TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YAŞASIN ASLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1134)
Karar Tarihi: 16/5/2013
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Raportör
Özcan ÖZBEY
Başvurucu
Yaşasın ASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Balıkesir Asker Hastanesinin 27/1/2009 tarihli raporu ile hakkında “kronik nitelikte anksiyete bozukluğu” teşhisinin konulması ve “sınıfının kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar” değerlendirmesinin yapılması nedeniyle, nöbet hizmetlerinden muaf tutulması gerektiği konusunda yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Üçüncü Dairesi tarafından reddedilmesinden dolayı anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/1/2013 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde astsubay olarak görev yapmakta iken, Balıkesir Asker Hastanesinin 27/1/2009 tarihli raporu ile hakkında “kronik nitelikte anksiyete bozukluğu” teşhisi konulmuş ve “sınıfının kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar” değerlendirmesi yapılmıştır.
6. Başvurucunun, anılan rapor gereğince 1/2/2011 tarihinde “nöbet hizmetinden muaf tutulma” talebiyle yaptığı başvurunun idare tarafından zımnen reddedilmesi üzerine, 26/4/2011 tarihinde bu işlemin iptaline yönelik açtığı dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesince “… İç Hizmet Yönetmeliğinde kimlerin nöbetten muaf tutulacağı tek tek sayılmış, bunlar arasında kıta komutanlığı olmayan yerlerde görev yapar raporu bulunanlar sayılmamıştır. Davacının nöbetten muaf tutulacağına ilişkin bir raporu da mevcut değildir. Davacı, hakkındaki rapor göz önüne alınarak karargah kadrosunda görevlendirilmiştir. Yönetmelikte sayılan istisnalar içerisinde yer almadığından davacının nöbet hizmetinden muaf tutulmaması işleminde hukuka aykırılık görülmemiştir” gerekçesiyle 27/4/2012 tarih ve E.2011/1155, K.2012/1177 sayılı kararla reddedilmiştir.
7. Anılan ilama karşı yapılan karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 6/12/2012 tarih ve E.2012/1800, K.2012/2353 sayılı kararıyla reddedilmiş ve bu karar başvurucuya 4/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
8. 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun “Görev ve Sorumluluk” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlere mensup subayların ve astsubayların görev ve sorumlulukları Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği ile diğer kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, talimatname ve hizmet kadrolarının açıklamalarında gösterilir.”
9. 4/1/1961 tarih ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun “Askerlikte Nöbet Hizmetleri” kenar başlıklı 76. ve 77. maddeleri şöyledir:
“Madde 76 - Nöbet; askerlikteki müşterek hizmetlerin yapılmasını ve devamını sağlamak maksadı ile bu hizmetlerin belli bir sıra ve süre ile subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, erbaş ve erler ile Silahlı Kuvvetler Teşkilatı içinde vazifeli olan bilumum sivil şahıslar tarafından yapılmasıdır.
Nöbetçi: Nöbet hizmetinin yapılması için görevlendirilen şahıstır.
Madde 77 - Kıtalarda, karargahlarda ve askeri kurumlarda nöbet hizmetine tabi tutulacak personelin kimler olacağı, nöbet hizmetlerinin yapılış tarzı ile şekli ve nöbetçilere ait vazifeler talimatname ile tayin ve tesbit olunur.”
10. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet görürler.”
11. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 16/5/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/1/2013 tarih ve 2013/1134 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, Balıkesir Asker Hastanesinin 27/1/2009 tarihli raporu ile hakkında “kronik nitelikte anksiyete bozukluğu” teşhisinin konulması ve “sınıfının kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar” değerlendirmesinin yapılması nedeniyle nöbet hizmetlerinden muaf tutulması yönünde yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın AYİM Üçüncü Dairesi tarafından reddedildiğini, idareye ek süreler verilerek davanın makul sürede sonlandırılmadığını, dava açtığı tarihten sonra yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname gereğince vekâlet ücreti ödenmesine hükmedildiğini, Mahkeme üyelerinin mesleğe kabulü, atanmaları ve denetimlerinin idarenin kontrolü altında bulunması nedeniyle üyelerin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını, Başsavcılığın Mahkemeye sunduğu yazılı görüşün kendisine tebliğ edilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Başvurucu ayrıca, AYİM İkinci Dairesince 2001 yılında benzer bir davada subay sınıfında bulunan bir kişi lehine karar verilirken, Mahkemece aleyhine karar verilerek astsubaylar için farklı adalet kriterlerinin uygulandığını ve bundan dolayı eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını belirtmiştir.
