TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLSEREN GÜRDAL VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1115)
|
|
Karar Tarihi: 5/12/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Gülseren Gürdal
|
|
|
Raziye Orçun
|
|
|
Fatma İnce
|
|
|
Elif Orçun
|
|
|
Cevriye Alparslan
|
|
|
Mehmet Ali Yalçın
|
|
|
Iraz Uzun
|
|
|
Habibe Yalçın
|
|
|
Turgut Isbaha
|
|
|
Meryem Işık
|
|
|
Meryem Yılmaz
|
|
|
Rukiye KOÇ
|
|
|
Gülhan Koç
|
|
|
İlyas Uysal
|
|
|
Ali Şimşek
|
|
|
İlyas Yalçın
|
|
|
Efrayim Köse
|
|
|
Mehmet Koç
|
|
|
Muhterem Şengül
|
|
|
Hürüye Isbaha
|
|
|
Ümmü Deliktaş
|
|
|
Havva Yalçın
|
|
|
Enver Köse
|
|
|
Havva Köse
|
|
|
Ganimet Uysal
|
|
|
Ahmet Yalçın
|
|
|
Fatma Demir
|
|
|
İbrahim Şimşek
|
|
|
Mehmet Isbaha
|
|
|
Osman Uysal
|
|
|
Dilek Koç
|
|
|
İbrahim Yalçın
|
|
|
Havva Serbest
|
|
|
Ata Şimşek
|
|
|
Ayşe Güler
|
|
|
Melek Özdil
|
|
|
Cennet Şimşek
|
|
|
Fatma Korkmaz
|
|
|
Fatma Şengül
|
|
|
Musa Ali Yılmaz
|
|
|
Emine Orçun
|
|
|
Hatice İnce
|
|
|
Kadir Isbaha
|
|
|
Mehmet Yalçın
|
|
|
Emine Andaç
|
|
|
Ahmet Ali Isbaha
|
Vekili
|
:
|
Av. Erhan Bora
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular 1960 yılında
açılan hukuk davasının henüz temyiz aşamasında bulunup sonuçlanmamış olması
nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin
tespitiyle uğradıkları manevi zararın tazminine karar verilmesini talep
etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif
tarihlerde Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca, Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak
üzere, dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 4/10/2013 tarihinde, başvurucularca makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddiasına konu edilen yargılamanın aynı dava
dosyasına ilişkin olduğu anlaşıldığından, 2013/1116, 2013/1117, 2013/1118,
2013/1119, 2013/1120, 2013/1121, 2013/2930, 2013/2931, 2013/2932, 2013/2933,
2013/2934, 2013/2935, 2013/2936, 2013/2937, 2013/2938, 2013/2939, 2013/3094,
2013/3095, 2013/3096, 2013/3097, 2013/3098, 2013/3099, 2013/3100, 2013/3101,
2013/3103, 2013/3105, 2013/3272, 2013/3273, 2013/3274, 2013/3275, 2013/3276,
2013/3277, 2013/3278, 2013/3279, 2013/3280, 2013/4139, 2013/4140, 2013/4142,
2013/4143, 2013/4144, 2013/4145, 2013/4146, 2013/4147, 2013/4148, 2013/4150 numaralı
dosyaların, 2013/1115 başvuru numaralı dosya ile birleştirilerek incelenmesine
karar verilmiştir.
5. Bölüm tarafından 10/10/2013 tarihinde yapılan toplantıda, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına
ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığının 14/6/2013 tarihli görüş yazısı dosyaya sunulmuş ve 25/6/2013
tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucular tarafından
Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Mersin ili Mut ilçesi
Fakırca Köyü Bük mevkiinde kain 31 ve 32 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin
olarak başvurucuların murisi tarafından 23/3/1960
havale tarihli dilekçe ile el atmanın önlenmesi ve tazminat davası açılmıştır.
