TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİLAL TURAN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1942)
|
|
Karar Tarihi: 4/12/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Cüneyt DURMAZ
|
Başvurucular
|
:
|
Bilal TURAN
|
|
|
Esma TURAN
|
|
|
Mutlu TURAN
|
|
|
Muhammed TURAN
|
|
|
Ebubekir TURAN
|
|
|
Nida TURAN
|
|
|
Çiğdem TURAN
|
|
|
Ahmet BAYKAL
|
|
|
Naice BAYKAL
|
|
|
Feyza BAYKAL
|
|
|
Yaser BAYKAL
|
|
|
Esra BAYKAL
|
|
|
Emin BAYKAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine ARSLAN AVCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, yakınlarının Hidro Elektrik Santrali (HES) göleti
içinde kalan enerji nakil hattı direklerinde meydana gelen arızanın onarımına
giderken geçirdikleri iş kazasında HES projesinin geçici kabul işlemlerini
yapan kişilerin ihmali nedeni ile hayatlarını kaybettiklerinden ve ölüm
olayında ihmali bulunan kamu görevlilerinin gerekli izin verilmediği için
yargılanamadıklarından bahisle Anayasa’da güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucuların vekili tarafından 14/3/2013 tarihinde doğrudan yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 26/6/2013
tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 23/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 5/9/2013 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, görüşünü 2/10/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucuların Aras Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin
(Aras EDAŞ) hizmet alımı sözleşmesi ile bölgedeki elektrik dağıtım
şebekelerinin arıza onarım ve bakım işlerini devrettiği şirkette teknisyen
olarak çalışan yakınları Ahmet Sait Turan ve Şahin Baykal, 3/4/2012
tarihinde Erzurum ili Aşkale ilçesi Karasu–2 HES göleti
içinde yer alan enerji nakil hattı direklerinde meydana gelen arızanın onarımı
için yola çıkmışlardır. Saat 18.00 sularında göl içinde kullandıkları plastik
deniz bisikletinin alabora olması sonucu araç içindeki diğer 3 teknisyenle
birlikte suya düşmüşler, kısmen buz tutmuş gölette yaklaşık 1,5 saat
kurtarılmayı beklemiş, ancak kendilerine ulaşılamayınca suda kaybolmuşlardır.
Yaşamını kaybeden teknisyenlerin cesetlerine arama kurtarma ekiplerinin sonraki
iki gün yapılan çalışmaları sonucunda ulaşılmıştır.
9. Başvurucular yakınlarının ölümünden sorumlu olanlar
hakkında soruşturma başlatılması için Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyette bulunmuşlardır. Bunun üzerine Aşkale Cumhuriyet Savcılığı soruşturma
başlatmıştır.
10. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
2012/195 numaralı soruşturma kapsamında, 16/4/2012
tarihinde, yaşanan kazadan sorumlu olduğu düşünülen diğer kişilerin yanı sıra,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının (Enerji Bakanlığı) 12/5/2011 tarih ve
b.15.EGM.60.04.04/2670–6238 sayılı emri ile oluşturulan Karasu–2 HES projesi
geçici kabul heyeti üyeleri hakkında da soruşturma izni talep edilmiştir. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından anılan Bakanlığa
gönderilen talep yazısında, iş kazasının meydana geldiği Karasu–2 HES projesi ile
ilgili geçici kabul işlemlerinin yapıldığı, ancak enerji yüklü nakil hatlarının
Karasu–2 HES gölet alanında kaldığı halde geçici kabul tutanağında bu hususa
ilişkin çekince konulmadığı ve diğer sebeplerle görevin kötüye kullanıldığından
bahisle geçici kabul tutanağında imzaları bulunan kişiler hakkında soruşturma
izni talep edilmiştir.
11. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, 24/4/2012
tarihinde, söz konusu kişiler yönünden dosyayı, işçilerin ölümüne ilişkin
yürütülen E.2012/195 sayılı dosyadan tefrik etmiş ve Savcılığın E.2012/215
sayılı soruşturma sırasına kaydetmiştir
12. Enerji Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığının, Bakan
oluruyla verilen 25/5/2012 tarih ve B.15.0.DHB. Onay No: 62 sayılı kararında, konuya ilişkin geçici kabul heyeti
üyelerinin görüşlerinin ve “HES Projelerinin
DSİ ile Enerji Bakanlığı Tarafından Proje Onayı, Denetim ve Kabul İşlemlerinin
Yapılmasına Dair Protokol”ün
ek olarak yer aldığı “Ön İnceleme Raporu”
esas alınarak, Karasu–2 Regülatörü ve HES projesinin inşaatı tamamlandıktan
sonra, göletin su alma yapısı, iletim kanalı, cebri
boru ve yükleme havuzu ile ilgili kontrol ve kabul işlemlerinin Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünce (DSİ) yapıldığı, Enerji Bakanlığı teknik heyetinin
sadece elektrik üretimi ile alakalı kısımların kontrol ve kabul işlemlerini
gerçekleştirdiği belirtilerek, söz konusu HES projesinin geçici kabulü ile
görevlendirilen teknik heyetin elektrik hatlarının gölet alanı içinde kalması
ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapma görev ve sorumluluğu bulunmaması
nedeniyle soruşturma izni verilmesine gerek bulunmadığına karar vermiştir.
13. Başvurucular bu karara karşı 30/10/2012
tarih ve 2012/484 evrak kayıt numarası ile Ankara Bölge İdare Mahkemesine
itirazda bulunmuşlardır.
14. Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 9/1/2013
tarih ve E.2012/484, K.2013/11 sayılı kararında “ön inceleme raporu ve eki belgelerde yer alan tespitlerin isnat edilen
eylemden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturması yapılmasını
gerektirecek nitelik ve yeterlikte olmadığı anlaşıldığından, adı geçen hakkında
soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı itirazın reddine”
karar verilmiştir.
15. İtirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddi
üzerine, Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, 26/11/2012 tarih
ve Soruşturma No:2012/215, K.2012/364 sayılı kararında Enerji Bakanlığı
yetkililerine ilişkin başlamış bir soruşturma bulunmadığından inceleme
yapılmasına yer olmadığına “itiraz yolu
kapalı olmak üzere”, kamu görevlisi olmayan diğer şüpheliler
hakkında üzerlerine atılı suçun unsurları oluşmadığından kamu adına kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına ise itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.
16. Bu karara başvurucular 2/1/2013
tarihli dilekçeleri ile itiraz etmişlerdir. Oltu Ağır Ceza Mahkemesi 28/1/2013 tarih ve 2013/17 Değişik İş sayılı kararında,
yapılan soruşturmanın olaya göre oldukça yetersiz olduğu ifade edildikten sonra
“maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek
şekilde tespiti açısından şüphelilerin taksirle adam öldürme suçunu işleyip işlemediğinin
tespiti için geçici kabul heyetinin Karasu 2 Hes
projesi ile ilgili yaptıkları geçici kabulün gölet içerisinde kalan direkleri
kapsayıp kapsamadığını, kapsıyorsa geçici kabul tutanağında bu hususa ilişkin
çekince koymadıklarından ve “Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği”
kapsamında ifade edilen can ve mal emniyeti ile ilgili şartlar sağlanmadığı da
göz önüne alınarak sonuca göre şüphelilerin hukuki durumlarının tayini
gerekirken KYOK verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından
itirazın kabulü ile KYOK kararının kaldırılmasına” karar
verilmiştir.
17. Bakanlık, başvuru konusu olaylara ilişkin 3/6/2013 tarihli görüşünde (§ 5), başvurucuların Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarında itiraz etmediği ilave şu bilgilere yer vermiştir:
18. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın (KYOK)
kaldırılması üzerine, Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı Enerji Bakanlığı
yetkilileri hakkında 2013/36 sayılı dosya üzerinden taksirle adam öldürme
suçundan soruşturmaya devam etmiştir. Savcılık, bu soruşturma kapsamında 14/5/2013 tarihinde Ankara Talimat Bürosuna hitaben yazdığı
talimatnamede, Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında verilen KYOK kararının
Oltu Ağır Ceza Mahkemesince ilgili kişiler hakkında taksirle ölüme neden olmak
suçundan da soruşturma yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle kaldırıldığı, buna
bağlı olarak Savcılık tarafından yürütülen 2012/195, 2013/36 ve 2012/213 sayılı
soruşturma dosyalarının gönderildiği belirtilmiştir. Bakanlık
görüşü ekinde bulunan söz konusu yazıda, 2013/36 sayılı dosya ile ilgili olarak
daha önce verilmiş bilirkişi raporu da incelenmek suretiyle içinde ceza hukuku
uzmanı da bulunan yeni bilirkişi heyetinin özellikle olayın oluş şekli ve
şüpheliler ile illiyet bağı hususunun irdelenerek taksirle ölüme neden olma
suçunun oluşup oluşmadığı hususunda rapor düzenlenmesi istenmiştir. Yazının
devamında aynı bilirkişi heyetince 2012/213 sayılı dosya ile ilgili olarak DSİ
personeli hakkında taksirle ölüme neden olma suçunun oluşup oluşmadığı hususunda
yine illiyet bağı hususu irdelenerek rapor düzenlenmesi ve ayrıca DSİ personeli
hakkında 4483 sayılı Kanun bağlamında soruşturma izni verilmiş olması nedeniyle
görevi kötüye kullanma suçunun oluşup oluşmadığı hususunda rapor düzenlenmesi
talep edilmiştir. Düzenlenecek rapor sonucunun beklendiği
anlaşılmaktadır.
19. Bireysel başvuruya konu olayla ilgili olarak, olayın
sorumlusu olduğu iddia edilen diğer kişiler yönünden Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından E.2013/2229, Soruşturma No:2013/4607 sayılı dosya
kapsamında 29/4/2013 tarihinde iddianame
hazırlanmıştır. Söz konusu iddianamede, “olayda
kusuru bulunanların tespiti amacıyla … 2/5/2012 ve
24/7/2012 tarihli bilirkişi raporlarının alındığı, 24/7/2012 tarihli bilirkişi raporu
ile, İdeal Enerji şirketinde proje müdürü olarak çalışmakta olan Ahmet Duran Kürkçü’nün … baraj göletinde su tutulacağı aşikar olduğu ve direklerin deplase
edilmesi için hazırlanan proje onaylandığı halde gerekli deplaseyi yaptırmamış
olması nedeniyle, Aras Elektrik Şirketinde bakım müdürü olarak görev yapan
Tuncer Yeşilyurt’un gölet alanında kalan dört direğin relokasyonunun
takibini yapmamış olması ve uzun süredir direklerin yer değiştirilmesi işlemi
gerçekleştirilmediği halde gerekli girişim ve eylemde bulunmamış olması
nedeniyle, Temel Elektrik
Şirketinin sahibi olan Fehmi Temel ve aynı şirkette koordinatör mühendis olarak
görev yapan Nurullah Gümüş’ün elektrik bakım, onarım ve tamir işlerinin
yapımında sorumlu kişiler olarak onarım işine giden işçilerin uygun olmayan
şartlarda ve uygun olmayan ekipmanlarla arıza mahalline gitmelerini önlememiş
ve bununla ilgili işyerinde iş disiplinini oluşturmamış olmaları nedeniyle,
Aras Elektrik Şirketi personel müdürlüğüne olay tarihinde vekâleten bakan Şahin
Torun’un eğitim için Erzurum’a giden Aşkale işletme şefi Yalçın Turda’nın yerine bir yetkili görevlendirmemiş olmaları
nedeniyle, Aras Elektrik Şirketinde il müdürü olarak görev yapan Ziya Özpeker’in ise il müdürlüğü bünyesinde yapılan çalışmalarda
gerekli organizasyonu yapmamış ve iş disiplinini sağlamamış olması nedeniyle
kusurlu olduğunun belirtildiği, şüpheliler açısından alınan bilirkişi raporunun
somut olaya, oluşa ve toplanan delillere uygun bulunduğu”
belirtilerek haklarında taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak
suçundan Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesine dava açılmıştır. Erzurum 3. Ağır Ceza
Mahkemesi 21/5/2013 tarihinde iddianamenin kabulüne
karar vermiş olup E.2013/121 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamanın
devam ettiği anlaşılmaktadır.
