logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Neriman Şan ve Niyazi Şan [1.B.], B. No: 2013/6801, 6/10/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NERİMAN ŞAN VE NİYAZİ ŞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6801)

 

Karar Tarihi: 6/10/2015

R.G. Tarih-Sayı: 20/11/2015-29538

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Nahit GEZGİN

Başvurucular

:

1. Neriman ŞAN

 

 

2. Niyazi ŞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ölüm olayının etkili şekilde soruşturulmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/8/2013 tarihinde Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/5/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/5/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 8/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüşü başvuruculara tebliğ edilmiş olup başvurucu Neriman Şan bu görüşe karşı 30/7/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile onaylı suretleri Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından gönderilen başvuruya konu 691 sayfadan ibaret soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların oğlu olan 18/7/1977 doğumlu Ç. Ş. olay tarihinde evli ve bir çocuk babası olup Hozat İlçe Emniyet Amirliğinde emniyet amiri olarak görev yapmaktadır.

9. Bu süreçte eşi ve kızı İstanbul ilinde ikamet eden Ç. Ş., aynı amirlikte komiser yardımcısı olarak görev yapan C. D. ile birlikte Hozat İlçe Emniyet Amirliği lojmanında kalmaktadır.

10. Olay tarihinden bir süre önce ulusal basın ve yayın kuruluşlarında Hozat İlçe Emniyet Amirliği tarafından ilçede yaşayanlar hakkında “fişleme” diye tabir edilen özel bilgilerin toplandığı haberlerinin yayımlanması nedeniyle İçişleri Bakanlığınca bu konuda soruşturma yapmak üzere ilçeye mülkiye müfettişleri gönderilmiştir.

11. Ç. Ş., ilçeye gönderilen mülkiye müfettişleri tarafından anılan iddialar kapsamında ve “hakkında araştırma yapılan” sıfatıyla sorgulanmıştır.

12. Ç. Ş.nin eşi, mülkiye müfettişlerinin konu ile ilgili soruşturma yapmaya devam ettikleri 24/11/2012 tarihinde saat 14.00 sıralarında Ç. Ş.yi telefonla aramış ancak kendisine ulaşamayınca Emniyet Amirliği santralinden C. D.yi arayarak durumu anlatmış, bunun üzerine C. D. de yanına bir polis memuru alarak Ç. Ş. ile birlikte kaldıkları daireye gitmiştir.

13. C. D., söz konusu daireye vardığında kendisinde bulunan anahtar ile kapıyı açmaya çalışmış ancak kapının içeriden kilitli olması nedeniyle başarılı olamayınca olay yerine çilingir çağırmış, akabinde çilingirin kapı göbeğini kırması sonucu içeriye girilebilmiştir.

14. C. D. içeriye girdikten sonra evi kontrol ettiğinde Ç. Ş.yi bir odada sağ şakağından silahla vurulmuş, çekyat diye tabir edilen yatak üzerinde ve sol kolu üzerine uzanır vaziyette bulmuştur.

15. Ç. Ş.nin bu şekilde bulunması üzerine hemen sağlık ekiplerine haber verilmiş ancak olay yerine ulaşan ekipler Ç. Ş.nin ex (ölü) olduğunu bildirmiştir. Sağlık ekiplerinin kontrolleri sonrasında Cumhuriyet Savcısı durumdan hemen haberdar edilmiştir.

16. Cumhuriyet Savcısı, olayın kendisine bildirilmesi üzerine vakit kaybetmeden olay yerine gitmiş, akabinde ölü muayene ve olay yeri inceleme işlemlerini yapmış ve cesedin, kesin ölüm sebebinin tespit edilebilmesi için klasik otopsi işleminin yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Malatya Grup Başkanlığına (Adli Tıp Kurumu) gönderilmesine karar vermiştir.

