TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
LEVENT YANLIK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1189)
Karar Tarihi: 18/11/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
Levent YANLIK
Vekili
Av. Ercan KANAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, daha önce Almanya’da mahkûm olunan suç için Türkiye’de de yargılama yapılması nedeniyle aynı suçtan iki kez yargılanmama ilkesinin, gerekçesiz biçimde ya da klişe gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının; eksik soruşturma sonucunda mahkûmiyete hükmedilmesi, ifadesi hükme esas alınan tanıkların duruşmada dinlenilmemesi ve mahkeme kararlarının yeterli gerekçeyi içermemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/1/2013 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlık tarafından 26/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 3/7/2015 tarihinde başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 20/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Başvurucu Hakkında Almanya’da Yürütülen Yargılama Süreci
7. DHKP/C terör örgütünün Almanya’daki faaliyetleri kapsamında Ocak 1997 ile Ekim 1998 tarihleri arasında örgütün alt yapılanması olan “Özgür Halk Komitesi”nin (ÖHK) sorumluluğunu yürütmek suretiyle örgüt üyeliği suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında Almanya’da dava açılmıştır.
8. Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, 29/11/2006 tarihli kararıyla (kesinleşme 7/12/2006) başvurucunun örgüt üyeliğinden 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
9. Alman Mahkemesinin kararında, başvurucunun Ocak 1996 tarihinde bir kişinin örgüte para vermeye zorlanması eyleminden Almanya’da tutuklandığı, Ö.K. ismi altındaki mahkûmiyetinin 1/11/1996 tarihinde kesinleştiği, cezasının infazı ertelenerek başvurucunun cezaevinden tahliye edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca Mahkeme, başvurucunun; 1997-1998 yılları arasında ÖHK’nın sorumlusu olarak faaliyet gösterdiğini, Ekim 1998’de bu görevine son verildiğini, örgüt yönetiminin emriyle 1999 başından 1999 yaz sonuna kadar Orta Doğu’da kaldığını, sonrasında Avrupa’ya geri döndüğünü, DHKP/C’nin Avrupa Komitesine tekrar katıldığını, örgüt adına Belçika ve Hollanda sorumluluğunu üstlendiğini, örgütün basın açıklamalarının hazırlanmasının ve örgüt yayınlarının işletilmesinin başvurucunun faaliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturduğunu, örgüt adına yapılan bir eylem nedeniyle Nisan 2000 ile Ocak 2001 tarihleri arasında Hollanda’da tutuklu kaldığını, 2005 yılı sonunda belirlenemeyen bir nedenle örgütten ayrıldığını belirtmiştir. Mahkeme, Federal Başsavcılık tarafından 25/7/2006 tarihinde yapılan sorgusunda suçlamaların önemli oranda doğru olduğunu başvurucunun kabul ettiğini belirtmiş; başvurucunun beyanlarının, üç adet tanığın ifadeleri ile başvurucunun “Hüseyin” kod adıyla imzaladığı 24/6/2001 tarihli özgeçmişte yer alan ve diğer delilerden elde edilen bilgilerle uyuştuğu sonucuna varmıştır.
2. Başvuruya Konu Yargılama Süreci
10. Başvurucu, 25/7/2007 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı sırada havaalanında gözaltına alınmıştır.
11. Aynı tarihli polis sorgusunda başvurucuya, 1/4/2004 tarihinde Hollanda’da DHKP/C örgütüne yönelik yapılan operasyon sonucu ele geçirilen ve örgüt üyeleri arasındaki yazışmaları içeren bilgisayar kayıtlarına ve Türkiye’de yürütülen farklı bir soruşturma kapsamında tutuklanan K.A. isimli kişinin başvurucunun Fransa’da örgüt adına faaliyet gösteren ikinci kişi konumunda olduğu yönündeki beyanlarına ilişkin sorular yöneltilmiştir.
12. 2/10/2003 tarihli polis ifadesinde K.A., gösteri yapmak için gittikleri Fransa’da başvurucunun ve kendisinin de aralarında bulunduğu bazı kişilerin tutuklandığını, iki yıl tutuklu kaldıktan sonra kendisinin 1997 yılında tahliye edildiğini, başvurucunun Fransa’da ikinci kişi konumunda olduğunu ileri sürmüştür.
