TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AKİF ÜNSAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9355)
Karar Tarihi: 9/3/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 27/4/2016-29696
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Basvurucu
Akif ÜNSAL
Vekili
Av. Vedat KARADUMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, satın alınan malın ayıplı olması nedeniyle 2/10/2009 tarihinde açılan davanın makul sürede sonuçlanmaması ve yargılama sonunda hükmedilen kararın icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 16/12/2013 tarihinde Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 1/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; 2/10/2009 tarihinde Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (tüketici mahkemesi sıfatıyla) malın ayıplı olması nedeniyle açtığı tazminat davasında, davalı olarak gösterdiği şirketten 86.848 TL bedel ödeyerek satın aldığı aracın arızalanması üzerine aracı yetkili servise bıraktığını, tamir için mevzuatta ve garanti belgesinde öngörülen süre 30 iş günü olmasına rağmen bu sürede aracın kendisine teslim edilmediğini, ayrıca kendisine tamir sürecinde aynı özellikleri taşıyan başka bir aracın tahsis edilmesi gerekirken böyle bir tahsisin de yapılmadığını, bu nedenlerle aracın değiştirilmesini davalı şirketten talep ettiğini ancak aracın azami tamir süresi aşıldıktan sonra kendisine teslim edildiğini belirterek aracın ücretsiz olarak değiştirilmesini ve serviste kaldığı sürede aracı kullanamamasından kaynaklanan zarar ile araçta oluşan değer kaybının tazmin edilmesini talep etmiştir.
9. Yapılan yargılama sonunda Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (tüketici mahkemesi sıfatıyla) 20/11/2012 tarihli ve E.2009/626, K.2012/550 sayılı kararı ile “… Yapılan yargılama, toplanan deliller, bilirkişi M.E. D.Ş.'nin itibar edilen 29/03/2012 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu aracın üretiminden kaynaklı gizli ayıpları olduğu, bunun sonrasında yetkili servis tarafından hatalı hizmet sunulması nedeniyle bir çok arızanın tekraren önüne geçilemediği, bu davada aracın "ayıplı" olduğu anlaşıldığından aracın iadesine karar vermek gerekmiş, ancak davacının kusuru nedeniyle araçta 5.750,00 TL değer kaybı oluştuğundan bu bedelin değişim sonrasında tenkisine karar verilmiş ve aracın tamiri için gereken azami süre aşılmadığından davacıya aracın kullanılamaması nedeniyle…” gerekçesine dayanarak davanın kabulüne, dava konusu aracın davalı tarafa iade edilmesi ile başvurucu tarafından 5.750 TL ücret karşılanmak kaydıyla yeni ürünün başvurucuya teslim edilmesine, başvurucunun tamir sürecinde aracı kullanamaması nedeniyle oluşan zararın tazmini isteminin reddine hükmetmiştir.
10. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 30/5/2013 tarihli ve E.2013/5446, K.2013/14494 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçe yönünden hatalı olduğunu belirtmiş; 30 iş günlük tamir süresinin aşılması nedeniyle davanın kabulü gerekirken malın gizli ayıplı olması üzerinden davanın kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu ifade etmiş ancak bozmaya hükmetmeyip düzelterek onamaya hükmetmiştir.
11. Başvurucu, Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (tüketici mahkemesi sıfatıyla) 20/11/2012 tarihli kararını Diyarbakır 3. İcra Dairesi nezdinde 12/9/2013 tarihinde E.2013/6111 sıra sayısına kayıtlı dosya üzerinden ilamlı icra yolu ile takibe konu etmiştir.
12. Yargıtay onama ilamı üzerine yapılan karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 21/10/2013 tarihli ve E.2013/25447, K.2013/25135 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya 25/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu,16/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunarak yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını ve yargı kararının icrasının henüz yerine getirilmediğini ileri sürmüştür.
15. Öte yandan Diyarbakır 3. İcra Dairesince söz konusu icra takip dosyası kapsamında, 12/9/2013 tarihinde icra emri düzenlenerek borçlu tarafa tebliğ işlemi yapılmış, borçlu taraf İcra Müdürlüğüne 23/9/2013 tarihinde başvurarak uyuşmazlık konusu aracın 2008 model olduğunu bu nedenle fiilen temininin imkânsız olduğunu dolayısıyla bedelin Diyarbakır Ticaret Odasına sorulması konusunda müzekkere yazılmasını istemiş, talep üzerine İcra Dairesince yazılan müzekkereye Diyarbakır Ticaret Odası tarafından 3/10/2013 tarihinde cevap verilerek tespit edilen bedel bildirilmiştir.