17. Adli Tıp Kurumunun 5/2/2013 tarihli otopsi raporuyla, “Ç.Ş.'ye ait cesede yapılan otopsiden ve otopsi sırasında alınan örneklerden yapılan toksikolojik ve histopatolojik tetkiklerden elde edilen bilgi ve bulgular birlikte değerlendirildiğinde, kanda alkol bulunmadığı, kan, idrar ve safra numuneleri üzerinde de uyarıcı- uyuşturucu maddelere rastlanmadığı, kişinin vücudunda bir adet ateşli silah giriş yarası olup, oluşturduğu yaralanmanın öldürücü nitelikte olduğu, ateşli silah yarası, cilt altı bulguları birlikte değerlendirildiğinde, atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu, cesetten metalik cisim elde edilemediği, kişini ölümünün ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kemiklerinde kırık, beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana geldiği” belirtilmiştir.

18. Olay yeri inceleme uzmanları tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, Ç. Ş.nin ölü olarak bulunduğu çekyatın önündeki zemin üzerinde bir tabanca ve bu tabancaya ait şarjör ile tabancanın fişek atım yatağında bir, şarjöründe ise on üç olmak üzere toplam on dört tabanca fişeği, odanın penceresinin sol köşesindeki zemin üzerinde bir kovan, yerde bulunan bir çift terliğin sağ teki içinde bir deforme mermi çekirdeği nüvesi, çekyat üzerinde bulunan yorganın altında bir deforme mermi gömleği ile odanın girişine göre çekyatın dayalı olduğu ve ölenin bulunduğu konum itibarıyla baktığı yönde bulunan duvar kolonunda yerden yüksekliği 160 cm ve sağ yan duvara 47 cm mesafede bir mermi vuruş izinin bulunduğu belirlenmiştir.

19. Ç. Ş.nin ölü olarak bulunduğu oda zemininde bulunan dizüstü bilgisayarın üzerinde siyah mürekkepli kalem ve el yazısıyla “Eşimi, kızımı, annemi babamı ve kardeşimi çok seviyorum. Onlara layık olamadım. Herkes hakkını helal etsin. Ölümümden kimse sorumlu değildir. Şerefli bir meslek hayatım oldu. Ama hak etmediğim bir durumdayım. Buna mecburum. Ç…Ş...” bir kâğıda yazılı ve altı imzalı bir not ve “Ev adresim...” yazılı başka bir not bulunmuştur.

20. Ölenin ve C. D.nin el svapları alınmış, Kriminal Polis Laboratuvarı (Laboratuvar) tarafından alınan el svapları üzerinde yapılan incelemelerde C. D.ye ait örneklerde atış artıklarına rastlanılmamış, ölenden alınan sağ ve sol el üstü svaplarında ise atış artıklarında bulunan antimon (Sb) elementi tespit edilmiştir.

21. Laboratuvar, Ç. Ş.nin ölü olarak bulunduğu oda zemininde bulunan notlar üzerinde yaptığı inceleme sonucunda söz konusu notlar ile karşılaştırmaya esas belgeler arasında “ortak harflerin tersimi, yuvarlak harflerin başlama ve bitim noktaları, imzanın genel şekli, başlangıç ve bitiriliş karakteristikleri, imza içerisindeki el hareketlerinin yapılışı, kaligrafik özellikler ve diğer itiyadı hususiyetler yönünden uygunluk görüldüğünü” ve “el yazıları ve imzanın aynı (tek bir) şahıs eli ürünü olduğunu” belirlemiştir.

22. Aynı Laboratuvar, olay yerinde bulunan ve ateş etmesine mâni herhangi bir arızası bulunmadığını belirlediği tabanca üzerinde yaptığı inceleme sonucunda bir parmak izi tespit etmiş ancak karakteristik özellikler yönünden yetersiz olduğundan bu izle ilgili karşılaştırma ve arşiv araştırması yapamamıştır.

23. Olay yeri inceleme uzmanları, üzerinde not yazılı bulunan kâğıtlarda yaptığı incelemelerde “Eşimi, annemi, kızımı...” notu yazılı kâğıtta on iki, diğer not kâğıdında ise bir parmak izi elde etmiş ve bu izlerden bir kısmı karakteristik özellikler bakımından yetersiz olmakla birlikte geriye kalanların ölenin sol el başparmağı, sol el işaret parmağı, sol el orta parmak, sol el yüzük parmağı izleri ile karakteristik özellikler yönünden aynı olduğunu belirlemişlerdir.