9. İlgili yargı çevresinde
Kadastro Mahkemesi kurulması nedeniyle Mut Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 30/12/1975 tarih ve E.1960/114, K.1975/362 görevsizlik
kararı üzerine dosyanın Mut Kadastro Mahkemesinin E.1976/46 sırasına kaydı
yapılmış, Kadastro Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda verilen
23/6/1981 tarihli karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 27/9/1983 tarih ve
E.1983/9133, K.1983/13506 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
10. Mut Kadastro Mahkemesince
bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde verilen 31/2/2002
tarih ve E.1984/19, K.2002/9 sayılı karar, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin
30/3/2004 tarih ve E.2004/575, K.2004/1189 sayılı ilamı ile ikinci defa
bozulmuştur.
11. Mut Kadastro Mahkemesince
ikinci bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde verilen 18/5/2012 tarih ve E.2006/137, K.2012/171 sayılı karar
temyiz edilmiş olup, dosya 6/11/2013 tarihinde Yargıtay 16. Hukuk Dairesi
Başkanlığına gönderilmiş olmakla, dava halen temyiz mercii önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
13. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı
Kadastro Kanunu’nun “Genel
olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro
mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya
şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve
ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri
davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya
kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek
üzerine veraset belgesi de verebilir.”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan delilleri inceler ve 30 uncu
madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 5/15/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
2013/1115 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin olarak Mut Kadastro Mahkemesinin E.2006/137 sayılı
dosyasında yürütülen yargılamanın elli üç yıldır devam ettiğini ve taşınmazın
mülkiyetine sahip olunup olunamayacağına ilişkin belirsizlik duygusuyla yaşamak
durumunda kaldıklarını, bu kapsamda yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucular Hürüye Isbaha ve Hatice İnce
Yönünden
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
22. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
23. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle
güncel, kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu
protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini
iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı
tanınmıştır. Ancak, 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereğince, sadece ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından bireysel
başvuruda bulunulabilecektir.
25. Anayasa ve 6216 sayılı
Kanun’un anılan hükümleri gözetildiğinde, bireysel başvuruda bulunacakların,
başvuru konusu yaptığı kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağ bulunması gerekir (Başvuru No:2012/95, 25/12/2012,§ 21 ).
26. Başvurucular Hürüye Isbaha ve Hatice İnce
tarafından, başvuruya konu Mut Kadastro Mahkemesinin E.2006/137 sayılı
dosyasında yürütülen yargılamanın murislerinden intikalen
takip etmekte oldukları bir yargılama olduğu beyan edilerek, makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiği ileri sürülmektedir. Başvuruculardan
Hürüye Isbaha’nın Mut
Kadastro Mahkemesinin E.2006/137 sayılı dosyası kapsamında tanzim edilen
gerekçeli kararın on üçüncü sırasında davacı olarak gösterilen Ali Isbaha’nın kızı olduğu ve bu rabıtanın başvuru formuna ekli
nüfus cüzdan sureti ile tevsik edildiği belirtilmekle beraber Hürüye Isbaha’nın, E.2006/137
sayılı dosya davacısı Ali Isbaha’nın başvuru dosyası
kapsamında yer alan veraset ilamında mirasçılar hanesinde yer almadığı ve
dosyaya sunulan nüfus kayıt örneğinin baba hanesinde Ali isminin yer almasına
rağmen kızlık soyadı hanesinin Tufan olarak tanzim edildiği, ayrıca yargılama
evrakı kapsamında da belirtilen başvurucunun kimlik bilgisine ve taraf kaydına
rastlanılmadığı gibi, başvurucu tarafından iddia edilen mirasçılık rabıtasını
tevsik edecek başka herhangi bir kayıt da ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.
Benzer şekilde başvuruculardan Hatice İnce’nin Mut Kadastro Mahkemesinin
E.2006/137 sayılı dosyası kapsamında tanzim edilen gerekçeli kararın yedinci
sırasında davacı olarak gösterilen Fatma Şimşek’in kızı olduğu ve bu ilişkinin
başvuru formuna ekli nüfus cüzdan sureti ile tevsik edildiği belirtilmekle
beraber, ilgili dosya davacısı Fatma Şimşek’in başvuru dosyası kapsamında yer
alan veraset ilamında Hatice İnce’nin, mirasçılar hanesinde yer almadığı ve
dosyaya sunulan nüfus kayıt örneğinin anne adı hanesinde başvurucunun iddiasına
aykırı olarak Havva isminin yer aldığı, ayrıca yargılama evrakı kapsamında da
belirtilen başvurucunun kimlik bilgisine ve taraf kaydına rastlanılmadığı gibi,
başvurucu tarafından iddia edilen mirasçılık rabıtasını tevsik edecek başka
herhangi bir kayıt da ibraz edilmediği görülmektedir.
