TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUZAFFER ÖZER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1146)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Basvurucular
|
:
|
1. Muzaffer ÖZER
|
|
|
2. Mehmet Zülfi TAN
|
|
|
3. Faruk KETBOĞA
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında işkence yapılması, buna ilişkin etkili
bir soruşturma yürütülmemesi ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesi
nedenleriyle adil yargılanma ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakları ile
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/1/2013 tarihinde Bakırköy
11. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/12/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 28/5/2015
tarihinde, başvurucular Muzaffer Özer ve Mehmet Zülfi Tan’ın adli yardım
taleplerinin kabulüne, Faruk Ketboğa’nın adli yardım
talebinin reddine karar verilmiş; eksik başvuru harcı, adli yardım talebi
reddedilen Faruk Ketboğa tarafından tamamlanmıştır.
5. Bölüm Başkanı tarafından 29/5/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/7/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 28/7/2015 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 13/8/2015
tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, 27/1/2000 tarihinde
Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri
tarafından terör örgütü üyesi oldukları şüphesi ile gözaltına alınmış ve dört
gün süreyle gözaltında tutulmuştur.
10. Başvurucuların 27/1/2000 ve
31/1/2000 tarihlerinde yapılan gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporlarında
darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
11. Gözaltı süresi sonunda Cumhuriyet Savcısı önüne çıkarılan
başvurucular, sevk edildikleri mahkemece tutuklanarak ceza infaz kurumuna sevk
edilmişlerdir.
12. Başvurucular, 4/2/2000 tarihinde
ceza infaz kurumundan yazdıkları dilekçelerle Emniyet Müdürlüğünde kimliklerini
bilmedikleri görevliler tarafından işkenceye maruz bırakıldıklarını belirterek
sorumlulardan şikâyetçi olduklarını bildirmişlerdir.
13. Cumhuriyet Savcılığı tarafından aynı tarihte başvurucuların
hastaneye sevk edilmeleri sağlanmış, başvurucular hakkında Gaziantep Devlet
Hastanesi Tabipliğince 4/2/2000 günü saat 17.15’te
geçici muayene raporları düzenlenmiştir. Belirtilen raporlara göre;
i. Mehmet Zülfi Tan'ın fizik
muayenesinde sağ ayak bileği ve sol omuzda hassasiyet,
ii. Muzaffer Özer'in fizik muayenesinde sağ ayak bileği ön ve
arkasında 1 cm² ekimoz; sol ayak alt kısımda, sol ön
kol ve üst kısımda, sağ kol bileğinde ve boyunda hassasiyet,
iii. Faruk Ketboğa’nın fizik
muayenesinde frontalde üst kısımda 1 cm² hassasiyet,
her iki üst kol kısımda humerusta hassasiyet, sacral bel bölgesinde hassasiyet tespit edilmiştir.
14. Başvurucu Muzaffer Özer ayrıca iki farklı sağlık raporunu
daha bireysel başvuru dosyasına sunmuştur.
15. Gaziantep E Tipi Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne hitaben
Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp
Anabilim Dalı Başkanı ve Uzmanı tarafından başvurucu Muzaffer Özer hakkında
düzenlenen 25/8/2000 tarihli raporda başvurucu
Muzaffer Özer’in sağ üst kolda ve belinde sürekli ağrıdan yakındığı, sağ dirsek
4 cm yukarısında 3 cm çapında açık kahverengi, sol dirsek üst kısmında 4 cm
ebadında çok açık kahverengi, her iki klavikulanın
orta kısmında kemiğe paralel 5 cm boyunda açık kahverengi, sol omuz başında 2
cm çapında kahverengi, sağ ayak bileği üst kısmında 3 cm’lik
alanda belli belirsiz açık kahverengi, sol el 5. parmak metakarp
sırtında 2 cm boyunda çok açık kahverengi renk değişiklikleri ile sol poplitea bölgesinde 4 cm’lik
alanda venöz damarların bariz hâle geldiği,
yaralanmaların başvurucunun dört gün
mutad iştigaline engel teşkil eder nitelikte
bulunduğu kanaati belirtilmiştir.