24. Olay yerinden elde edilen bilgisayarın incelenmesinde ölüm olayıyla bağlantılı herhangi bir belge, not ve benzeri başka bir veriye rastlanılmamıştır.

25. Lojmanlarda bulunan güvenlik kameraları görüntülerinin olay saatine ilişkin incelemeleri de yapılmış, bu görüntülerde lojmanlara temizlik için gelen bir kişinin görüntüsü haricinde şüpheli bir duruma rastlanılmamıştır.

26. Kameralarda görüntüsüne rastlanan C. Y.nin tanık sıfatıyla ifadesi alınmış, adı geçenin ifadesinde özetle “İki yıldır lojmanlarda temizlik işi yaptığını, olay günü de saat 12.00-13.00 arasında lojmanlara geldiğini, bu zaman diliminde lojmanlara girip çıkan herhangi birini görmediğini, olağanüstü bir ses veya gürültü de duymadığını” beyan ettiği görülmüştür.

27. Olay yeri inceleme ekipleri tarafından ölene ait iki cep telefonunun incelenmesinde telefonlardan birinin arama kayıtlarında ve kısa mesaj kutusunda şüpheli herhangi bir durum ile karşılaşılmamış, diğer telefonda ise o an için görüşmeye kapalı olması nedeniyle aynı şekilde bir inceleme yapılamamıştır.

28. Akabinde olaydan bir hafta önceki dönemi kapsayan her iki telefona ait iletişim kayıtlarının ilgili operatörden istenilerek incelenmesi sonucunda ölenin görüşme yaptığı kişiler belirlenerek ifadeleri alınmıştır. Bu kişiler ifadelerinde özetle “Ölen ile basın haberleri üzerine çıkan fişleme olayları ile ilgili konuştuklarını, idari yönden neler yapılması gerektiğini görüştüklerini, müteveffanın ölümü ile ilgili olarak herhangi bir bilgiye de sahip olmadıklarını” beyan etmişlerdir.

29. Olay tarihinde Hozat İlçe Emniyet Amirliğinde görevli olan polis memurlarının bir kısmı tanık sıfatıyla dinlenilmiş olup adı geçenler ifadelerinde özetle “16/11/2012 tarihinde Hozat ilçesinde basın haberleri üzerine başlatılan soruşturma sonrasında, ölenin psikolojik sıkıntılar yaşamaya başladığını, soruşturma öncesi ile kıyaslandığında, aşırı stresli ve düşünceli göründüğünü, onu intihara azmettiren, teşvik eden, intihar kararını kuvvetlendiren veya intiharına yardım eden herhangi bir kimse olup olmadığı ile ilgili olarak ise bilgi sahibi olmadıklarını” beyan etmişlerdir.

30. Başvurucular, 3/12/2012 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla verdikleri dilekçede fail veya faillerin araştırılmasını ve tespit edilmeleri durumunda haklarında kamu davası açılmasını talep etmişlerdir.

31. Cumhuriyet Başsavcılığı, 18/4/2013 tarihli ve K.2012/224 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

 Ç,Ş.’nin lojman dairesinde beylik tabancası ile çekyat yatağında oturur vaziyette başının sağ şakak bölgesine doğru bitişik mesafeden bir el ateş ettiği, buradan giren merminin başının sol kulak üstü bölgesinden çıkış yaptığı ve bulunduğu odanın girişine göre çekyatın dayalı olduğu ve başının baktığı yönde bulunan duvar kolonunda yerden yüksekliği 160 cm., sağ yan duvara 47 cm. mesafede 1 adet mermi vuruş izi oluştuğu, bu şekilde Ç.Ş.'nin intihar etmiş olduğu, ölümünün baş bölgesinden aldığı ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kemiklerinde kırık, beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana geldiğinin otopsi raporundan anlaşıldığı; intihar eden müteveffayı intihara azmettiren, teşvik eden, intihar kararını kuvvetlendiren ya da intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kimse olduğu ile ilgili olarak kamu davası açmaya yeterli somut herhangi bir delil ve emare elde edilemediği (anlaşılmıştır).

