logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Turgay Coşkun [2.B.], B. No: 2013/1286, 16/4/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TURGAY COŞKUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1286)

 

Karar Tarihi: 16/4/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

Turgay COŞKUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu açmış olduğu idari davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, yapılan yargılamanın adil olmadığını, yargılamaya konu idari işlem ve yargı kararlarının emsal içtihatlar nazara alınmaksızın tesis edildiğini, bu nedenle Anayasa’nın 10., 17., 19., 36., 49., 138. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 24/1/2013 tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölümün Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 24/10/2013 tarihli yazısı 7/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 20/11/2013 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2003/207 sayılı dosyasında bilirkişi olarak görev almıştır.

8. Başvurucu hakkında, aynı yargılama dosyası kapsamında çelişkili raporlar düzenlediği iddiasıyla disiplin soruşturması başlatılmış ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Mühendislik Fakültesi Dekanlığının 2/7/2007 tarih ve 5694 sayılı kararı ile başvurucuya kınama cezası verilmiştir.

9. Belirtilen disiplin cezasına yapılan itiraz üzerine, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünün 30/7/2007 tarih ve 35021/1669 sayılı kararı ile başvurucuya bir alt ceza tayini suretiyle uyarma cezası verilmiştir.

10. Başvurucu tarafından belirtilen işlemin iptali talebiyle 3/9/2007 tarihinde İstanbul 10. İdare Mahkemesinde açılan dava neticesinde, Mahkemenin 21/10/2008 tarih ve E.2007/627, K.2008/1844 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiş, kararın gerekçesinde; başvurucunun bilirkişi olarak görev yaptığı yargılama dosyasına sunduğu 13/4/2006 tarihli ortak raporda “patlamalar ile dava konusu binanın dış cephesinde gözlemlenen hasarlar arasında bir illiyet bağının olabileceği” kanaatinin bildirilmesine karşılık, 17/9/2006 tarihli raporunda tersine kanaat ile “illiyet bağı kurulamayacağı” yönünde görüş bildirildiği ve bu düşünce farklılığının başvurucu tarafından arazinin zemin yapısına ilişkin olarak başka bir bilirkişi tarafından hazırlanan 30/9/2005 tarihli ek rapordan kaynaklandığının iddia edildiği, bununla birlikte 30/9/2005 tarihli ek raporun 7/10/2005 tarihinde dava dosyasına girdiği, bu durumda başvurucunun söz konusu iddiasına itibar edilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca dayanılan belgelerden haberdar olmadan bilirkişi raporu hazırladığı ve görevinin gerektirdiği özen ve itinayı göstermediği açık olan başvurucuya uyarma cezası verilmesine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

11. İlk Derece Mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Danıştay Sekizinci Dairesinin 4/6/2010 tarih ve E.2009/2390, K.2010/4211 sayılı kararı ile onanmıştır.

12. Karar düzeltme istemi Danıştay Sekizinci Dairesinin 23/10/2012 tarih ve E.2012/8297, K.2012/7960 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

13. Ret kararı 29/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu tarafından 24/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

15. Bunun yanı sıra başvurucunun, disiplin soruşturmasına konu edilen eylemi kapsamında ve bilirkişilik görevini kötüye kullanma iddiasıyla yargılandığı kamu davası sonucunda, Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/9/2011 tarih ve E.2007/128, K.2011/645 sayılı kararı ile beraatine karar verilmiş olup, söz konusu karar temyizen onanmakla 20/1/2014 tarihinde kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk

16. 21/8/1982 tarih ve 17789 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin “Kınama cezası” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi şöyledir:

 “Kınama cezası gerektiren fiil ve haller şunlardır:

a - Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak,

…”

17. İlgili Yönetmeliğin “İyi halin değerlendirilmesi” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

 “…Geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan veya ödül veya başarı belgesi alan yönetici ve öğretim elemanları ile memurlar ve diğer personel için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir.”