27. Açıklanan nedenlerle, makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri süren başvurucuların,
başvuru konusu yargılama dosyasında taraf veya müdahil sıfatı bulunmadığı, bu
açıdan başvuruya konu yapılan yargılama faaliyeti nedeniyle güncel ve kişisel
bir hakkının doğrudan etkilenmediği anlaşıldığından, başvurucular Hürüye Isbaha ve Hatice İnce’nin
başvurusunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Diğer Başvurucular Yönünden
28. Başvurucular, somut
başvuruya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan yargılamayı
sonlandırır nitelikte bir karar mevcut olmadığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararlarında da belirtildiği üzere makul sürede yargılama yapılmaması
iddiasına dayanan başvurular açısından başvuru yollarının tüketilmesi şartının
aranamayacağını, zira başvurunun esasen yargılamanın nihayete ulaştırılamaması
nedenine dayandığını belirtmişlerdir.
29. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme hususunda zaman
bakımından yetkisinin 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve eylemlere ilişkin başvuruları kapsadığı belirtilerek,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihine kadar
başvuruya konu yargılamanın yaklaşık elli iki yıldır devam etmekte olduğunun ve
halen kanun yolu mahkemesi önünde derdest olduğunun kabul edilebilirlik
incelemesinde nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.
30. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
31. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup, Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk
güvenliği ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenle Mahkeme, ancak bu tarihten sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları
inceleyebilecektir.
32. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den
önce açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla,
başvurunun incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dâhilindedir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
34. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
35. Belirtilen hükümler
uyarınca, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmektedir. (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,§ 19, 20; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26). Ancak, başvuru yollarının tüketilmesi ilkesinin mutlak şekilde
uygulanması temel hak ve özgürlüklerin etkin kullanımını ve korunmasını
engelleyecek olup, devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi
şartının aranması, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne aykırı
davranılması nedeniyle meydana gelen sonuçları ortadan kaldırmayacağından, bu
durum başvuru yollarının tüketilmesi kuralının istisnalarından birini teşkil
etmektedir. Makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün yerine getirilmediği
iddiasını içeren başvurular açısından, yalnızca yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleştirilmesini temin eden, bir başka ifade ile yargılamanın
uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması
sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari
veya yargısal başvuru yolunun var olması halinde, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce bu başvuru yolunun tüketilmesi şartı aranacaktır. Ancak
hukuk sistemimizde, belirtilen etkiye sahip etkin bir başvuru yolu bulunmadığı
anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir
niteliktedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 27, 28).
36. Açıklanan nedenlerle, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
37. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin olarak Mut Kadastro Mahkemesinin 2006/137 esas
sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın elli üç yıldır devam ettiğini ve
taşınmazın mülkiyetine sahip olunup olunamayacağına ilişkin belirsizlik
duygusuyla yaşamak durumunda kaldıklarını, bu kapsamda yargılamanın makul
sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
38. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, makul süreye ilişkin değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıç tarihi olan 23/9/2012’den
sonraki sürenin nazara alınması, ancak bu tarihten önceki yargılama süresinin
de sürenin makul olma niteliği değerlendirilirken AİHM
içtihadına paralel olacak şekilde göz önünde bulundurulması ve sürenin makul
olup olmadığı hususunda AİHM tarafından geliştirilen kriterler de dikkate
alınmak suretiyle, başvuruya konu elli üç yılı aşkın yargılama süresinin makul
olup olmadığının tespit edilmesi yönünde beyanda bulunulduğu anlaşılmıştır.
39. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa
ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını
içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18)
40. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
41. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
42. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
43. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
44. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
45. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
46. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 41–45).
47. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek
başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının
ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle,
hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
48. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
49. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, iki adet taşınmaz hakkında genel yetkili mahkemelerde açılan
müdahalenin meni davasının kadastro tespit çalışmaları nedeniyle kadastro
mahkemesine devredildiği görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da
yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni
hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
50. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 23/3/1960
tarihidir.
