TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUZAFFER ÖZER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1146)
Karar Tarihi: 4/2/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Basvurucular
1. Muzaffer ÖZER
2. Mehmet Zülfi TAN
3. Faruk KETBOĞA
Vekili
Av. Abdulhalim YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında işkence yapılması, buna ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesi nedenleriyle adil yargılanma ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakları ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/1/2013 tarihinde Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 28/5/2015 tarihinde, başvurucular Muzaffer Özer ve Mehmet Zülfi Tan’ın adli yardım taleplerinin kabulüne, Faruk Ketboğa’nın adli yardım talebinin reddine karar verilmiş; eksik başvuru harcı, adli yardım talebi reddedilen Faruk Ketboğa tarafından tamamlanmıştır.
5. Bölüm Başkanı tarafından 29/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 28/7/2015 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 13/8/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, 27/1/2000 tarihinde Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından terör örgütü üyesi oldukları şüphesi ile gözaltına alınmış ve dört gün süreyle gözaltında tutulmuştur.
10. Başvurucuların 27/1/2000 ve 31/1/2000 tarihlerinde yapılan gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporlarında darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
11. Gözaltı süresi sonunda Cumhuriyet Savcısı önüne çıkarılan başvurucular, sevk edildikleri mahkemece tutuklanarak ceza infaz kurumuna sevk edilmişlerdir.
12. Başvurucular, 4/2/2000 tarihinde ceza infaz kurumundan yazdıkları dilekçelerle Emniyet Müdürlüğünde kimliklerini bilmedikleri görevliler tarafından işkenceye maruz bırakıldıklarını belirterek sorumlulardan şikâyetçi olduklarını bildirmişlerdir.
13. Cumhuriyet Savcılığı tarafından aynı tarihte başvurucuların hastaneye sevk edilmeleri sağlanmış, başvurucular hakkında Gaziantep Devlet Hastanesi Tabipliğince 4/2/2000 günü saat 17.15’te geçici muayene raporları düzenlenmiştir. Belirtilen raporlara göre;
i. Mehmet Zülfi Tan'ın fizik muayenesinde sağ ayak bileği ve sol omuzda hassasiyet,
ii. Muzaffer Özer'in fizik muayenesinde sağ ayak bileği ön ve arkasında 1 cm² ekimoz; sol ayak alt kısımda, sol ön kol ve üst kısımda, sağ kol bileğinde ve boyunda hassasiyet,
iii. Faruk Ketboğa’nın fizik muayenesinde frontalde üst kısımda 1 cm² hassasiyet, her iki üst kol kısımda humerusta hassasiyet, sacral bel bölgesinde hassasiyet tespit edilmiştir.
14. Başvurucu Muzaffer Özer ayrıca iki farklı sağlık raporunu daha bireysel başvuru dosyasına sunmuştur.
15. Gaziantep E Tipi Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne hitaben Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı ve Uzmanı tarafından başvurucu Muzaffer Özer hakkında düzenlenen 25/8/2000 tarihli raporda başvurucu Muzaffer Özer’in sağ üst kolda ve belinde sürekli ağrıdan yakındığı, sağ dirsek 4 cm yukarısında 3 cm çapında açık kahverengi, sol dirsek üst kısmında 4 cm ebadında çok açık kahverengi, her iki klavikulanın orta kısmında kemiğe paralel 5 cm boyunda açık kahverengi, sol omuz başında 2 cm çapında kahverengi, sağ ayak bileği üst kısmında 3 cm’lik alanda belli belirsiz açık kahverengi, sol el 5. parmak metakarp sırtında 2 cm boyunda çok açık kahverengi renk değişiklikleri ile sol poplitea bölgesinde 4 cm’lik alanda venöz damarların bariz hâle geldiği, yaralanmaların başvurucunun dört gün mutad iştigaline engel teşkil eder nitelikte bulunduğu kanaati belirtilmiştir.
16. Başvuruculardan Muzaffer Özer hakkında 5/6/2006 tarihinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliği tarafından düzenlenen raporda özetle başvurucunun boynunda, sol omzunda, her iki kol dirsek üst bölümlerde koyu mor-kahverengi renk değişiklikleri, akciğer sesleri dinlemekle sol tarafta yaygın raller ve wheezing mevcut olduğu; batın palpasyonunda hassasiyet, servikal artroz, lomber artroz, iskial bursit, brakial pleksus hasarı sekeli, lomber disk hernisi ve travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulmuştur.
