasında ön şart yokluğunun değerlendirilmesi kanunun öngördüğü
usuller çerçevesinde hâkimin takdir yetkisi içindedir. Derece mahkemelerinin
kamulaştırma bedelinin tespiti davasında verdikleri kararlarında bariz takdir
hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire
müdahalesi söz konusu olamaz.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun kamulaştırma bedelinin
tespiti davasıyla ilgili olarak iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası
veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası Yönünden
43. Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kamulaştırma
bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödendiğini ve bu nedenle
taşınmazın gerçek değerini alamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürerek Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz oranıyla hesaplanacak faizin kendisine ödenmesini
talep etmiştir.
44. Anayasa’nın “Mülkiyet
Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
45. Anayasa'nın “Kamulaştırma”
kenar başlıklı 46. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi
öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde
taksitler eşit olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
46. Anayasa'nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Somut başvuruda başvurucu, kamulaştırmanın kamu yararı
şeklinde meşru bir amaca yönelik olmadığı yönünde bir şikâyette
bulunmamaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun taşınmazının 5366
sayılı Kanun ve ilgili BKK kapsamında restore edilecek tarihi yapılardan olması
nedeniyle kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2492 sayılı Kanun’a uygun
olarak sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun
bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı
anlaşıldığından başvurucunun faiz ödenmemesine yönelik şikâyetleri Anayasa’nın 13.
ve 35. maddeleri kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir.
48. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek
suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek
istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında
adil bir denge kurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 37).
49. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen
kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası
olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından
sona erdirilmesidir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada
gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden
ödenmesi kamulaştırmanın anayasal öğeleridir. (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T.17/1/2008)
50. Uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında
dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedeli, dava sonunda faiz
işletilmeden taşınmazı kamulaştırılan bireylere ödenerek bireylerin almaları
gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden olunmaktadır. Taşınmazı
kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin kişinin uğradığı zararı
telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması yanında ayrıca ödenen
bedelin tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde gözlemlenen enflasyona
nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 59).
51. Bu çerçevede AİHM, Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin
geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada
geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi nedeniyle birçok
davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek
orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye,
B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997,
§ 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
52. Başvurucu dava tarihine göre belirlenen bedele faiz ödenmemesi
nedeniyle alması gereken bedelin değerinde azalma olduğundan şikâyet etmekte ve
geç ödenen kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu
alacaklarına uygulanan en yüksek faizin (gecikme faizinin) uygulanması
gerektiğini iddia etmektedir.
53. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre;
kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına
uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanan
içtihatlarına göre de, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak
kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Bkz.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002).
Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden
itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin
yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir
uygulaması bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 50).
54. Başvuru konusu davada Mahkeme tarafından belirlenen
kamulaştırma bedeli Mahkeme kararıyla başvurucu adına banka hesaplarına kararı
müteakip peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma
bedeline devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması
talebinin Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş ve Diğerleri/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 44).
55. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü
olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için mahkemece dava tarihine göre
tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemenin enflasyon etkisi
arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Taşınmazı
kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin kişinin uğradığı zararı
telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması yanında ayrıca,
bedelin tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde gözlemlenen enflasyona
nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekmektedir (B. No:
2012/1246, 6/2/2014, §§ 92, 98).
56. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri birlikte okunduğunda
mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin ölçülü olması gerektiği açıktır. Bu
çerçevede kamulaştırma bedeline değerindeki hissedilir aşınmayı giderecek
şekilde faiz uygulanmaması Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırılık
oluşturacaktır. Bununla birlikte yargılama sürecinde enflasyon nedeniyle
kamulaştırma bedelinde meydana gelebilen ve makul görülebilecek değer
aşınmaları başvurucu üzerine aşırı bir yük getirmediğinden kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkı arasındaki dengeyi bozduğu ve ölçülülük ilkesini
ihlal ettiği söylenemez (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, §
103).
57. Nitekim AİHM, kamulaştırma bedelinin değerinde enflasyon
nedeniyle meydana gelen ve kamulaştırma bedeliyle kıyaslandığında önemli yekûn
tutmayan farkları, kamu yararı ile ilgilinin haklarının korunması arasındaki
adil dengenin korunması bağlamında hesaplama yönteminden kaynaklanabilecek bir
hata payı olarak yorumlamakta ve mülkiyet hakkının ihlali olarak
değerlendirmemektedir (Bkz. Arabacı/Türkiye,
B. No: 65714/01, 7/3/2002, Kurtuluş/Türkiye, B. No: 24689/06, 17/6/2006).
58. Başvuru konusu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili
davası, 10/6/2010 tarihinde açılmış, dava tarihine
göre belirlenen kamulaştırma bedeli 28/6/2011 tarihinde davanın kabulüne karar
verilmesiyle başvurucuya ödenmiştir. Bu durumda dava tarihi esas alınarak
tespit edilen kamulaştırma bedeli başvurucuya bir yıl 18 gün sonra ödemiştir.
Merkez Bankası verilerine göre davanın açıldığı Haziran 2010 ile kararın
verilerek bedelin ödendiği Haziran 2011 tarihleri arasında enflasyonda meydana
gelen artış % 6,24 olup, bu değer kaybının başvurucu üzerine orantısız ve aşırı
bir yük getirmediği açıktır.
59. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan,
başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun,
1. Makul süre şikâyeti yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Adil yargılanma hakkına yönelik diğer şikâyetler
yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Mülkiyet
hakkına yönelik şikâyetler yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
26/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.