TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A. Ö. G. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1227)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
A.Ö.G.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası
sonrasında açılan tam yargı davasının incelenmeksizin reddedilmesinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/2/2013 tarihinde Erzurum
2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış
ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 7/4/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/6/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 10/8/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 7/9/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,Bakanlık görüşüne karşı
beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu “üste hakaret”
suçunu işlediği iddiasıyla 29/7/2011 tarihinde
tutuklanmış, tutukluluk kararına yaptığı itiraz sonucu 12/8/2011 tarihinde
verilen tahliye kararıyla serbest bırakılmıştır.
9. Başvurucu emsalleriyle birlikte 30/8/2011
tarihinde yüzbaşı rütbesine terfi etmesi gerekirken söz konusu tutuklama olayı
nedeniyle terfi ettirilmemiştir.
10. Başvurucunun terfi ettirilmemesine ilişkin işlemin iptal
edilmesi istemiyle yaptığı başvuru, Kara Kuvvetleri Komutanlığının 26/8/2011 tarihli işlemiyle reddedilmiştir.
11. Başvurucu “terfiinin
yapılmaması işleminin iptali ve özlük haklarının yasal faiziyle iadesi”
istemiyle dava açmıştır.
12. AYİM Birinci Dairesinin 19/9/2012
tarihli ve E.2011/1880, K.2012/896 sayılı kararı ile başvurucunun terfi
ettirilmemesine ilişkin işlemin esastan iptaline, 30/8/2011 tarihinden itibaren
eksik ödenen tüm özlük hakları farklarının yasal faiziyle birlikte başvurucuya
ödenmesine karar verilmiştir. Kararda şu ifadelere yer verilmiştir:
"Dosyadaki bilgi ve
belgelerden, … davacının emsalleriyle birlikte normal olarak 30.08.2011
tarihinde yüzbaşı rütbesine terfi etmesi gerektiği, ancak tutuklanması
nedeniyle davalı idarece terfi işleminin yapılmadığı, davacının bu işleme karşı
silsileler yolu ile yaptığı idari başvuruya, K.K.K.’lığının
26.08.2011 tarihli yazısı ile olumsuz cevap verildiği …
davacının da terfi ettirilmeme işleminin iptali
istemiyle süresinde iş bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
…
Buna göre itiraz müessessinin
niteliği de dikkate alındığında; tutuklama kararına süresinde yapılan itiraz
üzerine, yapılan ilk incelemede itirazın kabulüne karar verilmesi halinde,
gerekçeden hareketle artık tutuklama kararının vaki olmuş sayılmasını kabul
etmek yasal olarak mümkün görünmemektedir. Bu nedenle yapılan terfi ettirmeme
işlemin[in] hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dairemizin bu kabulünün doğal sonucu olarak
da, davacının 30 Ağustos 2011 tarihinden itibaren rütbe terfii yapamamasından
doğan tüm özlük haklarının farklarının da idarece tazminine karar verilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır."
13. Bu kararın 9/11/2012 tarihinde
tebliği üzerine başvurucu, söz konusu terfi ettirilmeme işlemi nedeniyle manevi
zarara uğradığından bahisle dilekçe tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiziyle birlikte 20.000 TL tazminatın tarafına ödenmesine karar verilmesi
istemiyle 16/11/2012 tarihinde AYİM'de dava açmıştır.
14. AYİM Birinci Dairesi 18/12/2012
tarihli ve E.2012/1525, K.2012/1517 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesi şöyledir:
“Görüldüğü üzere
yukarıdaki hükme [4/7/1972 tarihli 1602 sayılı AYİM
Kanunu’nun 42. maddesi, bkz. § 16] göre iptal davasının sonuçlanmasını müteakip
tazminat davası açılabilmesi için işlemin iptaline ilişkin dava ile birlikte
tazminat davası açılmamış olması gerekmektedir. Zira bir idari işlemden doğan
zararların bölümlere ayrılarak bir bölümünün iptal davasıyla birlikte, diğer
bölümünün ise iptal davasının sonuçlanması üzerine dava konusu edilmesi yani
kısmi dava açılması mümkün değildir (Nitekim
Dairemizin kararları bu yöndedir. Bkz. AYİM 1’nci Dairesinin 14.06.2011 gün ve
E:2011/1049, K:2011/1183 sayılı kararı, AYİM 1’Dairesinin 29.05.2012 gün ve
E:2009/1525 sayılı kararı).
Yukarıda belirtilen mevzuat hükmü ve açıklama
çerçevesinde davacının talebini değerlendirdiğimizde; davacı tarafından 06
Aralık 2012 tarihinde rütbe terfi ettirilmeme işleminin iptali istemiyle açılan
davada, işlemin iptaliyle birlikte davacı, terfi ettirilmesi gereken tarihten
itibaren özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini
de talep etmiştir. Diğer bir ifadeyle davacı, maddi zararının tazminini de
talep etmiştir. Dolayısıyla tam yargı davasını iptal davasıyla birlikte açma yolunu
tercih etmiştir. Bunun üzerine Dairemizce 19.09.2012 tarihli ve 2012/1880-896
E/K sayılı kararla, davacının talebi doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Davacı tarafından
iptal davasıyla birlikte özlük hakkı da talep edilmiş olmakla, diğer bir ifade
ile iptal davası ile birlikte tam yargı davası da açılmış olmakla, davacının
1602 sayılı Kanun’un 42’nci maddesinde kendisine tanınan hakkı kullandığı,
işlemin iptaline karar verilmesini müteakip ayrıca manevi tazminat talebinde
bulunmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirildiğinden dava konusu manevi
tazminat talebinin incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine
varılmıştır."
15. Söz konusu kararın 17/1/2013
tarihinde öğrenilmesi üzerine başvurucu 4/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanun’un “İptal
ve tam yargı davaları” kenar başlıklı 42. maddesi şöyledir:
“İlgililer,
haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte
açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması
üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde
verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan
dolayı, icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de
ilgililerin 35 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; AYİM'e
açtığı ilk davada terfi ettirilmemesine ilişkin işlemin iptali ile özlük
haklarının tarafına ödenmesine karar verilmesini istediğini, maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmadığını zaten Mahkemenin de davayı iptal davası olarak
nitelendirmek suretiyle incelediğini zira Mahkeme, davayı iptal ve tam yargı
davasının birlikte açıldığını kabul ederek inceleseydi kendisinden tazminat
tutarına bağlı olarak harç tahsil etmesi gerektiğini ancak Mahkemece
kendisinden tazminata bağlı olarak herhangi bir harç tahsil edilmediğini, AYİM'in özlük haklarının tanınması istemli açılan davaları
iptal davası olarak nitelediği kararları olduğunu, Danıştay kararlarında da
iptal kararıyla birlikte özlük haklarına ilişkin istem olup olmadığına
bakılmaksızın özlük haklarının ödeneceğinin belirtildiğini, haksızlığı yargı
kararıyla ortaya çıkan terfi ettirmeme işlemi nedeniyle ailesi, maiyeti, astları,
amirleri nezdinde küçük düşürüldüğünü; derin üzüntü duyduğunu, hükme esas
alınan 1602 sayılı Kanun'un 42. maddesinde maddi ve manevi tazminat davalarının
aynı anda açılacağına ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi ayrı ayrı
açılabileceğini gösteren bir açıklığın da bulunmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
20.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun manevi
tazminata karar verilmesi istemiyle açtığı davanın incelenmeksizin
reddedilmesine ilişkin iddiaları, mahkemeye erişim hakkıyla ilgili olduğundan
başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı yönünden
incelenmiştir.
20. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına göre mahkemeye erişim hakkının mutlak
olmayıp sınırlandırılabileceği ancak sınırlamanın hakkın özüne zarar verecek
seviyeye ulaşmaması gerektiği, mahkemelerin usul kurallarını uygularken hakkı
ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten ve usul kurallarını ortadan kaldırılması
sonucunu doğuracak aşırı gevşeklikten kaçınması gerektiği, buna göre
başvurucunun mahkemeye etkili erişimini sağlayacak mekanizmalara ilişkin hukuki
düzenlemelerin olduğu ve bu düzenlemelerin başvurucu bakımından öngörülebilir
olduğu hususları belirtilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
22. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.”
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
24. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir (Vedat Benli,
B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
25. Mahkemeye erişim hakkı aynı zaman da Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta
olup (Ahmet Yıldırım, B. No:
2012/144, 2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
26. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar
vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama
amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları
arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine
katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekir (Özkan Şen, § 58).
27. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler
hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle
güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak
geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle
oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi
önemli ve meşru amaçlara hizmet eder. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler,
devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça
ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini
engellemiş sayılmaz (Garanti Bankası A.Ş., B. No:
2013/4553, 16/4/2015, § 43).
28. 1602 sayılı Kanun’un 42. maddesinde iptal ve tam yargı
davalarının ayrı ayrı veya birlikte açılması konusunda ilgililerin seçimlik
hakları ile bu hakların kullanış şekli ve süreleri düzenlenmiştir ( bkz. § 16).
29. Derece mahkemelerinin usul kurallarını uygularken bir yandan
davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan
kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar
aşırı bir esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
30. Başvurucu, AYİM'in dava açma
süresine ilişkin hükümleri yorumlamasından ve uygulamasından şikâyet
etmektedir. Somut olayda AYİM, idari işlemden doğan
zararların bölümlere ayrılarak bir bölümünün iptal davasıyla birlikte diğer
bölümünün ise iptal davası sonuçlandıktan sonra dava konusu edilmesinin mümkün
olmadığı yönündeki yerleşik içtihadı çerçevesinde terfi ettirilmeme işlemine
karşı açılan ilk davada özlük haklarının faiziyle birlikte ödenmesi
istendiğinden ve bu istem karara bağlandığından yeniden tam yargı davası
açılamayacağı gerekçesiyle davanın esasını incelemeksizin reddetmiştir.
31. Başvuru konusu olayda AYİM'in,
ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla AYİM'de tam yargı davasını iptal davasıyla birlikte veya
ayrı açabilmelerine ilişkin usulleri düzenleyen 1602 sayılı Kanun'un 42. maddesini,tam yargı davasının
kısımlar halinde açılamayacağı yönündeki içtihadına uygun şekilde yorumlayarak
reddetmesinin başvurucu açısından öngörülmez olduğunun söylenemeyeceği gibi
AYİM kararındaki bu değerlendirmenin mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede
zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren nitelikte olmadığı sonucuna
varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle, davanın süre aşımından reddedilmesinin
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığı açık olduğundan başvurununaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.