TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN İLHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1200)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan İLHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Fevzi AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32.
maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için açtığı davanın reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/2/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 28/11/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvuru konusu olay ve
olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş, Bakanlık görüşünü 3/2/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 12/3/2015
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 23/3/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, astsubay
statüsünde görev yapmakta iken disiplinsizliği nedeniyle 4/12/1998
tarihli Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK)
ilişiği kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı
haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu
hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren
60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme
bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı
başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli
işlemi ile reddedilmiştir. İşlem gerekçesi şöyledir:
“… hakkınızda tesis
edilen idari işlemin dayanağı fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak,
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde yargı yolu açık olmak üzere başvurunuzun
REDDİNE …”
10. Başvurucu 9/8/2011
tarihinde, ayırma işleminin açık, anlaşılır ve imzalı suretlerinin, ayırma
işlemine ait belgelerin, sicil notlarının, takdir belgelerinin, savunma ve
cezalarının birer suretinin kendisine verilmesini talep etmesi üzerine, ayırma
işleminin uzun bir süre zarfında sıralı sicil amirlerinin gözlem, inceleme ve
değerlendirmeleri, yetkili personelin dosya üzerinden yapmış olduğu ve tüm
belge, bilgi, izlenim, kanaat ve raporları göz önünde bulundurularak tesis
edildiği yönünde bilgi verilmiş, bunun yanında ayırma işleminin gerekçelerinin
belirtildiği 1/12/1998 tarihli Genelkurmay Başkanlığı yazısı, ayırma işlemine
ilişkin Yüksek Askeri Şura Genel Sekreterliğinin 4/12/1998 tarihli yazısı,
disiplinsizlik sicili düzenlendiğinden ayırma işlemine tabi tutulduğunun uygun
görüldüğüne ilişkin Milli Savunma Bakanlığına sunulan 4/12/1998 tarihli Kara
Kuvvetleri Komutanlığı yazısı başvurucuya gönderilmiştir.
11. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinde dava açılmış, davaya ilişkin dilekçede ayırma işlemine tabi
tutulmasına ilişkin ifade ve gerekçelerin soyut olduğu ve sicillerinin olumlu
olduğu hususları da ileri sürülmüştür. AYİM Birinci Dairesi 10/7/2012
tarih ve E.2012/362, K.2012/815 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesi şöyledir
“Görüldüğü üzere, 12 Mart 1971 tarihinden
22.03.2011 tarihine kadar yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek
Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin,
yani kişi olarak kapsama girenlerin başvurularını kabul veya reddetmek
konusunda Milli Savunma Bakanına (sebep unsuru yönünden) geniş bir takdir
yetkisi tanınmıştır. Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi
idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı
bulunmaktadır.
Bu çerçevede, yapılan
değerlendirmede; Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik
ve İşbirliği Yönergesi uyarınca sakıncalı/bölücü personel kategorisine alınmış
olan davacının, PKK terör örgütünün fikirlerini benimsediğinin, PKK terör
örgütü tarafından potansiyel olarak değerlendirildiğinin, yıkıcı akımlara mehilli olduğunun saptanması üzerine ve bu nedenle TSK’dan
ilişiğinin kesildiği nazara alındığında 926 sayılı Kanunun 32’nci maddesinden
yararlandırılması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
12. Bu karara karşı yapılan
karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 27/12/2012
tarih ve E.2012/1571, K.2012/1577 sayılı kararı ile reddedilmiş, karar,
başvurucuya 14/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 11/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar
başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca
tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin
idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve
son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda
ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından
olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer
için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en
fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim
sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi,
yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
15. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat”
başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire
Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri
olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında
hizmet görürler.”
16. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve
üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday
arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire
başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı,
Cumhurbaşkanının onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – Askeri Hakim sınıfından
olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
17. 1602 sayılı Kanun’un “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52.
maddesi şöyledir:
“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan biri ara kararının icaplarını
yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli
daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca
belirtilir.
Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye
Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin
güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek
suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
Dava
dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki;
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa
incelettirilebilir.
Bu
hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler,
taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz.
Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
18. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
11/2/2013 tarih ve 2013/1200 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması için tek şartın yargı
denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiğin
kesilmesi olduğunu, bunun dışında mevzuatta bir şart aranmadığını, hangi somut
bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da mahkeme nezdinde
açıklanmayan soyut iddialara dayanarak davanın reddedildiğini, bilgi edinme
hakkı kapsamında yapılan başvuruda da 926 sayılı Kanun’un geçici 32.
