TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ KARAALANLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1308)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/9/2015-29479
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Ali KARAALANLI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hatalı olarak
yapılan imar ıslah planı çalışması sonucu taşınmazının kaybolduğunu, yaptığı
başvuruyu haklı bularak söz konusu planın yeniden yapılmasına karar veren
Mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmaktadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/2/2013
tarihinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 19/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının görüş
yazısı, 30/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu Adalet Bakanlığının cevabına karşı beyanlarını yasal süresi
içinde 14/7/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, maliki olduğu
İzmir İli Buca İlçesi 38876 ada 1 no.lu parselde yer alan 91 m² arsasının
aplikasyonu ve yer gösterimi için 2007 yılı Şubat ayında Buca Kadastro
Müdürlüğüne başvurmuş ve 5/3/2007 tarihli teknik
raporla aplikasyon işlemine başlandığında 38876 nolu
adaya ait koordinatlarla pafta arasında farklılıklar ve tersimat
hatası bulunduğu, bu hatanın ıslah imar planı sonucu oluşan parsel alanlarını
ve dağıtım cetvelinde bulunan tahsis miktarlarını değiştirecek nitelikte
olduğundan Kadastro müdürlüğünce düzeltilmesinin mümkün olmadığı, durumun Buca
Belediyesine iletilmesi ve hatalar giderildikten sonra aplikasyon talebinin
değerlendirilebileceği şeklinde rapor hazırlanmıştır.
8. Bunun üzerine başvurucu, 29/5/2007 tarihli dilekçesiyle, Buca Belediyesi (idare) İmar
Müdürlüğü Harita İşleri Alt Birimi ile üç defa görüştüğünü ve soruna bir çözüm
bulamadıklarını, kendi tespitiyle diğer parsellerden farklı olarak kendisine
ait taşınmazdan iki defa düzenleme ortaklık payı alındığını ve son olarak da
taşınmazın bir kısmının yola terk edildiğini, toplamda taşınmazın % 62’sinin
alındığını belirterek hukuka aykırı olarak yapıldığını iddia ettiği 54-55 nolu imar ıslah planının yeniden yapılmasını talep
etmiştir.
9. İdarenin 60 gün içinde cevap
vermemesi üzerine başvurucu 54-55 nolu imar ıslah
planının iptali istemiyle İzmir 3. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
10. Mahkeme, 24/12/2008
tarihli ve E.2007/1676, K.2008/2350 sayılı kararında, söz konusu hatanın imar
mevzuatına göre düzeltilip sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle,
başvurucunun talebini zımni olarak reddeden idarenin işleminin iptaline karar
vermiştir.
11. İdare, 2/9/2010
tarihli ve 2010/159 sayılı Belediye Meclis kararıyla İdare Mahkemesi kararında
hatanın imar mevzuatına göre düzeltilip sonuçlandırılmasının istendiği, planın
iptal edilmesi yönünde hüküm kurulmadığı, 23 yıllık geçmişi olan planın
kapsadığı alanın büyük olduğu ve değiştirilmesi halinde kazanılmış hakların
telafisi mümkün olmayacak şekilde zararına yol açacağı, sorunun taşınmazın
kamulaştırılması yoluyla çözümünde bir engelin olmadığı gerekçesiyle
başvurucunun uyuşmazlık konusu taşınmazının tamamının kamulaştırılmak üzere V.
Beş yıllık imar programına alınmasına karar vermiştir.
12. Başvurucu, bahse konu
kararın iptali istemiyle İzmir 2. İdare Mahkemesinde dava açmış; Mahkeme, 21/4/2011 tarihli ve E.2010/2250, K.2011/576 sayılı
kararıyla henüz kamulaştırma yönünde işlemler başlamadığından alınan kararın
kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem niteliğinde olmadığı gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
13. Danıştay Altıncı Dairesi, 14/3/2012 tarihli ve E.2011/6739, K.2012/1061 sayılı
ilamıyla İzmir 2. İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
14. Anılan Daire, 26/11/2012 tarihli ve E.2012/4884, K.2012/6764 sayılı
ilamıyla karar düzeltme istemini reddetmiş ve İzmir 2. İdare Mahkemesi kararı
kesinleşmiştir.
15. Bu ilam başvurucuya 14/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 12/2/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. İzmir 3. İdare Mahkemesinin
kararına karşı yapılan temyiz başvurusu ise Danıştay Altıncı Dairesinin 29/4/2013 tarihli ve E.2009/8214, K.2013/3004 sayılı
ilamıyla onanmıştır.