51. Başvuruya konu dava,
başvurucuların miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir
uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate
alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil,
somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç
anıdır (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Cocchiarella/İtalya, B. No: 64886/01, 29/3/2006, § 113; Namlı
ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 51963/99, 23/5/2007, § 17-19; M. Ö./Türkiye, B. No:21136/95, 19/5/2005,
§ 25).
52. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilmekle beraber, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini belirleyen hükümlerin, olay ve
olguların meydana geldiği tarihi değil, hak ihlali oluşturan işlem ve eylemlere
karşı başvurulabilecek kanun yollarının tüketildiği, yani işlem veya kararın
kesinleştiği tarihi esas aldığı görülmektedir. Dolayısıyla, bir hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamına girip
girmediği noktasında dikkat edilecek husus, başvuruya konu işlem veya eylemin
meydana geliş tarihi değil, bu işlem veya eyleme karşı müracaat edilen kanun
yollarından sonra verilen kararın kesinleşme tarihidir. Bu çerçevede 23/9/2012 tarihinden önce açılmış ve bu tarih itibariyle
derdest olan davalarla ilgili olarak yapılan makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasını konu alan şikayetlerde dikkate alınacak süre,
belirtilen tarihten sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden
itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, 23/9/2012
tarihinde derdest olmak şartıyla uyuşmazlığın başladığı tarihten, sona erdiği
veya halen devam ediyorsa Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu karara bağladığı
tarihe kadar geçen süre dikkate alınacaktır. Başvuru konusu yargılamanın,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcını teşkil eden 23/9/2012 tarihinden önce başlamış olduğu, başvuru tarihi
itibarıyla yaklaşık elli üç yıllık bir süredir devam ettiği ve belirtilen tarih
itibarıyla halen derdest olduğu anlaşılmakla, somut başvuruya ilişkin olarak
yapılacak makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıcı,
davanın ikame edildiği tarih olan 23/3/1960 tarihidir (B. No: 2012/13, § 51,
2/7/2013).
53. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, § 52, 2/7/2013).
54. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta iki adet taşınmaza
ilişkin müdahalenin meni ve kesilmek suretiyle müdahale edilen ağaç
bedellerinin tazmini talebine ilişkin olduğu, Mut Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.1960/114 sırasına kaydı yapılan davanın 23/3/1960
tarihli tensip zaptı sonrasında yetmişi aşkın duruşma yapıldığı, yargılama
sürecinde müteaddit defa müzekkere masraflarının ikmali ve muhtelif konularda
beyanda bulunulması hususunda taraflara kesin olmayan nitelikte süreler
verildiği, birçok defa dosyanın kapsamlı olmasından bahisle tetkike alındığı ve
on beş yılı aşkın süre hükme bağlanmayan yargılamanın 4/11/1975 tarihli
celsesinde taraf vekillerince dava konusu taşınmazlara ilişkin kadastro tespit
tutanağı düzenlendiğinin beyan edilmesi üzerine, belirtilen hususun tetkiki
sonrasında Mahkemenin 30/12/1975 tarih ve E.1960/114, K.1975/362 sayılı
kararıyla Kadastro Mahkemesi lehine görevsizlik kararı verildiği
anlaşılmaktadır.
55. Görevsizlik kararı
sonrasında Mut Tapulama Mahkemesinin E.1976/46 sırasına kaydı yapılan dosyaya
ilişkin olarak 1/7/1976 tarihinde tanzim edilen tensip
zaptı sonrasında otuz yedi duruşma yapıldığı, belirtilen esas üzerinde
yürütülen yargılama sürecinde ilgili yargılama evrakının çeşitli kurumlardan
kısım kısım talep edildiği, taraf vekili
mazeretlerinin müteaddit defa kabul edilerek yargılamanın tehir edildiği, yine
bir çok defa taraf vekillerine vekaletname ibrazı ve taraflara vekil tayin
etmek üzere kesin mahiyette olmayan süreler verildiği, benzer şekilde taraflara
dosya kapsamındaki evrakı incelemek ve dosya hakkında beyanda bulunmak üzere
süreler verildiği, 11/6/1981 tarihinde icra edilmesine karar verilen keşif için
masraf yatırılmadığı belirtilerek 23/6/1981 tarihli celsede dava konusu
taşınmazların tespitine yapılan itirazın reddedilerek taşınmazların hazine
adına tesciline karar verildiği görülmektedir.