16. Başvuruculardan Muzaffer Özer hakkında 5/6/2006 tarihinde
Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliği tarafından düzenlenen raporda
özetle başvurucunun boynunda, sol omzunda, her iki kol dirsek üst bölümlerde
koyu mor-kahverengi renk değişiklikleri, akciğer sesleri dinlemekle sol tarafta
yaygın raller ve wheezing
mevcut olduğu; batın palpasyonunda hassasiyet, servikal artroz, lomber artroz, iskial bursit, brakial pleksus hasarı sekeli, lomber disk hernisi ve travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulmuştur.
17. Başvurucu Faruk Ketboğa 14/2/2000 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından müşteki
sıfatıyla alınan beyanında gözaltında bulunduğu süre içinde askıya alınma,
tazyikli soğuk su ve elektrik uygulaması, falaka, ellerine copla vurma, başına
ve yüzüne ise yumrukla vurma şeklinde kötü muameleye maruz kaldığını, gözleri
kapalı olduğu için kötü muamelenin kimler ve kaç kişi tarafından yapıldığını
bilmediğini, şikâyetçi olmadığını belirtmiştir.
18. Başvurucu Mehmet Zülfi Tan 14/2/2000
tarihinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından müşteki sıfatıyla alınan beyanında
gözaltında bulunduğu süre içinde soğuk su uygulamasına maruz bırakıldığını,
ellerinin arkadan bağlandığını, askıya alındığını, testislerinin sıkıldığını,
çırılçıplak soyulduğunu ve ellerine vurulduğunu, gözleri kapalı olduğu için
kötü muamelenin kimler tarafından yapıldığını bilmemekle birlikte üç dört kişi
olduklarını tahmin ettiğini, şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
19. Başvurucu Muzaffer Özer 14/2/2000
tarihinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından müşteki sıfatıyla alınan beyanında
gözaltında bulunduğu süre içinde askıya alınma, cinsel organına elektrik
verilme, falakaya yatırma, tazyikli su verme şeklinde kötü muameleye maruz
bırakıldığını, gözleri kapalı olduğu için kötü muamelenin kimler tarafından
yapıldığını bilmemekle birlikte kalabalık olduklarını tahmin ettiğini, şikâyetçi
olmadığını belirtmiştir.
20. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı yapılan soruşturma
sonucunda 10/4/2000 tarihli ve K.2000/2522 sayılı
kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
21. Başvurucuların anılan karara karşı itiraz yoluna
başvurmaları üzerine Kilis Ağır Ceza Mahkemesi 29/9/2000
tarihli ve 2000/160 sayılı kararla itirazın reddine hükmetmiştir.
22. Başvurucular müdafiinin, anılan
ret kararına karşı yazılı emir yoluna başvurulması için Bakanlığa yaptığı
müracaat üzerine başlatılan olağanüstü kanun yolu süreci sonucunda Yargıtay 4.
Ceza Dairesinin 20/2/2001 tarihli ve E.2001/585,
K.2001/2070 sayılı kararı ile Kilis Ağır Ceza Mahkemesinin anılan ret kararının
kaldırılmasına karar verilmiştir.
23. Belirtilen Yargıtay kararı üzerine Gaziantep Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucuların ifade alma işlemlerinde görev yapan polis
memurları A.T., E.T., N.B., S.K., H.B. hakkında
1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 243. maddesinin
birinci fıkrasında tanımlanan işkence ve zalimane hareket suçunu işledikleri
iddiası ile Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
24. Sanıklar A.T., E.T., N.B., S.K ve H.B.savunmalarında özetle atılı suçu kabul etmediklerini,
başvuruculara karşı herhangi bir işkence ya da baskı uygulamadıklarını, gözaltı
çıkışında alınan adli muayene raporlarının kendi ifadelerini doğruladığını,
ayrıca başvurucuların yer gösterme işlemlerinin kameraya alınmış olduğunu bu
görüntülerin de dosyaya sunulduğunu, başvurucuların amaçlarının haklarındaki
delilleri geçersiz kılmak olduğunu beyan etmişlerdir.
25. Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Adana Özel Tip
Ceza İnfaz Kurumunda bulundukları tahmin edilen müştekilerin beyanlarının
alınması için Adana Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine farklı tarihlerde talimatlar
yazılmış, talimatların neden yerine getirilemediği tespit edilememekle birlikte
müştekilerinadreslerinin belirsiz olduğu gerekçesiyle
dinlenmelerinden vazgeçilerek 29/5/2002 tarihli ve
E.2001/185, K.2002/168 sayılı kararla sanıklar tarafından müsnet
fiilin işlendiğine ilişkin hüküm kurulmasına elverişli ve yeterli delil elde
edilememesi nedeniyle sanıkların beraatına hükmedilmiştir.
26. Başvurucu Muzaffer Özer tarafından öğrenilen karara ilişkin
temyiz isteminde bulunulması üzerine karar, müştekinin davadan haberdar
edilmeyerek hüküm kurulduğu gerekçesiyle Yargıtay tarafından 30/1/2006
tarihinde bozulmuştur.
27. Bozma sonrası yargılamada müştekiler hakkında adres
araştırması yaptırılmış ve Muzaffer Özer’in 22/2/2007,
Mehmet Zülfi Tan’ın 29/2/2008 ve Faruk Ketboğa’nın
ise ancak 4/5/2010 tarihinde beyanlarına başvurulabilmiştir.
28. Katılan Muzaffer Özer, istinabeyle alınan beyanında dört gün
Emniyette tutulduğunu, ilk gün hiç yemek verilmediğini, daha sonra polis
memurları tarafından dövüldüğünü, kendisine eziyet edildiğini, sanıklardan
şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirtmiştir.
29. Katılan Mehmet Zülfi Tan istinabeyle
alınan beyanında olay tarihinde Nizip Polat Akın İlköğretim Okulunda müdür
yardımcısı olarak görev yaptığını, evinin basıldığını, Emniyetçe gözaltına
alınıp Gaziantep'e getirildiğini, dört gün boyunca Emniyette işkence gördüğünü,
kış gününde dışarı çıkarılıp üzerine soğuk su döküldüğünü, suçunu ikrar etmesininin istendiğini, gözü bağlı olduğu için kimin
yaptığını bilmediğini, şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
30. Faruk Ketboğa istinabeyle alınan
beyanında 27/1/2000 tarihinde kendisinin ve diğer müştekilerin gözaltına
alındığını, dört gün boyunca göz altında kaldığını,bu
hususta adli tıp raporlarının da olduğunu, gözleri bağlı olduğu için işkenceyi
yapanları görmediğini,sanıklar hakkında şikâyetçi
olduğunu beyan etmiştir.
31. Mahkeme, sanıklar A.T., E.T.,
A.H.B., S.K. ve N.B.nin üzerlerine atılı suçu
işlediklerinin sabit olmadığı gerekçesiyle 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının (e) bendi gereğince beraatlerine
ve kararın kesinleşmesi ile olayın gerçek faillerinin tespiti için Cumhuriyet
Başsavcılığına suç ihbarında bulunulmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“… her ne kadar
müştekilerde bir kısım işkence izlerine dair delil elde olunmuş ise de,
müştekileri sorgulayan ekibin içerisinde sanıkların olup olmadığının
belirlenemediği, müştekilere işkenceye ilişkin eylemlerin yapıldığı sırada
gözlerinin kapalı olması ve kendilerine işkence fiilini yapanları
görmediklerine dair ifadeleri göz önüne alındığında yüklenen suçun sanıklar
tarafından gerçekleştirildiğini gösterir her türlü şüpheden uzak
cezalandırılmalarını haklı kılacak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından
her bir sanığın yüklenen suçtan ayrı ayrı beraatlerine,
…”
32. Anılan karara karşı temyiz isteminde bulunulması üzerine
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarihli ve
E.2012/15910, K.2012/28461 sayılı ilamı ile en son sanıkların savunmalarının
alındığı 2001 yılından itibaren 10 yıllık asli dava zamanaşımı süresinin
dolması nedeniyle sanıklar hakkındaki kamu davalarının 765 sayılı mülga
Kanun’un 102. maddesinin üçüncü fıkrası ve 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesi
gereğince düşürülmesine karar verilmiştir.