13. Başvurucu; 1994 yılında yasa dışı yollardan yurt dışına çıktığını, sadece Almanya ve Hollanda’da bulunduğunu, iki veya üç defa gasptan dolayı tutuklandığını ancak bunlardan sadece birinde kendi ismiyle tutuklu kaldığını, DHKP/C veya başka bir örgütle ilişkisinin olmadığını, Hollanda’da ele geçirilen bilgisayar kayıtlarının kendisiyle ilgili olmadığını, kimliğini kaybettiği için başka birinin kendi ismini kullanmış olabileceğini, Fransa’ya hiç gitmediğini belirtmiştir. Başvurucu, Hollanda makamlarına kimliğini beyan ettiğinde bu isimde bir kişinin zaten var olduğunu, kendisinin belirttiği kişi olamayacağının söylendiğini, bu nedenle kimliğini DNA yoluyla ispatlamak için annesini Hollanda’ya getirttiğini söylemiştir.
14. Başvurucu, 29/7/2007 tarihli savcılık ve hâkim önündeki ifadelerinde de herhangi bir örgütle bağlantısının bulunmadığını, bilgisayar kayıtlarındaki “Levent Yanlık” isimli kişinin kendisi olmadığını, başka birisinin kendi ismini kullanarak suç işlemiş olabileceğini, K.A. isimli kişinin Fransa’da bulunduğunu iddia ettiği tarihlerde kendisinin Almanya’da tutuklu olduğunu ileri sürmüştür.
15. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 29/7/2007 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
16. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 15/8/2007 tarihli ve E.2007/1121 sayılı iddianame ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan ceza davası açmıştır. İddianamede, Hollanda’da ele geçirilen bilgisayar kayıtlarından “05110…” isimli dosyada başvurucunun şahsi ve ailevi bilgilerini bildirerek örgütün amaç ve felsefesine bağlı olduğunu beyan ettiğinin, örgüt içindeki önceki faaliyetlerini anlattığının, ÖHK ile Avrupa Komitesi içerisinde yer aldığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Yine bu öz geçmiş raporuna göre başvurucu 1994-1998 yılları arasında Yunanistan’da ve Almanya ÖHK’da, 1999 yılında ve hapisten çıktıktan sonra 2001 yılında Hollanda’da farklı kod isimlerle faaliyet göstermiştir. “5-46-….” isimli belgede Özgür Politika isimli gazeteye başka bir kişi adına başvurucunun imzası ile ilan verildiği görülmektedir. “03079-…” isimli belgede “Hollanda DHKP/C sözcüsü Yanlık” tabirine yer verildiği, örgütle “Hüseyin” adıyla yazışma yaptığı, başvurucunun 2003 yılında iki kez Türkiye’ye silah ve mermi gönderdiği bilgisine yer verilmiştir. İddianamede başvurucunun diğer bazı yazışmalarının da tespit edildiği belirtilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun, “Hollanda ve Almanya’da yasa dışı terör örgütü adına etkin faaliyetlerde bulunduğu, örgütün Hollanda ve Belçika sorumlusu olduğunun tespit edildiği, bu sebeple örgütün yönetici kadrosu içerisinde sayılabilecek durumda bulunduğu” ileri sürülmüştür.
17. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 7/12/2007 tarihli ilk duruşmada, iddianame ve ekleri başvurucunun huzurunda okunmuştur. Başvurucu, K.A.nın polis ifadesindeki iddialarını kabul etmemiş; Almanya’nın Köln kentinde Ö.K. ismiyle tutuklu kaldığını, B.A. ismindeki bir kişinin kendi ismini kullandığını, bu adla Almanya'ya iltica talebinde bulunduğunu, bu kişinin Fransa’da (Nasante) 1995-1997 yılları arasında tutuklu kaldığını ve 1999 yılında bir çatışmada öldürüldüğünü belirtmiştir. Başvurucu ayrıca 1999 yılında kendi ismiyle Hollanda’ya iltica başvurusunda bulunduğunu; ilgili makamlarca kendisine bu kişi olmadığının, gerçek Levent Yanlık’ın Fransa’da tutuklu olduğunun ve daha öncesinde Almanya’ya iltica talebinde bulunduğunun söylendiğini, bunun üzerine 2005 yılında annesini Hollanda’ya getirttiğini ve DNA testi yoluyla kendisinin Levent Yanlık olduğunun kanıtlandığını ifade etmiştir. Aynı duruşmada dinlenen başvurucunun annesi, 2005 yılında DNA testi için Hollanda’ya gittiğini ve böylelikle başvurucunun kendi oğlu olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir.