18. İlgili Yönetmeliğin “Soruşturmaya yetkili amir” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

 “Disiplin suçunu soruşturmaya yetkili amir, sıralı disiplin amirleridir. Disiplin Amiri, disiplin suçu hakkında bizzat veya bilvasıta bilgi sahibi olduğunda soruşturmayı kendisi yapabileceği gibi soruşturmacı tayini sureti ile de yaptırabilir. Yükseköğretim Kurulu Başkanı, üst kuruluşlar ile bütün yükseköğretim kurumlarının; Rektör, bütün üniversitenin, Dekan, bütün fakültenin; Enstitü veya yüksekokul müdürü, bütün enstitü veya yüksekokulun her kademesindeki görevlilerin disiplin amiri olup bunlar hakkında resen disiplin soruşturması açabilir veya açtırabilir. Bölüm Başkanı; anabilim, anasanat, bilim veya sanat dalları başkanları görev alanları ile ilgili disiplin soruşturma taleplerini en yakın disiplin amirine yaparlar. Bu talep gecikilmeden uygulanmaya konulur.

 Öğretim elemanlarından soruşturmacı tayin edilmesi halinde, bunların sanığın akademik unvanına veya daha üst akademik unvana sahip olmaları şarttır. Yöneticiler hakkındaki soruşturmalarda ünvan eşitliği veya üstlüğü aranır.

 Üst disiplin amirinin soruşturma açtığı veya açtırdığı disiplin olayında alt disiplin amiri ayrıca soruşturma yapamaz veya yaptıramaz. Daha önce açılmış soruşturma varsa bunlar üst amirin açtığı veya açtırdığı soruşturma dosyası ile birleştirilir.”

19. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/1/2013 tarih ve 2013/1286 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, ifa etmiş olduğu bir bilirkişilik vazifesinde birbiri ile çelişkili raporlar düzenlediği iddiasıyla uyarma cezası aldığını, belirtilen işleme karşı açmış olduğu davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, savunmasını yaptığı aşamada idareden istemiş olduğu belgeler sağlanmadığı için bu belgeleri inceleme ve beyanda bulunma imkanının olmadığını, ayrıca idari işlem aleyhine açtığı davada sunmuş olduğu bilgi ve belgelerin değerlendirmeye alınmadığını, disiplin cezasını yetkili disiplin amirinin vermediğini, bu şekildeki bir işlemin hukuka uygun olmadığını gösteren emsal içtihatlara aykırı şekilde davasının reddedildiğini, disiplin soruşturmasına konu eylem nedeniyle görevi kötüye kullanma iddiasıyla hakkında açılan kamu davası sonucunda beraat kararı verilmesine ve düzenlediği bilirkişi raporunun ilgili hukuk dosyasında hükme esas alınmasına rağmen, söz konusu Mahkeme kararları nazara alınmaksızın verilen kararların adil olmadığını, ayrıca yargılamaya konu idari işlemin mesleki kariyer imkanlarını ve bu yönüyle kişi hürriyetini ve çalışma hakkını sınırlandırdığını ve verilen cezanın onur kırıcı nitelikte olduğunu belirterek, Anayasa’nın 10., 17., 19., 36., 49., 138. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

22. Başvurucu tarafından Anayasa’nın 10., 17., 19., 36., 49., 138. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla birlikte, ihlal iddialarının mahiyeti gereği Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirme yapılması uygun görülmüş ve ihlal iddiaları, makul sürede yargılanma hakkı, yargılamaya etkin katılım hakkı ile silahların eşitliği ilkesi, gerekçeli karar hakkı, delillerin değerlendirilmesinin ve yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiaları kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

23. Başvurucu tarafı olduğu yargılama sürecinde verilen kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

24. Adalet Bakanlığı görüşünde, somut başvuru açısından ilk derece mahkemesince davanın ret gerekçesinin detaylı olarak açıklandığı, kanun yolu mercileri tarafından da bu gerekçeye atıfla hüküm kurulduğu belirtilmiştir.

25. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Gerekçeli karar hakkı da adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup, Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38). Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrasında, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.

26. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 67).

27. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, İlk Derece Mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26)

28. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından aleyhinde disiplin cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali talebiyle dava açıldığı, İlk Derece Mahkemesinin karar gerekçesinde, başvurucunun bilirkişi olarak görev yaptığı yargılama dosyasına sunduğu 13/4/2006 tarihli ortak raporda “patlamalar ile dava konusu binanın dış cephesinde gözlemlenen hasarlar arasında bir illiyet bağının olabileceği” kanaatinin bildirilmesine karşılık, 17/9/2006 tarihli raporunda tersine kanaat ile “illiyet bağı kurulamayacağı” yönünde görüş bildirildiği ve bu düşünce farklılığının başvurucu tarafından arazinin zemin yapısına ilişkin olarak başka bir bilirkişi tarafından hazırlanan 30/9/2005 tarihli ek rapordan kaynaklandığının iddia edildiği, bununla birlikte 30/9/2005 tarihli ek raporun 7/10/2005 tarihinde dava dosyasına girdiği, bu durumda başvurucunun söz konusu iddiasına itibar edilmesinin mümkün olmadığı, dayanılan belgelerden haberdar olmadan bilirkişi raporu hazırladığı ve görevinin gerektirdiği özen ve itinayı göstermediği açık olan başvurucuya uyarma cezası verilmesine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek, başvurucunun davasının reddedildiği, İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda yerel mahkeme gerekçesini benimsediği anlaşılan kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı gerekçeye yer verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Yargılamaya Etkin Katılım Hakkı ve Silahların Eşitliği İlkesinin İhlali İddiası

29. Başvurucu, idareden istemiş olduğu belgeler sağlanmadığı için bu belgeleri inceleme ve beyanda bulunma imkânının olmadığını ve davada sunmuş olduğu bilgi ve belgelerin değerlendirmeye alınmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

30. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun söz konusu iddialarına ilişkin olarak görüş belirtilmemiştir.

31. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve yargılamaya etkin katılım gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No.2012/13, 2/7/2013, § 38).

32. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup, bu usuli güvence gereğince, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Yüksel Hançer, B.No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. De Haes ve Gijsels/Belgium, B. No. 19983/92, 24/02/1997, § 53).

33. Adil yargılanma hakkının bir diğer gereği olan yargılamaya etkin katılım hakkı ise, tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını ve bu kapsamda yargılama evrakına ulaşma ve bunlar hakkında yorum yapma imkânının da tanınmasını ifade etmektedir. Yargılamaya etkin katılım hakkı, zımni olarak çelişmeli usul içinde yer almakta olup, çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 34).

34. Anayasa Mahkemesinin yargılamaya etkin katılım hakkı ve silahların eşitliği ilkesi bağlamında yapacağı inceleme, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 35).