17. Başvurucu Faruk Ketboğa 14/2/2000 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından müşteki sıfatıyla alınan beyanında gözaltında bulunduğu süre içinde askıya alınma, tazyikli soğuk su ve elektrik uygulaması, falaka, ellerine copla vurma, başına ve yüzüne ise yumrukla vurma şeklinde kötü muameleye maruz kaldığını, gözleri kapalı olduğu için kötü muamelenin kimler ve kaç kişi tarafından yapıldığını bilmediğini, şikâyetçi olmadığını belirtmiştir.
18. Başvurucu Mehmet Zülfi Tan 14/2/2000 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından müşteki sıfatıyla alınan beyanında gözaltında bulunduğu süre içinde soğuk su uygulamasına maruz bırakıldığını, ellerinin arkadan bağlandığını, askıya alındığını, testislerinin sıkıldığını, çırılçıplak soyulduğunu ve ellerine vurulduğunu, gözleri kapalı olduğu için kötü muamelenin kimler tarafından yapıldığını bilmemekle birlikte üç dört kişi olduklarını tahmin ettiğini, şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
19. Başvurucu Muzaffer Özer 14/2/2000 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından müşteki sıfatıyla alınan beyanında gözaltında bulunduğu süre içinde askıya alınma, cinsel organına elektrik verilme, falakaya yatırma, tazyikli su verme şeklinde kötü muameleye maruz bırakıldığını, gözleri kapalı olduğu için kötü muamelenin kimler tarafından yapıldığını bilmemekle birlikte kalabalık olduklarını tahmin ettiğini, şikâyetçi olmadığını belirtmiştir.
20. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı yapılan soruşturma sonucunda 10/4/2000 tarihli ve K.2000/2522 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
21. Başvurucuların anılan karara karşı itiraz yoluna başvurmaları üzerine Kilis Ağır Ceza Mahkemesi 29/9/2000 tarihli ve 2000/160 sayılı kararla itirazın reddine hükmetmiştir.
22. Başvurucular müdafiinin, anılan ret kararına karşı yazılı emir yoluna başvurulması için Bakanlığa yaptığı müracaat üzerine başlatılan olağanüstü kanun yolu süreci sonucunda Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20/2/2001 tarihli ve E.2001/585, K.2001/2070 sayılı kararı ile Kilis Ağır Ceza Mahkemesinin anılan ret kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
23. Belirtilen Yargıtay kararı üzerine Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucuların ifade alma işlemlerinde görev yapan polis memurları A.T., E.T., N.B., S.K., H.B. hakkında 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 243. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan işkence ve zalimane hareket suçunu işledikleri iddiası ile Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
24. Sanıklar A.T., E.T., N.B., S.K ve H.B.savunmalarında özetle atılı suçu kabul etmediklerini, başvuruculara karşı herhangi bir işkence ya da baskı uygulamadıklarını, gözaltı çıkışında alınan adli muayene raporlarının kendi ifadelerini doğruladığını, ayrıca başvurucuların yer gösterme işlemlerinin kameraya alınmış olduğunu bu görüntülerin de dosyaya sunulduğunu, başvurucuların amaçlarının haklarındaki delilleri geçersiz kılmak olduğunu beyan etmişlerdir.
25. Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Adana Özel Tip Ceza İnfaz Kurumunda bulundukları tahmin edilen müştekilerin beyanlarının alınması için Adana Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine farklı tarihlerde talimatlar yazılmış, talimatların neden yerine getirilemediği tespit edilememekle birlikte müştekilerinadreslerinin belirsiz olduğu gerekçesiyle dinlenmelerinden vazgeçilerek 29/5/2002 tarihli ve E.2001/185, K.2002/168 sayılı kararla sanıklar tarafından müsnet fiilin işlendiğine ilişkin hüküm kurulmasına elverişli ve yeterli delil elde edilememesi nedeniyle sanıkların beraatına hükmedilmiştir.
26. Başvurucu Muzaffer Özer tarafından öğrenilen karara ilişkin temyiz isteminde bulunulması üzerine karar, müştekinin davadan haberdar edilmeyerek hüküm kurulduğu gerekçesiyle Yargıtay tarafından 30/1/2006 tarihinde bozulmuştur.
