TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN VURAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1148)
|
|
Karar Tarihi: 7/7/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 17/8/2015-29448
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan
VURAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezine göndermek istediği
mektuba el konulması işlemi nedeniyle, haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği
iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/1/2013 tarihinde
Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 27/5/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bölümün 16/9/2013 tarihli
ve B.No:2013/1148 sayılı ara kararıyla adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından 17/9/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
7. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre
sonunda görüşünü 19/11/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
8. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 22/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 29/11/2013 tarihinde bu görüşe
karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği
gerekçesiyle başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu hükümlü olarak bulunduğu Bolu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan (İnfaz Kurumu) İHD Genel Merkezine bir
mektup göndermek istemiştir. Söz konusu mektupta “…Sizler de takip ettiğiniz gibi 12 Eylül 2012 tarihinden bu yana bir
çok cezaevinde İmralı cezaevindeki tecridin son bulması ve anadilin önündeki
tüm engellerin kaldırılması talepleriyle başlayan ….açlık
grevi eylemleri sürmektedir. Bizler de 8/10/2012
tarihinden itibaren arkadaşlarımıza destek vermek amacıyla hem kapalı hem de
açık aile ziyaretlerine çıkmıyoruz. Arkadaşlarımızın talepleri yerine
getirilene kadar bu eylemimiz sürecektir. Bu konuda ….gereken
duyarlılığı göstereceğinize inanıyoruz…” ifadeleri yer almaktadır.
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
9/10/2013 tarihli ve 2012/113 sayılı kararla mektubun alıkonulmasına karar
vermiştir.
13. Anılan kararla, başvurucunun mektubunun yanı sıra, diğer
hükümlülerin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına göndermek istedikleri
mektuplar da alıkonulmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Cezaevimiz Disiplin Kurulu 9/10/2012
tarihinde, Kurum Müdürü Başkanlığında, aşağıda yazılı üyelerden müteşekkil
toplanarak, Mektup Okuma Komisyonu tarafından incelemesi yapılarak tutanak
tanzim edilen, … Hükümlü Ramazan Vural’ın İHD Genel Merkezine, … göndermek istediği mektup(…), … incelenmiş olup;… mektup(…) içeriğinde ‘Terör
örgütü mensuplarının örgütsel olarak haberleşmesi, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan yanlış bilgiler içermesi nedeniyle’ alıkonulmasına karar
verilmiştir.”
14. Başvurucu bu karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine şikâyet
başvurusunda bulunmuştur. İnfaz hâkimi, 6/11/2012
tarihli ve E.2012/1269, K.2012/1284 sayılı kararla başvurucunun şikâyetini
reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“5275
sayılı Kanunun 68/3. maddesinde ‘kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütü mensuplarının haberleşmesini sağlayan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez’
ibaresi yer aldığından;
İtiraza
konu mektubun incelenmesinde, dosya kapsamı da hep birlikte
değerlendirildiğinde Ceza İnfaz Kurumu Kararı usul ve yasaya uygun olduğundan
itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.”
15. Başvurucu, infaz hâkiminin kararına karşı itiraz yoluna
başvurmuştur. İtirazı inceleyen Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, 28/12/2012
tarihli ve 2012/1740 sayılı kararla, İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçelere
atıfta bulunarak kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun
itirazının reddine karar vermiştir.
16. Anılan karar başvurucuya 15/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 28/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68.maddesi şöyledir:
“Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar
dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri
kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir..”
18. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan,
6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzüğün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
19. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten
sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar
zarfları ile birlikte verilir.”
20. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlü ve tutukluların beslenmesini
engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü
ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya
da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 7/7/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/1/2013 tarihli ve 2013/1148 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, 12/9/2012 tarihinde
arkadaşları tarafından başlatılan açlık grevine destek olmak için İHD Genel
Merkezine hitaben yazdığı mektuba 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrasındaki gerekçelere dayanılarak el konulduğunu, ancak mektubunun
bu gerekçelerden hiçbirini içermediğini, bu şekilde haberleşme ve ifade
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; 5.000,00 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucu
haberleşme hürriyeti ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmış ise de, bu iddiaların özü, göndermek istediği mektuba cezaevi
idaresince el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla
ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme
hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS, Sözleşme) 8. maddesi ile güvence altına alındığını
hatırlatmaktadır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72,
25/3/1983, §107; Fazıl
Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B. No:2013/1822, 20/5/2015, §
23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun, İHD Genel Merkezine hitaben yazdığı mektuba
el konulması işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlığın Görüşleri
26. Başvurucu, arkadaşları tarafından başlatılan açlık
grevine destek olmak için İHD Genel Merkezine hitaben yazdığı mektuba 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki gerekçelere dayanarak
el konulduğunu, ancak mektubunun bu gerekçelerden hiçbirini içermediğini, bu
şekilde haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, başvuru
dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca, AİHM kararlarına
aykırı şekilde haberleşme özgürlüğüne müdahale edildiğini iddia etmiştir.
b. Genel İlkeler
29. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
30. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
31. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Başvurucunun iddialarına
esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
32. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra,
içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B.