18. Başvurucu 4/4/2008 tarihli duruşmada tahliye edilmiştir.
19. Ağır Ceza Mahkemesi 5/11/2008 ile 29/9/2009 arasında tanık olarak dinlemek üzere K.A. isimli kişiyi araştırmıştır. K.A., öncelikle kaldığı cezaevinden sorulmuş; tahliye edildiğinin anlaşılması üzerine resmî kayıtlara bildirdiği adresten araştırılmıştır. Açık adresinin bulunamaması üzerine 29/9/2009 tarihli duruşmada görüşü sorulan başvurucu vekili, gereğinin Mahkemece takdir edilmesini talep etmiş ve tanık ifadesini esas hakkındaki savunmalarında değerlendireceklerini belirtmiştir. Mahkeme, tüm aramalara rağmen bulunamaması ve adresinin de tespit edilememesi nedeniyle K.A.nın dinlenmesinden vazgeçmiştir.
20. 26/1/2011 tarihli duruşmada başvurucu vekili, K.A.nın başvurucuya ilişkin ifadesinden daha sonrasında vazgeçtiğini ve ifadede geçen hususların doğru olmadığını, Fransa’da olduğunu belirttiği tarihlerde başvurucunun Almanya’da cezaevinde tutulduğunu, Hollanda’da ele geçirilen belgelerde adı geçen “Levent Yanlık”ın başvurucu olmadığını, bu kişinin B.A. isimli kişi olduğunu ileri sürmüştür. Diğer yandan başvurucu vekilinin de talebi üzerine başvurucunun Türkiye’de yargılanabilmesi için 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 13. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Adalet Bakanı’nın talebinin sorulmasına karar verilmiştir. Bakanlık yazısında, başvurucuya atılı suçun düzenlendiği 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesinin ikinci kitap, dördüncü kısım, beşinci bölümünde yer alması nedeniyle aynı Kanun’un 13. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Adalet Bakanı’nın talebine gerek olmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, bunun üzerine yargılamaya devam etmiştir.
21. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 30/11/2011 tarihli ve E.2007/565, K.2011/190 sayılı kararıyla başvurucunun Hollanda ve Belçika’da DHKP/C terör örgütünün yöneticisi konumunda olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme, başvurucunun 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, terör örgütü üyeliği nedeniyle başvurucunun Almanya’da yargılanarak mahkûm edilmesi nedeniyle bahse konu hapis cezasının infaz edilen kısmının 5237 sayılı Kanun’un 16. maddesi uyarınca mahsup edilmesine hükmetmiştir.
22. Mahkeme, kararında başvurucunun savunmalarına, DHKP/C örgütüyle ilgili Hollanda’da ele geçirilen belgelere, başvurucunun mahkûmiyetine hükmeden Alman Mahkemesinin kararına, ifade tutanakları duruşmalarda okunan K.A.nın ifadesine, Ş.Ç. isimli kişinin başka bir dosya kapsamında polise ya da yargı makamlarına verdiği ve yargılama aşamasında okunduğuna dair Mahkeme tutanaklarında bilgi bulunmayan beyanlarına ve diğer bazı belgelere dayanmıştır. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Hollanda’da örgüte yönelik operasyonda ele geçirilen bilgisayar kayıtlarından başvurucunun, Avrupa ülkelerinde DHKP/C terör örgütünün sorumlu düzeyde yöneticisi olduğunun anlaşıldığını ve örgüte verdiği özgeçmişte kişisel ve ailevi bilgilerini verdikten sonra örgüt bünyesinde yaptığı görevleri anlattığını da dikkate almıştır. Ağır Ceza Mahkemesi, Alman Mahkemesinin kararına göre Almanya’da bulunduğu dönemde DHKP/C terör örgütü içinde faaliyette bulunduğunu başvurucunun kabul ettiği konusunu da ayrıca belirtmiştir.
23. Mahkeme, Ş.Ç.nin ifadesinde, fotoğrafı gösterilen kişinin başvurucu olduğunu belirttiğini, başvurucunun “Sedat” ve “Hüseyin” kod isimlerini kullandığını ve örgüt içinde sorumlu düzeyde olduğunu, Türkiye’de düzenlenen bombalı saldırıların talimatını verdiğini, devlet büyüklerine suikast düşüncesi içinde olduğunu söylediğini belirtmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, DHKP/C örgütünün faaliyetleri ile dosyadaki diğer bilgileri karşılaştırdığında tanığın beyanlarının oluşa uygun olduğu sonucuna varmıştır.
24. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi; tanık beyanlarını, ele geçirilen bilgisayar dosyalarını ve Alman Mahkemesinin kararını dikkate alarak başvurucunun suçu işlemediğine yönelik savunmalarına itibar etmemiştir. Cumhuriyet savcısı terör örgütü üyeliğinden mahkûmiyet yönünde mütalaa vermiş ise de Ağır Ceza Mahkemesi, davanın terör örgütü yöneticiliğinden açıldığını ve başvurucunun yönetici konumunda olduğunun açık olduğunu belirterek terör örgütü yöneticiliğinden hüküm kurmuştur.
25. Başvurucu bu kararı; tanıklar K.A. ve Ş.Ç.nin duruşmada veya talimat yoluyla dinlenmediği, K.A.nın beyanlarının aksine tanığın belirttiği tarihlerde Fransa’da değil, Almanya’da cezaevinde olduğunun araştırılmadığı; ele geçirilen bilgisayar belgelerinde adı geçen Levent Yanlık’ın kendisi olmadığının araştırılmadığı, Alman Mahkemesi kararına konu suçun örgüt yöneticiliği olmadığı, 2005’te örgütten ayrıldığına dair tespitlerin aleyhine değerlendirildiği ve mükerrer yargılama olduğu gerekçeleriyle temyiz etmiştir.
26. Yargıtay 9. Ceza Dairesi duruşmalı inceleme yapmış, 17/12/2012 tarihli ve E.2012/8617, K.2012/14822 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını onamıştır.
27. Yargıtay ilamı 26/12/2012 tarihinde başvurucu vekilinin yokluğunda tefhim edilmiştir.
28. Başvurucu 25/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 5237 sayılı Kanun’un “Diğer suçlar” kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde, Türk kanunları uygulanır:
…
b) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar.
(2) (Ek ikinci fıkra: 29/6/2005 – 5377/3 md.) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye’de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır
(3) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de yargılama yapılır.”
30. 5237 sayılı Kanun’un “Cezadan mahsup” kenar başlıklı 16. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Nerede işlenmiş olursa olsun bir suçtan dolayı, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre, aynı suçtan dolayı Türkiye’de verilecek cezadan mahsup edilir.”
31. 5237 sayılı Kanun’un ikinci kitap, dördüncü kısım, beşinci bölümünde yer alan “Silâhlı örgüt” kenar başlıklı 314. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/1/2013 tarihli ve 2013/1189 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesinin kararında yeterli gerekçe gösterilmediğini, K.A.nın ifadesinin aksine Fransa’da değil, Almanya’da cezaevinde olduğuna ve ele geçirilen belgelerdeki Levent Yanlık isimli kişinin kendisi olmadığına ilişkin araştırma yapılmadığını, tanıkların Mahkeme huzurunda dinlenilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesini de içerecek şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Başvurucu ayrıca aynı iddialar temelinde Almanya’da yargılanması nedeniyle hakkındaki davanın mükerrer yargılama oluşturduğunu, tutukluluğuna ve ara kararlara yapmış olduğu itirazların gerekçesiz ya da basmakalıp gerekçelerle reddedildiğini ve temyizdeki itirazların dikkate alınmadığından etkili başvuru hakkına sahip olmadığını iddia etmiştir. Başvurucu, mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığını belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yukarıdaki iddialarını Anayasa’nın 36., 38., 40. ve 141. maddelerine dayandırmış; 259.200 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun iddialarının asıl olarak adil yargılanma hakkına yönelik olduğu görülmektedir. Diğer yandan başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyeti de adil yargılanma hakkı kapsamında; mükerrer yargılama yapıldığı hakkındaki iddiası, ayrı bir alt başlık olarak değerlendirileceklerdir. Başvurucunun etkili başvuru hakkına sahip olmadığına ilişkin iddiaları ise tutukluluğunu ilgilendirdiği ölçüde özgürlük ve güvenlik hakkı yönünden, temyizde ileri sürdüğü gerekçelerin kabul edilmemesi bakımından ise adil yargılanma hakkı altında incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası
35. Başvurucu, tutuklu yargılanmasından ve tutukluluğuna yaptığı itirazların reddedilmesinden şikâyet etmektedir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. ”
37. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
38. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
39. Somut olayda başvurucunun tutukluluğu, tahliye edildiği 4/4/2008 tarihinde sonlanmıştır (bkz. § 18). Başvuruya konu tutukluluk, bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce sona ermiştir.
40. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiaları
i. Aynı Suçtan İki Kez Yargılanma İddiası
41. Başvurucu, daha önce Almanya’da yargılandığını belirterek mahkûmiyetiyle sonuçlanan davanın mükerrer yargılama olduğundan şikâyet etmiştir.
42. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. 5237 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca aynı Kanun’un 314. maddesinde düzenlenen silahlı örgüt üyeliği veya yöneticiliği suçunun yabancı bir ülkede işlenmesi ve bu ülkede mahkûm olunması ya da beraat kararı verilmesi hâlinde kişinin Türkiye’de yargılanması adalet bakanının talebine bağlı kılınmıştır.
44. Mahkemenin talebi üzerine gönderilen Bakanlık cevabında 5237 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasına atıfla başvurucuya atılı suçun niteliği itibarıyla yargılama yapılabilmesi için bakan talebine gerek olmadığı belirtilmiştir (bkz. § 20). Ancak başvurucu hakkında Almanya’da verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmasına rağmen aynı maddenin (3) numaralı fıkrası altında bir değerlendirme yapılmamıştır. Bununla birlikte yargılamaların aynı eylemi ilgilendirip ilgilendirmediğine dair yapılacak değerlendirmeler gözetildiğinde bu eksiklik sonucu etkilemeyecektir.
45. Somut olayda başvurucu, Almanya’da örgüt üyeliğinden mahkûm edilmişse de yargılamaya konu eylemlerin, başvurucunun bu ülkedeki 1997 ile 1998 yılları arasındaki faaliyetleri olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 9). İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılamanın esas aldığı eylemlerin ise başvurucunun Belçika ve Hollanda’da yürüttüğü örgüt yöneticiliğini kapsamaktadır (bkz. §§ 16, 21). Dolayısıyla yargılamaların konusu farklılık arz etmektedir ve başvurucunun aynı eylemden dolayı değil, farklı eylemlere ilişkin yargılanması söz konusudur. Başvurucunun Almanya’daki mahkûmiyetinin infaz edilen kısmının cezasından mahsubu ile de başvurucu lehine bir uygulama yapılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Eksik Soruşturmaya Dayalı ve Yeterli Delil Olmaksızın Mahkûm Edilme İddiası
47. Başvurucu; K.A.nın ifadesinin aksine Fransa’da değil, Almanya’da cezaevinde olduğuna ve ele geçirilen belgelerde adı geçen Levent Yanlık’ın kendisi olmadığına yönelik araştırma yapılmamasının eksiklik oluşturduğundan ve mahkûmiyetine yeter delil bulunmadığından şikâyet etmektedir.
48. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
49. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
50. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
51. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
52. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bariz takdir hatası ve açık keyfîlik olmadıkça belirli bir kanıt türünün -iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil olmak üzere- kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki (Sözleşme) bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699). AİHM’e göre delillerle ilgili esas olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği incelenmelidir (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, § 700).
53. Başvurucunun eksik soruşturma yapıldığına ve yeterli delil olmaksızın cezalandırılmasına hükmedildiğine dair iddialarının özü, Derece Mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.
54. Tanık K.A.nın belirttiği tarihlerde başvurucunun Fransa’da bulunmadığına ve Hollanda’da ele geçirilen belgelerde adı geçen Levent Yanlık’ın kendisi olmadığına ilişkin araştırma yapılmaması, maddi olayların kanıtlanmasını gerektirmekte ve Derece Mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ileri sürdüğü hususların ayrıca araştırılmamasının, suçun sübutu ve savunma haklarının kullanılması yönünden esaslı bir eksikliğe yol açmadığını değerlendirmektedir. Bu kapsamda başvurucunun 2006 yılında Almanya’da cezaevinde kaldığı, Alman Mahkemesinin kararından da anlaşılmaktadır. Hollanda makamları, başvurucunun “Levent Yanlık” olup olmadığına ilişkin çelişki yaşanması ve başvurucunun DNA testi yaptırmak üzere annesini getirtmesi hususunda bizzat annesini tanık olarak dinlemiştir (bkz. § 17).