27. Bozma sonrası yargılamada müştekiler hakkında adres araştırması yaptırılmış ve Muzaffer Özer’in 22/2/2007, Mehmet Zülfi Tan’ın 29/2/2008 ve Faruk Ketboğa’nın ise ancak 4/5/2010 tarihinde beyanlarına başvurulabilmiştir.
28. Katılan Muzaffer Özer, istinabeyle alınan beyanında dört gün Emniyette tutulduğunu, ilk gün hiç yemek verilmediğini, daha sonra polis memurları tarafından dövüldüğünü, kendisine eziyet edildiğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirtmiştir.
29. Katılan Mehmet Zülfi Tan istinabeyle alınan beyanında olay tarihinde Nizip Polat Akın İlköğretim Okulunda müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, evinin basıldığını, Emniyetçe gözaltına alınıp Gaziantep'e getirildiğini, dört gün boyunca Emniyette işkence gördüğünü, kış gününde dışarı çıkarılıp üzerine soğuk su döküldüğünü, suçunu ikrar etmesininin istendiğini, gözü bağlı olduğu için kimin yaptığını bilmediğini, şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
30. Faruk Ketboğa istinabeyle alınan beyanında 27/1/2000 tarihinde kendisinin ve diğer müştekilerin gözaltına alındığını, dört gün boyunca göz altında kaldığını,bu hususta adli tıp raporlarının da olduğunu, gözleri bağlı olduğu için işkenceyi yapanları görmediğini,sanıklar hakkında şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
31. Mahkeme, sanıklar A.T., E.T., A.H.B., S.K. ve N.B.nin üzerlerine atılı suçu işlediklerinin sabit olmadığı gerekçesiyle 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi gereğince beraatlerine ve kararın kesinleşmesi ile olayın gerçek faillerinin tespiti için Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbarında bulunulmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“… her ne kadar müştekilerde bir kısım işkence izlerine dair delil elde olunmuş ise de, müştekileri sorgulayan ekibin içerisinde sanıkların olup olmadığının belirlenemediği, müştekilere işkenceye ilişkin eylemlerin yapıldığı sırada gözlerinin kapalı olması ve kendilerine işkence fiilini yapanları görmediklerine dair ifadeleri göz önüne alındığında yüklenen suçun sanıklar tarafından gerçekleştirildiğini gösterir her türlü şüpheden uzak cezalandırılmalarını haklı kılacak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından her bir sanığın yüklenen suçtan ayrı ayrı beraatlerine,
…”
32. Anılan karara karşı temyiz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarihli ve E.2012/15910, K.2012/28461 sayılı ilamı ile en son sanıkların savunmalarının alındığı 2001 yılından itibaren 10 yıllık asli dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle sanıklar hakkındaki kamu davalarının 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesinin üçüncü fıkrası ve 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesi gereğince düşürülmesine karar verilmiştir.
33. Başvurucular, Yargıtayın kamu davasının düşürülmesine dair kararını 4/1/2013 tarihinde öğrendiklerini beyan etmişlerdir. Bakanlık; başvuruculardan Mehmet Zülfi Tan’ın 31/12/2012, Muzaffer Özer’in 8/1/2013, Faruk Ketboğa’nın ise 28/1/2013 tarihinde kararı tebliğ aldıklarını belirtmektedir. Başvurucular 30/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
34. Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/12/2012 tarihli suç duyurusu yazısı üzerine Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca yeniden başlatılan soruşturma sonucunda zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle 25/2/2013 tarihli ve 2012/64145 Soruşturma sayılı kararla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…
Şüphelilerin üzerlerine atılı eylemin 765 sayılı TCK’nın 243. (m)addesinde düzenlenen işkence veya zalimane hareket suçunu oluşturup 765 sayılı TCK’nın 102/3 maddesi gereğince 10 yıllık dava zamanaşımına tabi olduğu, 27/01/2010 tarihinde dava zamanaşımının dolduğu, dava zaman aşımının dolmuş olması nedeniyle kovuşturma yapılamayacağı …”
B. İlgili Hukuk
35. 765 sayılı mülga Kanun’un 243. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bir kimseye cürümlerini söyletmek, mağdurun, şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek için yahut şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz yıla kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası verilir.”
36. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesi şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
…
3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
… geçmesile ortadan kalkar.”