32. Başvurucuların anılan karara itirazları, Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 4/7/2013 tarihli ve 2013/312 Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

 İtiraza konu kararın incelenmesinde; ölen Ç.Ş.’ nin Hozat İlçe Emniyet Amiri olarak görev yaptığı ve 24/11/2012 günü saat 14.00 sıralarında evinde beylik tabancası ile intihar etmiş olarak bulunduğu, yapılan soruşturma sonucunda olay yerinden ele geçirilen tüm deliller, bu delilleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda düzenlenen tüm ekspertiz raporları, Ç.Ş.’ye ait el yazısı ile yazılan intihar notları, otopsi raporu, olay yeri inceleme raporu, güvenlik kamerası görüntüleri, iletişim kayıtları, tanık ifadeleri, tutanaklar ile tüm soruşturma dosyası kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, TCK.’nın 84. maddesinde düzenlenen intihara yönlendirme suçu yönünden, öleni intihara azmettiren, teşvik eden, intihar kararını kuvvetlendiren ya da intiharına bir şekilde yardım eden herhangi bir kişi olduğuna dair herhangi bir delil veya emare elde edilemediği ve bu suça ilişkin olarak herhangi bir kimse hakkında kovuşturma yapılmasının mümkün olmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, müştekilerin itirazlarının reddine dair hüküm kurulmuştur.

33. Bu karar 29/7/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş olup başvurucular, yasal otuz günlük süresi içinde 26/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

34. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

35. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 71. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 (1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebilir.

36. 5271 sayılı Kanun’un “Karar” kenar başlıklı 271. maddesi şöyledir:

 (1) Kanunda yazılı haller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sora müdafi veya vekil dinlenir.

 (2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.

 (3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.

 (4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.

 IV. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların 26/8/2013 tarihli ve 2013/6801 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

38. Başvurucular,

 i. Emniyet Amiri olarak görev yapan oğullarının kasten öldürülmesine rağmen, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında etkili bir soruşturma yapılmaması suretiyle intihar ettiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini,

 ii. Bu karara karşı yaptıkları itirazın da Mahkemece gerekçeden yoksun bir şekilde reddedildiğini,

 iii. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca müşteki sıfatıyla ifadelerinin alınmadığını

 belirterek, Anayasa’nın 17. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. maddelerinde güvence altına alınan yaşam hakkı ve Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ile gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, ihlallerin tespitiyle soruşturmanın yenilenmesi ayrıca maddi ve manevi tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle ceza soruşturmasında mağdur konumunda olan başvurucuların iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altın alınan yaşam hakkı ile ilişkili görülerek değerlendirmenin anılan bu madde kapsamında yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır.

 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle mağdur olan ölen kişinin yakınları tarafından yapılabilecektir. Başvuru konusu olayda başvurucular, ölen kişinin sırasıyla annesi ve babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).

41. Başvuru konusu olayda ölümün etkili soruşturulmasına ilişkin usule ilişkin yükümlülüğün yerine getirilmemesi suretiyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine dair iddiaların 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de görülmediğinden başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 2. Esas Yönünden

42. Başvurucuların şikâyetlerinin özü, yakınları olan Ç. Ş.nin ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmanın etkili olmaması ile soruşturma sonucunda verilen karara karşı yaptıkları itirazın gerekçeden yoksun şekilde reddedilmesi suretiyle anayasal haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

43. Bakanlığın konu hakkındaki görüşünde öncelikli olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca AİHS’in 2. maddesinin ilk cümlesinde, devlete yalnızca kasıtlı ve kanunsuz ölüme sebebiyet vermekten kaçınma zorunluluğu değil, aynı zamanda egemenlik alanı içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumaya yönelik gerekli tedbirleri alma zorunluluğu getirdiği, bu kapsamda kişiye karşı ihlallerin işlenmesini caydırmak, ihlalleri durdurmak, önlemek ve kişileri cezalandırmak için öngörülmüş bir yaptırım mekanizmasına dayanan somut bir ceza mevzuatı düzenleyerek ilgilinin yaşam hakkını güvence altına almanın devlete düşen birincil yükümlülük olduğu ifade edilmiştir.