55. Öte yandan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi somut başvuruya konu kararında, başvurucunun mahkûmiyetine hükmederken DHKP/C örgütüyle ilgili Hollanda’da ele geçirilen belgelere ve başvurucu hakkında Alman Mahkemesince verilen karara, ayrıca K.A. ve Ş.Ç. isimli tanıkların daha önceki beyanlarına dayanmıştır (bkz. § 22).
56. Delillerin yeterliliği bakımından tanık ifadeleri, atılı suçun kanıtlanması bakımından belirli bir önem taşımakta ise de Alman Mahkemesinin kararında ve Hollanda’da ele geçirilen bilgisayar belgelerinde yer alan bilgiler dikkate alındığında başvurucuyu mahkûmiyete götüren tek ya da esaslı delil niteliği taşımamaktadır. Bu kapsamda K.A.nın ifadesinde başvurucunun DHKP/C terör örgütünün Fransa’daki ikinci adam konumunda olduğu ve 2005 yılında Fransa’ya geldiği ve burada bir süre tutuklu kaldığı ileri sürülmektedir. Ancak başvuruya konu dava, başvurucunun Hollanda ve Belçika’daki faaliyetlerine yöneliktir ve mahkûmiyet hükmü de bu çerçevede kurulmuştur (bkz. §§ 16, 21). Başvurucunun, tanık ifadesinde belirtilen tarihlerde Almanya’da tutuklu olduğu iddiasına ilişkin olarak ise Alman Mahkemesinin kararı başvurucuya belirli bir dayanak sağlamaktadır (bkz. § 9).
57. Başvurucu, yargılama sürecinde sunulan deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, ortaya konan temel delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir. Başvurucunun tanıkları sorgulayamadığına ilişkin iddiası ise ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
59. Başvurucunun diğer bir iddiası, İlk Derece Mahkemesinin kararını yeterince gerekçelendirmediğine ve Yargıtay önünde dile getirdiği itirazlarının karşılanmadığına ilişkindir.
60. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
61. Anayasa’nın 141. maddesinde özel olarak güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte karara dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).
62. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi başvuru konusu kararında başvurucunun hangi gerekçeyle örgüt yöneticiliği suçundan mahkûm edildiğini, delillerle ulaşılan sonucu ilişkilendirmek suretiyle yeterince açıklamıştır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Mahkeme, başvurucunun savunmasına neden itibar edilmediğini de kararında belirtmiştir. Ortaya konulan gerekçe dikkate alındığında yargılamayı esastan etkileyecek bir iddia ve savunmanın karşılanmaması söz konusu değildir. Temyiz mercii incelemesi bakımından ise İlk Derece Mahkemesi kararı hukuka uygun bulunarak onanmıştır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 50). Dolayısıyla Derece Mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
63. Başvurucunun temyiz aşamasındaki itirazlarının karşılanmadığı şeklindeki şikâyeti genel mahiyette kaleme alındığından daha detaylı bir incelemeyi gerektirmemektedir.
64. Bu itibarla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Tanıkları Sorgulama Hakkının İhlali İddiası
65. Başvurucu, ifadeleri hükme esas alınan tanıkların Mahkeme huzurunda dinlenilmediğinden şikâyet etmektedir.
66. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
67. Bakanlık görüşünde, bir mahkûmiyet kararının esaslı biçimde veya sadece tanık ifadelerine dayanması ve sanığa tanıkları sorgulama veya sorgulattırma imkânı tanınmaması hâlinde sanığın haklarının Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen garantilerle uyumlu olmayan bir şekilde sınırlandırılmış olacağı ve bu durumun anılan maddenin ihlaline yol açacağı belirtilmiştir. Somut olay bakımından ise tanıklar K.A. ve Ş.Ç.nin ifadelerinin hükme esas alındığına fakat bu tanıkların kovuşturma aşamasında dinlenilmediklerine vurgu yapılmıştır.