56. 15/7/1982 tarihinde temyiz
incelemesi için Yargıtaya gönderilen dava dosyası
8/12/1982 tarihinde evrak eksikliği nedeniyle geri çevrilmiş, ilgili hususun
ikmali üzerine temyizen incelenen ilk derece
Mahkemesi kararı, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 29/7/1983 tarih ve E.1983/9133,
K.1983/13506 sayılı kararı ile, Mut Asliye Hukuk
Mahkemesince verilen 30/12/1975 tarih ve E.1960/114, K.1975/362 sayılı
görevsizlik kararının davanın taraflarına tebliğ edilerek
kesinleştirilmediğinden bahisle bozulmuştur.
57. Bozma kararı sonrası Mut
Kadastro Mahkemesinin E.1984/19 sırasına kaydı yapılan dosyanın 8/3/1984 tarihli tensip zaptı sonrasında, bozma ilamı
doğrultusunda Mut Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının
kesinleştirilmesi ve tebligat işlemlerinin yapıldığı ve belirtilen hususların
ikmal edildiği 27/12/1985 tarihli celsede keşif ara kararı verildiği,
belirtilen keşif ara kararının icra edilmemesinin ardından verilen yirmi dört
keşif ara kararının da icra edilmediği, ilk keşif ara kararından yaklaşık altı
yıl yedi ay sonra 21/7/1992 tarihinde keşfin icra edildiği, ancak yapılan keşifte
dava konusu taşınmazların yerinin belirlenemediğinden bahisle yeniden keşif
icrası hususunda verilen dört ara kararın da yerine getirilmediği, 23/9/1993
tarihinde dava konusu taşınmazlarda yeniden keşif icra edildiği, ancak yapılan
keşifte dinlenilen mahalli bilirkişi ve tanık anlatımlarıyla tespit
bilirkişilerinin beyanları arasında çelişki bulunduğundan bahisle 4/4/1995
tarihli celsede yeniden keşif ara kararı verildiği, verilen on sekiz keşif ara
kararının yerine getirilmemesi akabinde ve 4/4/1995 tarihli celseden yaklaşık
üç yıl bir ay sonra 4/5/1998 tarihinde dava konusu taşınmazlarda yeniden keşif
yapıldığı, yapılan keşif sonrasında bir kısım komşu taşınmaza ait tespit
tutanakları ve dayanak kayıtlarının talep edilmesi akabinde 3/12/1998 tarihli celsede
davaya konu taşınmazların sınırında eylemli durumda Göksu ırmağının yer aldığı
ve daha önce yapılan keşiflerde jeolog bilirkişi marifetiyle Kıyı Kanununa göre
gerekli araştırmanın yapılmadığı belirtilerek yeniden keşif icrasına karar
verildiği, verilen on altı adet keşif ara kararının yerine getirilmediği iki
yıl dokuz aylık zaman dilimini takiben 14/9/2001 tarihinde keşfin icra edildiği
anlaşılmaktadır. Belirtilen hususların yanı sıra, birçok defa dosyanın tetkike
alındığı, keşiflerin icra edilmediği süreçlerde taraf vekili mazeretlerinin
kabul edildiği ve yapılan keşifler sonucu ibraz edilmeyen bilirkişi raporları
akıbetlerinin beklenildiği tespit edilen yargılama neticesinde Mahkemenin 31/2/2002 tarih ve E.1984/19, K.2002/9 sayılı kararıyla dava
konusu taşınmazlardan 32 parsel sayılı taşınmaz ile 31 parsel sayılı taşınmazın
bilirkişi raporlarında belirtilen iki ayrı bölümünün başvurucular murisleri
adına, 31 parsel sayılı taşınmazın bakiye kısmının ise hazine adına tesciline
karar verilmiştir.