20. Başvurucular, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 9/1/2013 tarih ve E.2012/484, K.2013/11 sayılı Enerji
Bakanlığının soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararına yapılan itirazın
reddine ilişkin kararının 13/2/2013 tarihinde kendilerine tebliğinden itibaren
süresi içinde 14/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
21. Başvuru konusu olayda şikayet konusu yapılan “taksirle öldürme” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarına ilişkin 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
hükümleri şöyledir:
“Taksirle öldürme
MADDE 85. –
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan
kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da
bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
…
Görevi kötüye kullanma
MADDE 257. - (1) Kanunda ayrıca suç olarak
tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da
kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller
dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde,
görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden
kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra
hükmüne göre cezalandırılır.”
22. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun (CMK) “Bir suçun işlendiğini
öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu
davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar.
23. Bununla birlikte, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri izne tabi
olup izin vermeye yetkili merciler ve izlenecek usul 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir.
24. 4483 sayılı Kanun’un “Hazırlık
soruşturmasını yapacak merciler” başlıklı 12. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre
yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri,
müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili,
kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili tarafından yapılır.”
25. 4483 sayılı Kanun’un “İzin
vermeye yetkili merciler” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının
(e) bendi ile son fıkrası şöyledir:
“Soruşturma izni yetkisi
…
e) (Değişik : 17/7/2004-5232/1
md.) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve
bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla
atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,
…
Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki
halinde izin, üst memurun bağlı olduğu merciden istenir.”
26. 4483 sayılı Kanun’un “Ön
inceleme” başlıklı 5. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Ön inceleme, izin vermeye yetkili merci
tarafından bizzat yapılabileceği gibi, görevlendireceği bir veya birkaç denetim
elemanı veya hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu
görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle de yaptırılabilir. İnceleme
yapacakların, izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya
kuruluşunun içerisinden belirlenmesi esastır. İşin özelliğine göre bu merci,
anılan incelemenin başka bir kamu kurum veya kuruluşunun elemanlarıyla yaptırılmasını
da ilgili kuruluştan isteyebilir. Bu isteğin yerine getirilmesi, ilgili
kuruluşun takdirine bağlıdır.”
27. 4483 sayılı Kanun’un “Ön
inceleme yapanların yetkisi ve rapor” başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya
kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün
yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya
diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp,
görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie
sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler
raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni
verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi
zorunludur.”
28. 4483 sayılı Kanun’un “İtiraz”
başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine
veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında
inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye
bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara
karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma
izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili
merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g
(Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için
Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde
bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay
içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir.”
29. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya
tam yargı davası açılması” başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların
idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde
eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının
yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen
reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
30. Haksız fiillerden doğan borç ilişkilerini düzenleyen 11/1/2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” başlıklı 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.”
31. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiillerden doğan borç
ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi ise şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı,
ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun
sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından
verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin
kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk
hâkimini bağlamaz.”
32. 30.11.2000 tarih ve 24246 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren“Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği”nin “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Yönetmelik, elektrik kuvvetli akım
tesislerinin kurulmasının, işletilmesinin ve bakımının can (insan hayatı) ve
mal emniyeti bakımından güvenlikle yapılmasına ilişkin hükümleri kapsar.”
33. Söz konusu Yönetmeliğin “Kuvvetli
akım tesislerinin güvenliği” başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Kuvvetli akım tesisleri her türlü işletme
durumunda, cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak
bir biçimde yapılmalıdır.
Herhangi bir kimsenin dikkatsizlikle de olsa
yaklaşabileceği uzaklıktaki kuvvetli akım tesislerinin gerilim altındaki
bölümlerine (aktif bölümler) dokunulması olanaksız olmalıdır ve ilerideki
bölümlerde belirtilen emniyet mesafeleri ile koruma önlemleri sağlanmalıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 4/12/2013 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/3/2013 tarih ve 2013/1942 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucular meydana gelen ölüm
olayında devletin yaşamı koruma ve sorumlular hakkında etkili bir soruşturma
yapılması yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek Anayasa’nın 17.
maddesinde düzenlenen yaşam hakkının; memur yargılamasında öngörülen mecburi
idari soruşturmanın etkili, sonuç alınabilir, işi uzatma ya da özgürlükler
aleyhine kullanma amacı taşımayan bir yol olması gerekirken bunun göz önünde
bulundurulmadığını, soruşturma izni verilmemesi üzerine Bölge İdare Mahkemesine
yapılan itirazın gerekçesiz bir biçimde reddedildiğini belirterek Anayasa’nın
36. ve 40. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Anayasa’nın
17. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
36. Başvurucuların Anayasa’nın 17.
maddesinin ihlal edildiği iddialarına yönelik olarak Bakanlık görüşünde,
şikâyetlerin kabul edilebilirliği açısından değerlendirme yapılırken,
başvurucuların ilgili kişiler ve idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davası
açtıklarına dair bir bilgi bulunmadığı, Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında
soruşturma izni verilmemesi üzerine Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
kovuşturmaya ve inceleme yapılmasına yer olmadığına dair kararın Oltu Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından kaldırıldığı, Oltu Ağır Ceza Mahkemesinin kararında
taksirle ölüme neden olma suçundan da ilgili şahısların hukuki durumlarının
tayininin ve takdirinin gerektiğinin belirtildiği, kararın kaldırılması
sonrasında dosyanın yeniden soruşturma sırasına E.2013/36 numara ile
kaydedildiği ve bilirkişi incelemesine gönderildiği, dolayısıyla ilgililer
hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan yürütülen soruşturma dosyasının
halen derdest olduğu, bu nedenle kanun yollarının tüketilmediği, bireysel
başvurunun ancak başvuru yollarının tüketilmesi sonrasında yapılabileceği
hususunun dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
37. Başvurucular, başvurunun kabul
edilebilirliği hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, Aşkale Cumhuriyet
Başsavcılığınca Enerji Bakanlığı yetkililerine ilişkin başlamış bir soruşturma
bulunmadığından inceleme yapılmasına yer olmadığına “itiraz yolu kapalı olmak üzere”, kamu görevlisi olmayan
diğer şüpheliler hakkında üzerlerine atılı suçun unsurları oluşmadığından kamu
adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ise “itirazı kabil olmak üzere” karar verildiğini, Oltu Ağır Ceza
Mahkemesinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına ilişkin
kararının kamu görevlisi olmayan diğer şüpheliler hakkında geçerli olduğunu,
dolayısıyla kanunda öngörülen tüm hukuk yollarının tüketildiğini, soruşturma
bulunmadığından ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun
ve yeterli bir tazminatla giderilebilmesi için iş bu başvurunun kabul edilmesi
gerektiğini, sorumlu olduğu düşünülen kamu görevlileri hakkında soruşturma izni
verilmediği ve bu nedenle sorumluluklarının mahkemelerce tespit edilmediğini,
sorumlular hakkında hukuken tazminat davası açılmasının mümkün olmadığını ileri
sürmüşlerdir.
38. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin
şikâyetleri açısından kabul edilebilirlik değerlendirmesi yapılırken başvuru
yollarının tüketilmesi hususunda karar verebilmek için başvuru konusu olay
açısından Devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkını korumak
için sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma” pozitif yükümlülüğünün
kapsamının tespiti gerekmektedir.
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlığın Görüşü
39. Başvurucular, santral inşaatının Enerji Bakanlığı
tarafından yapılan geçici kabulü aşamasında gölet alanında su tutulduğunun ve
mevcut enerji nakil hattı direklerinin su içinde kaldığının görüldüğü, bu
durumda “Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri
Yönetmeliği” kapsamında ifade edilen can ve mal emniyeti ile ilgili
şartlar sağlanmamış olduğu için santralin işletmeye alınmaması, geçici kabul
işlemlerinin yapılmaması gerektiğini, ayrıca regülatör
olarak kullanılmakta olan gölet alanının da mevcut santral projesi içinde yer
alması ve gerek inşa gerekse kabuller aşamasında bu hususun bir bütünlük içinde
göz önüne alınması gerektiğini, bu nedenle, yönetmelik hükümlerinin ciddi bir
şekilde ihlalinin ve sorumluların ihmalinin söz konusu olduğunu, bu şekilde
yakınlarının yaşam haklarını koruyucu tedbirleri alma yükümlülüğünün yerine
getirilmediğini ileri sürmüşlerdir.
40. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 17.
maddesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetler değerlendirilirken, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (“AİHM”) yaşam hakkı konusunda benimsediği ilkelere
değinilmiş, hayati tehlike içeren koşullar nedeniyle başvurucuların
yakınlarının maruz kaldığı riskin ne zaman gerçekleşebileceği konusundaki
belirsizlik, bu tür koşulların ortaya çıkışında payı olan kişilerin statüsü ve
bu kişilere atfedilen eylem veya ihmalin kasıtlı olup olmadığı hususlarının
belirli bir davanın esasının incelenmesi sırasında, Devletin yaşam hakkı
bakımından taşıdığı sorumluluğu belirlemek için göz önüne alınması gerektiği
ifade edilmiştir.
41. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(“AİHS”) 2. maddesi bağlamında, ölüm olayının kasten ya da saldırı veya kötü
muameleler sonucu meydana gelmesine ilişkin davalar ile ihmal sonucu ölüm
olayının meydana gelmesiyle ilgili olan davalar arasında bir ayrım yapılması
gerektiği belirtilmiştir. Bu kapsamda, AİHM’nin, yaşam hakkının veya fiziksel
bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise “etkili bir yargısal sistem kurma”
yönündeki pozitif yükümlülüğün, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını
gerektirmediği ve mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olmasının yeterli olabileceği sonucuna vardığı görüşüne yer
verilmiştir.
42. Bakanlık görüşünde ayrıca, AİHM’ye
göre adam öldürme ve kamu makamlarının sorumluluğu altında meydana gelen
olayların bir sonucu olarak can kaybının olduğu tehlikeli faaliyetlere ilişkin
davalarda ölümle ilgili doğru bilgilerin genellikle sadece Devlet
görevlilerinin veya makamlarının elinde olduğu veya olabileceği için devletin
resmi soruşturma yapma yükümlülüğü bulunduğunun kabul edildiği ifade
edilmiştir.
43. Bakanlık görüşünde son olarak somut olayla ilgili özetle
şu değerlendirmeler yapılmıştır: Soruşturmalar kapsamında alınan bilirkişi
raporlarından, arızayı gidermek amacıyla arıza mahalline giden işçilerden
birinin Araş EDAŞ çalışanı diğerlerinin taşeron
şirket çalışanları oldukları, bu işçilerin resmi bir görevlendirme olmaksızın
belediyeden temin ettikleri deniz bisikleti ile gölete
girdikleri, işçilerin suyu donmuş gölet içerisine yetkililer tarafından uygun
araç temin edilmeden ve iş güvenliği kurallarına uymadan deniz bisikleti ile
kapasitesinin üzerinde beş kişi girdiklerinin anlaşıldığı, Enerji Bakanlığı
geçici kabul heyeti hakkında yürütülen idari soruşturma sonucu düzenlenen
raporda, sadece elektrik üretimi ile alakalı kısımların kontrol ve kabul
işlemlerini gerçekleştiren Enerji Bakanlığı teknik heyetinin, santral
tesislerinden uzak mesafede meydana gelen olay mahallindeki enerji nakil
hatlarının Karasu–2 HES projesine ait olmaması nedeniyle, görev ve yetki
sınırları dışında kalan bu hatlarla ilgili olarak herhangi bir inceleme
yapmadığı belirtildiği, Aras EDAŞ Genel Müdürlüğünün dağıtım şebekesine ait
projeli bu hatlarla ilgili her türlü işletme, bakım, revizyon,
deplase (yerini değiştirme) ve proje değişikliği gibi tasarrufların Aras EDAŞ
Genel Müdürlüğüne ait olduğunun belirtildiği, somut olayda, enerji nakil
hatlarının HES gölet alanı içinde kalması ve deplase edilmesi ile ilgili olarak
Enerji Bakanlığı, DSİ, Araş EDAŞ Genel Müdürlüğü ve
İdeal Enerji A.Ş olmak üzere bu dört kurum ya da şirket tarafından bir ihmalin
mevcudiyeti ya da görevi kötüye kullanmanın söz konusu olabileceği anlaşılmakla
birlikte, bu eylem ya da eylemsizlikle olay tarihinde devrilen elektrik
direğine müdahale amacıyla resmi bir görevlendirme olmaksızın ve iş güvenliği
kurallarına uymadan beş teknisyenin girdikleri gölette bindikleri deniz
bisikletinin alabora olması sonucu ölümleri ile sonuçlanan olay arasında
illiyet bağının bulunmadığı, illiyet bağının kesildiği, nitekim enerji nakil
hatlarının su toplama alanında kalmasıyla ilgili olarak geçici kabul tutanağına
çekince koymayan yetkililerin, olay tarihinde bu nakil direklerinden birinin
devrilmesi ile ilgili arızaya müdahale amacıyla beş teknisyenin iş güvenliği
kurallarına da riayet etmeden gölete gireceklerini ve
bindikleri deniz bisikletinin alabora olması sonucu düştükleri gölette
öleceklerini öngörmelerinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
44. Başvurucular, başvurunun esası hakkındaki Bakanlık
görüşüne karşı, başvuru dilekçesinde yer verdikleri görüşleri yineleyerek
itiraz etmişlerdir.
b. Yaşam
Hakkını Koruma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmediği İddiası
45. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve
manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
46. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez
haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri
bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan
hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı
sıra, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin
yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin
kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50-51).
47. Anayasa’nın 17. maddesi, Devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği
durumlarda Devlete, öncelikle elindeki tüm imkânları kullanarak, yaşam hakkını
koruma yükümlülüğünü vermektedir (B. No: 2012/752, 17/9/2013,
§ 52-53). Devletin yaşam hakkı kapsamında
sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin bir de usuli
yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde Devlet, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir
soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde
uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının
karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen ölümler için
hesap vermelerini sağlamaktır (B. No: 2012/752, 17/9/2013,
§ 54).
48. 6216 sayılı
Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı”
kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
49. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu,
bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir
çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle, temel hak ihlallerini
öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun
yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20-21).
50. Başvuru konusu olayda, HES göletinde gerçekleşen kazada hayatını kaybeden 5
teknisyenin ölümlerinden kaynaklanabilecek sorumluluğun üç aşamalı bir şekilde değerlendirilmesi
gerekmektedir. Birinci aşamada, öncelikle, temel yapısı gölet
içinde sabit durmaya uygun olmadığı iddia edilen enerji nakil hattı
direklerinin olay anına kadar hangi nedenle ve hangi yetkili kişi veya kurumun
ihmali nedeniyle gölet içinde kaldığının ve hangi nedenle yıkıldığının
belirlenmesi ve akabinde direğin yıkılması ile ölüm olayının gerçekleşmesi
arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
İkinci aşamada ise direğin devrilmesi sonrası olaya müdahale anında
yapılan yanlışlıkların mı teknisyenlerin ölümüne neden olduğu, bu kapsamda,
müdahale için giden teknisyenlerin kendi ihmallerinin mi yoksa başka bir kişi
veya kurumun ihmalinin mi kazaya neden olduğunun ortaya konması gerekmektedir.
Son olarak üçüncü aşamada ise kazanın gerçekleşmesinin sonrasında acil yardım
hizmetlerinin yerine getirilmesinde herhangi bir kişi veya kurumun ihmali veya
sorumluluğunun bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir.
51. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının,
başvurucuların müşteki olarak dâhil olduğu 2013/4607 esas numaralı soruşturma
kapsamında hazırlanan 29/4/2013 tarihli
iddianamesinde, (ölüm olayı açısından yukarıda yer verilen ilk iki aşamada
doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek) belirli yetkililerin olası
sorumluluğu ayrıntılı olarak ileri sürülmüş olup iddianame 21/5/2013 tarihinde
Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Bu iddianamede yer
verilen şüpheliler, soruşturma kapsamında hazırlanan bilirkişi raporuna
istinaden, “baraj göletinde
su tutulacağı aşikâr olduğu ve direklerin deplase edilmesi için hazırlanan
proje onaylandığı halde gerekli deplaseyi yaptırmama”, “gölet alanında kalan
dört direğin relokasyonunun takibini yapmama”,
“elektrik bakım, onarım ve tamir işlerinin yapımında sorumlu kişiler olarak
onarım işine giden işçilerin uygun olmayan şartlarda ve uygun olmayan ekipmanlarla arıza mahalline gitmelerini önlememe”, Aşkale
işletme şefi …’nın yerine bir yetkili
görevlendirmeme” ve “il müdürlüğü
bünyesinde yapılan çalışmalarda gerekli organizasyonu yapmama ve iş disiplinini
sağlamama” gibi eylem ve ihmallerden sorumlu tutularak taksirle
birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan haklarında dava açılmıştır. E.2013/121 sayılı dosya üzerinden
yürütülen yargılamanın halen devam ettiği anlaşılmaktadır.