33. Başvurucular, Yargıtayın kamu
davasının düşürülmesine dair kararını 4/1/2013
tarihinde öğrendiklerini beyan etmişlerdir. Bakanlık; başvuruculardan Mehmet
Zülfi Tan’ın 31/12/2012, Muzaffer Özer’in 8/1/2013,
Faruk Ketboğa’nın ise 28/1/2013 tarihinde kararı
tebliğ aldıklarını belirtmektedir. Başvurucular 30/1/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
34. Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/12/2012
tarihli suç duyurusu yazısı üzerine Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca
yeniden başlatılan soruşturma sonucunda zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle
25/2/2013 tarihli ve 2012/64145 Soruşturma sayılı kararla kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…
Şüphelilerin üzerlerine atılı eylemin 765
sayılı TCK’nın 243. (m)addesinde düzenlenen işkence
veya zalimane hareket suçunu oluşturup 765 sayılı TCK’nın 102/3 maddesi
gereğince 10 yıllık dava zamanaşımına tabi olduğu, 27/01/2010
tarihinde dava zamanaşımının dolduğu, dava zaman aşımının dolmuş olması
nedeniyle kovuşturma yapılamayacağı …”
B. İlgili Hukuk
35. 765 sayılı mülga Kanun’un 243. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Bir kimseye cürümlerini söyletmek, mağdurun,
şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları bildirmesini
engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek
için yahut şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya
diğer herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya
haysiyet kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz
yıla kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden
mahrumiyet cezası verilir.”
36. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesi şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
…
3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az
ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden
mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
… geçmesile ortadan
kalkar.”
37. 765 sayılı mülga Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“…
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı
ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile
baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
39. Başvurucular; gözaltında tutuldukları
süre içinde işkenceye maruz kaldıklarını, bu konuda etkili bir soruşturma
yürütülmediğini, yürütülen yargılamanın uzun sürdüğünü, zamanaşımı nedeniyle
davanın düştüğünü, olayla ilgili olarak bir idari soruşturma da yürütülmediğini
belirterek adil yargılanma ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakları ile
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İşkence ve kötü
muamele yasağına ilişkin olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu
kapsamında, yargılama süreci değerlendirileceğinden, başvurucuların adil
yargılanma hakkına ilişkin anılan şikâyetleri ile etkili bir hukuk yoluna
başvurma hakları ile ilgili ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiş, başvurunun tamamının işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
43. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
44. Başvurucular; gözaltında tutuldukları süre içinde işkenceye
maruz kaldıklarını, bu konuda etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri
sürmektedir.
45. Bakanlık görüşünde başvurucuların
gözaltı giriş ve çıkış raporlarında darp ve cebir izine rastlanmadığı gibi
tutuklanma talebiyle çıkarıldıkları ve sorgularının yapıldığı Mahkeme önünde
herhangi bir işkence olgusundan bahsetmedikleri, kovuşturma aşamasında
müştekilere ulaşılamaması nedeniyle dinlenmelerinden vazgeçilerek hüküm
kurulduğu ancak Yargıtay tarafından kararın bozulduğu, müştekiler hakkında
adres araştırması yapıldığı ve ancak 2007, 2008 ve 2010 yıllarında beyanlarına
başvurulabildiği belirtilmiş; işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilip
edilmediğine ilişkin takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu ifade
edilmiştir.
46. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyan
dilekçesinde adliyeye ve gözaltı çıkış raporu için hastaneye polislerle
birlikte götürüldükleri için herhangi bir şikâyette bulunamadıklarını, Savcılık
tarafından alınan ifadelerinde yapılan işkenceleri tarif ettiklerini, ikisi ise
korktukları için şikâyetçi olmadıklarını, doktor raporuyla sabit olan
yaralanmalarına karşı yargılamanın hiçbir aşamasında açıklama getirilmediğini belirtmişlerdir.
47. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına
alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlaline yönelik iddiaların, somut
fiillerin tasvirini içeren ayrıntılı ve tutarlı anlatımlar içermesi
gerekmektedir.
48. Başvurucular Anayasa Mahkemesine sundukları başvuru formu ve
eklerinde her biri için kişiselleştirme yapılmaksızın gözaltında bulundukları
sırada amir konumundaki kişilerin denetim ve gözetimi altında çok sayıda
görevli tarafından işkence (tazyikli su, elektrik, askıya alma, falaka vb.),
kötü muamele ve hakarete maruz kaldıklarını, dövüldüklerini beyan etmişlerdir.
49. Başvurucular işkence bulgularının sağlık raporlarında sabit
olduğunu belirterek iddia ettikleri kötü muamelenin; yerine, zamanına ve
süresine ilişkin bilgi sunmadıkları gibi soruşturma dosyasının incelenmesi
sonucunda da bu yönde açıklamaları içerir bir belgeye rastlanmamıştır.
50. Başvurucuların gözaltı giriş ve çıkışlarında darp ve cebir
izine rastlanmadığına ilişkin rapor düzenlenmesine karşın başvurucuların ceza
infaz kurumuna sevk edilmelerinden dört gün sonra alınan geçici sağlık
raporlarında geneli hassasiyet olarak tanımlanmış birtakım bulguların tespit
edildiği anlaşılmaktadır.
51. İşkence ve kötü muamele iddialarının
araştırılmasındaki en önemli delillerden olan sağlık raporlarının, Avrupa
İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından tavsiye edilen standartlara ve
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya
Cezaların Etkili Bir Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesine İlişkin
Kılavuz'da (İstanbul Protokolü) yer alan ilkelere uygun olması gerekmektedir. Gerekli standartların altında kalan
sağlık raporları tek başlarına kötü muamele iddialarının kanıtlanması ya da
aksinin ispatlanmasında yeterli görülmemektedir (Ballıktaş/Türkiye, B. No: 7070/03, 20/10/2009,
§ 28).
52. Başvurucular tarafından gözaltı giriş ve çıkış raporlarının
polis memurlarının refakatinde düzenlendikleri ileri sürülmekte, başvurucular
hakkında düzenlenen geçici adli muayene raporlarında ise başvurucuların kötü
muamele öyküsüne yer verilmediği gibi tespit edilen bulguların kötü muamele
iddiaları ile uyuşup uyuşmadığı konusunda bir değerlendirme de bulunmamaktadır.
Başvuruya konu olaya ilişkin mevcut sağlık raporlarının
uluslararası standartlara uygunluğu devletin soruşturma yükümlülüğüne yönelik
yapılan incelemede ele alınacak olmakla birikte bu
aşamada söylenmesi gereken anılan raporların kötü muamele iddialarının
kanıtlanmasında ya da aksinin ispatlanmasında tek başına yeterli olmadığı,
ayrıca anılan raporların başvurucuların ileri sürdükleri ölçüde işkence
niteliğine ulaşan bir eylemin gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin yeterli
veri sunmadığıdır.
53. Başvurucu Muzaffer Özer tarafından
Anayasa Mahkemesine ayrıca iki farklı sağlık raporu sunulduğu (bkz. §§ 14, 15),
anılan sağlık raporlarında birtakım bulguların tespit edildiği anlaşılmakla
birlikte olayın gerçekleştiği ileri sürülen tarihten altı ay ve altı yıl
geçmesinden sonra alınan ve yargılama süresince dosyaya sunulduğuna ilişkin bir
veri de bulunmayan sağlık raporlarının tek başına başvurucunun gözaltında
gördüğünü ileri sürdüğü kötü muamele ile arasında bir nedensellik bağı
kurulmasında yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.
54. Anayasa Mahkemesi, işkence ve kötü
muamele yasağının ihlali iddialarına ilişkin yaptığı değerlendirmelerde
başvurucunun bireysel başvuru formundaki anlatımı, soruşturma ve kovuşturma
aşamasındaki beyanları, soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan sanık
ifadeleri ile varsa tanık beyanları ile sair deliller, ilk derece mahkemesinin
somut olaya ilişkin değerlendirmesi ve sağlık raporlarını bir bütün olarak
değerlendirerek maddi olaya ilişkin bir sonuca varmaktadır.