15. Başvurucu, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine ek olarak Başlangıç ile 2., 5., 11., 13. ve 17. maddelerindeki düzenlemeleri de dayanak göstererek temel haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik olduğu görülmektedir. Başvurucu her ne kadar AYİM’in başka bir Dairesince benzer bir davada subay sınıfında bulunan birisinin talebinin kabul edilmiş olmasına rağmen Mahkemece davasının reddedilerek astsubaylar için farklı adalet kriterlerinin uygulandığını, bu nedenle eşitlik ilkesinin ve ayrıca Anayasa’nın Başlangıç ile 2., 5., 11., 13. ve 17. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları aşağıda adil yargılanma hakkı çerçevesinde üç başlık altında değerlendirilmiştir.
17. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma” hakkının kapsamı Anayasada açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.
1. Davanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı ve Haksız Olarak Vekalet Ücretine Hükmedildiği İddiası
20. Başvurucu, davasının makul bir sürede karara bağlanmadığını ve bu nedenle daha sonra yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname gereğince vekalet ücreti ödemek zorunda kaldığını belirtmiştir.
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi hükmü taraf devletlere kendi hukuk sistemini, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dahil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebileceği biçimde düzenleme görevini vermiştir. Nitekim Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar… konusunda karar verecek olan… bir mahkeme tarafından… makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...” hükmüne yer verilerek, bu durum açıkça vurgulanmıştır.
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da benimsenen ölçütlere göre (Pélissier ve Sassi/Fransa, 25444/94, 25/3/1999), bir yargılama süresinin makul olup olmadığının, davanın koşulları ve başta davanın karmaşıklığı olmak üzere, başvurucu ve yetkili mercilerin tutumları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Adli makamların tutumu nedeniyle “makul sürenin” aşıldığından bahsedilebilmesi için, Mahkemeye isnat edilebilecek gecikmelerin tespiti gerekmektedir (Gergouil/Fransa, 40111/98, 21/10/1998). Bir davada başvuran aleyhinde olan delillerin sayısı, tarafların veya isnat edilen olayların fazlalığı gibi nedenlerle davanın karmaşık bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Karmaşık davalarda görevlilerin davayı en kısa süre içinde ele aldıkları ve bir imkânsızlık ya da personel veya ekipman sıkıntısı sebebiyle bir gecikmeye sebebiyet vermedikleri saptanmalıdır.
23. Başvuruya konu edilen dava 6/4/2011 tarihinde açılmış olup, Mahkemece istem hakkında 27/4/2012 tarihinde ilk kararın, 25/6/2012 tarihinde karar düzeltme kanun yoluna başvurulması ile de 6/12/2012 tarihinde nihai kararın verilmesiyle sonuçlanmıştır. Başvurucu, Mahkeme tarafından idareye ek savunma süreleri verilerek davanın uzatıldığını ileri sürmüş ise de, bu durumun hukuki gerçekliğin tespit edilebilmesi adına zorunlu ve ayrıca başvurucu açısından da adil bir yargılamanın doğal sonucu olduğu açıktır. Mahkemece, başvurucu yönünden ihtilafın oluşturduğu sakıncaları gidermek açısından idareden nöbetin mahiyetine ilişkin olarak birtakım belgeler istenmiş, iddialara karşı idareye savunma hakkı verilmiş, karar düzeltme aşamasında Başsavcılık görüşü taraflara tebliğ edilmiş ve süreçte diğer işlemler yapılmıştır. Buna göre başvuru dosyasında yer alan belgeler dikkate alındığında yargılamanın uzamasına neden olacak ihmali bir davranış veya yetkililere yüklenebilecek bir eksikliğin olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla davanın karara bağlanmasının yetkililerin davranışları sebebiyle geciktirildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olduğu” ve bir yıl sekiz aylık dava süresinin somut davada iki dereceli yargı aşamasında uzun olmadığı anlaşılmaktadır.
24. Başvurucu ayrıca davanın uzatılması nedeniyle vekalet ücretini ödemek zorunda bırakıldığını ileri sürmüş ise de, 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile idarede görevli vekillere taraf sıfatı verilmiş, davanın reddi halinde idare lehine vekalet ücreti hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Vekalet ücreti davaya hukuki katkıda bulunan, davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücret olup, davanın açıldığı tarihte öngörülmeyen ücretin dava aşamasında kimin leh ya da aleyhine olacağının belli olamayacağı, dolayısıyla öngörülmesi gerekli gider olarak kabulünün olanaksız olduğu, getirilen ücret yükümlülüğünün bir usul kuralı olduğu ve dava aşamalarında uygulanmasını engelleyecek de bir hüküm olmadığı cihetle, davası reddedilen başvurucuya vekalet ücretinin yükletilmesinde hukuka aykırı ve keyfi bir uygulama tespit edilmediğinden, başvurucunun bu iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
2. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız Olmadığı İddiası
25. Diğer taraftan başvurucu, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından karara bağlanmadığını, AYİM’in yürütme erkinden bağımsız olmadığını, bu nedenle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askeri hakimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hakim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askeri hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hakim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik son fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.) Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
27. Ayrıca, AİHS’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…” hükmünü içermekte olup, Anayasa’nın 138. maddesinde de mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiştir.