No:2013/6693, 16/4/2015, § 49).
33. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
34. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın“ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir”
olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun
yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No:5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 34).
35. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Genel İlkelerin
Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin
Mevcudiyeti
36. Somut olayda, cezaevi disiplin kurulu kararıyla,
başvurucunun İHD Genel Merkezine göndermek istediği mektuba, terör örgütü
mensuplarının örgütsel olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış bilgiler içerdiği gerekçesiyle el
konulmuştur. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında
37. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet
Temiz, § 36).
Kanunulik
38. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak, müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer
alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını teşkil eden
düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son
olarak, söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını
ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde
meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta
olmalıdır (Bkz. Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, §§ 86-88; Ahmet Temiz,
§ 37).
39. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanunun temel esasları,
ilkeleri ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (bkz. AYM, E.1984/14,
K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle
kanunun idari makamların haberleşme özgürlüğüne müdahalesine takdir yetkisi
tanıdığı durumlarda ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir
açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet
Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…,
11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B.
No:9460/03, 3/7/2007, § 21; Ahmet Temiz,
§ 38).
40. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra kapsamında
olduğunun kabulü halinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan bir
müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisnai kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir.
41. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
42. Cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü
fıkrasındaki istisna kamu kurumu olduğuna dair mevzuatta açık bir düzenleme
bulunmamaktadır. Bununla birlikte 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin,
Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu
Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi
uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu
kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
43. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91., 122. ve
123. maddeleri oluşturmaktadır.
44. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde
ve anılan Tüzüğün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme
ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmi makamlara
veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların
denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
45. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğunda kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, kısmen
veya tamamen sakıncalı görülmesi halinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki
işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu
haliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir
olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz,
§ 44).
46. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No:16330/02, 20/5/2008, § 51).
47. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
48. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
49. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin, hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup, bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
50. Anayasa’nın 22. maddesinde haberleşmenin gizliliğine
yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği
düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir.
Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile
istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna,
hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama
sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla
genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz,
§ 49).
51. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu kurumların
haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için,
mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma
sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Ahmet
Temiz, § 50).
52. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel
amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği
söylenebilir.
53. Somut olayda, Cezaevi Disiplin Kurulunun 9/10/2012 tarihli kararında, başvurucunun İnsan Hakları
Derneği Genel Merkezine göndermek istediği mektuba el konulması işlemine
gerekçe olarak, söz konusu mektubun “Terör örgütü mensuplarının örgütsel olarak
haberleşmesi, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış bilgiler
içermesi” gösterilmiştir.
54. Başvurucu şikayet yoluna başvurmuş; Bolu İnfaz
Hâkimliğinin 6/11/2012 tarihli ve E.2012/1269,
K.2012/1284 sayılı kararıyla, şikayet reddedilmiştir.
55. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2)
numaralı fıkrası hükmü uyarınca, hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya
ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat
verilmesi suçtur.
56. Bu kapsamda, başvurucunun mektubunun, cezaevi disiplin
kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin,
kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Bir Toplumda
Gerekli Olma ve Ölçülülük
57. Başvurucu, arkadaşları tarafından başlatılan açlık
grevine destek olmak için İHD Genel Merkezine hitaben yazdığı ve sadece
kendilerine sahip çıkılması çağrısını içeren mektuba 5275 sayılı Kanun’un 68.
maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki gerekçelere dayanılarak el konulduğunu,
ancak mektubunun bu gerekçelerden hiçbirini içermediğini, bu şekilde haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında, ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği, keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
59. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97; Ahmet Temiz,
§ 58).
60. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri
incelediği kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri
dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen/Türkiye, § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
61. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
62. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların, Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve dğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015,
§ § 57-58).
63. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in
"demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8, 9. 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü,
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
64. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle,
yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor
veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük
ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa
demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
65. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih
Taş, §§92-93).
66. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel
hakka daha az zarar verebilecek, ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183; Ahmet
Temiz, § 65).
67. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. İbrahim Uysal, B.No:
2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B.No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte
cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin
temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B.
No:2013/3550, 19/11/2014, § 35).
68. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi
dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına
ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra,
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §
98, § 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 18139/07, 11/5/2010, (k.k.);
Ahmet Temiz, § 67).
69. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari mercilerin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme
özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik
bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük
ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
70. Başvuruya konu mektup içeriğinde, “…Sizler de takip ettiğiniz gibi 12 Eylül 2012
tarihinden bu yana birçok cezaevinde İmralı cezaevindeki tecridin son bulması
ve anadilin önündeki tüm engellerin kaldırılması talepleriyle başlayan ….açlık grevi eylemleri sürmektedir. Bizler de 8/10/2012 tarihinden itibaren arkadaşlarımıza destek vermek
amacıyla hem kapalı hem de açık aile ziyaretlerine çıkmıyoruz. Arkadaşlarımızın
talepleri yerine getirilene kadar bu eylemimiz sürecektir. Bu konuda ….gereken duyarlılığı göstereceğinize inanıyoruz…” ifadeleri
yer almaktadır. Söz konusu ifadelerde açlık grevinden bahsedilmektedir ve bu
ifadelerin İHD vasıtasıyla cezaevinde sürdürülen açlık grevi eylemine
kamuoyunun ilgisini çekme amacı taşıdığı anlaşılmaktadır.
71. Somut olayda, Cezaevi Disiplin Kurulunun 9/10/2012 tarihli kararında, başvurucunun İHD Genel
Merkezine göndermek istediği mektuba el konulması işlemine gerekçe olarak, söz
konusu mektubun terör örgütü mensuplarının örgütsel olarak haberleşmesine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış bilgiler içermesi
gösterilmiştir. Ancak başvurucunun göndermek istediği mektubun muhatabının,
derneklerle ilgili mevzuata uygun olarak kurulmuş ve insan hakları alanında
faaliyet gösteren bir dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Dolayısıyla,
başvurucunun mektubundaki sözlerin ne suretle terör örgütü mensuplarının
haberleşmesine neden olacağı açıklanmamıştır. Bunun yanı sıra, başvurucunun
mektubundaki hangi sözlerin kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan
yanlış bilgiler içerdiği belirtilmeden, soyut olarak bu gerekçeye dayanıldığı
anlaşılmaktadır.
72. Öte yandan, anılan disiplin kurulu
kararında, başvurucunun mektubunun yanı sıra, diğer hükümlülerin çeşitli sivil
toplum kuruluşlarına göndermek istedikleri mektuplar birlikte değerlendirilmiş
ve her bir hükümlünün göndermek istediği mektuba somut herhangi bir atıfta
bulunulmadan, genel değerlendirmeyle ve soyut olarak mektupların, “terör örgütü mensuplarının örgütsel olarak
haberleşmesine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış
bilgiler içerdiği”nden
bahisle alıkonulmasına karar verildiği sonucuna varılmıştır.
73. Disiplin kurulu kararına yapılan şikayet, Bolu
İnfaz Hâkimliğince söz konusu disiplin kurulu kararının usul ve yasaya uygun
olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da Bolu Ağır Ceza
Mahkemesince reddedilmiştir. Bolu İnfaz Hâkimliği kararında ve Bolu Ağır Ceza
Mahkemesi kararlarında başvuruya konu mektup içeriği hakkında herhangi bir
somut değerlendirme yapılmamış, sadece 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrası tekrar edilip, mektup içeriğinin soyut olarak bu maddede yer
alan düzenlemelere aykırı olduğu belirtilmiştir.
74. Buna göre başvurucunun mektubuna özgü ve diğer
mahkûmların mektuplarından bağımsız olarak değerlendirme yapılmadığı, mektup
içeriğindeki hangi sözlerin bu nitelikte olduğu belirtilmeden soyut olarak “terör örgütü mensuplarının örgütsel olarak
haberleşmesine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış
bilgiler içerdiği” gerekçesine dayanıldığı anlaşılmaktadır. Somut
olayda suçun önlenmesi, disiplinin ve cezaevinde güvenliğin sağlanmasına
yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak
ortaya konulmadığı, dolayısıyla, başvurucunun göndermek istediği mektuba el
konulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin ilgili ve
yeterli gerekçelere dayandırılmadığı, dolayısıyla "demokratik bir toplumda gerekli" olmadığı
kanaatine varılmıştır
75. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
76. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 5.000,00
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
77. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
78. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya
takdiren net 1.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
79. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek, kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına ve
Bolu İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin
şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 1.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
D. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Bolu İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine
7/7/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.