58. İlk derece Mahkemesi kararı 21/2/2002 tarihinde temyiz edilmiş, taraflara tebligat
yapılması işlemlerinin tamamlanması akabinde 20/2/2004 tarihinde temyiz
incelemesi için Yargıtay 7. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmiştir. Yargıtay
7. Hukuk Dairesinin 30/3/2004 tarih ve E.2004/575, K.2004/1189 sayılı kararı ile, Mut Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı ile
aktarılan E.1960/114 sayılı dosyasında taraf sıfatı bulunan şahısların
E.1984/19 sayılı dosya kapsamında da taraf olmaları gerektiğinden bahisle ilk
derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
59. Bozma ilamı sonrasında Mut
Kadastro Mahkemesinin E.2006/137 sırasına kaydı yapılan davanın 25/4/2006 tarihli tensip zaptı sonrasında 28/3/2012 tarihli
celseye kadar toplam otuz iki duruşma yapıldığı ve bozma ilamı nazara alınarak
taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı, bu süreçte bir çok defa taraf vekili
mazeretlerinin kabul olunduğu ve dosyanın müteaddit defa tetkike alındığı,
taraf teşkilinin tamamlanmasının akabinde dosyanın kapsamlı olduğu belirtilerek
incelemeye alındığı celse sonrasında, Mahkemenin 28/3/2012 tarih ve E.2006/137,
K.2012/171 sayılı kararı ile bir önceki karar doğrultusunda hüküm kurulduğu ve
karar temyiz edilmekle 6/11/2013 tarihinde Yargıtay 16. Hukuk Dairesi Başkanlığına
gönderilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
60. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle bir takım yargılama evrakının ilgili kurumlardan
kısım kısım talep edildiği, ara karar gereklerinin
yerine getirilmediği muhtelif celselerde taraf vekillerinin mazeretlerinin
kabulüne dair karar tesisi ile yetinildiği, celse harcı tayini gibi usuli imkanların yargılama
makamlarınca kullanılmadığı, bazı usuli işlemlerin
ikmali veya dosya hakkında beyanda bulunmak üzere taraflara ve taraf
vekillerine defalarca kesin olmayan mahiyette süreler verilerek başka usuli işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. 3402
sayılı Kanun’da açıkça; ilgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro
tutanakları ile uyuşmazlığın çözülmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer
bilgilerin ilgili dairelerden getirtileceği, hâkimin duruşma gününü taraflara
resen tebliğ edeceği, kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılacağı ve taraflardan hiç birinin gelmemesi durumunda dahi dosya işlemden kaldırılmayarak,
toplanması mümkün olan delillerin incelenmesi suretiyle uyuşmazlığın karara
bağlanacağı, kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların içeriğinden malik tespiti yapılamadığı veya
dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hâkimin resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın
kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlü olduğu, taşınmaz malın
ölü bir şahsa ait olduğunun anlaşılması ve mirasçılarının da tespit edilememesi
durumunda ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verileceği, kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıklar çözümlenebileceği
gibi, istek üzerine veraset belgesi de verilebileceği ve 3402 sayılı Kanun
gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri
giderlerin, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan
ödenekten karşılanacağı belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 30. maddesi
uyarınca, hâkimin resen delil toplama ve davanın esasıyla ilgili karar almak
için bunları inceleme yetkisi bulunmaktadır. Ayrıca anılan Kanun’un 32. maddesi
hükmüne göre kadastro mahkemesi kararlarının resen taraflara tebliğ edilmesi
imkânı vardır. Esasen Devletin tapu kayıtlarının tutulmasındaki sorumluluğunun
bir gereği olan bu hükümlerin, kadastro mahkemesinde görülen yargılamalara
ilişkin birçok usuli işlemin resen yapılmasını
öngörmekle, aynı zamanda yargılamanın mümkün olduğunca kısa bir süre içerisinde
gerçekleştirilmesi amacına hizmet ettiği anlaşılmaktadır.