68. Başvurucu karşı beyanlarında Bakanlık görüşünde belirtilen hususların, adil yargılanma hakkının gereği olan silahların eşitliği ilkesinin başvuruya konu yargılamada ihlal edildiğini ortaya koyduğunu ileri sürmüştür.
69. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
“1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;”
70. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve “suç isnadı altındaki kişiler”e ilişkin olan “suçlamayla ilgili bilgilendirilme”, “savunma için yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma”, “bizzat, müdafii vasıtasıyla veya adli yardımla savunma”, “tanık dinletme ve tanık sorgulama” ile “çevirmenden ücretsiz yararlanma” hakları, 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında koruma altına alınmış daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun yargılanma” hakkının özel görünüm şekilleridir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Sakhnovskiy/Rusya [BD], B. No: 21272/03, 2/11/2010, § 94; Asadbeyli ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 3653/05…, 11/12/2012, §§ 130, 132). Diğer taraftan 6. maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bentlerinde düzenlenen güvenceler arasında da bağ bulunmakta olup bunlardan her biri yorumlanırken diğerleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, §§ 51-54.).
71. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ilk olarak, sanığın iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkı güvence altına alınmıştır. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirleyici ölçüde sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları, Sözleşme’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulama imkânı bulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sadak ve diğerleri/Türkiye (no. 1), B. No: 29900/96, 17/7/2001, §§ 64, 65).
72. Bir sanığın; hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması, adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Böylelikle sanık, aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların güvenilirliğini huzurda sınayabilecek (test edebilecek), tanığın inandırıcılığı ve güvenilirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkartabilecek ve yargılama makamının uyuşmazlık konusu olayı sadece iddia makamının ileri sürdüğü şekliyle değil, savunmanın argümanlarıyla da algılamasını sağlayabilecektir (AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, § 55).
73. Bir sanığı suçlayan tanıklık veya başka beyan türleri, gerçek dışı düzenlenmiş veya hatalı olabilir. Savunmanın, bu ifadenin sahibinin güvenilirliğini sınayabileceği veya itibarına şüphe düşürebileceği bilgilerden yoksun kalması hâlinde bu noktaları aydınlatma ihtimali çok düşük olacaktır. Böyle bir durumda var olan tehlikeler çok belirgindir (Sebahat Tuncel, B. No: 2014/1440, 26/2/2015, § 95). Bu bakımdan sanığın aleyhine olan tanıkları çapraz sorguya tabi tutabilmesi, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin kilit unsurlarından biridir.
74. Yukarıda anlatılan ilkeler doğrultusunda kural olarak tüm delillerin sanığın huzurunda ortaya konulması gerekmekle birlikte bu şart, uyuşmazlık konusu kovuşturmanın öncesinde ya da haricinde alınan ifadelerin katiyetle delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde anlaşılamaz. Tanık ifadelerinin okunmasıyla yetinilmesi kimi durumlarda sanık aleyhinde beyanda bulunan kişilerin mahkeme huzurunda dinlenmesini imkânsız kılacak bir zorunluluktan (ölüm, adresin tespit edilememesi vb.) kaynaklanabilmektedir. Dolayısıyla savunma haklarına saygı gösterilmek kaydıyla bu ifadelerin yargılamada kullanılması, adil yargılanma hakkına ve özelde tanıkları sorgulama veya sorgulatma hakkına aykırılık teşkil etmez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Asch/Avusturya, B. No: 12398/86, 26/4/1991, § 25; Buglov/Ukrayna, B. No: 28825/02, 10/7/2014, § 58).
75. Sonuç olarak somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011, § 119; Gabrielyan/Ermenistan, B. No: 8088/05, 10/4/2012, § 77; Rudnichenko/Ukrayna, B. No: 2775/07, 11/7/2013, § 103). İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılacaktır.
76. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken “geçerli neden” şartı, öncelikli olarak gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat unsuru olmasa dahi ifadesi hükme esas alınan bir tanığın geçerli bir neden olmaksızın duruşmada dinlenilmemesi tek başına adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturabilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], § 120; Gabrielyan/Ermenistan, § 78; Rudnichenko/Ukrayna, §§ 104, 109). Kamu makamları bu nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.