28. Kanunla kurulmuş bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde; üyelerinin atanma şekli ve onların görev süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir. AYİM, Milli Savunma Bakanlığına atfedilen ihmal veya eylemlere karşı askeri personel veya onların temsilcilerince ileri sürülen hukuki talepleri karara bağlama yetkisini haiz bir mahkeme olup, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Buna göre görülmekte olan davanın karara bağlanması görevi yasama organı tarafından AYİM’e verilmiş olup, esas itibariyle başvurucu tarafından da AYİM’in kanun ile kurulan bir mahkeme olduğuna itiraz edilmemektedir. Yukarıdaki düzenlemelerden de görüldüğü üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır.
29. AYİM’e atanan askeri hakimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hakimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir.
30. AYİM’de üye olarak atanan sınıf subayları yönünden ise, salt bunların Genelkurmay Başkanlığınca önerilen üç aday arasından seçilmesi sebebiyle bu üyelerin bağımsızlığının zedelendiği söylenemez. Sınıf subayı üyelerin nihai atama yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir. Bunların atanmasından sonra, sınıf subayı üyeler, askeri hakim üyeler gibi, görevlerini yerine getirirken dış müdahaleye karşı anayasal güvence altındadırlar. Bu üyeler hakimlik görevleri süresince askeri veya idari organlar tarafından görevlerinden alınamazlar. Sınıf subayı üyelerinin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Mustafa Yavuz vd./Türkiye, 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, 23522/05, 20/4/2010).
31. Somut dava ile ilgili olarak, sübjektif veya objektif esaslar doğrultusunda AYİM’in tarafsızlığını kuşkulu hale koyacak bir durum tespit edilmediği gibi, yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus da saptanmamıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin kararlarında açık bir ihlal tespit edilmediğinden, başvurucunun bu yöndeki iddiaları “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
3. Başsavcılık Görüşünün Tebliğ Edilmediği İddiası
32. Başvurucu ek olarak, Başsavcılık görüşünün kendisine tebliğ edilmeyerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir.
33. AİHM, dosyaya ilişkin bağımsız bir inceleme yaparak görüşünü mahkemeye sunan AYİM Başsavcısının görüşünün önceden taraflara tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, 43980/04, 21/4/2009). Bu nedenle Başsavcılık görüşünün önceden taraflara tebliğ edilerek incelemelerine sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkanı verilmesi adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
34. Bu kapsamda kanun koyucu yasal değişikliğe gitmiş ve 3/6/2012 tarih ve 28312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 22/5/2012 tarih ve 6318 sayılı Kanun’un 60. maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 47. maddesine Başsavcılık düşüncesinin Genel Sekreterlikçe taraflara tebliği ve tebliğden itibaren yedi gün içerisinde tarafların cevaplarını yazılı olarak Mahkemeye bildirebilmesi imkanı öngören bir kural eklenmiştir.
35. Dosyanın incelenmesinden ilk derece yargılaması sırasında Başsavcılık görüşünün önceden taraflara tebliğ edildiği anlaşılamamaktadır. Ancak 27/4/2012 tarihli karar gerekçesinde Başsavcılık görüşünün başvurucunun talepleriyle uyum arz ettiği görülmektedir. Başvurucu 15/6/2012 tarihli karar düzeltme istemli dilekçesinde Başsavcılık görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini de ileri sürmüştür. Karar düzeltme aşamasında düzenlenen 17/10/2012 tarihli Başsavcılık düşüncesi mahkemece 12/11/2012 tarihinde başvurucuya, 1/11/2012 tarihinde de davalı idareye tebliğ edilmiştir. Başsavcılığın bu görüşünün ilk derece yargılaması sırasında verilen görüş ile uyumlu olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucu ilk derece yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa bile karar düzeltme aşamasında aynı mahiyette olan Başsavcılık görüşünden haberdar olmuş ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve mahkemeye sunma imkânı bulmuştur.
36. Diğer taraftan başvurucu eğer ilk derece yargılaması sırasında kendi lehine olan başsavcılık görüşü tebliğ edilmiş olsaydı mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin olarak da herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Ayrıca AYİM’nin kararını verirken Başsavcılık görüşüne dayanmadığı da görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun ilk derece yargılaması sırasında Başsavcılık düşüncesinin önceden tebliğ edilmemesi sebebiyle yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemez (Portekiz Futbol Federasyonu/Portekiz, 49639/09, 3/4/2012, §. 38). Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilmediği anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle, AYİM’in kararlarında silahların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkelerine yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/5/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.