61. Belirtilen hükümlere rağmen,
Mahkemece defalarca taraf vekillerine tebligat ve keşif masraflarının ikmali,
davaya dâhil edilmesi gereken şahısların adres tespiti ve yargılama sırasında
vefat ettiği anlaşılan tarafların veraset ilamlarının dosyaya ibraz edilmesi
hususunda süreler verildiği, verilen yaklaşık altmış keşif ara kararının
müracaat yokluğu, mahkemenin keşif ve duruşmalarının yoğun olması ile keşif
masrafının ikmal edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği, Mahkemenin
veraset ilamı tanzim yetkisi bulunmasına rağmen vefat eden dava taraflarına ait
veraset ilamlarının ibrazı hususunda taraf vekillerine mehil verildiği ve bu
uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın
uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
62. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu yargılamanın iki adet taşınmazın malikinin
belirlenmesine ilişkin bir uyuşmazlık olduğu, davanın taraflarında yüzü aşkın
kişinin bulunduğu, yargılamanın özellikle taşınmazın aynına ilişkin bir ihtilaf
olması nedeniyle, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini
gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama
sürecindeki gecikme periyotları ayrı ayrı
değerlendirildiğinde, özelikle büyük bir bölümü Kadastro Mahkemesinde geçen
yargılama sürecinde, Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara usul hükümlerine aykırı şekilde süreler
verilerek, yapılması gereken işlemlerin müracaat yokluğu ve masraf ikmal
edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği, bunun yanı sıra muhtelif defa
dosyanın tetkike alındığı anlaşılmaktadır.
63. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
64. Özellikle büyük bir bölümü
Kadastro Mahkemesinde geçen somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2012/12, § 58, 17/9/2013; Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ümmühan Kaplan/Türkiye, B. No: 24240/07,
20/3/2012, § 22; Veli Uysal/Türkiye,
B. No: 57407/02, 4/3/2008; Namlı ve
Diğerleri/Türkiye, B. No: 51963/99, 23/5/2007; Nalbant/Türkiye, B. No: 61914/00, 10/8/2006).
65. Yargılama sürecinde
başvurucular dışındaki tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve
davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul
edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli
imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu
bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucular vekili de dahil
olmak üzere taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri
sunulduğu görülmekle birlikte, yukarıda belirtilen özel usul hükümleri
nedeniyle başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
66. Davada yer alan kişi sayısı
ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya
bütün olarak bakıldığında söz konusu elli dört yıllık yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
67. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
68. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle uğradıkları manevi zararın tazmini
için her bir başvurucu lehine 40.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmişlerdir.
69. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
70. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
71. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık elli dört yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle ve
başvurucuların yargılamayı murislerinden intikalle takip etmekte oldukları da
nazara alınarak, başvurucuların yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında, başvuruculardan Gülseren Gürdal’a 750,00 TL;
Musa Ali Yılmaz, Fatma Korkmaz, İlyas Uysal ve Cevriye Alparslan’a ayrı ayrı
1.750,00 TL; Raziye Orçun, Ahmet Ali Isbaha ve Emine
Andaç’a ayrı ayrı 1.500,00 TL; Habibe Yalçın, Havva Köse, Ayşe Güler, Enver
Köse, Efrayim Köse ve Muhterem Şengül’e ayrı ayrı
500.00 TL; Mehmet Isbaha, Kadir Isbaha,