77. Mevcut başvuru açısından tanıklar K.A. ve Ş.Ç.nin durumları ayrı başlıklar altında incelenecektir.
a. Tanık K.A. Bakımından İnceleme
78. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 5/11/2008 ile 29/9/2009 tarihleri arasında gerçekleşen duruşmalar süresince tanık K.A.nın mahkeme huzurunda dinlenebilmesi için araştırmalar yapmıştır. Bu kapsamda K.A., öncelikle kaldığı düşünülen cezaevinden sorulmuş; tahliye edildiğinin anlaşılması üzerine bilinen son adresinden sorulmuştur. Tanığın son adresinde de bulunulmaması üzerine Mahkeme, başvurucunun vekilinin de görüşünü alarak K.A.nın dinlenilmesinden vazgeçmiştir (bkz. § 19).
79. Bu nedenle kamu makamlarının tanığın hazır edilmesi için gerekli araştırmaları yaptığı ve duruşmada dinlenilmemenin kamu makamlarına atfedilemeyeceği değerlendirilmektedir. Başvurucu vekilinin tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesine karşı çıkmaması da yeterli çabanın gösterildiği ve tanığın ileride bulunabileceğinin öngörülemezliği sonucunu desteklemektedir.
80. Bu aşamada tanık ifadesinin tek veya esaslı delil olup olmadığını incelemek gerekmekle birlikte duruşmada okunan ifadelerin böyle bir nitelik taşımadığı anlaşılmaktadır (bkz. § 62). Yine de başvurucuya tanık ifadesine karşı diyeceklerini sunma imkânı tanınmış ve bu yöndeki iddialarını Mahkeme önünde dile getirebilmiştir (bkz. §§ 19, 20).
81. Bu nedenle tanık K.A.nın duruşmada dinlenilmemesinin savunma haklarını aşırı ölçüde kısıtlamadığına ve başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Tanık Ş.Ç. Bakımından İnceleme
82. Duruşma tutanaklarında tanık Ş.Ç.nin ifadesinin okunduğuna dair bir bilginin yer almamasından tanık ifadesinin ilk olarak gerekçeli kararla birlikte dosyaya girdiği sonucu çıkmaktadır (bkz. § 22). İddianamede sadece tanık K.A.nın ifadelerine atıf yapılması, başvurucuya K.A.nın beyanlarına ilişkin sorular sorulmasına ve bu tanığın adresinin araştırılmasına rağmen tanık Ş.Ç.ye ilişkin bu işlemlerin yapıldığını gösteren bir ibarenin bulunmaması da yukarıda belirtilen değerlendirmeye işaret etmektedir. Bu nedenle kamu makamlarınca tanığın hazır edilmesini sağlayacak herhangi bir çabanın gösterildiği söylenemez.
83. Tanık ifadesinin ilk olarak gerekçeli kararda geçmesi, en azından karşı beyanlarını sunmak suretiyle ifadenin güvenilirliğine karşı çıkabilme ve güvenilirliğini şüpheye düşürme olanağından da başvurucuyu mahrum bırakmıştır.
84. Başvurucu, tanığın duruşmada dinlenmesi gerektiğini temyiz dilekçesinde ileri sürmüş fakat bu husus temyiz aşamasında karşılanmamıştır.
85. Dolayısıyla her ne kadar Ş.Ç.nin ifadesi, yargılamada yegâne veya belirleyici delil konumunda bulunmuyorsa da tanığın duruşmada hazır edilmesini haklı gösterecek geçerli bir nedenin ortaya konulamaması nedeniyle başvurucunun savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
86. Sonuç olarak duruşmada dinlenilmeyen tanık Ş.Ç.nin ifadesinin karara esas alınmasının, başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
87. Başvurucu, 259.200 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında yeniden yargılama talebinde de bulunmuştur.
88. Bakanlık yazısında başvurucunun tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
89. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
90. Mevcut başvuruda tanıklardan Ş.Ç.nin duruşmada dinlenilmemesi dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
91. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesinin başvurucu bakımından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların zaman bakımından yetkisizlik,
2. Aynı suçtan iki kez yargılanma, eksik incelemeye dayalı ve yeterli delil olmaksızın mahkûm edilme ile gerekçeli karar hakkının ihlaline ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tanıkları sorgulama ve sorgulatma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Tanık K.A.nın duruşmada dinlenilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Tanık Ş.Ç.nin duruşmada dinlenilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesiyle korunan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin İstanbul (Kapatılan) 14. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Maddi ve manevi tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.