TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN ÜSTÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6767)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 18/3/2016-29657
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman ÜSTÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Günay
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi
üzerine İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açılan iptal davasının reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkı ile eşitlik ilkesinin, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.Başvuru
formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 10/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
18/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 30/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul ili Kadıköy ilçesi Bostancı Mahallesinde bulunan 703
ada 19 parsel numaralı taşınmaz, tapuda Todori kızı
Atina adına kayıtlı iken Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 5/3/1984 tarihli
ve E.1975/884, K.1984/128 sayılı kararı gereğince Tapu Müdürlüğünce 1/10/1985
tarihinde Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir.
9. Başvurucuların miras bırakanı Satı Üstün, bu taşınmazda
bulunan gecekondusu için 10/6/1983 tarihinde, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı
İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785
Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır.
10. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 22/10/1987 tarihinde bu
taşınmaz için, anılan Kanun’a göre “tapu tahsis belgesi” düzenlenerek
başvurucunun miras bırakanına verilmiştir. Anılan “tapu tahsis belgesi” Tapu
Müdürlüğü tarafından 3/11/1987 tarihinde, taşınmazın tapu kaydının beyanlar
hanesine işlenmiştir.
11. Başvurucu 16/9/1998 tarihinde tapu tahsis belgesi karşılığı
olarak 318.000 TL (eski TL ile) ödemiştir.
12. Tapu tahsis belgesi verilen taşınmazdaki bina, Kadıköy
Belediyesince yapılan imar uygulaması sonucu aynı Mahalle 2890 ada 2 parsel
sayılı taşınmazda kalmıştır.
13. İstanbul Defterdarlığının (Defterdarlık) 7/5/2002 tarihli
yazısı ile tapu tahsis belgesinin iptal edildiği başvurucu ve diğer mirasçılara
bildirilmiştir.
14. Başvurucu, Defterdarlık aleyhine 15/10/2002 tarihinde
İstanbul 6. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) E.2002/1612 sayılı dosyasında açtığı
davada, tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin Defterdarlığın 7/5/2002 tarihli
işleminin yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep etmiştir.
15. Mahkemenin 27/6/2003 tarihli ve E.2002/1612 sayılı kararı
ile 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen şartların birlikte gerçekleştiği
gerekçesiyle yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verilmiştir.
16. Mahkeme, 26/4/2004 tarihli ve E.2002/1612, K.2004/581 sayılı
karar ile davanın kabulüne ve davaya konu tapu tahsis belgesinin iptaline dair
işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...davacının gecekondusunun bulunduğu
alana ilişkin Kadıköy Belediyesince yapılan ikinci şuyulandırma
işleminin yoldan ihdas edilerek belediye adına tescil edilen parsellere ilişkin
kısmının İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 28/2/1997 tarihli ve E.1997/823,
K.1997/158 sayılı kararı ile iptaline karar verildiği, davalı idarece davacıya
ait gecekondunun da imar uygulaması ile önce yol alanı, ikinci imar uygulaması
ile belediye adına tescil edilen alan üzerinde bulunduğu, dava konusu taşınmazın
konut alanında kalmakta olup, yapılaşma şartlarının Taks:
0,25 Kaks: 2,07 H: Serbest olarak düzenlendiği, bu
durumun 2981/3290 sayılı yasanın 20. maddesine, amacına ve yargı kararlarına
aykırılık teşkil ettiğinden bahisle davacıların murisi adına düzenlenen tapu
tahsis belgesinin iptali yönünde işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır.
...
Uyuşmazlıkta davacıya ait gecekondunun
bulunduğu alan anılan idare mahkemesi kararı kapsamında bulunan alan içinde yer
almadığı gibi, imar planının yapımı ve yürürlüğe girmesinde herhangi bir yetki
ve sorumluluğu bulunmayan ve yasada öngörülen azami yüksekliği aşan yükseklikte
yapı yaptırdığı yolunda bir saptamada bulunmayan davacıların murisi adına
düzenlenen tapu tahsisbelgesinin anılannedenlerle
iptal edilmesinde mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
..."