Turgut Isbaha, Havva Serbest, Fatma Demir, Elif
Orçun, Mehmet Yalçın, Ahmet Yalçın, İbrahim Yalçın, İlyas Yalçın, Mehmet Ali
Yalçın ve Meryem Işık’a ayrı ayrı 1.000,00 TL; Melek Özdil, Dilek Koç,Gülhan Koç, Ganimet Uysal,
Cennet Şimşek, Ata Şimşek ve Ali Şimşek’e ayrı ayrı 250,00 TL; Mehmet Koç, Iraz Uzun, Havva Yalçın ve Rukiye Koç’a ayrı ayrı 2.000,00
TL; Osman Uysal, Fatma Şengül, İbrahim Şimşek, Fatma İnce, Ümmü
Deliktaş, Meryem Yılmaz ve Emine Orçun’a ayrı ayrı 1.250,00 TLmanevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72. Başvurucular tarafından ayrı
ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve belirtilen
başvuruculara 2.640,00 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
73. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık elli dört yıl sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını
ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir
yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvuruculardan Hürüye Isbaha ve Hatice İnce’nin makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “kişi bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Başvurucular Gülseren Gürdal, Raziye Orçun, Fatma İnce, Elif
Orçun, Cevriye Alparslan, Mehmet Ali Yalçın, Iraz
Uzun, Habibe Yalçın, Turgut Isbaha, Meryem Işık,
Meryem Yılmaz, Rukiye KOÇ, Gülhan Koç, İlyas Uysal, Ali Şimşek, İlyas Yalçın, Efrayim Köse, Mehmet Koç, Muhterem Şengül, Ümmü Deliktaş, Havva Yalçın, Enver Köse, Havva Köse,
Ganimet Uysal, Ahmet Yalçın, Fatma Demir, İbrahim Şimşek, Mehmet Isbaha, Osman Uysal, Dilek Koç, İbrahim Yalçın, Havva
Serbest, Ata Şimşek, Ayşe Güler, Melek Özdil, Cennet Şimşek, Fatma Korkmaz,
Fatma Şengül, Musa Ali Yılmaz, Emine Orçun, Kadir Isbaha,
Mehmet Yalçın, Emine Andaç ve Ahmet Ali Isbaha’nın
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculardan Gülseren Gürdal’a 750,00 TL; Musa Ali Yılmaz,
Fatma Korkmaz, İlyas Uysal ve Cevriye Alparslan’a ayrı ayrı 1.750,00 TL; Raziye
Orçun, Ahmet Ali Isbaha ve Emine Andaç’a ayrı ayrı
1.500,00 TL; Habibe Yalçın, Havva Köse, Ayşe Güler, Enver Köse, Efrayim Köse ve Muhterem Şengül’e ayrı ayrı 500.00 TL;
Mehmet Isbaha, Kadir Isbaha,
Turgut Isbaha, Havva Serbest, Fatma Demir, Elif
Orçun, Mehmet Yalçın, Ahmet Yalçın, İbrahim Yalçın, İlyas Yalçın, Mehmet Ali
Yalçın ve Meryem Işık’a ayrı ayrı 1.000,00 TL; Melek Özdil, Dilek Koç,Gülhan Koç, Ganimet Uysal,
Cennet Şimşek, Ata Şimşek ve Ali Şimşek’e ayrı ayrı 250,00 TL; Mehmet Koç, Iraz Uzun, Havva Yalçın ve Rukiye Koç ayrı ayrı 2.000,00
TL; Osman Uysal, Fatma Şengül, İbrahim Şimşek, Fatma İnce, Ümmü
Deliktaş, Meryem Yılmaz ve Emine Orçun’a ayrı ayrı 1.250,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
F. Başvurucular Gülseren Gürdal, Raziye Orçun, Fatma İnce, Elif
Orçun, Cevriye Alparslan, Mehmet Ali Yalçın, Iraz
Uzun, Habibe Yalçın, Turgut Isbaha, Meryem Işık,
Meryem Yılmaz, Rukiye KOÇ, Gülhan Koç, İlyas Uysal, Ali Şimşek, İlyas Yalçın, Efrayim Köse, Mehmet Koç, Muhterem Şengül, Ümmü Deliktaş, Havva Yalçın, Enver Köse, Havva Köse, Ganimet
Uysal, Ahmet Yalçın, Fatma Demir, İbrahim Şimşek, Mehmet Isbaha,
Osman Uysal, Dilek Koç, İbrahim Yalçın, Havva Serbest, Ata Şimşek, Ayşe Güler,
Melek Özdil, Cennet Şimşek, Fatma Korkmaz, Fatma Şengül, Musa Ali Yılmaz, Emine
Orçun, Kadir Isbaha, Mehmet Yalçın, Emine Andaç,
Ahmet Ali Isbaha tarafından ayrı ayrı yapılan 198,35
TL harçtan oluşan yargılama giderinin ayrı ayrı BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE ve
belirtilen başvuruculara 2.640,00 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
H. Başvurucular Hürüye Isbaha ve Hatice İnce tarafından yapılan yargılama
giderlerinin, belirtilen başvurucular üzerinde bırakılmasına,
İ. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
5/12/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.