55. Anayasa Mahkemesinin, başvurucuların ileri sürdükleri askıya
alma, elektrik verme, falaka, kaba dayak gibi işkence iddialarının esasına
yönelik bir sonuca varmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı
anlaşıldığından başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü
devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.
a. Genel
İlkeler
56. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü
fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma
yürütmelidir. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların
sorumluluklarında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 110)
57. Buna göre bireyin, bir devlet
görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal
eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir
iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı
olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve
bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 25).
58. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar
yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
59. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
60. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 114).
61. Şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır
yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü
muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma
açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız
biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün
olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan,
§ 25).
62. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117).
63. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence veya kötü muameleyle
suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları
çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına
uğramamasının veaf veya genel affın mümkün
kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması
veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa
meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121; Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55).
64. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle
ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle
orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
65. Somut olayda başvurucuların gözaltında kötü muameleye maruz kaldıklarınailişkin yaptıkları şikâyet sonucunda Cumhuriyet
Savcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, anılan karara
karşı yapılan itiraz reddedilmiştir. Başvurucuların Bakanlığa yaptığı müracaat
üzerine başlatılan süreç sonunda başvurucularda bir kısım yaralanmalara dair
delil elde edildiği kanaatine varılmış ancak sanıklar tarafından suçun işlendiğine
dair yeterli delil bulunamaması nedeniyle beraat kararı verilmiştir. Bununla
birlikte temyiz üzerine Yargıtay tarafından zamanaşımı süresinin dolması
nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Mahkemenin suç duyurusu
üzerine sorumluların tespit edilmesi için yeniden başlatılan soruşturma ise
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sona
ermiştir (bkz. §§ 9-34).
66. Devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün öncelikli
amacı; maddi olayı açıklığa kavuşturmak, olaya ilişkin bireylerin ve devletin
sorumluluğunu saptamaktır (İstanbul Protokolü Ek 1, madde 1-a). Ancak maddi
olayın ve sorumluluğun tespit edilmesinin ardından soruşturma sürecinin diğer
amaçları, sorumluların cezalandırılmaları ve mağdurlar içingiderim
sağlanması söz konusu olabilecektir. Nitekim dar anlamda soruşturmanın
etkililiği, maddi gerçekleri ortaya çıkarmaya yönelik bir soruşturma
yapılmasını ve tüm delillerin toplanmasını ifade etmektedir.
67. Soruşturma makamlarının işkence ve kötü muamele iddialarına
yönelik en önemli yükümlülüklerinden biri yeterli tıbbi delil toplanmasını
sağlamaktır. Tıbbi muayeneler güvenilir ve gerçeğe uygun
raporlarla sonuçlanmalı, bunun için de muayeneler güvenlik görevlileri ve diğer
kamu görevlilerinin bulunmadığı bir şekilde, tıp uzmanlarının kontrolünde özel
olarak yapılmalı; raporlarda görüşme koşulları, kişinin öyküsü, fiziksel ve
psikolojik bulgular ile bu bulguların kötü muamele öyküsüyle ilişkisinin
yorumlanmasını içeren hekim görüşü açıkça yer almalıdır (İstanbul Protokolü Ek
1, madde 6).
68. Başvurucular, gözaltı giriş ve çıkış adli muayene
raporlarının polis memurlarının refakatinde düzenlendiğini beyan etmektedir.
Başvurucuların Savcılığa verdikleri dilekçe üzerine başlatılan soruşturma
kapsamında alınan geçici sağlık raporlarında kötü muamele öyküsü ve tespit
edilen bulguların olası kötü muamele ile ilişkisine yönelik bir hekim görüşü de
bulunmamaktadır. Başvurucuların soruşturma süresince ileri sürdükleri falaka,
askıya alma, elektrik verme gibi kötü muamele iddialarının tespitine yönelik
kapsamlı muayene, laboratuvar incelemeleri, biyopsi, EMG gibi teknik incelemeleriiçeren bir sağlık raporu aldırılması yoluna
gidildiğine ilişkin bir belgeye de rastlanmamıştır.