37. 765 sayılı mülga Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
39. Başvurucular; gözaltında tutuldukları süre içinde işkenceye maruz kaldıklarını, bu konuda etkili bir soruşturma yürütülmediğini, yürütülen yargılamanın uzun sürdüğünü, zamanaşımı nedeniyle davanın düştüğünü, olayla ilgili olarak bir idari soruşturma da yürütülmediğini belirterek adil yargılanma ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakları ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında, yargılama süreci değerlendirileceğinden, başvurucuların adil yargılanma hakkına ilişkin anılan şikâyetleri ile etkili bir hukuk yoluna başvurma hakları ile ilgili ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiş, başvurunun tamamının işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
43. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
44. Başvurucular; gözaltında tutuldukları süre içinde işkenceye maruz kaldıklarını, bu konuda etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmektedir.
45. Bakanlık görüşünde başvurucuların gözaltı giriş ve çıkış raporlarında darp ve cebir izine rastlanmadığı gibi tutuklanma talebiyle çıkarıldıkları ve sorgularının yapıldığı Mahkeme önünde herhangi bir işkence olgusundan bahsetmedikleri, kovuşturma aşamasında müştekilere ulaşılamaması nedeniyle dinlenmelerinden vazgeçilerek hüküm kurulduğu ancak Yargıtay tarafından kararın bozulduğu, müştekiler hakkında adres araştırması yapıldığı ve ancak 2007, 2008 ve 2010 yıllarında beyanlarına başvurulabildiği belirtilmiş; işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediğine ilişkin takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu ifade edilmiştir.
46. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyan dilekçesinde adliyeye ve gözaltı çıkış raporu için hastaneye polislerle birlikte götürüldükleri için herhangi bir şikâyette bulunamadıklarını, Savcılık tarafından alınan ifadelerinde yapılan işkenceleri tarif ettiklerini, ikisi ise korktukları için şikâyetçi olmadıklarını, doktor raporuyla sabit olan yaralanmalarına karşı yargılamanın hiçbir aşamasında açıklama getirilmediğini belirtmişlerdir.
47. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlaline yönelik iddiaların, somut fiillerin tasvirini içeren ayrıntılı ve tutarlı anlatımlar içermesi gerekmektedir.
48. Başvurucular Anayasa Mahkemesine sundukları başvuru formu ve eklerinde her biri için kişiselleştirme yapılmaksızın gözaltında bulundukları sırada amir konumundaki kişilerin denetim ve gözetimi altında çok sayıda görevli tarafından işkence (tazyikli su, elektrik, askıya alma, falaka vb.), kötü muamele ve hakarete maruz kaldıklarını, dövüldüklerini beyan etmişlerdir.
49. Başvurucular işkence bulgularının sağlık raporlarında sabit olduğunu belirterek iddia ettikleri kötü muamelenin; yerine, zamanına ve süresine ilişkin bilgi sunmadıkları gibi soruşturma dosyasının incelenmesi sonucunda da bu yönde açıklamaları içerir bir belgeye rastlanmamıştır.
50. Başvurucuların gözaltı giriş ve çıkışlarında darp ve cebir izine rastlanmadığına ilişkin rapor düzenlenmesine karşın başvurucuların ceza infaz kurumuna sevk edilmelerinden dört gün sonra alınan geçici sağlık raporlarında geneli hassasiyet olarak tanımlanmış birtakım bulguların tespit edildiği anlaşılmaktadır.
51. İşkence ve kötü muamele iddialarının araştırılmasındaki en önemli delillerden olan sağlık raporlarının, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından tavsiye edilen standartlara ve İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Bir Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesine İlişkin Kılavuz'da (İstanbul Protokolü) yer alan ilkelere uygun olması gerekmektedir. Gerekli standartların altında kalan sağlık raporları tek başlarına kötü muamele iddialarının kanıtlanması ya da aksinin ispatlanmasında yeterli görülmemektedir (Ballıktaş/Türkiye, B. No: 7070/03, 20/10/2009, § 28).
