TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERAP ÖZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1394)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 13/8/2015-29444
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Serap ÖZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
Kemal FENDOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, karar sonucunu etkileyecek bir iddianın İlk
Derece Mahkemesi kararında karşılanmamış olması nedeniyle gerekçeli karar
hakkının; başvuru ve itiraz üzerine verilen
kararların dosya üzerinden
sonuçlandırılması nedeniyle sözlü yargılama hakkının ihlal edildiği iddiaları
hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/2/2013 tarihinde Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm
İkinci Komisyonunca, 17/7/2013 tarihinde başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 12/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 15/1/2014
tarihli görüş yazısı 21/1/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 3/2/2014 tarihinde
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, hasta olan annesinin günlük ihtiyaçlarının
karşılanmasına yardımcı olabilmek için bir dernekle irtibata geçerek, yabancı
uyruklu bir bakıcı temin etmiş ve evinde çalıştırmaya başlamıştır.
8. Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü Ankara Çalışma ve İş
Kurumu İl Müdürlüğünün 12/4/2012 tarih ve
B.13.2.TİK.4.06.00.00-(S.8.1.06 4800) sayılı yazısı ile başvurucuya, bakıcı
olarak çalıştırdığı yabancı uyruklu kişi ile ilgili olarak 27/2/2003 tarihli ve
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun’un 21. maddesinin üçüncü
fıkrasına muhalefet ettiği gerekçesiyle 6.163,00 TL idari para cezası verildiği
bildirilmiştir.
9. Başvurucu anılan idari para cezasına karşı süresi
içerisinde Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesine 27/4/2012
tarihinde başvuruda bulunmuş olup, Mahkemenin 2012/344 D. İş numarası ile kayıt
altına alınmıştır.
10. Bu arada, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Ankara Sosyal
Güvenlik İl Müdürlüğü Etimesgut Sosyal Güvenlik Merkezinin 21/5/2012
tarihli ve B.13.2.SGK.04.06.10.02/VII sayılı yazısı ile başvurucuya, 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
11. maddesine göre işyeri bildirgesi vererek işyerini tescil ettirmesi aksi
halde tescilin resen yapılacağı bildirilmiştir.
11. Başvurucu, ilgili idareye dilekçe ile müracaatta
bulunarak, kendisine ait işyeri olmadığını, kendisinin öğretmen olduğunu, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu anlamında “işveren” olmadığını ve bu nedenle 5510
sayılı Kanun anlamında işyeri bildirgesi doldurma ve dosya oluşturma
yükümlülüğünün olmadığını bildirmiştir
12. Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi 19/7/2012
tarihli ve 2012/344 D. İş sayılı kararı ile başvurucunun yukarıda belirtilen
(bkz. § 8) idari para cezasına karşı başvurusunun reddine karar vermiştir.
Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…Gürcistan uyruklu şahsın 25/10/2011
tarihli ifadesinde Serap Öz isimli şahsın yanında bakıcılık işi yapmak üzere
çalıştığını kabulü ve itiraz edenin te’villi ikrarı
karşısında, tahakkuk ettirilen idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğu
sonuç ve kanaatine varılmış ...”
13. Başvurucu, Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesinin ret kararına
karşı Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesine itirazda bulunmuş olup, anılan
Mahkemenin 9/10/2012 tarihli ve 2012/399 D. İş sayılı
kararı ile itiraza konu kararın “…dosya
kapsamı ve gerekçesine göre usul ve yasaya uygun olduğu…” gerekçesiyle
itirazın reddine karar verilmiştir.
14. Etimesgut Sosyal Güvenlik Merkezinin 23/11/2012
tarihli ve B.13.2.SGK.4.06.10. 15.SSGM/309 sayılı yazısı ile başvurucuya resen
işyeri sicil numarası verilmiş ve 5510 sayılı Kanun’un 11. maddesinde öngörülen
işyeri bildirgesinin, en geç sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihte kuruma
verilmediği gerekçesiyle 837,00 TL idari para cezası verildiği bildirilmiştir.
Başvuru dilekçesi veya eklerinde başvurucunun, belirtilen para cezasına karşı
yargı yoluna müracaat ettiğine dair herhangi bir belge veya bilgiye
rastlanmamıştır.
15. Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı başvurucuya 15/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Bireysel başvuru 12/2/2013
tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
17. 4817 sayılı Kanun'un 21. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Çalışma izni bulunmayan yabancıyı çalıştıran
işveren veya işveren vekillerine her bir yabancı için beşbin
Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu durumda, işveren veya işveren vekili
yabancının ve varsa eş ve çocuklarının konaklama giderlerini, ülkelerine
dönmeleri için gerekli masrafları ve gerektiğinde sağlık harcamalarını
karşılamak zorundadır.”
18. 4857 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Aşağıda
belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;
…
e) Ev
hizmetlerinde,
…”
19. 5510 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“İşyeri, sigortalı sayılanların maddî olan ve olmayan unsurlar ile
birlikte işlerini yaptıkları yerlerdir.
İşyerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden
bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler,
dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya
meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ile araçlar da
işyerinden sayılır.
İşveren, örneği Kurumca hazırlanacak işyeri bildirgesini en geç
sigortalı çalıştırmaya başladığı tarihte, Kuruma vermekle yükümlüdür. Şirket
kuruluşu aşamasında, çalıştıracağı sigortalı sayısını ve bunların işe başlama
tarihini, ticaret sicili memurluklarına bildiren işverenlerin, bu bildirimleri
Kuruma yapılmış sayılır. Ticaret sicili memurlukları, kendilerine yapılan bu
bildirimi en geç on gün içinde Kuruma bildirmek zorundadır… “
20. 13/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun “Başvurunun incelenmesi”
kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“…
“ (4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere
cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte
dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında
en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar
veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında
karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça
belirtilir.
…
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru
sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar
dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün
delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve
hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım
kararı verilen tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir.
Mahkeme son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar…”
21. Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2/2/2012
tarihli ve E.2011/7515, K.2012/1057 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanunun 21/3. maddesindeki "çalışma izni bulunmayan yabancıyı
çalıştıran işveren veya işveren vekillerine her bir yabancı için beşbin Türk lirası idari para cezası verilir." hükmü
karşısında;
İdari para cezasına
karşı başvurunun reddine dair Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 30.11.2010
tarihli ve 2010/1246 değişik iş sayılı kararında, adına idari para cezası
uygulanan G.A.'nın kendisinin
işveren ya da işveren vekili olmadığı yolundaki itirazını değerlendirilmeden ve
yalnızca hastalığı sebebiyle kendisinin bakım işlerini görüyor olmasının madde
metninde geçen işveren ya da işveren vekili sayılmasına yeterli olup olmadığı
araştırılmadan karar verildiği hususları dikkate alındığında,
itirazın bu yönlerden kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet
görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca
anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş
bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun
yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Ankara
9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 31.12.2010 gün ve 2010/1676 D.iş
sayılı kararının CMK'nun 309. maddesi uyarınca
BOZULMASINA, ilgili hakkında verilen idari para cezasının kaldırılmasına,
02.02.2012 günü oybirliğiyle karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/2/2013 tarihli ve 2013/1394 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, kendisine ait işyeri
bulunmadığını, evinde sürekli bakıma muhtaç olan annesi için tuttuğu bakıcının
sigortasız işçi olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağını, kendisinin
kanundaki işveren tanımına uymadığını, hakkında verilen idari para cezalarının
bu nedenle Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesine aykırı
olduğunu; başvuru ve itiraz üzerine verilen kararların duruşma yapılmaksızın ve
gerekçesiz olarak verildiğini belirterek, Anayasa'nın 36. maddelerinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve anılan
cezaya ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. İşyeri
Bildirgesinin Bildirilmemesi Nedeniyle Verilen İdari Para Cezası Yönünden
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
26. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
27. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
28. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim
mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu
yapılamaz (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013,
§ 17).
29. Somut olayda, Etimesgut Sosyal Güvenlik Merkezinin 23/11/2012 tarihli ve B.13.2.SGK.4.06.10. 15.SSGM/309 sayılı
yazısı ile başvurucuya resen işyeri sicil numarası verilmiş ve 5510 sayılı
Kanun’un 11. maddesinde öngörülen işyeri bildirgesinin, en geç sigortalı çalıştırmaya
başlanılan tarihte kuruma verilmediği gerekçesiyle 837,00 TL idari para cezası
verildiği bildirilmiştir. Başvuru dilekçesi veya eklerinde başvurucunun,
belirtilen para cezasına karşı yargı yoluna müracaat ettiğine dair herhangi bir
belge veya bilgiye rastlanmamıştır.
30. Açıklanan nedenlerle, yetkili derece mahkemeleri önünde
usulüne uygun olarak başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Çalışma
İzni Bulunmayan Yabancı İşçi Çalıştırılması Nedeniyle Verilen İdari Para Cezası
Yönünden
i. Sözlü Yargılama
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
31. Başvurucu, derece mahkemelerince sözlü yargılama
yapılmaksızın başvurusunun ve itirazının reddine karar verildiğini ileri
sürmüştür.
32. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde
duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı
yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli
kıldığı hallerde karar verilebilir.”
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız
ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete
uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir…”
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa'nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın
açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak
yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada
keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme
araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın
duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma hakkının
güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı
yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak
şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı
yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara
bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013,
§ 32).
35. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması,
zorunlu olarak “sözlü yargılama”
hakkını da içerir. Bununla birlikte, Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz
konusu yükümlülük, mutlak değildir. Yargılamada, tarafların şüpheye yer
vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama
yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde, duruşma
yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma
yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen
vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların
yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir
sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları
da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Aziz
Ağarlı, B. No: 2013/1377, 25/3/2015, §§ 23-24).
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), “önemli bir isnat taşımayanlar” ile “ceza hukukunun çekirdeğini oluşturan” davalar
arasında ayrım yapmış, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamına giren fakat geleneksel
ceza hukuku kategorilerine ait olmayan suçların (örneğin trafik kurallarının
ihlali) yargılamasında duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini
belirtmiştir (Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, §§ 36, 43). Bu durum, özellikle inandırıcılık
sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın
bulunmadığı oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu
görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar
verebilecekleri davalar için geçerli olmaktadır (Aziz Ağarlı, § 27).
37. Yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama
temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda sözlü yargılama
yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir.
Dolayısıyla, sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün
sağlanamayacağı olaylarda, sözlü yargılamanın yapılması gerekir. Sözlü
yargılamaya karar vermede, davaya konu meselelerin çokluğu değil, niteliği önem
kazanacaktır (Aziz Ağarlı,
§ 28).
38. Somut olayda başvurucu, hakkındaki
idari para cezasının iptali istemiyle yaptığı başvurusu üzerine Mahkemenin
kendilerini dinlemeden karar vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. 5326 sayılı Kanun’un 28. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında, mahkemenin, talep üzerine veya resen tarafları çağırarak belli bir
gün ve saatte dinleyebileceği kurala bağlanmıştır.
39. Bu durumda, incelemenin dosya
üzerinden de yapılabileceği kurala bağlanan (sözlü yargılama yapılması talebe
veya mahkemenin takdirine bağlı kılınan) ve çalışma izni olmayan yabancı
çalıştırılmasına ilişkin yargılamada; tarafların iddia ve savunmaları yazılı
olarak alındıktan sonra bir sonuca varılmıştır. Çözümlenen olayın kendine özgü
niteliği de nazara alındığında, yargılamanın salt dosya üzerinden yapılması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği söylenemez. Kaldı ki, başvurucu
tarafından, sözlü yargılama yapılması talebinde bulunulduğuna dair başvuru
formu ve eklerinde bir bilgi ya da kanıt da bulunmamaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle, sözlü yargılama hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurunun bu kısmının, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
41. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 38. maddesinin de
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve ekleri incelendiğinde;
başvurucunun iddialarının özünün, hastalığı sebebiyle annesinin bakım işlerini
gördürüyor olmasının madde metninde geçen işveren tanımına uymadığının kararda
değerlendirilmemesi hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden biri
olan gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
42. Başvurucunun gerekçeli karar hakkına ilişkin iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemez olduğuna karar verilmesini
gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
43. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
44. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
45. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
46. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı
gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi
gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
47. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
48. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış
olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
49. 4817 sayılı Kanun’un 21. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre, çalışma izni bulunmayan yabancıyı çalıştıran “işveren veya işveren vekillerine” idari para cezası
verilir. Somut olayda, idare
tarafından, çalışma izni olmayan yabancı uyruklu kişiyi bakıcı olarak
çalıştırdığı gerekçesiyle 4817 sayılı Kanun’un 21. maddesinin üçüncü fıkrasına
istinaden başvurucuya 6.163,00 TL idari para cezası verilmiştir.
50. Başvurucu, yalnızca hastalığı sebebiyle annesinin bakım
işlerini gördürüyor olmasının madde metninde geçen işveren tanımına uymadığı
yönündeki iddiasının kararda değerlendirilmemesinin adil yargılanma hakkının
ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu tarafından, kendisinin
işveren tanımına uymadığı itirazı İlk Derece Mahkemesi nezdinde de ileri
sürülmüş olmasına rağmen, idari yaptırımın iptali isteminin reddine dair
kararda bu hususa ilişkin bir gerekçeye yer verilmediği görülmektedir (bkz. §§ 12-13).
İdari para cezasının kesildiği tarihte mevzuatın dağınık ve karmaşık olduğu, Yargıtayın da başvurucunun iddialarına benzer şikâyetlerin
o dönemdeki mevzuat itibarıyla karşılanması gerektiğine yönelik içtihatta (bkz.
§ 21) bulunduğu anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan,
kendisinin işveren olmadığı ve yalnızca hastalığı sebebiyle annesinin bakım
işlerini gördürüyor olduğu iddiası, İlk Derece Mahkemesi kararında
tartışılmamış ve karşılanmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, hakkındaki idari para cezalarının iptalinin
sağlanması yönünde karar verilmesini talep etmektedir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvuru konusu olayda tespit edilen
ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının
ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak
ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve
(2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun;
1. İşyeri bildirgesinin
bildirilmemesi nedeniyle idari para cezası verilmesinin adil yargılanma hakkını
ihlal ettiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,
2. Sözlü yargılama
hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Tespit edilen ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35
TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben
başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
24/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.