18. İdare, başvurucuya ait
taşınmazın kamulaştırılması amacıyla uzlaşma teklif etmiş, uzlaşma
sağlanamaması üzerine İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde 29/4/2013
tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmış; Mahkeme,
9/6/2014 tarihli ve E.2013/227, K.2014/123 sayılı kararıyla toplam 91 m²
taşınmaz için kamulaştırma bedelini 78.360,00 TL olarak tespit ederek
başvurucuya ödenmesine ve taşınmazın idare adına kaydına karar vermiştir.
19. Bu karara karşı temyiz
başvurusu yapılmış olup, dosya Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
20. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanunu’nun geçici 6. maddesi şöyledir:
“2981 sayılı Kanuna göre düzenlenmiş ve tasdik edilmiş olan
ıslah imar planlarının uygulanmasında, inşaat ruhsatı verilmesine ilişkin şart
ve şekilleri tespite, belediye ve mücavir alanlar içinde belediyeler, dışında
valilikler yetkilidir.”
21. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı
Kadastro Kanunu’nun 22/2/2005 tarihli ve 5304 sayılı Kanunla değişik 41.
maddesi şöyledir:
“Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle
geometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü, sınırlandırma, tersimat ve hesaplamalardan doğan hatalar, ilgilinin
müracaatı veya kadastro müdürlüğünce re'sen
düzeltilir. Düzeltme, taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ
olunur. Tebliğ tarihinden başlayan otuz gün içinde düzeltmenin kaldırılması
yolunda sulh hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme
kesinleşir.
Kadastro sırasında
veya sonrasında yapılan işlemlerle kesinleşmiş olan taşınmazlarda, değişiklik
işlemleri sırasında ortaya çıkan yüzölçümü farklılıklarından, kadastronun
dayandığı teknik kurallarda belirtilen hata sınırları içinde kalanların re'sen düzeltilmesine kadastro müdürlükleri yetkilidir.
Bu maddenin
uygulanmasında, 12 nci maddede belirtilen hak
düşürücü süre aranmaz.”
22. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet
sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu
eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin
bulunduğu yer mahkemesinde görülür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
12/2/2013 tarihli ve 2013/1308 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, İdarece hatalı
olarak yapılan 54-55 nolu imar ıslah planı çalışması
sonucu arsasının bir kısmının kaybolduğunu, Mahkemenin yaptığı başvuruyu haklı
bularak söz konusu planın yeniden yapılmasına karar verdiğini, ancak idarenin
bunu yapmak yerine mahkeme kararından iki yıl sonra taşınmazını beş yıllık
planda kamulaştırılacak taşınmazlar arasına alarak yargı kararını uygulamış
gibi göstermeye çalıştığını ve mahkeme kararını etkisiz bir hukuk yoluna
dönüştürdüğünü, sonuç olarak altı yıldır mülkünün kayıp olduğunu ve yargı
kararının dört yılı aşkın bir süredir uygulanmadığını belirterek adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, 100.000,00 TL
maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
25. Başvurucu, hatalı olarak
yapılan imar ıslah planı çalışması sonucu arsasının bir kısmının kaybolduğunu,
Mahkemenin yaptığı başvuruyu haklı bularak söz konusu planın yeniden
yapılmasına karar verdiğini, ancak idarenin bunu yapmak yerine mahkeme
kararından iki yıl sonra taşınmazını beş yıllık planda kamulaştırılacak
taşınmazlar arasına alarak yargı kararını uygulamış gibi göstermeye
çalıştığını, altı yıldır taşınmazının kayıp olduğunu belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
27. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle diğer başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle
ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu
olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19-20).
28. İdari işlemler, idarenin
kamu kudretini kullanarak tesis ettiği, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal
sonuç doğuran, başka bir deyişle, hukuk düzeninde değişiklik yapan işlemlerdir.
İdari işlemlere karşı idari yargıda 6/1/1982 tarihli ve
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde tanımlanan iptal davası açılabileceği gibi, idari
işlemler nedeniyle bir zarar doğmuşsa, bunun giderilmesi için aynı fıkranın (b)
bendinde belirtilen tam yargı davası açılması imkânı da bulunmaktadır.