16. Bedelin tespiti üzerine borçlu, 21/10/2013 tarihinde Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesine başvurarak Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (tüketici mahkemesi sıfatıyla) 20/11/2012 tarihli kararında dava konusu edilen aracın misli ile değiştirilmesine hükmedildiğini ancak takibe konu araç 2008 model olduğundan ve aynen ifası mümkün olmadığından aracın değişiminin fiilen imkânsız olduğunu, Diyarbakır 3. İcra Müdürlüğünün 2013/6111 sayılı dosyasında başlatılan takipte malın değerinin takdiri yoluna gidildiğini ve bunun sonucunda malın değeri olarak belirtilen 123.500 TL'nin fahiş olduğunu ifade etmiş ve kıymet takdirine itiraz ederek şikâyette bulunmuş ayrıca icranın durdurulmasını istemiştir.
17. Şikâyet talebi üzerine yapılan inceleme sonucu Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesi, 25/10/2013 tarihli kararında borçlu tarafından talep edilen icra durdurma isteminin reddine hükmetmiş; 12/6/2014 tarihli ve E.2013/738, K.2014/664 sayılı nihai kararı ile de kıymet takdirinin mevzuata ve Yargıtay içtihatlarına uygun olarak yapıldığını belirterek şikâyetin reddine karar vermiştir.
18. Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesinin şikâyetin reddine ilişkin kararı temyiz edilmiş, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi yaptığı inceleme sonucu 30/11/2015 tarihli ve E.2014/19095, K.2015/21447 sayılı ilamı ile onamaya hükmetmiştir.
19. Onama ilamı başvurucuya 24/12/2015 tarihinde, şikâyette bulunan tarafa 28/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Anayasa Mahkemesince 4/12/2015 tarihinde Diyarbakır 3. İcra Dairesine müzekkere gönderilmiş, bireysel başvuruya konu edilen E.2013/6111 sıra sayısına kayıtlı icra dosyasının onaylı suretleri istenmiş; Diyarbakır 3. İcra Dairesi, 8/1/2016 tarihinde istenen belgeleri Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
21. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesince, 4/12/2015 tarihli yazı ile başvurucudan söz konusu icra takip dosyasının sonuçlanıp sonuçlanmadığının belirtilmesi, sonuçlandırılmış ise buna ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesi ve ayrıca bu yöndeki başvurucu şikâyetinin devam edip etmediği hususununbildirilmesi istenilmiştir. Başvurucu tarafından sunulan 21/12/2015 tarihli cevap dilekçesinde şikâyet incelemesine ilişkin ret kararının onandığı ancak bu karara karşı karar düzeltme yolunun açık olduğu, bu yola başvurulmayıp kararın kesinleşmesi durumunda icra dosyası gereğinin yerine getirileceği, bu bağlamda şikâyetin sürdürüldüğünü ifade edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
23. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 16. maddesi şöyledir:
“Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere icra ve iflâs dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. …”
24. 2004 sayılı Kanun'un 18. maddesi şöyledir:
“İcra mahkemesine arzedilen hususlarda basit yargılama usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.
Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, 2/10/2009 tarihinde Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (tüketici mahkemesi sıfatıyla) malın ayıplı olması nedeniyle açtığı davanın/alınan malın ayıplı olmasına ilişkin açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını ve bu dava sonunda verilen kararın icra edilmediğini belirterek adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
28. Başvurucunun, açtığı dava sonunda verilen kararın icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği şikâyetinin özünün, Mahkemece verilen kararın uygulanmamasına yönelik olduğu anlaşıldığından söz konusu şikâyetin adil yargılanma hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mahkeme Kararının Yerine Getirilmediğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, 2/10/2009 tarihinde açtığı dava sonunda Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 20/11/2012 tarihli kararı icra takibine konu ettiğini ancak henüz icra sürecinin sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Anayasa Mahkemesine sunduğu 21/12/2015 tarihli dilekçesi ile icra takibi sürecinde borçlunun, yargılama sürecinde tespit edilen uyuşmazlık konusu aracın bedeline yönelik şikâyet yoluna gittiğini, şikâyetin Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesince reddedildiğini ve bu kararın Yargıtayca onandığını, borçlu tarafından karar düzeltme yoluna gidilmemesi hâlinde şikâyete ilişkin kararın kesinleşeceğini ve ilamın icrasının gerçekleşeceğini fakat henüz süreç sonuçlanmadığından şikâyetini sürdürdüğünü ifade etmiştir.