52. Başvurucular tarafından gözaltı giriş ve çıkış raporlarının polis memurlarının refakatinde düzenlendikleri ileri sürülmekte, başvurucular hakkında düzenlenen geçici adli muayene raporlarında ise başvurucuların kötü muamele öyküsüne yer verilmediği gibi tespit edilen bulguların kötü muamele iddiaları ile uyuşup uyuşmadığı konusunda bir değerlendirme de bulunmamaktadır. Başvuruya konu olaya ilişkin mevcut sağlık raporlarının uluslararası standartlara uygunluğu devletin soruşturma yükümlülüğüne yönelik yapılan incelemede ele alınacak olmakla birikte bu aşamada söylenmesi gereken anılan raporların kötü muamele iddialarının kanıtlanmasında ya da aksinin ispatlanmasında tek başına yeterli olmadığı, ayrıca anılan raporların başvurucuların ileri sürdükleri ölçüde işkence niteliğine ulaşan bir eylemin gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin yeterli veri sunmadığıdır.
53. Başvurucu Muzaffer Özer tarafından Anayasa Mahkemesine ayrıca iki farklı sağlık raporu sunulduğu (bkz. §§ 14, 15), anılan sağlık raporlarında birtakım bulguların tespit edildiği anlaşılmakla birlikte olayın gerçekleştiği ileri sürülen tarihten altı ay ve altı yıl geçmesinden sonra alınan ve yargılama süresince dosyaya sunulduğuna ilişkin bir veri de bulunmayan sağlık raporlarının tek başına başvurucunun gözaltında gördüğünü ileri sürdüğü kötü muamele ile arasında bir nedensellik bağı kurulmasında yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.
54. Anayasa Mahkemesi, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali iddialarına ilişkin yaptığı değerlendirmelerde başvurucunun bireysel başvuru formundaki anlatımı, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki beyanları, soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan sanık ifadeleri ile varsa tanık beyanları ile sair deliller, ilk derece mahkemesinin somut olaya ilişkin değerlendirmesi ve sağlık raporlarını bir bütün olarak değerlendirerek maddi olaya ilişkin bir sonuca varmaktadır.
55. Anayasa Mahkemesinin, başvurucuların ileri sürdükleri askıya alma, elektrik verme, falaka, kaba dayak gibi işkence iddialarının esasına yönelik bir sonuca varmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı anlaşıldığından başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.
a. Genel İlkeler
56. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmelidir. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumluluklarında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110)
57. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
58. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
59. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
60. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
61. Şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25).
62. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
63. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının veaf veya genel affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121; Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55).
64. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Somut olayda başvurucuların gözaltında kötü muameleye maruz kaldıklarınailişkin yaptıkları şikâyet sonucunda Cumhuriyet Savcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, anılan karara karşı yapılan itiraz reddedilmiştir. Başvurucuların Bakanlığa yaptığı müracaat üzerine başlatılan süreç sonunda başvurucularda bir kısım yaralanmalara dair delil elde edildiği kanaatine varılmış ancak sanıklar tarafından suçun işlendiğine dair yeterli delil bulunamaması nedeniyle beraat kararı verilmiştir. Bununla birlikte temyiz üzerine Yargıtay tarafından zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Mahkemenin suç duyurusu üzerine sorumluların tespit edilmesi için yeniden başlatılan soruşturma ise zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sona ermiştir (bkz. §§ 9-34).
66. Devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün öncelikli amacı; maddi olayı açıklığa kavuşturmak, olaya ilişkin bireylerin ve devletin sorumluluğunu saptamaktır (İstanbul Protokolü Ek 1, madde 1-a). Ancak maddi olayın ve sorumluluğun tespit edilmesinin ardından soruşturma sürecinin diğer amaçları, sorumluların cezalandırılmaları ve mağdurlar içingiderim sağlanması söz konusu olabilecektir. Nitekim dar anlamda soruşturmanın etkililiği, maddi gerçekleri ortaya çıkarmaya yönelik bir soruşturma yapılmasını ve tüm delillerin toplanmasını ifade etmektedir.
67. Soruşturma makamlarının işkence ve kötü muamele iddialarına yönelik en önemli yükümlülüklerinden biri yeterli tıbbi delil toplanmasını sağlamaktır. Tıbbi muayeneler güvenilir ve gerçeğe uygun raporlarla sonuçlanmalı, bunun için de muayeneler güvenlik görevlileri ve diğer kamu görevlilerinin bulunmadığı bir şekilde, tıp uzmanlarının kontrolünde özel olarak yapılmalı; raporlarda görüşme koşulları, kişinin öyküsü, fiziksel ve psikolojik bulgular ile bu bulguların kötü muamele öyküsüyle ilişkisinin yorumlanmasını içeren hekim görüşü açıkça yer almalıdır (İstanbul Protokolü Ek 1, madde 6).
68. Başvurucular, gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporlarının polis memurlarının refakatinde düzenlendiğini beyan etmektedir. Başvurucuların Savcılığa verdikleri dilekçe üzerine başlatılan soruşturma kapsamında alınan geçici sağlık raporlarında kötü muamele öyküsü ve tespit edilen bulguların olası kötü muamele ile ilişkisine yönelik bir hekim görüşü de bulunmamaktadır. Başvurucuların soruşturma süresince ileri sürdükleri falaka, askıya alma, elektrik verme gibi kötü muamele iddialarının tespitine yönelik kapsamlı muayene, laboratuvar incelemeleri, biyopsi, EMG gibi teknik incelemeleriiçeren bir sağlık raporu aldırılması yoluna gidildiğine ilişkin bir belgeye de rastlanmamıştır.
69. Bunun yanı sıra başvurucuların gözaltında gerçekleştiğini ileri sürdükleri kötü muamele iddialarının, gözaltı çıkış raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı şeklinde düzenlenen rapor ile ceza infaz kurumuna sevk edilmelerinden dört gün sonra aldırılan raporda birtakım bulguların tespit edilmesi birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan çelişkinin giderilmesine, gözaltı çıkış raporunun gerçeğe uygun düzenlenip düzenlenmediğine ilişkin bir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır.
70. Başvurucuların kötü muamele iddialarını açıklığa kavuşturabilecek nitelikte başkaca bir delile ulaşılıp ulaşılamayacağına ilişkin bir araştırma yapıldığına ilişkin bir veriye de rastlanmamıştır.
71. Maddi gerçekliğin ortaya çıkarılamamasının yanı sıra soruşturma ve kovuşturma aşaması bir bütün olarak toplam on üç yıla yakın sürmüş ve zaman aşımı sürelerinin dolması ile sonuçlanmıştır. Başvurucuların şikâyet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanması nedeniyle olağanüstü yargı yoluna başvurulması, başvurucuların ceza infaz kurumunda bulunmalarına karşın müşteki sıfatıyla beyanlarının alınamaması, beyanlar alınmadan hükme gidilmesi nedeniyle Yargıtay tarafından kararın bozulması ve bu bozma öncesinde Yargıtay önündeki üç yıla yakın bekleme süresi, bozma sonrasında başvurucuların ceza infaz kurumundan tahliye oldukları anlaşılmakla beyanlarının alınabilmesi için adres araştırması yapılması yargılama sürecinin uzun sürmesine ve nihayetinde zamanaşımı sürelerinin dolmasına neden olmuştur.
72. İşkence ve kötü muamele iddialarının hızlı bir şekilde yürütülmesi ve yürütülen cezai işlemlerin zamanaşımına uğramasına imkan verilmemesi; hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi bakımından önem taşımakta ve etkili soruşturma yükümlülüğünün temel unsurlarından birini oluşturmaktadır (§ 62-63).
73. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde maddi olayın açıklığa kavuşturulmasını ve olası sorumluların tespitini sağlayabilecek yeterlilikte, hızlı ve etkili bir soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmemesi, dahası soruşturma ve kovuşturma aşamalarının zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle düşme ile sona ermesi nedeniyle sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli etkili resmî bir soruşturmanın yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucular, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğinin tespiti ile her bir başvurucu için 50.000 TL manevi ve 60.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
77. Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesinde hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.
79. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya, yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesinde hukuki yarar bulunmadığı hususu da dikkate alınarak net 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
80. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların maddi tazminat talepleriniceza infaz kurumuna girmeden önce ve ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra çalıştıkları işler arasındaki maaş farklıklarına dayandırmaları nedeniyle tespit edilen ihlal ile maddi tazminat talepleri arasında bir nedensellik bağı bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu Muzaffer Özer maddi tazminat talebine gerekçe olarak gözaltında gördüğü birtakım muamelenin kendisinde kalıcı görme bozukluğuna neden olduğunu ileri sürmüş ancak buna ilişkin Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi ya da belge sunmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen yargılama giderlerinden 198,35 TL başvuru harcının Faruk Ketboğa’ya (diğer iki başvurucu yönünden adli yardım talebinin kabul edildiği dikkate alınarak), 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine net 25.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE; tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu Faruk Ketboğa’ya ÖDENMESİNE, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesine ve Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.