29. Somut başvuruya konu olayda
başvurucu, imar ıslah çalışmaları sırasında koordinatlarla pafta arasında
farklılıklar ve tersimat hatası nedeniyle
taşınmazının miktarındaki azalma nedeniyle idareye yaptığı başvurunun zamanında
cevap verilmemek suretiyle zımnen reddi üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesinde iptal
davası açmış ve Mahkeme, 24/12/2008 tarihinde davasını
kabul ederek zımni ret işlemini iptal etmiştir. Bu karar derecattan
geçerek kesinleşmiştir. İdare 24/12/2008 tarihli
meclis kararıyla, 23 yıllık geçmişi bulunan ve geniş bir alanı kapsayan imar
çalışmasının başvurucunun taşınmazındaki hatayı düzeltmek amacıyla
değiştirilmesi halinde kazanılmış hakların telafisi mümkün olmayacak şekilde
zararına yol açacağı, sorunun taşınmazın kamulaştırılması yoluyla çözümünde bir
engelin olmadığı gerekçesiyle uyuşmazlık konusu taşınmazın tamamının
kamulaştırılmak üzere V. Beş yıllık imar programına alınmasına karar vermiştir.
Başvurucu bahse konu kararın iptali istemiyle İzmir 2. İdare Mahkemesinde dava
açmış, Mahkeme, 21/4/2011 tarihli ve 2010/2250,
K.2011/576 sayılı kararıyla ve henüz kamulaştırma yönünde işlemler
başlamadığından alınan kararın kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem
niteliğinde olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu karar da derecattan geçerek kesinleşmiştir.
30. İlgili İdareden edinilen
bilgi ve UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucunda başvurucuya ait taşınmazın
tamamı için 29/4/2013 tarihinde İzmir 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında
taşınmazın 78.360,00 TL karşılığında idare adına kaydına karar verildiği
öğrenilmiştir.
31. Başvurucu meclis kararına
karşı dava açmakla beraber bu dava, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem
bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ve başvurucu daha sonra alınan
kamulaştırma kararı ile bedel tespiti dava sürecinde idare mahkemesinde
kamulaştırma işleminin iptali için dava açtığına dair bir bilgi veya belge
sunmamıştır. Başvurucunun tarafı olduğu bedel tespiti ve tescil davası ise
henüz kesinleşmemiştir.
32. Ayrıca 4721 sayılı Kanun’un
1007. maddesi, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan dolayı
Devletin sorumluluğunu düzenlemektedir. AİHM tarafından verilen ihlâl kararları
(N.A. ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 58175/00, 13/7/2006; Doğrusöz ve Aslan/Türkiye, B. No: 1262/04, 30/52006)
sonrasında Yargıtay, tapusu iptal edilen veya tapusu iptal edilmek suretiyle
taşınmazının yüzölçümünde azalma meydana gelen kişilerin yaptığı başvurular
üzerine, kişiler lehinde bahsedilen Kanun hükmüne dayanarak tazminat ödenmesine
karar vermektedir. Bu yöndeki içtihat Yargıtay tarafından istikrarlı bir
şekilde devam etmektedir. Yargıtay’ın içtihat değişikliği ile ortaya çıkan bu
imkân AİHM tarafından da tüketilmesi gerekilen iç hukuk yolu olarak kabul
edilmiştir. (Hüseyin Ak ve Diğerleri/Türkiye,
B. No:15523/04, 7/122010).
33. Başvurucu öncelikle adına
kayıtlı taşınmazın tapu kaydının yüzölçümünde azalma meydana gelen kısmı için
4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayanarak tazminat davası açtığına veya
hatalı işlemi gerçekleştiren İdareye karşı oluşan zararının karşılanması için
tam yargı davası açtığına dair bir bilgi veya belge de sunmamıştır. Ayrıca
idare tarafından açılan ve başvurucuya taşınmazı karşılığında 78.360,00 TL
ödenmesi kararı verilen kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası da
henüz kesinleşmemiştir.
34. Açıklanan nedenlerle,
mülkiyet hakkı yönünden başvuru konusu işleme karşı idari ve yargısal kanun
yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'başvuru yollarının tüketilmemiş olması' nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargı Kararının Yerine Getirilmesi Hakkı
35. Başvurucunun yargı kararının
yerine getirilmediğine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi
bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümlerine ilişkin olarak kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
36. Başvurucu, hatalı olarak
yapılan imar ıslah planı çalışması sonucu arsasının bir kısmının kaybolduğunu,
Mahkemenin yaptığı başvuruyu haklı bularak söz konusu planın yeniden
yapılmasına karar verdiğini, ancak idarenin bunu yapmak yerine mahkeme
kararından iki yıl sonra taşınmazını beş yıllık planda kamulaştırılacak
taşınmazlar arasına alarak yargı kararını uygulamış gibi göstermeye çalıştığını
ve mahkeme kararını etkisiz bir hukuk yoluna dönüştürdüğünü belirterek yargı
kararının yerine getirilmediğini ileri sürmektedir.
37. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
38. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın,
yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu
ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini
ifade eden 138. maddesinin de, adil yargılanma hakkının kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa
Demirtaş, B. No: 2013/2002, 30/12/2014, §
58).
39. Anayasanın 138. maddesinde
mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme
hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir
istisna kuralına yer verilmemiştir. Yargı kararları ilgili kamu otoritelerince
zamanında yerine getirilmediği takdirde, bireylerin yargı kararıyla kendilerine
sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz.
Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini
sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu
yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve
saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli
olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve
saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının
zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).
40. Kesin hükme saygı
uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul
görmektedir. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı
kararlarının geciktirilmeksizin yerine getirilmesi yükümlülüğü, hukukun genel
ilkelerinden biri olarak kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir
gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin
hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse, adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, §
65).
41. Somut başvuruya konu olayda İzmir
3. İdare Mahkemesinin zımni ret işlemini iptal kararı sonrasında İdare, 24/12/2008 tarihli meclis kararıyla 23 yıllık geçmişi
bulunan ve geniş bir alanı kapsayan imar çalışmasının, başvurucunun
taşınmazındaki hatayı düzeltmek amacıyla değiştirilmesi halinde kazanılmış
hakların telafisi mümkün olmayacak şekilde kaybına yol açılacağı, sorunun
taşınmazın kamulaştırılması yoluyla çözümüne bir engelin olmadığı, Mahkemenin
imar ıslah çalışması işleminin iptali yönünde açık bir karar vermediği
gerekçesiyle uyuşmazlık konusu taşınmazın tamamının kamulaştırılmak üzere V.
Beş yıllık imar programına alınmasına karar vermiştir. İdare, daha sonra
kamulaştırma sürecini başlatarak İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmış, Mahkeme, 9/6/2014 tarihli kararıyla 91 m² taşınmaz için kamulaştırma
bedelini 78.360,00 TL olarak tespit ederek başvurucuya ödenmesine ve taşınmazın
idare adına tesciline karar vermiştir.
42. İdarenin Meclis kararında ve
ilgili Mahkemelerin gerekçeli kararlarında İdare ile Tapu Kadastro İl Müdürlüğü
arasında yapılan yazışmalarda sorunun imar ıslah planını değiştirerek
çözümlenmesinin istenmesi halinde fiili imkânsızlık bulunduğu ve kazanılmış
hakların telafisi mümkün olmayacak şekilde zararına yol açacağı ifade
edilmiştir. İdare, yargı kararını yerine getirmek ve başvurucunun uğradığı
mağduriyeti gidermek için en uygun yol olarak 2942 sayılı Kanunun açık
hükümlerine dayanarak taşınmazın başvurucunun dayandığı kayda göre belirlenen
miktarının tamamının kamulaştırılmasına karar vermiştir. Mevcut fiili
imkânsızlık ve kazanılmış hakların korunması amacıyla yapılan kamulaştırma
işleminin bu yönüyle kamu yararı amacı taşıdığı anlaşılmaktadır.
43. Bedel tespiti ve tescil
davası henüz temyiz aşamasında Yargıtay önünde derdest olup, başvurucu
belirlenen bedel konusunda bir şikâyetini başvuruya konu etmemiştir. Bununla
birlikte İdare, mevcut sorunun çözümü ve başvurucunun uğradığı mağduriyeti
gidermek için en uygun yol olarak taşınmazı kamulaştırarak ve Mahkemece taşınmazın
tamamı için belirlenen 78.360,00 TL bedeli başvurucuya ödeyerek ulaşılmak
istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında makul bir denge
kurulmasını sağlamıştır.
44. Bu durumda İdarenin mevcut
koşullarda başvurucunun Mahkeme kararıyla tespit edilen mağduriyetini gidermek
ve kararı yerine getirmek için bedeline katlanarak sunduğu çözüm yolunun
başvurucunun yargı kararının yerine getirilmesi hakkını ihlal etmediği,
İdarenin sunduğu bu çözüm yolunun yargı kararının yerine getirilmemesi veya
etkisizleştirilmesi olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan yargı kararının
yerine getirilmesi hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasının "'başvuru yollarının tüketilmemiş olması"
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargı kararının yerine getirilmesi hakkının ihlali iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, yargı kararını yerine getirilmesi hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.