TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DEMİR DİNİPAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7983)
|
|
Karar Tarihi: 26/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
|
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Demir DİNİPAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, görev yaptığı
ilçeden başka bir ilçeye yapılan atamasının iptali istemiyle açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve aile bütünlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/11/2013 tarihinde
Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 23/12/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm
tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 26/6/2014
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu hakkında Isparta
ili Merkez ilçesi Süleyman Demirel Fen Lisesinde müdür yardımcısı olarak
çalışmakta iken 2011/2012 eğitim-öğretim döneminde yatılı kız öğrencilere
hakarete varan aşağılayıcı davranışlar gösterdiği, 2010 yılında okul
pansiyonunda ücret ödemeden yediği yemek bedeli olan 272,50 TL’yi yasal faizi
ile birlikte ödemediği iddiaları ile 12/4/2012 tarihinde soruşturma
başlatılmıştır.
7. Yukarıda bahsi geçen
soruşturma, 4/6/2012 tarihinde sona erdirilmiş olup 11/6/2012 tarih ve
663-7/39.41 sayılı soruşturma raporunun sonuç kısmında, disiplin yönünden
başvurucunun uyarma cezasıyla tecziye edilmesi, idari yönden ise başvurucu
hakkında daha önce yapılan 25/2/2011 ve 25/7/2011 tarihli soruşturma
raporlarında teklif edilen “yöneticilik
görevinin üzerinden alınarak” ibaresinin de değerlendirilerek başka
bir okula atamasının yapılması ve mali yönden 272,50 TL’nin tahsilinin
sağlanması teklif edilmiştir.
8. Isparta Valiliği İl Milli
Eğitim Müdürlüğü 13/7/2012 tarih ve 663-07/1813 sayılı işlemi ile ödeme
hakkında kurumun müdürlüğüne ya da İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bilgi vermemek
suretiyle kayıtsızlık gösterdiği gerekçesiyle başvurucunun uyarma cezası ile
tecziyesine karar vermişse de sicil ortalamasının çok iyi olması sebebiyle bu
cezanın uygulanmamasına ancak 6/7/2012 tarih ve 3933 sayılı işlem ile
soruşturma raporunda getirilen teklife dayalı olarak başvurucunun Yalvaç Fen
Lisesine müdür yardımcısı ve felsefe öğretmeni olarak atanmasına karar
vermiştir.
9. Başvurucu, tahsilatı istenen
yemek bedeline ilişkin olarak 2011 yılında da hakkında aylıktan kesme cezasının
uygulanmasına dair işlem tesis edildiği ancak Isparta İdare Mahkemesinin 28/9/2012
tarih ve E.2012/256, K.2012/954 sayılı kararı ile bu işlemin iptal edildiğini
gerekçe göstererek uyuşmazlık konusu bedeli yatırmamış, yer değiştirme işlemine
ilişkin olarak ise Isparta İdare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma talepli iptal
davası açmıştır.
10. Isparta İdare Mahkemesi,
19/9/2012 tarih ve E.2012/769 sayılı kararı ile başvurucunun yürütmeyi durdurma
talebini reddetmiş, bunun üzerine başvurucu Antalya Bölge İdare Mahkemesinde
itiraz yoluna başvurmuş ve Mahkeme 17/10/2012 tarih ve E.2012/1423 sayılı
kararı ile itirazı kabul ederek yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.
11. Isparta İdare Mahkemesi,
iptal davasının esasına ilişkin yaptığı değerlendirme neticesinde 22/2/2013
tarih ve E.2012/769, K.2013/163 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Mahkeme
kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Olayda, atama işleminin dayanağı disiplin soruşturması
sonucunda; davacının, yersiz, tutarsız ve bir eğitimciye yakışmayan itham ve
ifadelerle Milli Eğitim Müdürlüğü çalışanlarını zan ve töhmet altında bıraktığından
bahisle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 125/B-ı maddesi uyarınca ‘kınama’
cezası, aynı okulda öğretmen olarak görev yapan Matematik Öğretmeni S. İ.’yi taciz ettiği, dışladığı, okulda yalnız bıraktığı,
kötülediğinden bahisle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 125/A-h maddesi
uyarınca ‘uyarma’ cezası ile cezalandırıldığı, yine öğrencisi O. Ç.’ye ‘Ben sana ne dedim, benden izinsiz oraya nasıl
girersin de çalışırsın, senin canına okurum‘ şeklinde sözler sarfettiği gerekçesiyle 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat
Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun'un 20.maddesinin 3.bendi
uyarınca ‘İhtar’ cezası ile cezalandırıldığı, anılan soruşturma raporunun sonuç
kısmında da davacının "yöneticilik görevinin üzerinden alınarak başka bir
okula atamasının yapılması" yolunda idari yönden getirilen teklif uyarına
yöneticilik görevinden alınmadan il içinde naklen atanmasına ilişkin dava
konusu işlemin tesis edildiği ve disiplin cezalarına karşı açılan davaların
reddedildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dosyada
yer alan bilgi, belge ve soruşturma dosyasında yer alan tanık ifadeleri
birlikte değerlendirildiğinde, davacının görev yaptığı okulda güven ilişkisinin
zedelendiği, kurum içinde ve dışında sıkıntılar yaşadığı açık olup; aynı okulda
görev yapmasının çalışma huzur ve barışını bozacağı, eğitim öğretim
hizmetlerini olumsuz yönde etkileyeceği sonucuna varıldığından kamu yararı ve
hizmet gereklerine dayanılarak il içinde bir başka okula atanmasında hukuka
aykırılık bulunmamaktadır.