17. Kararın temyizi üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 6/3/2007
tarihli ve E.2004/8054, K.2007/1306 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır. Ancak
davalı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuş, aynı Dairenin 2/3/2009 tarihli
ve E.2007/9794, K.2009/1912 sayılı ilamıyla "....
dava konusu gecekondu için imar affı başvurusunun
yapıldığı tarih itibariyle taşınmazın, özel bir şahsa ait olup olmadığı, özel
şahıs adına kayıtlı ise, 2981 sayılı Yasa'nın 10. maddesinin (a) bendi kapsamında
değerlendirilmesine olanak bulunup bulunmadığı incelenerek, tapu tahsis
belgesinin iptaline ilişkin işlem hakkında yeniden karar verilmesi
gerekmektedir." gerekçeleriyle
karar
düzeltme isteminin kabulüne, onama kararının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına
karar verilmiştir.
18. Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme,
24/9/2009 tarihli ve E.2009/798, K.2009/1482 sayılı kararı ile davanın reddine
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... davacı tarafından 2981 sayılı Kanun
uyarınca af başvurusunun 10/6/1983 tarihinde yapıldığı, bu tarih itibariyle
taşınmazın Todori kızı Atina adına kayıtlı olduğu
anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu gecekondu için imar
affı başvurusu yapıldığı tarih itibariyla taşınmazın
özel bir şahsa ait olduğu hususu karşısında 2981 sayılı Kanun'un 10/a maddesi
kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
..."
19. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/7049, K.2012/2637 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
20. Karar düzeltme istemi, Danıştayın
aynı Dairesinin 18/6/2013 tarihli ve E.2012/10379, K.2013/5009 sayılı ilamıyla
reddedilmiştir.
21. Karar başvurucu vekiline 26/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 23/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“a) Bu Kanun
hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel
Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince
yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre
tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine
tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde
gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.
Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya
kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas
teşkil eder.”
24. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular
hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.
a) (Değişik :
22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa
tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun
oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya
bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak
kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.
b) (Değişik :
22/5/1986 - 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel
idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun
uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları
ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal
ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun
şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine
aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa
veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve
2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.
…
c) (Değişik:22/5/1986 -
3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya
valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma
şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel
Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul
edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye
meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare
kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu planların
tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.
İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları
gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.
…”
25. 2577 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu,
i. 1987 yılında miras bırakanına verilen tapu tahsis
belgesinin 2002 yılında bir sebep gösterilmeden iptal edildiğini, anılan idari
işlemin iptali istemiyle açtığı davanın ise imar affı kapsamında yaptığı
başvuru tarihinde söz konusu taşınmazın Hazine adına kayıtlı olmadığı
gerekçesiyle reddedildiğini,
ii. Özel kişinin mülkiyetinde bulunan bir taşınmaza tapu
tahsis belgesi verilmesinde idarenin kusurunun bulunduğunu, idarenin kendi
ihmal ve kusuruna dayalı olarak tapu tahsis belgesini iptal edemeyeceğini,
kendisiyle benzer durumda bulunan kişilere tapularının verildiğini,
iii. Ayrıca açtığı davanın yaklaşık 11 yıl gibi makul olmayan
bir sürede tamamlandığını ifade etmiştir.
28. Başvurucu bu nedenlerle, Anayasa'nın 10., 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan eşitlik ilkesi ile mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi tazminat talep etmiştir
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu mülkiyet hakkı ile bağlantılı
olarak eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte,
başvurucunun hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığına dair somut
bir bilgi veya belge sunmadığı görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun
belirtilen ihlal iddiaları, mülkiyet ve makul sürede yargılanma hakları
kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlaline İlişkin İddia
30. Başvurucu Kadıköy ilçesinde bulunan taşınmaz üzerindeki
binanın miras bırakanına ait olduğunu, 1987 yılında da kendisine tapu tahsis
belgesi verildiğini, ancak Defterdarlıkça bir sebep gösterilmeden tapu tahsis
belgesinin iptal edildiğini, anılan işlemin iptali amacıyla İstanbul 6. İdare
Mahkemesinde açtığı davanın ise reddine karar verildiğini, böylece tapu tahsis
belgesi olan taşınmazın elinden alındığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık, görüş yazısında Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) sadece mevcut mülkü ve varlıkları koruduğunu, bir
kişinin sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkının -bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- bu korumadan yararlanamayacağını,
başvurucuya verilen tapu tahsis belgesinin tapu senedi olmadığını, dolayısıyla
mülkiyet hakkı sağlamadığını; somut olayda taşınmaz, af başvurusu tarihi
itibarıyla Hazine adına değil, özel kişi adına kayıtlı olduğu için başvurucu
tarafından açılan davanın reddedildiğini, başvurucunun miras bırakanının tapu
tahsis belgesi alırken belirlenen bedeli ödediğini belirterek başvurucunun
miras bırakanına verilen tapu tahsis belgesinin iptali nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde bu hususların da gözetilmesi
gerektiğini bildirmiştir.
32. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, yasal koşulları
oluştuğu halde tapunun verilmediğini ve tapu tahsis belgesinin keyfi olarak
iptal edildiğini belirtmiştir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
35. Belirtilen hükümler uyarınca bir anayasal hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi
için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına
temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması
gerekir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 31).
36. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
37. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün
"Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
38. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren
başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30,
31).
39. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için "sahip olunan bir mülk"e
müdahale edilmesi gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
40. Sahip olunan mülk kavramı, Sözleşme ve Anayasa'daki
düzenlemeler açısından özerk bir kavram olarak ele alınıp incelenmektedir.
Dolayısıyla bu konudaki değerlendirmeler gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) gerekse Anayasa Mahkemesi tarafından mevzuattan bağımsız olarak
değerlendirilmektedir (Depalle/Fransa, B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62;Selçuk Emiroğlu, § 27).
41. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip olunan bir
mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır. Bir kişinin hâlihazırda sahip
olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati
ne kadar güçlü olursa olsun- mevcut mülke sağlanan bu korumadan
yararlanamayacaktır (Murat İslamoğlu,
B. No: 2013/614, 25/6/2014, § 32).
42. Yukarıdaki hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir
"ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını
elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına
dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir
bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 37).
43. Yukarıda belirtildiği üzere mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucunun, öncelikle böyle bir hakkının var olduğunu,
en azından meşru bir beklenti kapsamında mülkiyet hakkının bulunduğunu
kanıtlaması gerekmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali
iddiasının değerlendirilebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek
bir hakkının mevcudiyetinin tartışılması gerekmektedir.
44. Başvuru konusu olayda taşınmazın tapuda Hazine adınakayıtlı olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır.
Bununla birlikte başvurucunun miras bırakanı tarafından 16/9/1988 tarihi itibarıyla
tapu tahsis belgesi için318.000 TL (eski TL ile) (enflasyon oranlarına göregüncellendiğinde yaklaşık 1.919 TL) ödenmiştir. Bu
tutar -başvurucunun sunduğu belgelere göre- taşınmazın tam karşılık değeri
değildir. Ayrıca başvurucunun miras bırakanı ve kendisinin Hazine adına kayıtlı
bu taşınmazı uzun süredir bedelsiz olarak kullanmaya devam ettikleri
anlaşılmaktadır. Diğer taraftan başvurucu, iptal edilen tapu tahsis belgesi
için ödenen bedeli geri alamadığı yönünde şikâyette de bulunmamıştır. Öte yandan
başvurucu, tapu tahsis belgesi iptal edilen taşınmaz üzerinde bulunan binanın
yıkımına veya tahliyesine dair bir işlemi de şikâyet etmemiştir. Bu nedenle
somut olayda Anayasa Mahkemesi, şikâyet konusu yapılan tapu tahsis belgesinin
iptali üzerine binanın bulunduğu taşınmazın (arazinin) tapusunun alınamaması
nedeniyle mülkiyetinin ihlal edildiği iddiası ile sınırlı olarak inceleme
yapacaktır.
45. Yargıtay ve Danıştay içtihatlarına göre “tapu tahsis
belgesi”, imar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde; hazine, belediye, Vakıflar
Genel Müdürlüğü ve il özel idarelerinin müstakilen
sahip oldukları taşınmazlar üzerinde 2981 sayılı Kanun'a göre belirlenen
çerçevede ilgili kişilere tanınan ve şahsi hak içeren bir belgedir. Tapu tahsis
belgesi, 4721 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir. 4721 sayılı Kanun, taşınmazlar
bakımından tapu sicilini ve bu sicile dayalı olarak düzenlenen "tapu senedi"ni esas almaktadır. Bu belge, bir taşınmaz
üzerinde, kişinin mutlak hak sahipliğini gösteren ve herkese karşı ileri
sürülebilen bir hak sağlamaktadır (Ayşe
Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, § 45).
46. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 8/3/2013 tarihli ve
E.2012/14835, K.2013/3429 sayılı ilamı şöyledir:
“Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04/12/1996
tarih ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis
belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve
ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis
belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya
mirasçıları adına tescili için yeterli değildir.
Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına
tescil edilebilmesi için;
-Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu
tahsis belgesinin bulunması,
-Tahsise konu yerde 3194 sayılı Yasa'nın 18.
maddesi uyarınca imar planı veya 3290 sayılı Yasa ile değişik 2981 sayılı Yasa
uyarınca ıslah-imar planlarının yapılmış olması,
-İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir
başka yerden tahsis yapılmamış olması,
-Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış
ve imar planına göre konut alanında kalmış olması,
-Tahsise konu yer ile tescili istenilen
taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliklerinin belirlenmesi
amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılması,
-Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması,
ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler
aracılığı ile saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek
tevdi mahalline depo edilmiş olması,
-İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 sayılı Yasa ile
değişik 2981 sayılı Yasa'nın 18/b-c maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı
kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oranın saptanması gerekir.”
47. Danıştay Altıncı Dairesinin 11/6/2004 tarihli ve E.2003/685,
K.2004/3717 sayılı ilamı da şöyledir:
“2981 sayılı Yasa'nın gerekçesinde, Yasanın
amacı; ekonomik ve sosyal nedenlerle birer çekim merkezi haline gelen kentlere
akın eden vatandaşların mutlak olan barınak ihtiyaçlarının giderilmesi, imar
mevzuatı ve planlara uygun hale getirilebilecek yapıların belli şartlarda
hukukileştirilmesi olarak belirtilmiştir. Yasa, en temel ihtiyaçlardan biri
olan barınma ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumdaki dar gelirli
vatandaşların mağduriyetini gidererek bu durumda olanlara aileleriyle birlikte
barınma olanağı sağlamak için hazine, belediye, il özel idaresi ve vakıf
arazisi üzerine yapılan, barınma amacıyla ya da kısmen barınma kısmen işyeri
olarak kullanılan kaçak yapıları meşrulaştırmıştır.
Bu meşrulaştırma sırasında yasaya özgü olan ve
tapuya esas teşkil ederek hak sahipliğini belirleyecek olan tapu tahsis belgesi
verilmekte ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde
gösterilmektedir.
Bu belge, Medeni Kanunda
tanımlanan tasarruf belgelerinden farklıdır. Mülkiyeti değil, hak sahipliğini
belirlediğinden ve tapuya dönüşünceye kadar işlevi, içinde oturan dar gelirli
ailenin barınma ihtiyacını karşılamak olduğundan bu şekilde tasarruf edilen bir
gecekondunun yıkılması ya da yıkılarak yeniden yapılması tahsisin iptali
sonucunu doğurur ve tapu verilemez. Dolayısıyla tapu tahsis belgesi ile hak
sahibi kabul edilenlerin tasarruf hakları yasanın belirlediği amaçlar
çerçevesinde kısıtlanmıştır.
Bu belirlemeler karşısında, henüz tapuya
dönüşmemiş tapu tahsis belgesi ile tasarruf edilen ve barınma amaçlı
kullanılması gereken gecekondunun, Yasanın öngördüğü amaçlara aykırı olarak
yıkıldığının belirlenmesi üzerine tapu verilmesi isteminin reddedilmesinde
hukuka aykırılık bulunmadığından, İdare Mahkemesince; işlemin iptali yolunda
verilen kararda isabet görülmemiştir.”
48. AİHM’e göre tapu tahsis belgesi
verilen taşınmazlar kamu malı niteliğindedir. Dolayısıyla bu taşınmazların
kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün değildir.Başvurucuların, tahliye
edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmaları mülkiyet hakkının
kazanılmasına gerekçe olamaz. Tapu tahsis belgesi ile mülk sahibi olmanın
şartları olduğundan bu belge şartlı bir hak sağlamaktadır. Bu şartların oluşup
oluşmadığı ise derece mahkemeleri tarafından değerlendirilebilecek bir husustur
(Anat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04,
26/4/2011, § 53).
49. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp sadece kişinin söz
konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi,
belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili
makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de 2981
sayılı Kanun’un 10. maddesinde bu belgenin, ıslah imar planı
gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas
teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı
alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle
tapu kaydı verilmemesi hâlinde sadece bu belgeye dayalı olarak kullanılan
taşınmazın başvurucunun elinden alınması ile alacaklı konuma geldiğinden söz
edilemez. Başvurucu, bu taşınmazla ilgili olarak Sözleşme'yeEk
1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında “mülk”ün
varlığını iddia edemez (Anat ve diğerleri/Türkiye,§§ 55, 56).
50. Islah imar planı, düzensiz ve sağlıksız biçimde oluşmuş yapı
topluluklarının veya yerleşme alanlarının, sınırları belli edilmek suretiyle
mevcut durumu da dikkate alınarak dengeli, düzenli ve sağlıklı hâle getirilmesi
amacıyla mevcut haritalar üzerine yapılan ve yapılanma şartlarını da belirleyen
imar planıdır (Ayşe Öztürk, §
50).
51. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun, tapu tahsis
belgesine dayalı olarak kullandığı taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının bulunup
bulunmadığının tespiti gerekir.
52. Somut olayda başvurucuya 22/10/1987 tarihinde Millî Emlak
Müdürlüğü tarafından 2981 sayılı Kanun’a göre “tapu tahsis belgesi”düzenlenerek verilmiş ve 3/11/1987 tarihinde
taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir. Tapu tahsis belgesine
göre başvurucunun kullandığı binanın, Kadıköy ilçesi Bostancı Mahallesi 703 ada
19 parsel numaralı taşınmazın 318 m2 yüz ölçümlü kısmı
üzerinde bulunduğu, imar uygulaması sonucu 2890 ada 2 parsel sayılı taşınmazda
kaldığı ve bu taşınmaz üzerindeki binanın tek katlı olduğu, taşınmazın
malikinin Maliye Hazinesi olduğu anlaşılmıştır. Taşınmaz üzerinde yapılan
incelemede konut olarak kullanılan binanın 2/6/1981 tarihinden önce yapıldığı
belirlenmiştir.
53. İstanbul Defterdarlığının 7/5/2002 tarihli yazısı ile 2981
sayılı Kanun'un 10. maddesinin (b) bendi uyarınca tapu tahsis belgesinin
iptaline karar verildiği başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu 15/10/2002
tarihinde İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davada, bu idari işlemin iptali
talebinde bulunmuştur. Mahkemece, başvurucunun murisinin imar affı başvurusu
yaptığı tarih itibarıyla taşınmazın Hazine adına değil, özel kişi adına kayıtlı
olduğu görülmekle 2981 sayılı Kanun'dan yararlanma olanağı bulunmadığından tapu
tahsis belgesinin iptaline dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 18). Temyiz üzerine
Danıştay Ondördüncü Dairesince hüküm onanmış ve karar
düzeltme isteminin Danıştayın aynı Dairesi tarafından
reddedilmesi sonucu hüküm kesinleşmiştir.
54. Başvuru konusu olayda tapu tahsis belgesi ile başvurucunun
miras bırakanına tahsis edilen taşınmazın öncesinde Todori
kızı Atina adına kayıtlı iken hükmen Maliye Hazinesi adına tapuya tescil
edildiği anlaşılmıştır. Nitekim tapu tahsis belgesinin taşınmaz maliki
hanesinde bu husus açıkça yazılıdır. Tapu tahsis belgesinin düzenlendiği tapu
kaydının beyanlar hanesine yazılmıştır. Dolayısıyla ortada başvurucu veya miras
bırakanı adına düzenlenen bir tapu kaydı olmadığı açıktır.