35. Somut yargılama açısından, başvurucu tarafından hakkındaki soruşturmaya ilişkin belgelerin tümünün kendisine verilmemesi nedeniyle bu belgeleri inceleme ve beyanda bulunma imkanı sağlanmadığı belirtilmekle olup, söz konusu soruşturma aşamasında başvurucunun talebi üzerine İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin 19/7/2007 tarihli yazısı ekinde, ifade tutanağı, şikayetçi dilekçesi, soruşturma raporu örneği, Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/45328 sayılı, 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/174 sayılı yazıları ve Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/207 sayılı yazısının başvurucuya gönderildiği, başvurucu tarafından soruşturma komisyonuna verdiği ifade tutanağının tamamının kendisine teslim edilmediği belirtilmekle birlikte, başvurucu tarafından İlk Derece Mahkemesine ibraz edilen dava dilekçesi ve eklerinde, söz konusu ifadeye yer verildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin 19/7/2007 tarihli yazısında, soruşturma dosyasında bulunan ve üçüncü kişilere ait olan beyanların gönderilmediği belirtilmekle birlikte, gerek ilgili disiplin kararlarında, gerek İlk Derece Mahkemesi gerekçesinde, başvurucu tarafından ulaşıldığı ve inceleme ile itirazlarını sunma imkanı tanındığı anlaşılan bilirkişi raporları ile başvurucunun soruşturma komisyonuna verdiği ifade tutanağında yer alan beyanlarına dayanıldığı görülmektedir. Bu kapsamda, başvurucunun İlk Derece Mahkemesi nezdinde belgelere ulaşma yönünde bir talebinin olduğu ve bu talebin kabul görmediğine dair bir bulguya da rastlanmamıştır. Başvuru ayrıca, idari işlem aleyhine açtığı davada sunmuş olduğu bilgi ve belgelerin değerlendirmeye alınmadığını iddia etmekle birlikte, başvurucu tarafından dayanılan belgelerin, soruşturma dosyasına da ilave edilen ve başvurucunun bilirkişilik vazifesini yürüttüğü ilgili yargılama dosyasına ait olduğu anlaşılan evraklar ile başvurucunun soruşturma aşamasındaki ifadesi, soruşturma raporu ve ilgili disiplin kararlarından ibaret olduğu, söz konusu belge ve delillerin Mahkemece incelenerek gerekçeli kararda yorumlandığı, bu kapsamda başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı görülmektedir (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Yaşasın Aslan, B. No. 2013/1134, 16/5/2013, §§ 32–37; Ramazan Tosun, B. No. 2012/998, 7/11/2013, §§ 40–41; Kamil Koç, B. No. 2012/660, 7/11/2013, §§ 42–48). Başvuruya konu yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında, başvurucuya, ilgili disiplin işlemi ve yargı kararlarına temel alınan davanın içeriğine ulaşma, bunları tetkik ile beyan ve itirazlarını ileri sürme imkanı verilerek yargılamaya aktif katılımın temin edildiği gibi, usuli imkanlar açısından taraflardan birine farklı bir muamelede bulunulduğuna ilişkin bir bulguya da rastlanılmamıştır.

36. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yargılamaya etkin katılım hakkı ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Delillerin Değerlendirilmesinin ve Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

37. Başvurucu, disiplin cezasını yetkili disiplin amirinin vermediğini, bu şekildeki bir işlemin hukuka uygun olmadığını gösteren emsal içtihatlara aykırı şekilde davasının reddedildiğini, disiplin soruşturmasına konu eylem nedeniyle görevi kötüye kullanma iddiasıyla hakkında açılan kamu davası sonucunda beraat kararı verilmesine ve düzenlediği bilirkişi raporunun ilgili hukuk dosyasında hükme esas alınması rağmen, söz konusu Mahkeme kararları nazara alınmaksızın verilen kararların adil olmadığını, ayrıca yargılamaya konu idari işlemin mesleki kariyer imkanlarını ve bu yönüyle kişi hürriyetini ve çalışma hakkını sınırlandırdığını ve verilen cezanın onur kırıcı nitelikte olduğunu belirterek, Anayasa’nın 10., 17., 19., 36., 49. ve 138. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olmakla birlikte, söz konusu iddiaların esas itibarıyla, delillerin değerlendirilmesinin ve yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı hususuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

38. Adalet Bakanlığı görüşünde, delillerin değerlendirilmesi hususunun esasen derece mahkemelerinin takdirinde olduğu, temel hak ve hürriyetler ihlal edilmediği ve değerlendirme açıkça keyfilik içermediği sürece bu takdire müdahale edilemeyeceği, somut başvuru açısından ilgili hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin takdirinde açıkça keyfi davranıldığına dair bir emare bulunmadığı gibi, yargılama sürecinde başvurucunun iddialarının mahkemece değerlendirilerek görüşlerini sunma imkânı verildiğinin tespit edildiği belirtilmiştir.

39. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

40. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

42. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).

43. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi ile delillere ilişkin temel usuli güvencelere riayet edilmesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleri arasında yer almaktadır. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması ve delillere ilişkin hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti., B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

44. Derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez.

45. Sözleşme’nin 6. maddesinde, davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte, AİHM de, delillerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (bkz. Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber, öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (bkz. Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

46. Başvuruya konu yargılamaya ilişkin olarak, başvurucu tarafından, disiplin amirinin yetkisi hususundaki emsal kararlar ve lehindeki beraat kararı ile hukuk mahkemesince hazırladığı bilirkişi raporunun hükme esas alındığı göz önünde bulundurulmaksızın davasının reddedildiği ve bu bağlamda delillerin değerlendirilmesi ve yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddia edilmekle birlikte, ilgili disiplin kararı ve İlk Derece Mahkemesi gerekçesinde, özellikle başvurucunun soruşturma aşamasındaki beyanları ve ilgili bilirkişi raporları nazara alındığında, bilirkişilik vazifesini yürüttüğü dosyaya ibraz edilen ve değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken belgelerden haberdar olmadan bilirkişi raporu hazırladığı ve görevinin gerektirdiği özen ve itinayı göstermediği kabul edilerek sonuca varıldığı, başvurucuya “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veri bulunmadığı gibi, Mahkeme’nin delilleri değerlendirmesinde açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmadığı anlaşılmaktadır.

47. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iv. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası

48. Başvurucu tarafından, tarafı olduğu yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

49. Başvurucu tarafı olduğu yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

50. Adalet Bakanlığı görüşünde, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak AİHM ve Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen ilkelere yer verilmiştir.

51. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

52. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

53. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu idari davanın açılmış olduğu 3/9/2007 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle sonuçlanan başvuru konusu yargılama açısından bu tarih Danıştay Sekizinci Dairesinin E.2012/8297, K.2012/7960 sayılı karar düzeltme talebinin reddine dair ilam tarihi olan 23/10/2012 tarihidir.

54. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden, yargılamanın konusunun disiplin cezası tesisine ilişkin işlemin iptali talebi olduğu, İlk Derece Mahkemesince söz konusu işlem hukuka uygun görülmekle iptal isteminin reddedildiği, temyiz ve karar düzeltme başvurularına da konu olan ve taraflarında iki kişinin yer aldığı anlaşılan yargılamanın beş yılı aşkın bir süreçte tamamlandığı anlaşılmaktadır.

55. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 17).

56. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60).

57. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olmadığını ortaya koymakta ve davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu beş yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

58. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

59. Başvurucu, uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılmasına ve 110.000,00 TL maddi ve ayrıca manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

60. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

61. Başvurucunun tarafı olduğu yargılamaya ilişkin beş yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 2.350,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

62. Başvurucu tarafından uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılması talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal açısından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmakla, başvurucunun yeniden yargılama yapılması yönündeki talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

63. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

64. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamaya etkin katılım hakkı ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Delillerin değerlendirilmesinin ve yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 2.350,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

C. Başvurucunun yeniden yargılama yapılmasına ve maddi tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Turgay Coşkun [2.B.], B. No: 2013/1286, 16/4/2015, § …)
   
Başvuru Adı TURGAY COŞKUN
Başvuru No 2013/1286
Başvuru Tarihi 24/1/2013
Karar Tarihi 16/4/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu açmış olduğu idari davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, yapılan yargılamanın adil olmadığını, yargılamaya konu idari işlem ve yargı kararlarının emsal içtihatlar nazara alınmaksızın tesis edildiğini, bu nedenle Anayasa’nın 10. , 17. , 19. , 36. , 49. , 138. ve 14 maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 1
14
20
49
60
Yönetmelik 21/8/1982 Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği 6
16
17
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi