TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
EREN YILDIZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/759)
Karar Tarihi: 7/7/2015
R.G. Tarih- Sayı: 17/8/2015-29448
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Eren YILDIZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuya gönderilen mektubun ceza infaz kurumunca verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme hakkının; alıkoyma kararında sakıncalı görülen ifadelerin hangileri olduğunun belirtilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2012 tarihinde Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 26/3/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
5. İkinci Bölümün 3/9/2014 tarihli ara kararıyla adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından 24/9/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru konusu olay ve olgular 5/9/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü 7/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
8. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 12/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 22/6/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Erzurum (Kapatılan) Devlet Güvenlik Mahkemesinin 29/4/1998 tarihli ve E.1997/174, K.1998/139 sayılı kararı ile “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışma ve TDP üyesi olma” suçlarını işlediği kanaati ile başvurucunun 36 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucunun hapis cezasını çekmekte olduğu Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada, Haydar Çelik isimli arkadaşı tarafından kendisine mektup gönderilmiştir. İlgili mektup aslında birbirinden bağımsız iki mektuptan oluşmakta olup, bu mektupların “ Sevgili Eren merhaba, … Yeni yazdığım bir makaleyi seninle sizinle paylaşayım istedim” ifadesiyle başlayan ve yaklaşık 4 sayfadan oluşan birinci mektup ile “Merhaba Sevgili Eren, öncelikle selam ve sevgilerimi iletiyorum…” ifadesiyle başlayan ve 4 sayfadan oluşan ikinci mektup oldukları anlaşılmaktadır. Birinci mektup, “ R.S.’yi nasıl biliriz” başlıklı, neredeyse mektubun tamamını oluşturan bir kısım ihtiva etmekte olup, bu kısımda, 1994 yılında Siirt Kurtalan’da silahlı çatışma sonucu güvenlik güçleri tarafından ölü ele geçirildiği bilgisine ulaşılan R.S.’den ve eylemlerinden övgüyle bahsedilmektedir. İkinci mektup ise, bir hükümlünün bir diğerine cezaevindeki günlerinden, birlikte kaldığı diğer hükümlülerden, ailevi ve sağlık durumundan, cezaevleri arasında nakillerdeki hoşnutsuzluğundan genel olarak bahseder niteliktedir.
12. Başvuruya konu bu mektuplar Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca tek mektup olarak değerlendirilmiş ve Kurulun 1/11/2012 tarihli ve 2012/589 sayılı kararı ile “ … söz konusu mektupta suç ve suçluyu öven ayrıca örgütsel propaganda içeren ifadelere yer verildiği…” gerekçesine istinaden mektubun hükümlüye verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı Edirne 1. İnfaz Hâkimliği nezdinde şikayet yoluna başvurmuş, İnfaz Hâkimliği 16/11/2012 tarihli ve E.2012/1221, K.2012/1234 sayılı kararı ile başvurucunun şikayetini reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...5275 Sayılı Yasanın 68. maddesinin 3. fıkrası ve İnfaz Tüzüğünün 91. maddesinin 3. fıkrasına göre; hükümlü veya tutuklulara gelen veya bunlar tarafından gönderilen mektupların, cezaevinin emniyetini tehdit etmemesi, bu yönde açık ve yakın tehlike ve açıkça suç sayılan fiiller ile yasadışı örgüt propagandası içermemesi, diğerlerini etki altına alıp yönlendirme yapmaması gerekir.
İncelenen ve yukarıdaki hükümlere aykırılığı tespit edilen mektubun içeriğine uygun eğitim kurulunun gerekçe ve takdirine göre yerinde görülmeyen şikayet başvurusunun reddi gerekir...."
14. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itirazın Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/12/2012 tarihli ve 2012/1662 Değişik İş sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
15. Anılan karar başvurucuya, 12/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 24/12/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”
17. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
18. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
19. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
20. Mektubun alıkonulmasına karar verildiği tarihte 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesi şöyledir:
“ İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
21. Mektubun alıkonulmasına karar verildiği tarihte 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan (…)(1) yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür …”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 7/7/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/1/2013 tarihli ve 2013/759 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, söz konusu mektubun cezaevinde bulunan bir arkadaşı tarafından kendisine gönderildiğini, eğer mektupta sakıncalı ifadeler bulunsaydı o cezaevi tarafından gönderilmeyeceğini, düşünce paylaşımının engellendiğini, kararlarda mektupta geçen hangi ifadelerin sakıncalı görüldüğünün ve hangi örgütün propagandasının yapıldığının açıkça belirtilmediğini ifade ederek haberleşme özgürlüğü ile savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı vermiş olduğu 22/6/2015 tarihli dilekçede maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Başvuru formu ve eklerinde başvurucu, Anayasa'nın 22. maddesinde yer alan haberleşme hürriyeti ile mektuptaki hangi ifadelerin sakıncalı olarak görüldüğü ve hangi örgütün propagandasının yapıldığının açıkça belirtilmediğinden bahisle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, bahse konu mektuba cezaevi idaresince el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanması hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Başvurucunun, başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşı tarafından gönderilen bir mektubun kendisine verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
27. Başvurucu, söz konusu mektubun cezaevinde bulunan bir arkadaşı tarafından kendisine gönderildiğini, düşünce paylaşımının engellendiğini, kararlarda mektupta geçen hangi ifadelerin sakıncalı görüldüğünün ve hangi örgütün propagandasının yapıldığının açıkça belirtilmediğini ifade ederek haberleşme özgürlüğü ile savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, Bakanlığın yargı içtihatlarına atıflarda bulunduğunu, bu atıflarda aleyhine durum oluşturabilecek bir hususun bulunmadığını belirterek maddi-manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
b. Genel İlkeler
30. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
31. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz.”
32. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
33. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
34. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
35. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72… 25/3/1983, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No:5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 34).
36. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Genel İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Mevcudiyeti
37. Somut olayda, başvurucunun bulunduğu cezaevi disiplin kurulu kararıyla, başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşı tarafından başvurucuya gönderilen mektubun, suç ve suçluyu öven, ayrıca örgütsel propaganda içeren ifadeler içermesi nedeniyle sakıncalı görüldüğü gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, B. No:2013/1822, 20/5/2015, § 36).
Kanunilik
39. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak, müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak, söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Bkz. Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
40. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanun ile temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (bkz. AYM, E.1984/14, K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı durumlarda ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08… 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B. No:9460/03, 3/7/2007, § 21).
41. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra kapsamında olduğunun kabulü halinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak kabul edip etmediği değerlendirilecektir. (Ahmet Temiz, § 39).
42. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
43. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:2013/6693, 16/4/2015, § 76).
44. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
45. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan Tüzüğün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmi makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
46. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğunda kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi halinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu haliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 44).
47. AİHM’in Gülmez/Türkiye kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye, B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51).
48. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
49. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
50. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup, bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
51. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
52. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hakim kararı alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için, mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz, § 50).
53. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
54. Somut olayda, Cezaevi Disiplin Kurulunun başvurucuya gönderilen mektubun alıkonulmasına yönelik 1/11/2012 tarihli kararında, anılan mektupta suçu ve suçluyu öven, ayrıca örgütsel propaganda içeren ifadelerin yer aldığı gerekçesine dayanılmıştır.
55. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı şikayet başvurusu, Edirne 1. İnfaz Hâkimliğinin 16/11/2012 tarihli ve E.2012/1221, K.2012/1234 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
56. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesi uyarınca suç ve suçluyu övmek; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca örgüt propagandası yapmak suç teşkil eden fiillerdir.
57. Bu kapsamda, başvurucunun mektubunun, cezaevi disiplin kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
58. Başvurucu, söz konusu mektubun cezaevinde bulunan bir arkadaşı tarafından kendisine gönderildiğini, eğer mektupta sakıncalı ifadeler bulunsaydı o cezaevi tarafından gönderilmeyeceğini, düşünce paylaşımının engellendiğini, kararlarda mektupta geçen hangi ifadelerin sakıncalı görüldüğünün ve hangi örgütün propagandasının yapıldığının açıkça belirtilmediğini ifade ederek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık görüşünde; AİHM kararlarında, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği, keza ceza infaz kurumunun, olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
60. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, § 97).
61. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
62. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 45).
63. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § § 57-58).
64. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8, 9. 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §92).
65. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Fatih Taş, §93).
66. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84 ; Fatih Taş, §§ 92-93).
67. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel hakka daha az zarar verebilecek, ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
68. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §35).
69. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra, yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98, § 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18139/07, 11/5/2010, (k.k.)).
70. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 87).
71. Somut olayda, öncelikle, gerek cezaevi disiplin kurulu kararı gerekse İnfaz hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararında, “başvurucuya gönderilen mektuptan” bahsedilmekte ise de aynı zarfla, aynı kişi tarafından başvurucuya gönderilen birbirinden bağımsız iki mektup olduğunun altı çizilmelidir.
Birinci Mektup Yönünden
72. Başvuruya konu 21/10/2012 tarihinde yazılmış olan birinci mektup incelendiğinde; büyük bir bölümü “Sevgili Eren … Yeni yazdığım makaleyi seninle sizinle paylaşayım istedim…” ifadesiyle başlayan ve “R.S’yi nasıl biliriz” başlığıyla devam eden R.S. ile ilgili kaleme alındığı anlaşılan kısmı ihtiva etmektedir.
73. R.S. hakkında yapılan araştırmada; 1992 yılında Türkiye Devrim Partisi (TDP) olarak adlandırılan terör örgütünün lider kadrosunda görev yaptığı kabul edilen R.S.’nin, bu örgütün 1993 yılında Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan PKK ile işbirliğinin neticesinde, 1994 yılında Siirt Kurtalan’da PKK ile güvenlik güçleri arasındaki silahlı çatışma sonucu ölü ele geçirilmiş olduğu bilgisine ulaşılmıştır.
74. Birinci mektupta R.S. hakkındaki kısım genel olarak R.S.’yi övgü dolu sözlerle anlatmakta, kendisinden “ …vurulduğu andan itibaren savaşımızın temel ideolojik- politik yapı taşı olmuştur…” , “… askeri politik komutan olarak R.S. …” , “… Her devrimci hareket içinde R. gibisi az bulunur…” , “…devrimci bir öncü kişilik profilidir…” , “Yer altı çalışmasında şekillenmiş askeri-politik ideolojik sert tutumunun altında müthiş bir hümanizma, emekçi dostluğu vardır.” , “… tarihin gerçek yapıcılarından olmasının sonucudur…”, “…R.S. için yapılacak methiye övgü kendinden menkul tarih yazımının ötesinde bir şeydir.”, “… devrimci dava insanının olması gerektiği gibidir R.” gibi pek çok ifadeyle bir lider olarak bahsetmektedir. Aynı zamanda “R.S. gibi devrimci öncüler yaptıkları eylemleriyle, … rejimin , sistemin bütün şimşeklerini üzerine çekerler. Bu tip devrimci kişilikler kurulu düzenin, özel mülkiyetçiliğin şah damarına vurulmuş bıçkın birer bıçaktırlar.” , “R. rejimin zihin haritasını çözmüş ve onun sınır uçlarından tahrip edecek nitelikte bir eylemcidir.”, “…‘Kürdistan devrimini Karadeniz’e, Toroslar’a, Anadolu’ya taşırdığımız takdirde gerçek mânada enternasyonel devrimci görevimizi-rolümüzü yerine getirmiş olacağız’ şeklindeki konuşmanın içeriği bizlere devrimci durumun tarihsel ve güncel boyutlarını ortaya koymaktadır.” , “…R.S., maden ocaklarında madenci yoldaşlarının direnişinin örgütleyici öncü kurmaylığını başarabilmiş, zor zamanların örgütleyici devrimcisidir.” gibi ve benzeri ifadelere yer veren bu kısmın bütünü, R.S. tarafından yapılan yasa dışı eylemleri “devrim mücadelesi” olarak betimlemekte, silahlı çatışma sonucu ölü ele geçirilmesiyle bu kişiyi kahramanlaştırmaktadır.
75. Başvurucuya gönderilen birinci mektubun neredeyse tamamını oluşturan, yukarıda bahsedilen ve benzeri ifadeleri içeren R.S’ye ilişkin kısmında; başvurucunun da üyesi olduğu TDP terör örgütünün ölmüş bir liderinden yasa dışı eylemlerini yücelterek bahsetmekte olduğu kuşkusuzdur. Söz konusu eylemler anlatılırken, örgütün amaçlarının çerçevesi çizilip bu amaçlara yönlendirme yapılmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda şiddet içeriği tartışmasız olan silahlı eylemler meşrulaştırılarak “mücadele” ve hatta “savaş” olarak nitelendirilmekte, bu “savaşın” devam ettiğine işaret edilerek R.S.’nin yasa dışı davranışları “olması gereken davranış biçimi” olarak formüle edilmek suretiyle şiddet teşvik edilmektedir. Başvurucu, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak ve TDP üyesi olmak suçları nedeniyle hükümlüdür. “Cezalandırmanın” amaçlarından biri, daha önceden suç işlemiş olan bireylerin yeniden suç işlemelerini engelleyerek ıslah etmektir. Bu yönde, silahlı yasa dışı örgüt olduğu Türk yargı organları tarafından kabul edilen bir örgütün, lider ve eylemlerinin övülmesiyle propagandasının yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiği Cezaevi idaresi tarafından kanaat getirilerek, bu kısmı içeren birinci mektubun İdarece alıkonulması şeklinde tedbir alınması makul görülmüştür.
76. Buna göre, birinci mektup bakımından yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın, Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzeninin gereklerine ve R.S.’ye ilişkin kısım mektubun neredeyse tamamını oluşturduğundan ölçülülük ilkesine aykırı olduğu söylenemez.
77. Açıklanan nedenlerle, birinci mektup yönünden getirilen kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından, Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
İkinci Mektup Yönünden
78. Buna karşın, somut olayda, başvurucuya gönderilen mektubun (birbirinden bağımsız olan iki mektup tek mektup olarak değerlendirilmiştir. Bkz. §§11-12) alıkonulmasına yönelik cezaevi disiplin kurulu kararında, söz konusu ikinci mektubun suç ve suçluyu övücü ayrıca örgüt propagandası içeren ifadeler olması gerekçe gösterilmesine karşılık, bu mektup içeriğindeki hangi sözlerin bu nitelikte olduğu belirtilmeden bu gerekçeye dayanıldığı anlaşılmaktadır.
79. Söz konusu disiplin kurulu kararına karşı başvurulan şikayet yolunda Edirne 1. İnfaz Hâkimliği, mektupta geçen ifadelerin suç ve suçluyu övücü, ayrıca örgüt propagandası içeren ifade niteliğinde olduğu gerekçesine yer verilmesine rağmen, mektup içinde geçen hangi somut ifadelerin bu nitelikte olduğu belirtilmemiştir. Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararında da itiraza konu mektup içeriği hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
80. 22/10/2012 tarihli “Merhaba Sevgili Eren, öncelikle selam ve sevgilerimi iletiyorum…” ifadesiyle başlayan 4 sayfalık ikinci mektubun; bir hükümlünün bir diğerine cezaevindeki günlerinden, birlikte kaldığı diğer hükümlülerden, ailevi ve sağlık durumundan, cezaevleri arasındaki nakillerdeki hoşnutsuzluğundan genel olarak bahseder nitelikte bir mektup olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bu mektuptaki hangi ifadelerin suç ve suçluyu övücü veya örgüt propagandası içerir nitelikte olduğuna kanaat getirildiği mektubun içeriği ile Cezaevi Disiplin Kurulu ve derece mahkemeleri gerekçelerinden anlaşılamamıştır. Bu doğrultuda, söz konusu ikinci mektubun suçun önlenmesine yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna varılmış, başvurucuya gönderilen ikinci mektubun alıkonulmasının amaçlanan hedefler açısından aşırı, dolayısıyla orantısız olduğu ve bu bağlamda demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
81. Açıklanan nedenlerle, ikinci mektup yönünden başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli" ve “ölçülü” olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
82. Başvurucu, başvuru formuyla birlikte tazminat talebinde bulunmamakla birlikte, Bakanlık görüşüne karşı 22/6/2015 tarihli cevap dilekçesinde maddi ve manevi tazminat istemini dile getirmiş ise de süresinde yapılmayan tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
83. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği gözetilerek, kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına ve Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün,
a. Birinci mektup yönünden İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
b. İkinci mektup yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucu süresinde tazminat talebinde bulunmadığından tazminat isteminin REDDİNE,
C. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
7/7/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
18.8.2015
BB 26/15
Haberleşme Hürriyetine İlişkin Eren YILDIZ Kararı Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 7/7/2015 tarihinde Eren Yıldız ’ın bireysel başvurusunda (Başvuru No: 2013/759), hükümlü olan başvurucuya gönderilen mektupların sakıncalı görülerek Ceza İnfaz Kurumu tarafından alıkonulması kapsamında, haberleşme hürriyetinin başvuruya konu bir mektup yönünden ihlal edilmediğine, diğer mektup yönünden ise ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
“Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışma ve TDP üyesi olma” suçlarından hükümlü olan başvurucuya gönderilen mektup Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca sakıncalı bulunarak kendisine iletilmemiştir.
Bu karara karşı yapılan başvuru ve itiraz ilgili mahkemelerce reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, başka bir cezaevinde bulunan arkadaşı tarafından kendisine gönderilen mektupta sakıncalı ifadeler bulunmadığını, aksi halde arkadaşının bulunduğu cezaevi tarafından mektubun sakıncalı bulunarak gönderilmeyeceğini, bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu tarafından düşünce paylaşımının engellendiğini ve mektubun neden sakıncalı görüldüğünün belirtilmediğini ifade ederek, haberleşme özgürlüğü ile savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iddialarını Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirmiştir.
Anayasa Mahkemesince, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale değerlendirilirken; müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerektiği belirtilmiş, müdahalenin “meşru bir amaca” yönelik, demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olması gerektiği vurgulanmıştır.
Mahkeme, somut başvurunun incelenmesinde, başvurucuya gönderilen mektubun Ceza İnfaz Kurumu tarafından alıkonulması işlemini haberleşme hürriyetine müdahale olarak nitelendirdikten sonra, müdahalenin dayanağı olan 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi şeklinde Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen meşru amaca yönelik olduğu sonucuna varmıştır. Bununla birlikte Mahkeme, başvuruya konu engellemenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olup olmadığını, başvurucuya gönderilen mektubun aynı zarfla ve aynı kişi tarafından gönderilen birbirinden bağımsız iki ayrı mektuptan oluştuğunu dikkate almak suretiyle incelemiştir.
Mahkemeye göre, başvurucuya gönderilen mektuplardan birincisinde, eski bir yasadışı örgüt liderinden eylemleri yüceltilerek bahsedilmekte, söz konusu eylemler anlatılırken, örgütün amaçlarının çerçevesi çizilip bu amaçlara yönlendirme yapılmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda şiddet içeriği tartışmasız olan silahlı eylemler meşrulaştırılarak “mücadele” ve hatta “savaş” olarak nitelendirilmekte, bu “savaşın” devam ettiğine işaret edilerek bu örgüt liderinin yasa dışı davranışları “olması gereken davranış biçimi” olarak yansıtılarak şiddet teşvik edilmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu tespitler çerçevesinde birinci mektubun suç işlenmesine teşvik ettiğine kanaat getirilerek alıkonulmasının demokratik toplum gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmadığına ve bu nedenle başvurucunun haberleşme özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Buna karşın Mahkeme, genel olarak bir hükümlünün başka bir hükümlüye cezaevi günlerinden, birlikte kaldığı diğer hükümlülerden, ailevi ve sağlık durumundan bahsettiği ve neden sakıncalı bulunduğunun mektup içeriği ile Cezaevi Disiplin Kurulu ve derece mahkemeleri gerekçelerinden anlaşılamadığı ikinci mektubun alıkonulmasının amaçlanan hedefler açısından demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna ulaşmış ve bu nedenle başvurucunun haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.