52. Başvuruya
konu edilen, (ölüm olayı açısından yukarıda yer verilen birinci aşamada
doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek) Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığının
Enerji Bakanlığına bağlı santral projesinin geçici kabul işlemlerini yapan
yetkililer hakkında yürütülen 2012/215 numaralı soruşturma kapsamında verilen
KYOK kararı Oltu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılınca dosya yeniden
soruşturma sırasına 2013/36 esas numarası ile kaydedilmiş ve bilirkişi
incelemesine gönderilmiştir. Savcılık, 14 Mayıs 2013 tarihinde gerek Enerji Bakanlığı
personeli, gerekse 2012/213 esas sayılı dosya üzerinden soruşturmasını
yürüttüğü DSİ personeli yönünden taksirle ölüme neden olma suçunun oluşup
oluşmadığı ve illiyet bağının tespiti açısından bilirkişi raporu hazırlanması
için ilgili dosyaları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Düzenlenecek rapor sonucunun beklendiği anlaşılmaktadır.
53. B. No:
2013/2075 sayılı bireysel başvuruya konu edilen ve ölüm olayının meydana
gelmesinin olası nedenlerinden biri olarak (yukarıda yer verilen üçüncü aşamada
doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek) hızlı ve yeterli acil yardım
hizmetinin sağlanıp sağlanmadığının tespitine ilişkin Aşkale Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 2012/283 sayılı başka bir soruşturma daha
yürütülmüştür. Kurtarma faaliyetlerinde ihmali bulunduğu ileri sürülen
il valisi ve diğer yerel yöneticiler hakkında yapılan bu soruşturmada, Aşkale
Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizlik kararı üzerine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı soruşturmaya devam etmiştir. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ön inceleme istemiyle dosyayı
İçişleri Bakanlığına göndermiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, inceleme
raporu ve tüm dosya kapsamından ilgililer hakkında İçişleri Bakanlığınca
verilen “soruşturma izni verilmemesi”
kararının usul ve kanun hükümlerine uygun olduğundan bahisle karara karşı
Cumhuriyet Başsavcılıklarınca itiraz edilmesine yer olmadığına ve evrakın
işlemden kaldırılıp kaydının kapatılmasına karar vermiştir. Başvurucular
İçişleri Bakanlığının soruşturma izni verilmemesi kararına karşı Danıştay
nezdinde itirazda bulunmuşlardır. Danıştay Birinci Dairesi, 26 Aralık 2012
tarihinde, dosyadaki ön inceleme raporu ve eki belgelere göre ilgililere isnat
edilen eylemin, haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte
bulunmadığından bahisle, soruşturma izni verilmemesine dair yetkili merci
kararına yapılan itirazları reddetmiştir.
54. Diğer yandan, Bakanlık görüşünde
belirtildiği üzere, Aşkale Belediye Başkanı hakkında (yukarıda yer verilen
ikinci ve üçüncü aşamada doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek), Aşkale
Cumhuriyet Başsavcılığında görevi kötüye kullanma suçundan halen derdest bir
dosya olduğu, 2013/26 soruşturma numarası üzerinden yürütülen soruşturmada, 6/2/2013 tarihinde, belediye başkanı hakkında İçişleri
Bakanlığından soruşturma izni talep edildiği ve sürecin halen devam ettiği
anlaşılmaktadır.
55. Görüldüğü üzere, 5 teknisyenin
ölümüne neden olabilecek ve üç ayrı aşama içinde değerlendirilebilecek olaylar
zincirine ilişkin idari ve adli makamların yürüttükleri soruşturmalar halen
devam etmektedir. Sadece, birinci aşama kapsamında yer alan, Enerji Bakanlığı
yetkilileri hakkında yürütülen soruşturmanın sona erdiği kabul edilerek
devletin yaşam hakkını koruma ve sorumlular hakkında etkili soruşturma yapma
yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunulmuştur.
Yaşam hakkına ilişkin bir ihlal söz konusu ise bu ihlalin giderilmesi öncelikle
idari makamların ve derece mahkemelerinin yükümlülüğü altındadır. Maddi
gerçeğin ortaya çıkması ve yaşanan olayın nedeninin belirlenmesi için birçok
yönü bulunan olayda yukarıda yer verilen üç aşama içinde yer alan işlem, eylem
ve ihmallerden hangilerinin ölüm olayının yaşanmasına neden olduğunu tespite
ilişkin idari ve yargısal soruşturmaların sonuçlanması gerekmektedir. Bu
nedenle, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir. Bu durumda,
başvuru konusu olayda Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif
yükümlülüklerin maddi boyutunun, yani elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam
hakkını korumak için öngörülen yasal ve idari tedbirlerin gereği gibi uygulanıp
uygulanmadığının Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenmesi ve bu konuda karar
verilmesi mümkün değildir.
56. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların devletin yaşam
hakkını koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği yönündeki iddialarının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Sorumlular
Hakkında Etkili Bir Soruşturma Yürütülmediği İddiası
57. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerin etkili soruşturma yapma boyutu kapsamında yürütülen ve
kesinleşmiş olan soruşturma işlemleri nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilip
edilmediği hususunda Anayasa Mahkemesi tarafından bir karar verilmesine bir
engel bulunmamaktadır. Başvuru konusu olayda bu anlamda karara bağlanmış ve
kesinleşmiş bir soruşturma işleminin bulunup bulunmadığının tespiti
gerekmektedir.
58. Usul
yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, yaşam hakkının
esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine
bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Buna göre, yaşam hakkının veya fiziksel
bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise, “etkili bir yargısal sistem kurma”
yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını
gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması yeterli olabilir (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 59).
59. Bununla
birlikte, ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında Devlet görevlilerinin
ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir
ihmali olduğu, yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu
makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek afet veya tehlikeli
bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda, bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk
yollarına başvurmuş olursa olsun, insanların hayatının tehlikeye girmesine
neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin
yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 60-62).
60. Başvuru konusu
olayda işçilerin ölümlerinin ne şekilde gerçekleştiğinin ortaya konularak yaşam
hakkı kapsamında olay hakkındaki olası sorumlulukların tespiti adına etkili bir
ceza soruşturması yürütülmesi zorunluluğunun bulunup bulunmadığı
değerlendirmesinin yapılması gerekmekle birlikte, öncelikli olarak ihlal
iddialarına konu edilen Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında yürütülen
soruşturmanın sona erip ermediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
61. Bu
bağlamda soruşturma sürecine bakıldığında, Aşkale Başsavcılığı tarafından
yaşanan kazadan sorumlu olduğu düşünülen diğer kişilerin yanı sıra, Enerji
Bakanlığının geçici kabul heyeti üyeleri hakkında görevi kötüye kullanma suçuna
ilişkin soruşturma açıldığı, 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yetkililer
hakkında Enerji Bakanlığından soruşturma izni talep edildiği, Enerji Bakanlığı
tarafından konuya ilişkin geçici kabul heyeti üyelerinin görüşlerine ve DSİ ile
Enerji Bakanlığı arasındaki protokole de yer veren “Ön İnceleme Raporu” esas alınarak, kaza yerinin yetki alanı
dışında kalması nedeniyle soruşturma izni verilmesine gerek bulunmadığına karar
verildiği görülmüştür. Başvurucular bu karara karşı Ankara Bölge İdare
Mahkemesine itiraz etmiş ve itirazları anılan Mahkeme tarafından
reddedilmiştir. İtirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddi üzerine,
Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, Enerji Bakanlığı yetkililerine ilişkin başlamış
bir soruşturma bulunmadığından “itiraz yolu
kapalı olmak üzere” inceleme yapılmasına yer olmadığına karar
vermiştir. Ancak başvurucuların itirazı üzerine Aşkale Cumhuriyet
Başsavcılığının bu kararını inceleyen Oltu Ağır Ceza Mahkemesi, 28/1/2013 tarih ve 2013/17 Değişik İş sayılı kararında,
yapılan soruşturmanın olaya göre oldukça yetersiz olduğunu ifade ettikten sonra
“maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek
şekilde tespiti açısından şüphelilerin taksirle adam öldürme suçunu işleyip
işlemediğinin tespiti için geçici kabul heyetinin Karasu 2 Hes
projesi ile ilgili yaptıkları geçici kabulün gölet içerisinde kalan direkleri
kapsayıp kapsamadığını, kapsıyorsa geçici kabul tutanağında bu hususa ilişkin
çekince koymadıklarından ve “Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği”
kapsamında ifade edilen can ve mal emniyeti ile ilgili şartlar sağlanmadığı da
göz önüne alınarak sonuca göre şüphelilerin hukuki durumlarının tayini
gerekirken KYOK verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından
itirazın kabulü ile KYOK kararının kaldırılmasına” karar
verilmiştir.
62. Dolayısıyla,
Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin
soruşturma izni verilmemesi kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesine
rağmen, 2012/195 sayılı soruşturma dosyası kapsamında Enerji Bakanlığı
yetkilileri hakkında taksirle adam öldürme suçundan soruşturma devam
etmektedir. Diğer yandan 2013/36 ve 2012/213 sayılı dosyalar kapsamında enerji
nakil hattı direklerinin kaldırılmaması nedeniyle taksirle adam öldürme ve
görevi kötüye kullanma suçlarına ilişkin olarak DSİ, Aras EDAŞ ve diğer taşeron
şirketlerinin yetkilileri hakkındaki soruşturmalar da halen devam etmektedir (§
17).
63. Başvuru konusu olay hakkında yürütülen soruşturmaların
safahatı bu şekilde ortaya konulduğunda, başvurucuların enerji nakil hattı
direklerinin kaldırılmaması suretiyle olayın yaşanmasına neden olduklarını
ileri sürdükleri Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının yanı sıra aynı konuya ilişkin DSİ, Aras EDAŞ ve diğer taşeron
şirket yetkilileri hakkındaki ceza soruşturmasının da devam ettiği
anlaşılmaktadır. Enerji nakil hattı direklerinin
kaldırılmaması nedeniyle anılan yetkililerin herhangi bir cezai sorumluluğu
varsa, bu soruşturmalar sonucunda tespiti yapılabilecektir.
64. Anayasa’nın 17.
maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları (başvuru konusu olayda Enerji
Bakanlığı yetkililerini) belirli bir suç (görevi kötüye kullanma suçu)
nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği
anlamına gelmemektedir (B. No: 2012/752, 17/9/2013,
§ 56).
65. Ayrıca
ifade etmek gerekir ki, ceza kanunları uyarınca suç oluşturmayan eylem ve ihmallere
karşı kusura ve hatta kusursuz sorumluluğa dayalı olarak, Anayasa’nın 125.
maddesinin son fıkrası uyarınca idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış, 2577 sayılı Kanun ile 6098
sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen (§
29-30) hükümleri ile hukuk ve idare mahkemeleri önünde uğranılan zararları
tazmin yolları düzenlenmiştir. Bu kapsamda, gelişen teknoloji ve ihtiyaçlara bağlı
olarak idarenin yürüttüğü hizmetlerin bazılarının bünyesinde risk taşıdığı değerlendirilmiş
ve hizmetin özelliğinden kaynaklanan risk bulunan faaliyetlerden dolayı gerek
bu faaliyeti yürüten idare ajanlarının gerekse hizmetten yararlananların ya da
üçüncü kişilerin uğradıkları zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre
tazmini gerektiği kabul edilmiştir (Danıştay 10. Dairesinin 23/6/1997
tarih ve E.1996/3996, K.19972544 sayılı kararı). Başvuru konusu olayda
başvurucular açısından da değinilen hukuki ve idari kanun yollarına başvurma
imkânı bulunmaktadır.
66. Açıklanan
nedenlerle, başvuru konusu yapılan ceza soruşturması süreci devam ettiği için
başvurunun bu kısmının da “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
67. Başvurucular bu kapsamda ayrıca
Enerji Bakanlığı’nın soruşturma izni verilmemesine dair kararına karşı
yaptıkları itirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından gerekçesiz olarak
reddedildiğini ve bu durumun mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olması
gerektiği hükmünü taşıyan Anayasa’nın 141. maddesi ile adil yargılanma hakkına
aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların bu iddialarının da
yaşam hakkı kapsamında yürütülen soruşturmanın etkililiği incelenirken
değerlendirilmesi gerekmektedir.
68. Temyiz veya itiraz mercilerinin kararlarının tamamen
gerekçeli olması zorunlu değildir. İtiraz merciinin soruşturmayı yürüten adli
veya idari makamın kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi
kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli
olan husus, itiraz merciinin bir şekilde itirazda dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, adli veya idari merciin soruşturma iznine ilişkin kararını
inceleyerek itirazda yer alan talebi reddettiğini veya kabul ettiğini
göstermesidir (benzer yöndeki Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 50).
69. Somut olayda, Enerji Bakanlığının
geçici kabul heyeti üyeleri hakkında görevi kötüye kullanma suçu açısından
soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararı, Aşkale Başsavcılığının ve müşteki
durumundaki başvurucuların itirazı üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi
tarafından incelenmiş ve anılan Mahkemenin 9/1/2013
tarih E.2012/484 ve K.2013/11 sayılı kararında “ön inceleme raporu ve eki belgelerde yer alan tespitlerin isnat edilen
eylemden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturması yapılmasını
gerektirecek nitelik ve yeterlikte olmadığı anlaşıldığı”
belirtilerek adı geçenler hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara
karşı yapılan itirazın reddine karar verilmiştir. Başvurucuların itirazını,
suça konu olayın gerçekleştiği yerin HES projesinin geçici kabulü ile
görevlendirilen teknik heyetin yetki kapsamı dışında olduğunu ayrıntılı olarak
açıklayan “ön inceleme raporu” ve eklerine atıf yapması
nedeniyle Bölge İdare Mahkemesinin kararının gerekçesiz olduğundan söz
edilemez.
70. Açıklanan
nedenlerle başvurunun bu kısmının da “açıkça
dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Anayasa’nın
36. ve 40. Maddelerinin İhlal Edildiği İddiası
71. Başvurucular, ayrıca Aşkale
Başsavcılığı tarafından HES projesinin geçici kabulü ile görevlendirilen teknik
heyet hakkında talep edilen soruşturma izninin Enerji Bakanlığı tarafından
verilmediğini, bu şekilde sorumlular hakkında etkili ve erken bir soruşturma
yapılması yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, memur yargılamasında öngörülen
mecburi idari soruşturma sebebiyle olayın sorumluları hakkında etkili ve etkin
başvuru yapma haklarının ellerinden alındığını ve bu durumun Anayasa’nın 36.
maddesinde yer alan "hak arama
hürriyeti" ile “adil
yargılanma hakkı”na,
40. maddesinde yer alan "temel hak ve
hürriyetlerin korunmasını isteme hakkı”na ve AİHS’nin 6. ve 13.
maddelerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüşlerdir.
72. Bakanlık görüşünde, başvurucuların bu iddialarına yönelik
herhangi bir değerlendirme yer almamaktadır.
73. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki
davaya bakmaktan kaçınamaz.”
74. AİHS’de tanınmış olan hak ve
özgürlükleri ihlal edilen herkesin, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin
ifasıyla görevli kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir
merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahip olduğunu hükme bağlayan
AİHS’nin 13. maddesinin asıl karşılığı olan Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 3.10.2001-4709/16 md.)Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun
yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır.”
75. Yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma”
yönündeki usul yükümlülüğü çerçevesinde, başvuru konusu olaya ilişkin,
mağdurlara hukuki ve idari başvuru yollarının yanı sıra, sorumluların
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir ceza
soruşturması yürütülmesi zorunluluğu bulunup bulunmadığına ilişkin
değerlendirmeler yapılırken, başvuru konusu yapılan ceza soruşturması süreci
devam ettiği için başvurunun bu kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerektiği değerlendirmesi yapılmıştır. Bu nedenle,
başvurucuların "hak arama
hürriyeti" ile "temel
hak ve hürriyetlerin korunmasını isteme hakkı”nın ihlaline ilişkin aynı doğrultudaki iddialarının ayrıca Anayasa’nın 36. ve
40. maddesi bağlamında yeniden incelenmesine gerek görülmemiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. 1- Başvurucuların devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünün
yerine getirilmediği yönündeki iddialarının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
2-
Başvurucuların etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün yerine getirilmediği
yönündeki iddialarının “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması”,
3-
Başvurucuların itiraz mahkemesinin kararının gerekçesiz olduğu yönündeki
iddialarının “açıkça dayanaktan yoksunluk”
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların sorumlular hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlaline ilişkin
şikâyetlerinin ayrıca İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucuların üzerine bırakılmasına,
4/12/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.