30. Bakanlık görüşünde başvuru konusu icra takibinin özel hukuk kişileri arasında bir takip olduğu, devletin bu süreçte taraf sıfatının bulunmadığı, İcra Müdürlüğünün de kendiliğinden hareket etmesinin mümkün olmadığı, somut olayda takibin devam etmesinde İcra Müdürlüğünün veya İcra Hukuk Hâkimliğinin herhangi bir kusurunun olmadığının düşünüldüğü belirtilmiştir.
31. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu tarafından herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
32. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
33. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
34. Somut olayda mahkeme kararına dayanılarak yapılan bir icra takip süreci söz konusudur. İcra takip süreçleri, aralarında borç alacak ilişkisi bulunan tarafların ve bu türden bir ilişki içinde çıkan uyuşmazlıkların varlığından kaynaklanan süreçlerdir. Böyle bir süreç ile borcunu rızasıyla ifa etmeyen borçlulara karşı alacaklılara, alacaklarının tahsilinde devlet gücünden yardım isteme imkânı sağlanmaktadır. Bununla birlikte bir icra takip sürecinin ortaya çıkmasına neden olan borç alacak ilişkisinin taraflarının mutlaka özel kişiler olması gerekmeyip bu türden bir süreç, borç alacak ilişkisinin taraflarından birinin kamu gücünü kullanan organlar olması hâlinde de ortaya çıkabilmektedir.
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de icra takip süreçlerine yönelik şikâyetleri incelerken ikili bir ayrıma gitmektedir. Buna göre uyuşmazlığın kişiler arasında olması durumunda ileri sürülen bu yönde bir şikâyet "mahkemeye erişim hakkı" yönünden incelenirken uyuşmazlığın taraflarından birinin devlet olması durumunda ise bu türden bir şikâyet "makul sürede yargılanma hakkı" yönünden incelenmektedir (Hasanov/Azerbaycan, B. No: 50757/07, 22/4/2010, § 36; Pashov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 20875/07, 5/2/2013,§§ 54, 55).
36. Bu bağlamda başvuruya konu olayda şikâyet konusu icra takip sürecinin kişiler arasında yürütülen bir süreç olduğu dikkate alındığında başvurucunun şikâyetinin "mahkemeye erişim hakkı" kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
37. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması "mahkemeye erişim hakkı" kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde "mahkemeye erişim hakkı" da anlamını yitirecektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Feridun Karaköylü, B. No: 2013/4454, 15/10/2014, §§ 41, 42).
38. İcra takibinin koşulları ve karmaşıklığı, başvurucunun bu süreç içinde gösterdiği tavır ve davranışlar, ilgili kamu makamlarının icra sürecindeki tutumu ve başvurucunun icra safhasının hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile icra sürecinin başvurucu açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir icra safhasının yürütülmesine ilişkin süreçte gözönünde bulundurulması gereken unsurlardır.
39. İcra aşamasına intikal etmiş bir yargı kararının gereğinin yerine getirilmesinde icra dairesine yansıyan maddi vakıalar, tarafların genel olarak icra safhasındaki tutumu, icra sürecinin uzamasındaki etkisi ve usul haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri, icra makamları yanında icra süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve Mahkeme kararının süratle icra edilmesi hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği, başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi icranın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir.
40. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından açılarak Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (tüketici mahkemesi sıfatıyla) görülen, malın ayıplı olmasından kaynaklanan davada verilen 20/11/2012 tarihli hüküm, Diyarbakır 3. İcra Dairesi nezdinde 12/9/2013 tarihinde E.2013/6111 sıra sayısına kayıtlı dosya üzerinden ilamlı icra yolu ile takibe konu edilmiştir. Bu süreçte İcra Dairesince 12/9/2013 tarihinde icra emri düzenlenerek borçlu tarafa tebliğ edilmiş, borçlu taraf İcra Müdürlüğüne 23/9/2013 tarihinde başvurarak uyuşmazlık konusu aracın 2008 model olduğunu, bu nedenle fiilen temininin imkânsız olduğunu dolayısıyla aracın bedelinin tespiti için Diyarbakır Ticaret Odasına müzekkere yazılmasını istemiştir. Talep üzerine İcra Dairesince yazılan müzekkereye Diyarbakır Ticaret Odası tarafından 3/10/2013 tarihinde cevap verilmiş; bu defa borçlu, 21/10/2013 tarihinde Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesine başvurarak Diyarbakır Ticaret Odası tarafından belirlenen bedelin fahiş olduğu gerekçesiyle 21/10/2013 tarihinde Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesine şikâyette bulunmuş ve takibin durdurulmasını talep etmiş ancak durdurma talebi kabul edilmemiş ve şikâyet incelemesine geçilmiştir.
41. Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda 12/6/2014 tarihli karar ile şikâyet reddedilmiş, borçlu tarafından temyiz talebinde bulunulması üzerine şikâyetin reddine ilişkin hüküm, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli ilamı ile onanmıştır. Ancak söz konusu hüküm, onama ilamına karşı karar düzeltme yolunun açık olması ve henüz bu yola başvurulmamış olması nedeniyle hâlen kesinleşmemiştir. Başvurucu da Anayasa Mahkemesine sunduğu 21/12/2015 tarihli dilekçesi ile şikâyet incelemesine ilişkin ret kararının onandığını ancak bu karara karşı karar düzeltme yolunun açık olduğunu, bu yola başvurulmayıp kararın kesinleşmesi durumunda icra dosyası gereğinin yerine getirileceğini belirtmiş ancak gerek başvuru formunda gerekse anılan dilekçesinde ilgili icra sürecinde İcra Dairesinden alacağın tahsiline yönelik ilave bir talepte bulunduğuna, böyle bir talepte bulunduğu hâlde İcra Dairesinin talebini yerine getirmediğine ya da icra işlemlerinin herhangi bir şekilde durdurulduğuna yönelik Anayasa Mahkemesine bir açıklamada bulunmamış ya da bir bilgi sunmamıştır.
42. Somut olayda yapılan icra takibi, özel hukuk kişileri arasındaki bir takip olup bu takipte devletin taraf sıfatı bulunmamaktadır. Kaldı ki icra takibinin, takipte bulunan alacaklı tarafından yürütülmesi esas olmakla birlikte İcra Müdürlüğünün kendiliğinden hareket etmesi de mümkün değildir. Somut olayın bu özellikleri ile birlikte ayrıca icra takibinin devam etmesinde Anayasa Mahkemesince İcra Müdürlüğüne yüklenebilecek herhangi bir kusur da tespit edilememiştir.
43. Açıklanan nedenlerle mahkeme kararının yerine getirilmediğine dayalı ihlal iddiasının, adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına İlişkin İddia
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan söz konusu iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Başvurucu, alınan malın ayıplı olması nedeniyle 2/10/2009 tarihinde Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (tüketici mahkemesi sıfatıyla) açılan davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34–59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucunda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013).
47. Başvuru konusu olayda özel kişiler arası bir alım satım sözleşmesinde sözleşmeye konu malın ayıplı olmasından kaynaklanan zararlardan dolayı Tüketici Mahkemesi nezdinde açılan davanın söz konusu olduğu görülmekle 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için sürenin başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih somut başvuru açısından, 2/10/2009'dur.
48. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 52) somut başvuru açısından söz konusu tarih, yukarıda yer verilen icra aşamasına ilişkintespitler de dikkate alındığında (bkz. §§ 29-42), karar düzeltme talebinin Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiği 21/10/2013'tür.
49. Tüketici mahkemelerinin görevi 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı mülga Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, bu Kanun’un uygulanmasıyla ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici mahkemeleri nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde basit yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir.
50. Bu şekilde kanun koyucu, tüketiciyi koruma amacını dikkate alarak genel mahkemelerin dışında tüketici davalarının yargılaması özel bir sistem oluşturmuş ve bu davaların, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (İbrahim Şendil, B. No: 2013/4495, 17/7/2014, § 75).
51. Adil yargılanma hakkı devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. Tüketici mahkemesinde açılan alacak davasında derhâl bir yargı kararı verilmesinde, tüketici konumundaki başvurucunun önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıkların ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir (İbrahim Şendil,, § 76).
52. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar gerek mülga 1086 sayılı Kanun ve gerekse 6100 sayılı Kanun’a göre basit yargılama usulüyle yürütülür.
53. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
54. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde yargılamanın konusunun, özel kişiler arası bir alım satım sözleşmesinde sözleşmeye konu malın ayıplı olmasından kaynaklanan zararların tazminine ilişkin olduğu, Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (tüketici mahkemesi sıfatıyla) 20/11/2012 tarihli kararı ile davanın kabulüne karar verildiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 30/5/2013 tarihli ilamı ile kararın onandığı, karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 21/10/2013 tarihli ilamı reddedildiği ve böylece İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği anlaşılmıştır.
55. Başvurucunun şikâyetinin değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu davanın;hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usul haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da gözlemlenmemiştir. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve dört yılı aşkın bir sürede sonuçlanan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
57. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu, yargılamanın uzunluğu ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği dikkate alınarak 15.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
59. Yapılan değerlendirme sonucu başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
60. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvurucuya net 2.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkeme kararının yerine getirilmediğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 2.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.