maddesinden yararlandırmamaya esas teşkil eden, ilişiğinin kesilmesine dair
hiçbir somut bilgi, belge ve sicil özetlerinin gönderilmeyip, amirlerinin
gözlemlerine göre işlem tesis edildiğinin belirtildiğini, hakkında isnatlarda
bulunan ve kendisinden önce ilişiği kesilen TSK personelinin 1/12/1998
tarihli evraka yansıyan beyanı incelendiğinde, bu kişinin, hakkında beyanda
bulunduğu şahsının adını dahi bilmeyip, ''1982'li,
Balıkesirli'' gibi ifadeler kullandığını, PKK terör örgütü üyeliği
veya sempatizanlığı ile itham edilen askeri personelin mahkemeye sevk edilip
yargılanması zorunlu iken, hakkında hiçbir adli ve idari soruşturmanın
açılmadığını, gerekçesiz ve somut dayanaktan yoksun iddialara dayanılarak karar
verildiğini, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf
subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını, AYİM daire kararlarına
karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin bulunmadığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucunun,
yargılamanın sonucuna, AYİM’in bünyesindeki sınıf
subaylarının bulunmasına ve AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir
temyiz merciinin olmamasına ilişkin şikâyetleri adil yargılanma hakkı
kapsamında ileri sürdüğü şikâyetlerine bağlı olup, başvurucunun bu
şikâyetlerinin ayrı başlıklar halinde değerlendirilmesi gerekmiştir.
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
22. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun sonuç itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
23. Adalet Bakanlığı görüşünde,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) açıkça keyfilik olmadıkça belirli bir
kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına karar verme yetkisinin kendisine
olmadığı ve önemli olanın yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
irdelenmesi gerektiğini belirttiğini, başvuru konusu olayda AYİM tarafından
başvurucunun ilişiğinin kesilmesine dayanak teşkil eden hususların dikkate
alındığını belirterek, bu hususların dikkate sunulması gerektiğini
değerlendirmiştir.
24. Başvurucu cevap
dilekçesinde, istihbari raporun tek başına delil
olarak değerlendirilemeyeceğini, hakkında somut bir bulgunun bulunmadığını
belirterek, başvuru konusu olayda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
tekrarlamıştır
25. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
26. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013,
§ 22).
28. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması için
tek şartın yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan
ilişiğin kesilmesi olduğunu, bunun dışında mevzuatta bir şart aranmadığını,
hangi somut bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da
mahkeme nezdinde açıklanmayan soyut iddialara dayanarak davanın reddedildiğini,
bilgi edinme hakkı kapsamında yapılan başvuruda da 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinden yararlandırmamaya esas teşkil eden, ilişiğinin kesilmesine dair
hiçbir somut bilgi, belge ve sicil özetlerinin gönderilmeyip, amirlerinin
gözlemlerine göre işlem tesis edildiğinin belirtildiğini, hakkında isnatlarda
bulunan ve kendisinden önce ilişiği kesilen TSK personelinin 1/12/1998
tarihli evraka yansıyan beyanı incelendiğinde, bu kişinin, hakkında beyanda
bulunduğu şahsının adını dahi bilmeyip, ''1982'li,
Balıkesirli'' gibi ifadeler kullandığını, PKK terör örgütü üyeliği
veya sempatizanlığı ile itham edilen askeri personelin mahkemeye sevk edilip
yargılanması zorunlu iken, hakkında hiçbir adli ve idari soruşturmanın
açılmadığını, gerekçesiz ve somut dayanaktan yoksun iddialara dayanılarak karar
verildiğini belirtmiş, AYİM ise (§ 11), yargı denetimine kapalı idari işlemler
veya YAŞ karaları ile TSK’dan ilişiği kesilenlerin başvurularını kabul veya
reddetmek konusunda Milli Savunma Bakanı’na geniş bir takdir yetkisi
tanındığını, idarenin takdir yetkisinin sınırsız olmadığını, kamu yararı amacı
ve hizmet gerekleriyle sınırlı olduğunu belirtmiş ve başvurucunun
sakıncalı/bölücü personel kategorisine alınması, terör örgütü fikirlerini
benimsemesi, terör örgütü tarafından potansiyel olarak değerlendirilmesi ve
yıkıcı akımlara meyilli olması nedenleriyle ilişiğinin kesilmesini
değerlendirerek, 926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden yararlandırılmamasına konu
işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.
29. Somut olayda başvurucunun,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge
sunmadığı, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından
yararlandırılmamasına ilişkin işleme karşı açtığı davada iddialarını ileri
sürebildiği ve karşı tarafın görüşlerinden haberdar olmadığına dair yargılama
aşamasında AYİM’e bir itirazda bulunmadığı
görülmektedir.
30. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, davanın konusunun başvurucunun TSK’dan
ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin işlemin
iptaline yönelik olduğu, bu kapsamda iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık
teşkil ettiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015,
§ 40).
31. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna
ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir
hatası açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
33. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve
tarafsız olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
34. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet BALABANOĞLU, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013,
§ 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile
görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna
tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce
herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı
bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Mustafa Yavuz ve
Diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96,
25/5/2000; Bek/Türkiye,
B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).
36. Açıklanan nedenlerle,
mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucu, ayrıca, AYİM
daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını
belirterek, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa ve Kanun hükümlerine
göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme’nin ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
39. Sözleşme’nin 7.
Protokolü’nün 2. maddesinde, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı
tanınmış ise de Türkiye bu protokole taraf olmadığı gibi başvuru konusu olay da
bir ceza yargılamasına ilişkin değildir.
40. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma
hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı
gibi, Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi
birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir
Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
42-45).
41. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal
iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararının adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
24/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.