44. Bakanlık görüşünde -yine AİHM kararlarına dayanılarak- modern toplumlarda, polisin görevini yerine getirirken karşılaştığı zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ile kaynaklar açısından yapılması gereken fiilî seçenekler göz önüne alındığında bu pozitif yükümlülüğün kapsamının, ilgili makamlara katlanılamaz ve aşırı bir yük getirmeyecek şekilde yorumlanması gerektiği belirtilmiştir.

45. Bu kapsamda Bakanlık görüşünde somut olaya ilişkin olarak ölenin olay tarihinden önce gerçek ve yakın bir yaşamsal tehdit altında olduğuna dair başvurucuların bir iddiasının olmadığı gibi bu yönde herhangi bir delilin de elde edilemediği, bununla birlikte her ne kadar kamu görevlisi olsa da ölüm olayının ölenin kendi evi içinde ve özel yaşam alanında gerçekleştiği, kaldı ki olayın sivil bir intihar vakasından öte bir olay olup olmadığının Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından araştırılarak ayrıntılı olarak açıklandığı, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olaydan hemen sonra başlatılan soruşturma kapsamında elde edilen delillerin hiçbirinin ilk bakışta dahi ölüm olayının intihar dışında başkaca bir olay nedeniyle gerçekleşmiş olabileceğini göstermediği, bu nedenle somut olayın kendine özgü koşullarında AİHS’in 2. maddesinin ihlal edilmediği kanaatine ulaşıldığı belirtilmiştir.

46. Bakanlık görüşünde son olarak başvurucuların ölüm olayının etkili şekilde soruşturulmadığını iddialarının yine AİHM içtihatları uyarınca değerlendirmesi gerektiği, buna göre yürütülen soruşturmanın sorumluların tespit edilip gerektiği takdirde cezalandırılmalarını sağlayacak şekilde etkili olması gerektiği, burada söz konusu olanın sonuca ilişkin değil; araçlara ilişkin bir yükümlülük olduğu, yetkililerin olayla ilgili delillerin toplanması için makul olan tedbirleri almış olmaları gerektiği, bu bağlamda da makul derecede ivedilik ve özen şartının zımni olarak bulunduğu, mağdurun meşru çıkarlarının korunması ve gerekli önlemlerin alınması ölçüsünde mağdur yakınlarının davaya katılmalarının da önem arz ettiği belirtilmiştir.

47. Bu kapsamda Bakanlık görüşünde soruşturmada yapılan işlemler tek tek sıralanmış ve soruşturmanın bağımsız ve tarafsız bir adli merci olan Hozat Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl başlatıldığı, olay yeri incelemesi ile klasik otopsi işlemlerinin yapıldığı, olay yerinde bulunan tüm maddi delillerin kaybolmadan muhafaza altına alındığı, bu deliller üzerinde kriminal incelemelerin yapıldığı; ölene ait telefon, bilgisayar gibi eşyaların incelendiği, soruşturmanın başvuruculara açık olarak yürütülüp 222 gün gibi makul bir sürede tamamlandığı, bu nedenle devletin usule ilişkin yükümlülüklerini yerine getirdiği kanaatine ulaşıldığı da bildirilmiştir

48. Başvurucu Neriman Şan, Bakanlığın bu görüşüne karşı sunduğu cevabında başvuru formunda ileri sürdüğü hususlara ilişkin hususlara yer verilmediğini, Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasının pek çok eksiklikler içermesine rağmen Bakanlığın, bu soruşturmayı esas alarak görüşünde tarafsız olmadığını gösterdiğini, söz konusu görüşün kendi iddialarına ilişkin hiçbir açıklama içermediğini, aksine görüşte yanlış bilgilere yer verildiğini ileri sürmüş ve başvuru formundaki taleplerini yinelemiştir.

 a. Genel İlkeler

49. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

50. Bütün diğer haklar için bir temel oluşturan yaşam hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmış ve bu maddede belirlenen istisnalar dışında hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemeyeceği belirtilmiştir. Devletin yaşam hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin yaşam hakkına müdahale etmemelerini yani maddede belirtilen istisnalar dışında kişilerin ölümüne neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin yaşam hakkından kaynaklanan negatif ödevidir. Yaşam hakkına saygı, ikinci olarak devletin üçüncü kişilerden gelecek tehlikelere karşı bireylerin hayatını korumasını gerektirir. Bir kimsenin hayatına yönelik çok özel ve ciddi bir tehdidin varlığı kanıtlanmışsa devletin bu tehdide karşı bireyin hayatını korumak için makul tedbirleri alması gerekir. Bu, yaşam hakkından kaynaklanan devletin pozitif yükümlülüğüdür. Bir ölüm meydana gelmişse devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında ölümün nedenlerini soruşturma ve sorumluları tespit ederek cezalandırma ödevi de vardır. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığı tespit edilemez. Bu nedenle devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini, soruşturma yükümlülüğü oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).

51. Bireyin, bir devlet görevlisi ya da özel bir kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirir (Salih Akkuş, § 30).

52. Yaşam hakkı kapsamında yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu, § 56).

53. Soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması; her soruşturmada sonuca ulaşılması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Ancak soruşturma, kural olarak olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesi ve iddiaların doğru olduğunun kanıtlanması hâlinde sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Mikheyev/Rusya, B. No: 77617/01, 26/1/2006, § 107).

54. Ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölümü aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

55. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Buradaki etkililik, ilgili tüm olaylar temelinde ve soruşturmanın gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Velcea ve Mazare/Romanya, B. No: 64301/01, 1/12/2009, § 105).

56. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98, 43579/98, 6/7/2005, § 113).

57. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri; yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).

58. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, kural olarak başvurucuların yakınının öldüğü gün resen ceza soruşturmasının açıldığı, titiz ve hızlı bir çalışma sonucunda elde edilen deliller ışığında soruşturma ve ilk derece yargılama makamlarının olayların seyrini aydınlatmak istediğinden kuşku duyulmadığı, yürütülen soruşturmaların ölüm sebeplerini kesin olarak saptamaya ve sorumlu kişilerin cezalandırılmasına imkân verdiği kanısına varılan durumlarda, yürütülen soruşturmaların ve davaların derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmaması koşuluyla yürütülen soruşturmaların ve alınan kararların yetersiz veya çelişkili olduklarının ileri sürülemeyeceğini kabul etmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014 , § 95).

59. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Bununla birlikte her olayda ölen kişinin yakınlarının, meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

 b. İlkelerin Başvuruya Uygulanması

60. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümüne bir devlet görevlisinin neden olduğunu ileri sürmemiş; yakınlarının yaşamına yönelik olarak devletin yetkili makamlarınca bilinen ya da bilinmesi gereken gerçek ve yakın bir tehdidin bulunduğuna ancak anılan makamların, yakınlarının yaşamını korumak için fiilî tedbirler almadıklarına ilişkin bir iddiada da bulunmamışlardır.

61. Başvurucular soruşturmada, müşteki sıfatıyla verdikleri dilekçe içeriğinde belirtikleri şüpheli hususların araştırılmadığını, bu kapsamda oğullarına ait telefonlardan birine ilişkin kayıtların incelenmediğini, intihar eyleminde kullandığı belirtilen tabanca üzerindeki parmak izinin kime ait olduğu ile ölüm saatinin kesin olarak belirlenmediğini, olayın gerçekleştiği zaman diliminde lojmanda temizlik yapan tanığın herhangi bir ses duymadığına ilişkin beyanındaki çelişkinin giderilmediğini, ilçeye idari soruşturma için gelen mülkiye müfettişlerinin tanık veya şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığını, idari soruşturma dosyasının incelenmediğini, oğullarının olaydan önce en son kimlerle görüştüğünün kesin olarak belirlenemediğini ve tanık olarak dinlenilmesini talep ettikleri kişilerin ifadelerinin alınmadığını belirterek soruşturmada eksikliklerin bulunması suretiyle soruşturmanın etkili yürütülmediğini ileri sürmüşlerdir.