55. 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesi şöyledir:
“... hazine, belediye, il özel idaresine ait
veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde,
gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer
hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar
hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir. Tapu
tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak
sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.”
56. Aynı Kanun’un 13. maddesi şöyledir:
“... hazine, belediye, il özel idarelerine ait
veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca
mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile
meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal
ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun
şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak
sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde
başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli
4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna
göre tespit edilir.”
57. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun miras bırakanının
kullandığı taşınmazın, imar affı başvurusu tarihi itibarıyla tapuda Hazine
adına kayıtlı olmayıp özel bir kişi adına kayıtlı olduğu Derece Mahkemelerinin
kararlarından anlaşılmaktadır.
58. 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesinde “hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar
Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu
sahiplerince yapılmış yapılar” için tapu tahsis belgesi
verilebileceği açıkça düzenlenmiştir.
59. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun miras bırakanının
kullanımına bırakılan taşınmazın imar affı başvurusu tarihi itibarıyla özel bir
kişi adına tapuda kayıtlı olduğu, sonrasında hükmen Maliye Hazinesi adına
tapuya tescil edildiği ve başvurucu ile miras bırakanı adına tapu kaydının
bulunmadığı, taşınmazın imar affı başvuru tarihinde Hazine adına kayıtlı
olmayıp özel bir kişi adına tapuda kayıtlı olduğu için 2981 sayılı Kanun’un bu
taşınmaz yönünden uygulanamayacağı, taşınmazın Hazine adına tapuya tescilli olması
nedeniyle zamanaşımına dayalı olarak da mülkiyetin kazanılamayacağı
anlaşılmaktadır. Tapu tahsis belgesinin koşullu olarak kullanım hakkı
sağladığı, başvurucunun somut davasında ise bu koşulların oluşmadığı,
dolayısıyla mevcut koşullarda başvurucuya tapu senedi verilmesini sağlayan bir
kanun hükmü veya yerleşik içtihat da bulunmadığı, başvurucunun bunu Mahkeme
önünde ispat da edemediği hususları dikkate alındığında başvurucunun, meşru
beklenti kapsamında dahi bir hak veya alacağının olmadığı anlaşılmaktadır.
60. Bu durumda başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde etme
konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun
hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından başvurucunun,
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan
yararlandırılması mümkün değildir (Ayşe
Öztürk, § 60).
61. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, tapu tahsis belgesi
verilen taşınmaza ilişkin olarak Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren
korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
62. Başvurucu ayrıca tapu tahsis belgesinin iptaline dair idari
işleme karşı açtığı davada yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı
gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
64. Başvurucu İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı idari
işlemin iptaline dair davanın makul olmayan bir sürede sonuçlandığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
65. Bakanlık görüş yazısında,benzer
bir olaya ilişkin daha önce görüş bildirildiğinden bu konuda yeniden görüş
bildirilmesine gerek görülmediği belirtmiştir.
66. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki
beyanlarını tekrar etmiştir.
67. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü
Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141.
maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
68. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın
hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
69. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince
"kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel
nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları
konu alan davalar da Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesinin
koruma kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen
güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın
iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın
başvurucunun miras bırakanına verilen tapu tahsis belgesinin idarece iptal
edilmesi üzerine söz konusu idari işlemin iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık
olduğu görüldüğünden somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri
konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
70. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
15/10/2002'dir.
71. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut
başvuru açısından bu tarih, İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen hükmün
onanmasına dair ilama karşı yapılan karar düzeltme isteminin Danıştay Ondördüncü Dairesince reddedildiği 18/6/2013'tür.
72. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
15/10/2002 tarihinde İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açılan ve başvurucunun,
tapu tahsis belgesinin iptali işleminin iptali istemini konu alan davada
Mahkemece, tarafların dilekçeleri ve delillerin toplanması sonucu 26/4/2004
tarihli kararla davanın kabulüne karar verildiği, temyiz edilen kararın
Danıştay Altıncı Dairesinin 6/3/2007 tarihli ilamı ile onandığı ancak karar
düzeltme isteminin aynı Dairenin 2/3/2009 tarihli ilamı ile kabul edilerek
hükmün bozulmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmesi sonrasında Danıştay
Ondördüncü Dairesinin 11/4/2012 tarihli kararı ile
İlk Derece Mahkemesi kararını onadığı, karar düzeltme talebinin de aynı
Dairenin 18/6/2013 tarihli kararı ile reddedilmesi sonucu İlk Derece Mahkemesi
kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla sonlandığı
görülmektedir.
73. İlgili yargılama evrakının incelenmesi neticesinde başvuruya
konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle 2577
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz
konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli usule ilişkin genel hükümler içeren 2577 sayılı
Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 25).
74. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan
uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı
yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer
verilmiş olupözellikle idari yargı alanındaki yapısal
sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde
geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların
makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).
75. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında 2577
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve yaklaşık on yıl sekiz ay süren yargılama sürecinde makul olmayan
bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50.
Maddesi Yönünden
77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
78. Başvurucu başvuru formunda makul sürede yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlali iddiaları nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş,
eksiklik bildirimi üzerine verdiği cevap dilekçesinde de maddi zararlarının
karşılığı olarak 1.600.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
79. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 13.900 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
80. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianın kabul
edilemez olduğuna karar verildiğinden ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmakla beraber başvurucu tarafından ileri sürülen zarar
ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuya net 13.900 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
OYBİRLİĞİYLE,
4/2/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Başvurucu başvuru formunda adil yargılanma ve mülkiyet
hakları nedeniyle uğradığı zararların tazminini talep etmiş, ancak talep ettiği
tazminatın türünü ve miktarını belirtmemiştir. Bu nedenle istediği tazminatın
türü ile miktarını açıklaması ve tazminata ilişkin dayandığı delillerini ibraz
etmesi için eksiklik bildirim yazısı tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından
4/11/2013 tarihli dilekçe ile verilen cevapta, 1.600.000 TL tutarındaki maddi
zararının tazmin edilmesi talep edilmiştir.
2. Gerek başvuru formunda gerekse de eksiklik bildirimine
verilen cevap dilekçesinde, başvurucunun herhangi bir manevi tazminat talebinde
bulunmadığı, manevi bir zararının bulunduğundan da söz etmediği açık olarak
görülmektedir.
3. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 84.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 26. maddesine göre Anayasa Mahkemesi talep sonuçlarıyla
bağlı olup; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.
4. Başvurucunun anayasal haklarının ihlali nedeniyle tazminat talep
etmesi üzerine başvurucuya eksiklik bildirim yazısı tebliğ edilerek, tazminat
talebini türü ve miktarı yönünden açıklığa kavuşturması istenilmiş, başvurucu
da "sonuç olarak 1.600.000 TL maddi
tazminat" talebinde bulunduğunu ifade etmiş, başvuru formundaki
eksikliği bu şekilde gidererek tazminat talebine miktar ve türünü belirtmek
suretiyle açıklık getirmiştir. Başvurucunun eksiklik bildirimi dilekçesiyle
tazminat talebini açıklığa kavuşturması karşısında, en baştan beri manevi
tazminat talebi bulunmadığına göre, manevi tazminata hükmedilmemesi için bir
feragat gerektiğindensöz edilmesi de mümkün değildir.
Aksine bir yorumun yapılan eksiklik bildirimini işlevsiz hale getireceği de
kuşkusuzdur. Kendisini bir avukat ile temsil ettiren başvurucunun eksiklik
bildiriminin anlam ve amacını öngörerek beyanda bulunduğu dikkate alındığında,
başvurucunun talep ve beyanlarıyla sınırlı olarak karar verilmesi gerektiği
açıktır.
5. Bu durumda, başvuru konusu olayda başvurucu, adil yargılanma
ve mülkiyet haklarının ihlali nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş, tazminatın
türünü ve miktarını açıklaması istenildiğinde de talebini miktarını da
belirttiği maddi tazminat ile sınırlı tutmuştur.Dolayısıyla
başvurucu en baştan beri manevi tazminat talep etmemiştir.
6. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle kendisine manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
yönündeki çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.