…”
12. Başvurucu, Mahkemenin
gerekçesinde belirttiği uyarma, kınama ve ihtar cezaları ile ilgili olarak
açılan iptal davalarının reddedilmiş olmasına karşın henüz yargı yollarının
tüketilmediğini, söz konusu kararlar ile ilgili olarak itiraz ve temyiz
istemlerinde bulunulduğunu, ayrıca dava konusu işlemin dayanağı olan soruşturma
raporunun konusunun, bahsi geçen disiplin cezalarının değil ödenmeyen yemek
parası ve öğrencilere kötü muamele yapılması hususlarının oluşturduğunu,
Mahkemenin gerekçesini söz konusu disiplin cezalarına dayandırmasının hukuka
aykırı olduğunu ileri sürmüş ve davanın reddi kararına karşı Antalya Bölge
İdare Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuş, Mahkeme 31/5/2013 tarih ve
E.2013/686, K.2013/1180 sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararını
onamıştır.
13. Bu karara karşı yapılan
karar düzeltme başvurusu da aynı Mahkemenin 11/9/2013 tarih ve E.2013/1692,
K.2013/1874 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
14. Karar başvurucuya 2/10/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 1/11/2013 tarihinde
bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
16. 10/6/1949 tarih ve 5442
sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 8. maddesi şöyledir:
“Yetiştirme ve ikmal kaynakları Bakanlıklar veya tüzel
kişiliği haiz genel müdürlüklere bağlı olup il genel teşkilatı içinde birden
fazla istihdam yerleri bulunan meslek, fen ve uzmanlık kadrolarına dahil görevlerden :
A) İlçe idare şube başkanı sıfatını haiz olanlarla il
merkezinde Devlet gelir, giderlerinin ve mallarının tahakkuk, tahsil, ödeme ve
idaresiyle ilgili ikinci derecedeki müdürler, şube şefleri ve kontrol
memurları, nakit muhasipleriyle, lise, orta ve o derecelerdeki okul müdür ve
öğretmenleri, hastaneler mütehassıs hekimleri, Bakanlıklar veya tüzelkişiliği
haiz genel müdürlükler tarafından tayin edilirler.
B) Bunun dışında kalan bütün memurlar Bakanlıklar veya
tüzelkişiliği haiz genel müdürlükler tarafından valilik emrine tayin edilerek
il idare şube başkanının inhası üzerine valiler tarafından istihdam yerleri tesbit olunur;
C) Yukardaki fıkralarda yazılı bütün memurların lüzumu
halinde il içinde nakil ve tahvilleri mensup olduğu il idare şube başkanlarının
inhası üzerine valiler tarafından icra edilmekle beraber mensup oldukları
Bakanlıklar veya genel müdürlüklere sebepleriyle bildirilir.
Yukarda (A, B) fıkraları dışında kalan il merkez teşkilatına
bağlı memurlar ilgili idare şube başkanının inhası ile valiler tarafından
tayin, nakil ve tahvil olunurlar.
Tayin, nakil ve tahviller için gereken yolluk ödenekleri
bütçe yılı başında ilgili Bakanlık veya genel müdürlüklerce valiler emrine
gönderilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 26/6/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/11/2013 tarih ve 2013/7983
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, hakkında
başlatılan soruşturma nihayetinde uygulanan yer değiştirme işleminin yasal ve
somut gerekçelere dayanmadığını, suç sayılmayan hususların soruşturma konusu
yapıldığını ve yaptırım uygulandığını, söz konusu işlemin iptaline ilişkin
olarak açmış olduğu iptal davasında idare mahkemesinin, işleme dayanak
soruşturma raporunda bahsi geçmeyen ve halen yargılama aşamasında bulunan
kendisine ait önceki disiplin cezalarını gerekçe göstererek iptal istemini
reddettiğini ve yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguları dikkate
almadan karar verdiğini, Antalya Bölge İdare Mahkemesinin itirazın reddine
ilişkin kararında gerekçe bulunmadığını ve iddialarının dikkate alınmadığını,
aile bütünlüğü gözetilmeksizin bulunduğu yerden 105 kilometre uzaklıktaki bir
yere atamasının yapıldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve aile
bütünlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, uğradığını iddia ettiği zarara
karşılık maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu kapsamda başvurucu, atama
işleminin iptali istemiyle açtığı davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini
ve aile bütünlüğünün gözetilmediğini ileri sürmektedir. Bu şikâyetler
gözetilerek başvurucunun şikâyetleri, ailenin korunması ve aile hayatına saygı
hakkı ile adil yargılanma hakkı çerçevesinde iki başlık halinde
değerlendirilmiştir.
1. Ailenin
Korunması ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlali İddiası
20. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, bulunduğu yerden 105 kilometre uzaklıktaki bir yere atamasının
yapıldığını, atama yapılırken kendisinin ve aile fertlerinin huzur ve refahının
dikkate alınmadığını, atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın ise
reddedildiğini belirterek atama nedeniyle aile bütünlüğünün ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
21. Anayasa’nın 13. maddesi
şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
22. Anayasa’nın 20. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz.”
23. Anayasa’nın 41. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur
ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının
öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı
kurar.”
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına
saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi,
ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu
olabilir.”
26. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
29. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
30. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
31. Başvurucu tarafından, atama
işlemi nedeniyle aile bütünlüğüne kamu gücü tarafından müdahale edildiği ileri
sürülmüş olup, bu husus Anayasa’nın 20., 41. ve AİHS’in
8. maddesinde yer alan ve aile hayatına saygı hakkı kapsamındadır.
32. Bu durumda incelenmesi
gereken husus ailenin korunması ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında korunan
bu hakkın kullanımına veya haktan yararlanılmasına kamu gücünün işlem, eylem
veya ihmali nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır.
Eğer doğrudan bir müdahalenin varlığı tespit edilirse bu müdahalenin
Anayasa’nın 13., 20. ve 41. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığı
değerlendirilmeli; bu çerçevede müdahalenin hukuki dayanağının ve meşru bir
amacının olup olmadığı ile ölçülü ve demokratik bir toplumda gerekli olup
olmadığı hususlarının tartışılarak ihlal iddiası hakkında bir sonuca varılması
gerekir (B. No: 2013/2954, 19/12/2013, § 38).
33. Kişinin kamu görevlisi
olması, kendisine sağladığı bir takım ayrıcalıklar ve
avantajların yanında, bir takım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer
kişilerin tabi olmadığı bir takım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir.
Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle, bu statünün gerektirdiği
ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta
olup, kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları
zorunlu kılmaktadır (B.No:
2012/606, 20/2/2014, § 38).
34. Bazı kamu görevlilerinin,
hizmetin niteliği gereği belirli aralıklarla başka yerlere atanmaları;
bazılarının ise başka yer veya kurumlara atanmamaları zorunlu olabilir. Bu
konuda idareye, belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır.
Kişilerin bir takım mazeretler çerçevesinde başka yere
atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini
değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin, kendi mevzuatı çerçevesinde, ifa
edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması,
teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate alması
kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine
getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve
sorumluluğudur (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 39).
35. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, aynı il içinde görev yaptığı ilçeden 105 kilometre uzaklıktaki başka
bir ilçeye atamasının yapıldığını, atama yapılırken kendisinin ve aile
fertlerinin huzur ve refahının dikkate alınmadığını ileri sürmüş ise de kamu
gücü tarafından tesis edilen atama işleminin, başvurucunun aile hayatı
yaşamasına izin vermeyen, bu hakkı engelleyen veya yasaklayan bir işlem
niteliğinde olduğunun söylenemeyeceği, atama işlemi nedeniyle aile bütünlüğünün
sağlanamayacağı iddiasının hiçbir şekilde gerekçelendirilemediği, başvurucunun
ailesi ile birlikte atamasının yapıldığı yere yerleşmesinin kamu gücü
tarafından engellendiği yönünde bir tespitin de bulunmadığı görülmekle, atama
işlemi nedeniyle başvurucunun aile hayatının korunması ve aile hayatına saygı
hakkının doğrudan etkilenmediği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun ailenin korunması ve aile hayatına saygı hakkının ihlali
iddialarına ilişkin olarak doğrudan bir müdahalenin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
37. Başvurucu, yargılama sonucunda
verilen kararın adil olmadığını, yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve
olguların dikkate alınmadan karar verildiğini ve Antalya Bölge İdare
Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararında gerekçe bulunmadığını ileri
sürmüş olup, başvurucunun bu iddialarını iki başlık halinde değerlendirilmesi
gerekmiştir.
a. Mahkeme
Kararının Adil Olmadığı İddiası
38. Başvurucu, atama işleminin
iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiğini, yargılama aşamasında ileri
sürdüğü iddia ve olguların dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek, bu
durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa’nın 36. maddesi
şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.)
ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz.”
40. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak,
demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına,
küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği
gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi
özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde,
duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere
kapatılabilir.”
41. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkı”nın kapsamı Anayasa’da açık
bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
42. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ilke olarak kamu görevlileri ile ilgili uyuşmazlıkların
AİHS’nin “adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde adil yargılanma hakkı kapsamında ele
alınabileceğini kabul etmektedir. Ancak devlet ile ona özel bir güven ve
sadakat bağı ile bağlı olan kamu görevlileri (asker, polis vb.) açısından
konuyu ayrı değerlendirmekte olup, bu kişiler ile idare arasında olan
uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için söz
konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış
olmalı ve bu yoksun bırakma devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle
haklı kılınmalıdır. Başka bir ifadeyle, devlet uyuşmazlık konusunun kamu
gücünün icrası ve devlete özel bir sadakat ve güven bağı ile alakalı olduğunu
açıkça ortaya koymalıdır (B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 28).
43. Dolayısıyla, Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan başvuru konusu uyuşmazlık adil
yargılanma hakkı kapsamında yer almaktadır.
44. Bireysel başvuruya konu
davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve
değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından
getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece
mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz
takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire
müdahalesi söz konusu olamaz (B.No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
45. Başvurucu, hakkında
başlatılan soruşturma nihayetinde uygulanan yer değiştirme işleminin yasal ve
somut gerekçelere dayanmadığını, suç sayılmayan hususların soruşturma konusu
yapıldığını ve yaptırım uygulandığını, söz konusu işlemin iptaline ilişkin
olarak açmış olduğu iptal davasında idare mahkemesinin, işleme dayanak
soruşturma raporunda bahsi geçmeyen ve halen yargılama aşamasında bulunan
kendisine ait önceki disiplin cezalarını gerekçe göstererek iptal istemini
reddettiğini ve yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguların dikkate
alınmadığını ileri sürmektedir.
46. Başvurucu hakkında yapılan
11/6/2012 tarih ve 663-7/39.41 sayılı soruşturma raporunun sonuç kısmında daha
önce yapılan 25/2/2011 ve 25/7/2011 tarihli raporlarda teklif edilen “yöneticilik görevinin üzerinden alınarak”
ibaresinin de değerlendirilerek başka bir okula atamasının yapılması teklifinde
bulunulduğu ve bu kapsamda atama işleminin yapıldığı görülmektedir.
47. Yapılan atama işleminin
iptali istemiyle açılan davada ise Mahkeme, idari işlemin dayanağı olan
663-7/39.41 sayılı soruşturma raporu, bu raporun sonuç kısmında belirtilen
diğer raporlarda da uygulanması istenilen yer değişikliği hususuna dayanak olan
olaylar ile elde edilen delillere göre değerlendirmesini yapmış, netice itibarıyla
“ başvurucu hakkında da “dosyada yer alan
bilgi, belge ve soruşturma dosyasında yer alan tanık ifadeleri birlikte
değerlendirildiğinde, davacının görev yaptığı okulda güven ilişkisinin
zedelendiği, kurum içinde ve dışında sıkıntılar yaşadığı açık olup; aynı okulda
görev yapmasının çalışma huzur ve barışını bozacağı, eğitim öğretim
hizmetlerini olumsuz yönde etkileyeceği sonucuna varıldığından kamu yararı ve
hizmet gereklerine dayanılarak il içinde bir başka okula atanmasında hukuka
aykırılık bulunmamaktadır” gerekçesine yer vermek suretiyle davanın
reddine karar vermiştir.
48. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge
sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı
şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir
keyfilik de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkeme
Kararının Gerekçesiz Olduğu İddiası
50. Başvurucu, Antalya Bölge
İdare Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararında gerekçe bulunmadığını
ileri sürmüştür.
51. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
52. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, § 30, 16/5/2013).
53. Derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri
sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması
halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir.
Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir
(B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56)
54. Gerekçeli karar hakkı
bakımından, temyiz merciinin, yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı
fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla
kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir
şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B.
No: 2013/3351, 18/9/2013, § 50)
55. Somut olayda, İlk Derece
Mahkemesi, tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamını dikkate
alarak, hukuk kuralları ile dava konusu atama işlemini değerlendirmiş ve
davanın reddine karar vermiştir. Antalya Bölge İdare Mahkemesi tarafından da
Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul
edilerek hüküm onanmıştır. Dolayısıyla itiraz üzerine verilen kararın
gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
56. Açıklanan nedenlerle,
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Aile korunması ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2.
Mahkeme kararının adil olmadığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
3.
Mahkeme kararının gerekçesiz olduğu iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
26/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.