62. Bu itibarla başvurucuların şikâyeti, sadece yakınlarının ölümü ile ilgili olarak yetkili makamlar tarafından etkili bir soruşturma yürütülmesi konusundaki usul yükümlülüğü kapsamına girmektedir.

63. Yukarıda belirtilen usul yükümlülüğü kapsamındaki ilkeler bağlamında somut olay, öncelikle soruşturmanın etkililiği adına aranan, ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması (bkz. §§ 54, 55) ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız analizine dayalı olarak sonuca ulaşılması ölçütleri (bkz. § 56) açısından değerlendirilecektir.

64. Somut olay bu yönüyle değerlendirildiğinde öncelikle soruşturma açılması için ölenin yakınlarının resmî bir başvuru yapması beklenmeksizin yetkili makamlarca resen harekete geçilip soruşturmanın derhâl başlatıldığı, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından olay yerine gidilip olay yeri incelemesinin yapıldığı, ölenin muayenesi ile otopsi raporlarının alınıp ölüm sebebinin kesin olarak saptandığı görülmüştür.

65. Soruşturmada, bu şekilde bütün delillerin toplanabilmesi için makul olan tüm tedbirlerin alınmasından sonra olay yerinden elde edilen maddi deliller bilimsel usullerle incelenip değerlendirilmiş ve ölüm olayının nedenini ortaya koyabilecek nitelikte bilgi ve görgüleri olduğu tespit edilen tanıkların ifadeleri alınmıştır.

66. Soruşturmada tüm bunların yanında ölenin olay öncesi içinde bulunduğu ruhsal durum ve yaşadığı sosyal çevre ile olan ilişkileri üzerinde de durulmuş; olayın bu şekilde bütün yönleriyle araştırılması suretiyle elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizi yapılarak sonuca varılmıştır.

67. Soruşturmaya konu olayın kendi koşulları, elde edilen deliller ve soruşturmanın gerçekleri dikkate alındığında uzman incelemesi raporu ile olayda kullanıldığı anlaşılan ve başkasına ait olduğu iddia edilmeyen tabanca üzerinden elde edilen parmak izinin aidiyeti konusunda söz konusu izin mukayeseye elverişsiz olması nedeniyle herhangi tespit yapılamamış olması, ölüm olayının nedeninin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik olarak değerlendirilmemiştir.

68. Yine Cumhuriyet Başsavcılığının dinlenen tanık ifadelerini yeterli görüp olayın gerçekleştiği sırada ilçede idari tahkikat yapmakta olan mülkiye müfettişleri de dâhil olmak üzere başka kişilerin tanıklıklarına, soruşturmaya bir yarar sağlamayacağı düşüncesiyle başvurmamış olması da bu anlamda bir eksiklik olarak görülmemiştir.

69. Ayrıca başvurucular tarafından ölene ait cep telefonlarına ilişkin görüşme kayıtlarının soruşturmada incelenmediği ileri sürülmüşse de olay yerine giden uzmanlar tarafından yapılan ilk tespitte görüşmeye açık bulunan telefonunun incelenebildiği, diğerinin ise görüşmeye o an için kapalı olmasından dolayı arama kayıtları ve kısa mesajlar bölümüne girilerek incelenemediği, soruşturmanın ileriki aşamasında her iki telefona ait iletişim kayıtlarının yetkili operatörden istenerek olaydan bir hafta önceki zaman dilimini kapsar şekilde incelenip sonrasında da ölenin bu zaman zarfında görüştüğü kişilerin tanık sıfatıyla ifadelerinin alındığı görülmüştür (bkz. §§ 27, 28).

70. Sonuç olarak başvuru dosyasındaki oluşa ilişkin belge ve bilgiler dikkate alındığında ölüm olayının bildirilmesi üzerine resen ve derhâl başlatılan soruşturmanın yetersiz olduğundan ve soruşturma sonucunda verilen kararların (bkz. § § 31, 32) somut delillerle çelişecek ve açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde gerekçesiz ve keyfî olarak verildiğinden söz edilemeyeceği gibi bu konuda ihmali görülen bir davranış veya yetkililere yüklenebilecek bir eksikliğin de saptanmadığı görülmüştür. Dolayısıyla yaşam hakkının korunması kapsamında etkili soruşturma yürütülmediğine (delil toplanmadığına) ve soruşturma sonucunda gerekçesiz ve keyfî olarak karar verildiğine ilişkin bir sonuca varılmasını gerektirecek bir husus tespit edilememiştir.

71. Soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığına ilişkin değerlendirmeye gelince Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda da sıklıkla vurgulandığı üzere (bkz. § 57) yürütülecek soruşturmalarda soruşturmayı makul bir hızla gerçekleştirme ve özen gösterme zorunluluğu da zımnen mevcuttur.

72. Soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit, başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir.

73. Somut olayda başvuruya konu soruşturma, olayın meydana geldiği 24/11/2012 tarihinde başlamış ve Mahkemenin soruşturma kapsamında verilmiş olan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazı 4//7/2013 tarihinde reddetmesiyle yedi ay on iki gün sonra sona ermiştir. Başvuruya konu olayın konusu ve özelliğine göre soruşturmanın; otopsi, olay yeri incelemesi, biyolojik inceleme ile iletişim kayıtlarının tespiti gibi teknik olan ve zaman alan araştırmalar yapılmayı gerektirdiğin dikkate alındığında bu nitelikteki bir soruşturmanın, makul sürede sonuçlandırılmadığı dolayısıyla yeterli hız ve özende yürütülmediği söylenemeyecektir.

74. Başvuru, başvurucuların soruşturmaya etkili katılımlarının sağlanıp sağlanmadığı yönünden de ayrı bir değerlendirme yapmayı gerektirmektedir (bkz. § 59). Somut olaya bu yönüyle bakıldığında başvurucuların, yürütülen soruşturma ve bu soruşturma sonucunda verilen karara karşı itirazlarının incelenmesi aşamalarında soruşturma evraklarına ulaşamama gibi bir durum ile karşılaşmadıkları, Cumhuriyet Başsavcılığınca veya Mahkemece de bu yönde herhangi bir karar verilmediği görülmüştür.

75. Başvurucular, her ne kadar Cumhuriyet Savcısı tarafından resen çağrılıp şikâyet ve delillerinin ayrıntılı olarak tespit edilememesini, soruşturma sürecine etkili katılım bakımından bir eksiklik olarak ileri sürmüşlerse de yapılan soruşturmadan haberdar oldukları, şikâyet ve delillerini içerir dilekçe verip iddiaları ile taleplerini ileri sürebildikleri, bu nedenle anılan soruşturmaya etkili bir şekilde katılmalarının önünde herhangi engel bulunmadığı, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çağrılıp ifadelerinin bizzat veya kolluk vasıtasıyla alınmamasının soruşturmaya etkili katılımları bakımından herhangi bir eksiklik meydana getirmediği anlaşılmıştır.

76. Bunun sonucunda soruşturmanın, başvurucuların menfaatlerinin korunması için gerekli olduğu ölçüde kendilerine açık olduğu ve başvurucuların etkili katılımlarının sağlanmadığının söylenebilmesini mümkün kılan herhangi bir nedenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

77. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın yeterliliği, makul hız ve özenle yapılıp yapılmadığı, başvurucuların etkili katılımlarının sağlanıp sağlanmadığı ile soruşturma mercileri tarafından verilen kararlar hususunda yapılan tüm bu değerlendirmeler sonucunda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan usul yükümlülüğü kapsamında bir ihlal tespit edilmediğinden yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvuru konusu olayda, yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde bırakılmasına

6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Neriman Şan ve Niyazi Şan [1.B.], B. No: 2013/6801, 6/10/2015, § …)
   
Başvuru Adı NERİMAN ŞAN VE NİYAZİ ŞAN
Başvuru No 2013/6801
Başvuru Tarihi 6/9/2013
Karar Tarihi 6/10/2015
Resmi Gazete Tarihi 20/11/2015 - 29538

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ölüm olayının etkili şekilde soruşturulmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 172
173
271
6545 Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 71
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi