TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KINYAS KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1071)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 6/6/2015-29378
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Kınyas KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Adnan DEMİRKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
“teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti
yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla tutuklandığını ve hakkında beraat
kararı verildiğini, haksız olarak özgürlüğünden yoksun kalması nedeniyle açtığı
tazminat davasının kısmen reddine karar verildiğini ve yargılamanın makul süre
içinde sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, manevi tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 17/1/2013
tarihinde Hakkâri Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 11/11/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 22/1/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 10/2/2015 tarihli
yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan
görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi
ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, “teşekkül
halinde uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla
2/4/1997 tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997
tarihinde tutuklanmış ve 23/10/1998 tarihinde tahliye edilmiştir.
8. Başvurucunun yargılandığı Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesi, 12/3/1999 tarih ve E.1997/425, K.1999/41
sayılı kararıyla başvurucunun beraatine karar
vermiştir.
9. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/10/1999 tarih ve E.1999/7699, K.1999/11124 sayılı ilâmıyla
hüküm onanmıştır.
10. Başvurucu, Maliye Hazinesi aleyhine 31/10/2008
tarihinde açtığı davada, 2/4/1997 tarihinden 23/10/1998 tarihine kadar
özgürlüğünden yoksun kaldığını ve hakkında yapılan yargılama sonunda beraat
kararı verildiğini ileri sürerek, 7/5/1964 tarih ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı
Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri
uyarınca 15.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın gözaltına alındığı
tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
10. Yargılamaya başlayan Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 30/12/2009 tarih ve E.2008/295, K.2009/425 sayılı kararıyla
başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği süreler ile bilirkişi raporu
dikkate alınarak maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, 459,18 TL maddi
tazminatın 2/4/1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline; başvurucunun
596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığı ve manevi çöküntü yaşadığı, sosyal
ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden
olan olayın meydana geliş şekli, tutuklu kaldığı süre de gözetilmek suretiyle
manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın
2/4/1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar
verilmiştir.
11. Tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/10/2012 tarih ve E.2012/26096, K.2012/21647 sayılı ilâmı
ile hüküm onanmıştır.
12. Başvurucu, 4/1/2013 tarihinde onama
kararını öğrendiğini bildirmiştir.
13. Başvurucu, 17/1/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 466 sayılı mülga Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“…
6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer
olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine
mahal olmadığına karar verilen;
…
kimselerin uğrıyacakları her
türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir.”
15. 466 sayılı mülga Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“1 inci
maddede yazılı sebeplerle zarara, uğrıyanlar,
kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle
haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu
iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir
dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini istiyebilirler.
Dilekçede,
zarar isteminde bulunan kimsenin açık adresinin, zarara sebebiyet verdiği ileri
sürülen işlemlerin özetinin, zararın dayandığı sebepler ile sübut delillerinin
ve tazmini istenen zararın neden ibaret olduğunun yazılı olması ve sübut
delillerinin dilekçeye bağlı olarak verilmesi gereklidir.
Dilekçeye delillerini bağlı olarak ibraz etmeyenlere
Mahkeme, delillerini ibraz için 1 aylık süre verir.
Yukardaki
fıkrada yazılı hususları kapsamıyan dilekçe, mahkeme karariyle reddolunur.
Tazminat istemine esas olan işlem işi hükme bağlıyan ağır ceza mahkemesince yapılmışsa, bu istemi
incelemeye yetkili mahkeme, en yakın yer ağır ceza mahkemesidir.”
16. 466 sayılı mülga Kanun’un 3. maddesi şöyledir:
“2 nci maddede yazılı yetkili mahkeme, zarar istemine dair dilekçe üzerine, üyelerinden birisini işin incelenmesiyle görevlendirir. Görevlendirilen üye, ilk önce, istemin kanuni süre içerisinde yapılmış olup olmadığını inceler. İstem süresi içinde yapılmışsa, görevli üye, hüküm ve karar dosyasını aldırtmak, her türlü incelemeleri yapmak ve gerekiyorsa, tazminat isteminde bulunan kimseyi de dinlemek suretiyle delilleri topladıktan sonra, yazılı düşüncesini bildirmesi için evrakı Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
Mahkeme, Cumhuriyet Savcısının yazılı görüşü üzerine,
duruşma yapmaksızın kararını verir.
Bu karar aleyhine tebliğ tarihinden başlayarak bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/1/2013 tarih ve 2013/1071 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, “uyuşturucu
madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997
tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklandığını ve 23/10/1998
tarihinde serbest bırakıldığını, hakkında Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesinde açılan kamu davası sonunda beraatine
karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 596 gün boyunca özgürlüğünden
yoksun kaldığını, haksız olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığı için
31/10/2008 tarihinde açtığı tazminat davası sonunda ekonomik koşullara uygun
olmayan, adil tatminden uzak, oldukça düşük miktarlarda maddi ve manevi
tazminatlara hükmedildiğini ve yargılamanın makul ürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216
sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan
kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya
açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru
konusu olayda başvurucu, “uyuşturucu madde
ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997
tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklandığını ve 23/10/1998
tarihinde serbest bırakıldığını, hakkında Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesine açılan kamu davası sonunda beraatine
karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 596 gün boyunca özgürlüğünden
yoksun kaldığını, haksız olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığı için
31/10/2008 tarihinde açtığı tazminat davası sonunda ekonomik koşullara uygun
olmayan, adil tatminden uzak, oldukça düşük miktarlarda maddi ve manevi
tazminatlara hükmedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu,
31/10/2008 tarihinde Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde
açtığı davada, 596 gün boyunca haksız olarak özgürlüğünden yoksun kaldığını
iddia ederek maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiştir.
Başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği tarihte yürürlükte olan 466
sayılı mülga Kanun gereği inceleme yapan Mahkeme, başvurucunun gözaltında ve
tutuklulukta geçirdiği süreleri göz önünde bulundurarak, tutuklamadan önce ve
halen yaptığı işi dikkate alarak gelir seviyesinin tespiti amacıyla
bilirkişiden rapor almıştır. Başvurucunun sürekli ve düzenli gelir getiren bir
işte çalışmadığı, bu nedenle asgari ücret üzerinden gelirinin hesaplanması
gerektiği belirtilerek maddi tazminatın hesaplandığı anlaşılmış, yine
başvurucunun 596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığı ve manevi çöküntü
yaşadığı, sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına
alınmasına neden olan olayın meydana geliş şekli, tutuklu kaldığı süre de
gözetilmek suretiyle 459,18 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın 2/4/1997 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle
davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi
tarafından Mahkemece verilen karar yerinde görülerek hüküm onanmıştır.
25. Mahkemenin
gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece
Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvurucu,
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
27. Açıklanan
nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık
keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
28. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde haksız olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle açtığı tazminat davasının makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 5. maddesi, tutuklama ve yakalamaya ilişkin esasları belirledikten
sonra 5. fıkrasında “Bu madde hükümlerine
aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutuklama işleminin mağduru olan
herkes tazminat hakkına sahiptir” şeklindeki düzenleme ile Sözleşme’de belirlenen esaslara aykırı olarak
gerçekleştirilen bir yakalama veya tutuklama işleminden dolayı zarar görenlerin
tazminat talep edebileceğini hüküm altına almıştır.
31. Sözleşme’nin 5. maddesine benzer şekilde Anayasa’nın 19.
maddesinin son fıkrasında, “Bu esaslar
dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun
genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir” şeklindeki düzenleme ile
hukuka aykırı şekilde yakalanan veya tutuklanan kişilerin tazminat davası açabilecekleri
hüküm altına alınmıştır.
32. Hukuka aykırı şekilde yakalandığını veya tutuklandığının
iddia eden kişi, 466 sayılı mülga Kanun’un 1. ve 2. maddeleri ile 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
141. maddesinde belirtilen şekilde ilgili ağır ceza mahkemesinde, haksız olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılması nedeniyle tazminat davası açabilir. Bu davaya
bakan mahkeme, 466 sayılı mülga Kanun’un 3. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un
142. maddesine göre istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının
saptanmasında gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapabilir.
33. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
34. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken
kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca,
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
49). Başvuru konusu, haksız olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle
açılan tazminat davasında, 466 sayılı mülga Kanun ile 5271 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur.
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 31/10/2008 tarihidir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut
başvuru açısından bu tarih, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 12. Ceza
Dairesince onanarak kesinleştiği 11/10/2012 tarihidir.
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun, “uyuşturucu madde ticareti
yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997
tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklandığını ve 23/10/1998
tarihinde serbest bırakıldığını, hakkında Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesinde açılan kamu davası sonunda beraatine
karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 596 gün boyunca özgürlüğünden
yoksun kaldığını belirterek, 31/10/2008 tarihinde Hakkâri Ağır Ceza
Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açtığı anlaşılmaktadır.
39. Mahkemece,
30/12/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar
verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/10/2012 tarihli
ilâmıyla hüküm onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli
bir yargılama sisteminde davanın üç yıl on bir ay on gün sürdüğü
anlaşılmaktadır.
40. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B.
No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
41. Başvurunun
değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu koruma tedbiri nedeniyle tazminat
davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına sebep olduğu
da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında, İlk Derece Mahkemesinde
31/10/2008 tarihinde açılarak 30/10/2009 tarihinde
sona eren yargılama sonunda hükmün temyizi üzerine Yargıtay tarafından
11/10/2012 tarihinde kararın onandığı, temyiz incelemesinin yaklaşık üç yıl
sürdüğü, davanın niteliği göz önünde bulundurulduğunda bu sürenin makul
olmadığı, tüm bu hususlar dikkate alınarak, somut başvuru açısından farklı bir
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu üç yıl on bir
ay on gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan
nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu,
uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin
tespitini ve 50.000,00 TL manevi, 50.000,00 TL maddi tazminatın ödenmesini
talep etmiştir.
44. 6216
sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucunun
tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin üç yıl on bir ay on gün devam eden yargılama
süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 2.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu
tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen
ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu
tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç
ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 2.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.