69. Bunun yanı sıra başvurucuların
gözaltında gerçekleştiğini ileri sürdükleri kötü muamele iddialarının, gözaltı
çıkış raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı şeklinde düzenlenen rapor ile
ceza infaz kurumuna sevk edilmelerinden dört gün sonra aldırılan raporda
birtakım bulguların tespit edilmesi birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan
çelişkinin giderilmesine, gözaltı çıkış raporunun gerçeğe uygun düzenlenip
düzenlenmediğine ilişkin bir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır.
70. Başvurucuların kötü muamele iddialarını açıklığa
kavuşturabilecek nitelikte başkaca bir delile ulaşılıp ulaşılamayacağına
ilişkin bir araştırma yapıldığına ilişkin bir veriye de rastlanmamıştır.
71. Maddi gerçekliğin ortaya çıkarılamamasının yanı sıra
soruşturma ve kovuşturma aşaması bir bütün olarak toplam on üç yıla yakın
sürmüş ve zaman aşımı sürelerinin dolması ile sonuçlanmıştır. Başvurucuların şikâyet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturmanın
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanması nedeniyle olağanüstü yargı
yoluna başvurulması, başvurucuların ceza infaz kurumunda bulunmalarına karşın
müşteki sıfatıyla beyanlarının alınamaması, beyanlar alınmadan hükme gidilmesi
nedeniyle Yargıtay tarafından kararın bozulması ve bu bozma öncesinde Yargıtay
önündeki üç yıla yakın bekleme süresi, bozma sonrasında başvurucuların ceza
infaz kurumundan tahliye oldukları anlaşılmakla beyanlarının alınabilmesi için
adres araştırması yapılması yargılama sürecinin uzun sürmesine ve nihayetinde
zamanaşımı sürelerinin dolmasına neden olmuştur.
72. İşkence ve kötü muamele iddialarının hızlı bir şekilde
yürütülmesi ve yürütülen cezai işlemlerin zamanaşımına uğramasına imkan verilmemesi; hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi bakımından önem taşımakta ve etkili
soruşturma yükümlülüğünün temel unsurlarından birini oluşturmaktadır (§ 62-63).
73. Süreç bir bütün olarak
değerlendirildiğinde maddi olayın açıklığa kavuşturulmasını ve olası
sorumluların tespitini sağlayabilecek yeterlilikte, hızlı ve etkili bir
soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmemesi, dahası
soruşturma ve kovuşturma aşamalarının zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle
düşme ile sona ermesi nedeniyle sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli etkili resmî bir soruşturmanın
yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucular, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğinin
tespiti ile her bir başvurucu için 50.000 TL manevi ve 60.000 TL maddi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
77. Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesinde
hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.
79. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında her bir başvurucuya, yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesinde hukuki yarar bulunmadığı hususu da dikkate alınarak net 25.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
80. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların maddi tazminat talepleriniceza infaz kurumuna girmeden önce ve ceza infaz
kurumundan çıktıktan sonra çalıştıkları işler arasındaki maaş farklıklarına
dayandırmaları nedeniyle tespit edilen ihlal ile maddi tazminat talepleri
arasında bir nedensellik bağı bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu
Muzaffer Özer maddi tazminat talebine gerekçe olarak gözaltında gördüğü
birtakım muamelenin kendisinde kalıcı görme bozukluğuna neden olduğunu ileri
sürmüş ancak buna ilişkin Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi ya da belge
sunmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen yargılama giderlerinden
198,35 TL başvuru harcının Faruk Ketboğa’ya (diğer
iki başvurucu yönünden adli yardım talebinin kabul edildiği dikkate alınarak),
1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin
iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine net 25.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE; tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu Faruk Ketboğa’ya ÖDENMESİNE, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesine ve
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.