TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT
ÜNİVERSİTESİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1430)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin ALTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hissedar olduğu taşınmaza kamulaştırmasız el
attığı iddiasıyla aleyhine açılan dava sonucunda tazminata hükmedilmesinin
mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/2/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/11/2013
tarihinde, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı
alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Ankara ili Çankaya ilçesi Lodumu
Mahallesinde bulunan 26080 ada 11, 17, 18, 19 ve 20 numaralı parseller
başvurucu, Maliye Hazinesi ile başka şahıslar adına hisseli olarak tapuya
tescillidir.
6. Başvurucu aleyhine, Ali Baştüzel
ve yirmi beş arkadaşı tarafından 26080 ada 11, 17, 18, 19 ve 20 numaralı
parsellere kamulaştırma yapılmaksızın el atıldığı iddiasıyla Ankara 11. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonucunda, kamulaştırmasız el atmanın
gerçekleştiği gerekçesiyle 14/12/2011 tarih ve
E.2009/470, K.2011/477 sayılı kararla davanın kabulüne, 7.500 TL'nin
başvurucudan tahsiline, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile başvurucu
adına tapuya tescillerine karar verilmiştir.
7. Hüküm, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5/6/2012
tarih ve E.2012/1792, K.2012/11907 sayılı kararıyla davanın, kamulaştırmasız el
atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkin olduğu nitelendirmesi
yapılarak onanmıştır.
8. Karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 17/12/2012 tarih ve E.2012/19705,
K.2012/26809 sayılı kararıyla hükmedilen harç yönünden hüküm düzeltilerek
onanmıştır.
9. Anılan karar, 21/1/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
10. 16/05/1956 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre; “Kamulaştırmasız
olarak taşınmazına el konulan şahıs, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el
koymanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu
takdirde taşınmazın değerinin tahsili davası da açabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
11. Mahkemenin 21/11/2013 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/2/2013 tarih ve 2013/1430 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu, Çankaya ilçesi Lodumu Mahallesinde bulunan taşınmazlar üzerinde hisseleri
bulunmasına ve başka şahıslara ait hisselerin kullanılmamasına rağmen, aleyhine
açılan kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası sonucunda tazminata hükmedildiğini,
anılan davada düzenlenen bilirkişi raporları gerçeğe aykırı olduğu hâlde buna
yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, tapu kaydında hissedar gözüken bazı
kişilerin mirasçılarının davaya dâhil edilmediğini, kamu gücü kullanılarak
yapılan bir işlem bulunmadığını, tamamen eşitler arasındaki bir ilişkiden
kaynaklanan dava sonucunda aleyhine karar verildiğini, davanın paylı mülkiyet
hakkının kullanımından kaynaklanan bir uyuşmazlık niteliğinde olduğunu,
dolayısıyla bireysel başvuruda bulunma hakkının da bulunduğunu, başvurucunun
kamu gücünü kullanan kamu tüzel kişisi olarak değerlendirilemeyeceğini, vakıf
üniversitelerinin kanun gereği kamu tüzel kişisi addedilmesinin her
faaliyetinde kamu gücünü kullandığı anlamına gelmeyeceğini, kamu gücünün kullanılmadığı
durumlarda özel hukuk tüzel kişisi olarak değerlendirilmesi gerektiğini,
taşınmazlardaki hisselerinin küçük bir kısmını kullandığını belirterek,
Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkı ile 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden
yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
13. Anayasa'nın 130. maddesi şöyledir:
“Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir
düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek
amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde
eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve
insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve
bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.
Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre,
kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim
ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.
...
Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim
elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan
yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.”
14. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“(2) Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru
yapamaz.”
15. 4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi şöyledir:
“Bu Kanunda geçen kavram ve terimlerin
tanımları aşağıda belirtilmiştir.
...
Üniversite: Bilimsel özerkliğe ve kamu
tüzelkişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim - öğretim, bilimsel araştırma,
yayın ve danışmanlık yapan; fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve
birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumudur.”
16. 2547 sayılı Kanun'un Ek 2. maddesi şöyledir:
“Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak
şartıyla……bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak
şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel
kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu
kararı ile kurulur. …”
17. 31/12/2005 tarihli Vakıf Yükseköğretim
Kurumları Yönetmeliği'nin 5. maddesi şöyledir:
“Vakıf üniversitesi, gelirlerini sadece kendi
üniversitelerini ve mülkiyeti üniversitelere ait kurum ve kuruluşları
geliştirmek amacıyla harcamak kaydıyla, vakıflar tarafından kanunla kurulmuş
bulunan kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde araştırma, eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan, fakülte, enstitü, yüksekokul,
meslek yüksekokul, destek, hazırlık okulu veya birimleri, benzeri kuruluş ve
birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumudur.”
18. 28/3/1983 tarih ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun’a 5/3/1992 tarih ve 3785
sayılı Kanun ile eklenen Ek 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Ankara’da Hacettepe Çocuk Sağlığı Enstitüsü
Vakfı, Hacettepe Tıp Merkezi Vakfı ve Hacettepe Üniversitesi Vakfı tarafından
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğini haiz İhsan Doğramacı Bilkent
Üniversitesi adıyla bir Üniversite kurulmuştur.”
19. 3/4/2013 tarih ve 6456 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 24. maddesi
ile 2547 sayılı Kanun’un Ek 7. maddesine eklenen fıkra şöyledir:
“Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları kamulaştırma
yoluyla taşınmaz edinemez.”
20. Vakıf üniversitesi,
gelirlerini, sadece kendi üniversitelerini ve mülkiyeti üniversitelere ait
kurum ve kuruluşları geliştirmek amacıyla harcamak kaydıyla, vakıflar
tarafından kanunla kurulmuş bulunan, kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek
düzeyde araştırma, eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık
yapan kuruluş ve birimlerden oluşan yükseköğretim kurumu olarak
tanımlanmaktadır.
21. Anayasa'nın 130. maddesi,
çağdaş eğitim ve öğretim gerekleriyle "üniversite" kavramının
içerdiği evrensel ilkelere uygun bir düzen içinde ülkenin gereksinimlerini
karşılayacak nitelikte insan gücü yetiştirerek insanlığa hizmet etmek amacıyla
değişik birimlerden oluşan, kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip
üniversitenin ancak yasayla kurulacağını öngörmektedir. Anayasa'nın 130.
maddesi gereğince üniversiteler, devlet ya da vakıflar tarafından kurulmuş
olmalarına bakılmaksızın, kamu tüzelkişiliğine sahip kuruluşlardır. Kamu tüzel
kişiliği, üniversitelerin zorunlu niteliklerinden, hukuksal yapılarının
ögelerinden biridir. Anayasa'nın 130. maddesinin birinci fıkrasının zorunlu
kıldığı "kamu tüzel kişiliği", yine bu maddenin son fıkrası gereğince
vakıfların kuracağı üniversiteler için de zorunlu niteliktir (AYM, E.1991/21,
K.1992/42, 29/6/1992).
22. Vakıf üniversiteleri, devlet tarafından, kanunla ve kamu
tüzel kişisi olarak kurulmaktadır. Yasayla kurulma zorunluluğunun doğal sonucu
olan “kamu tüzel kişiliği”
niteliği, üniversitelerin yapısına has bir özellik olduğundan, vakıflar
tarafından kurulan üniversitelerin de kamu tüzel kişiliğine sahip olduğu
açıktır.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, temel hak ve
özgürlüklerinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkı tanınmıştır. Ancak anılan
Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde, kamu tüzel
kişilerinin bireysel başvuru yapamayacakları belirtilmiştir. Buradaki “kamu tüzel kişisi” kavramı içine vakıf
üniversiteleri de girmektedir.
24. Başvurucu Üniversite, İhsan
Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan
Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan
Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984
tarihinde kurulmuş, 1986 – 1987 yıllarında eğitime başlamıştır.
25. Başvurucu, hissedar olduğu taşınmaza yönelik olarak
aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasında kamu gücü
kullanılmadığını, davanın özel hukuk tüzel kişisi olarak eşitler arasındaki bir
dava olduğunu ve taraflar arasında paylı mülkiyet hakkının kullanımından
kaynaklanan ihtilaf bulunduğunu ileri sürerek bireysel başvuru ehliyetine sahip
olduğunu iddia etmiştir.
26. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde, kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuruda
bulunamayacakları düzenlenmiş olup, anılan hükümde, başvuruya konu olayın özel
hukuk ilişkisinden ya da kamu gücü kullanılmasından kaynaklanan bir olay olup
olmadığı ayrımı yapılmamıştır. Bu açıdan ilgili idarenin içinde bulunduğu
hukuki ilişkinin niteliğinin bir önemi yoktur.
27. Bireysel başvuru, kamu gücünün kullanılmasından
kaynaklanan hak ihlallerine karşı tanınan bir yol olduğundan kamu tüzel
kişilerine bireysel başvuru hakkı tanınması, bu anayasal kurumun hukuki
niteliği ile bağdaşmamaktadır (B. No: 2012/22, § 28, 25/12/2012).
28. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri dikkate alındığında,
kuruluş, görev ve yetkileri kanunla düzenlenen, kamu gücü ayrıcalık ve
yükümlülükleri ile donatılan ve kamu tüzel kişiliğini haiz üniversitelerin
bireysel başvuru ehliyeti bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle, kamu tüzel kişiliğini haiz üniversite
olan başvurucunun bireysel başvuru ehliyeti bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Erdal TERCAN adil yargılanma hakkı
açısından bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Başvurunun;
1. Mülkiyet ve adil yargılanma hakkı açısından “kişi yönünden
yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA, Erdal TERCAN’ın adil yargılanma
hakkı açısından karşıoyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına OY BİRLİĞİYLE,
21/11/2013 tarihinde karar verildi.
KARŞI GÖRÜŞ
Başvurucu,
İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi’dir. Başvurucu aleyhine, Ali Baştüzel ve yirmi beş arkadaşı tarafından Ankara ili
Çankaya ilçesi Lodumu Mahallesinde bulunan 26080 ada
11, 17, 18, 19 ve 20 numaralı parsellere kamulaştırma yapılmaksızın el attığı
iddiasıyla Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonucunda,
kamulaştırmasız el atmanın gerçekleştiği gerekçesiyle 14/12/2011
tarih ve E.2009/470, K.2011/477 sayılı kararla davanın kabulüne, 7.500 TL'nin
başvurucudan tahsiline, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile başvurucu
adına tapuya tescillerine karar verilmiştir. Bu karar, temyiz ve karar düzeltme
aşamalarında da onanarak 17.12.2012 tarihinde kesinleşmiştir.
Başvurucu,
söz konusu taşınmazlar üzerinde kendilerine ait hisseleri bulunduğunu, diğer
kişilere ait hisselerin kullanılmadığını, buna rağmen aleyhlerine açılan
kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası sonucunda tazminat ödemeye mahkûm
edildiklerini, davada düzenlenen bilirkişi raporlarının gerçeğe aykırı
olduğunu, buna yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, tapu kaydında
hissedar gözüken bazı kişilerin mirasçılarının davaya dâhil edilmediğini, kamu
gücü kullanılarak yapılan bir işlem bulunmadığını, tamamen eşitler arasındaki
bir ilişkiden kaynaklanan dava sonucunda aleyhlerine karar verildiğini, davanın
paylı mülkiyet hakkının kullanımından kaynaklanan bir uyuşmazlık niteliğinde
olduğunu, dolayısıyla bireysel başvuruda bulunma hakkının da bulunduğunu,
başvurucunun kamu gücünü kullanan kamu tüzel kişisi olarak
değerlendirilemeyeceğini, vakıf üniversitelerinin kanun gereği kamu tüzel
kişisi addedilmesinin her faaliyetinde kamu gücünü kullandığı anlamına
gelmeyeceğini, kamu gücünün kullanılmadığı durumlarda özel hukuk tüzel kişisi
olarak değerlendirilmesi gerektiğini, taşınmazlardaki hisselerinin küçük bir
kısmını kullandığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkı ile 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
Mahkememiz 1. Bölümünün Sayın çoğunluğu
tarafından başvuru, 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin 2. fıkrasındaki “kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz”
hükmü nedeniyle “kişi yönünden yetkisizlik” gerekçesiyle kabul edilemez
bulunmuştur.
Başvurucu, bir vakıf üniversitesidir. Anayasa’nın
130. maddesinin 1. ve 10. fıkraları, 2547 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde
vakıf üniversiteleri de kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Nitekim başvurucu
Üniversitenin kuruluşuna ilişkin 28/3/1983 tarih ve 2809
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun’a 5/3/1992 tarih ve
3785 sayılı Kanun ile eklenen Ek 5. maddesinin birinci fıkrasında,
üniversitenin kamu tüzel kişiliğine sahip olduğu açıkça belirtilmiş ve şöyle
denilmiştir: “Ankara’da Hacettepe Çocuk
Sağlığı Enstitüsü Vakfı, Hacettepe Tıp Merkezi Vakfı ve Hacettepe Üniversitesi
Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğini haiz İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi
adıyla bir Üniversite kurulmuştur.”
Anayasa’nın
148. maddesinin 3. fıkrasında ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin 1.
fıkrasında “herkes” in bireysel başvuruda bulunabileceği kabul edilmiştir. 6216
sayılı Kanun’un 46,2. maddesinde ise, “kamu tüzel kişileri bireysel başvuru
yapamaz” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükmün, kamu tüzel kişilerinin bireysel
başvuru haklarını engellediği gerekçesiyle iptali istenmiş,“… Anayasalar genel ve soyut düzenlemeler içeren
metinlerdir. Anayasa’nın 148. maddesinde bireysel başvuruda bulunma hakkı
herkese tanınmış bir hak olarak gözükmekle birlikte, Anayasa’da yer alan
“herkes” ibaresinin kapsamında aynı zamanda kişilerin niteliğinden kaynaklanan
nedenlerle bazı kısıtlamaları da içinde barındırdığının, kabulü gerekir.
Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan “herkes” ibaresinin,
kamu gücü kullanan kamu tüzel kişilerini de kapsadığı şekilde anlaşılmaya
elverişli olmadığı, bu konuda kanun koyucunun bireysel başvuruda bulunma ile
ilgili hak sahipleri yönünden takdir hakkının bulunduğunun da kabulü gerekir.
Bireysel başvuru yolu, Anayasa’da yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin korunması için kabul edilmiş bir yol olmadığı gibi genel bir hak
arama yolu da değildir. Bu nedenle Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan hak
arama özgürlüğünden de farklı bir niteliğe sahiptir. Anayasa’nın 36. maddesinde
yer alan hak arama özgürlüğü genel mahkemelerin koruma işlevini düzenlerken,
bireysel başvuru yolu daha özel, istisnai ve ikincil bir hak arama yolu olarak
düzenlenmiştir. Bu nedenle 36. maddede yer alan “herkes” ibaresi ile 148.
maddede yer alan “herkes” ibaresinin her iki maddede düzenlenen hak arama
yollarının niteliğine uygun olarak yorumlanması gerekmektedir”(AYM, 01.03.2012, E.2011/59,
K.2012/34) gerekçesiyle iptal talebi reddedilmiştir.
6216
s.K. m.46,2’deki hükmün lafzı doğrultusunda, söz
konusu başvuruyu değerlendirdiğimizde, başvurucu bir kamu tüzel kişisi
olduğundan, başvurunun “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle reddi
gerekmektedir. Ancak kanaatimce, söz konusu hükmün uygulama alanını, sadece
lâfzına bağlı olarak belirlemek doğru değildir; bireysel başvurunun niteliğini
ve amacını da dikkate alarak amaçsal yoruma da tabi
tutmak ve ona göre uygulama alanını belirlemek daha uygun olacaktır. Anayasa m.
148, 3 ve 6216 s.K. 45,1 hükümleri çerçevesinde
herkes, Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerinden, AİHS ve
Türkiye tarafından kabul edilen ek protokoller kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından ihlâl edilmesi halinde bireysel başvuruda bulunabilir. Şu
halde, bireysel başvuru Anayasada güvence altına alınan bir temel hakkın, AİHS
veya Türkiye tarafından kabul edilen eki protokollerde düzenlenmek kaydıyla,
kamu gücü tarafından ihlâl edilmesi halinde, hakkı ihlâl edilenlere tanınan
tali nitelikte olağanüstü bir hukuki yoldur. Bu yol, kamu gücü kullananlara
karşı, kamu gücü kullanmayan, zayıf durumda olanların temel haklarının
korunması için kabul edilmiştir. “Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz”
hükmünü bu açıdan da değerlendirmek gerekir. Kural olarak kamu tüzel kişileri,
kamu gücünü kullandıklarından, bu durum dikkate alınarak, kamu tüzel
kişilerinin bireysel başvuruda bulunamayacaklarına ilişkin genel bir hüküm
konulması gerek bireysel başvurunun, gerekse kamu tüzel kişilerinin niteliğine
uygundur. Gerçekten, kamu tüzel kişilerinin, bir taraftan kamu gücünü kullanıp
işlem yapmaları, diğer taraftan bundan şikayet
etmeleri çelişki oluşturur. Keza ihlâle neden olan da, kamu gücünü kullanan bir
diğer organ olduğundan, devlet organlarının kendi içindeki çatışmayı yahut
fikir ayrılığını bireysel başvuruya konu etmek mümkün değildir. Kamu tüzel
kişilerinin, diğer gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri gibi,
nitelikleri gereği temel hak ve özgürlüklere aynı şekilde sahip oldukları da söylenemez;
o nedenle de kamu gücüne karşı, temel hak ve özgürlükler açısından korunma
ihtiyacı içinde oldukları kabul edilemez. Nitekim yukarıda belirtildiği üzere,
bu nedenlerle söz konusu hükmün iptaline ilişkin talep de reddedilmiştir.
Ancak,
6216, s.K. m.46,2 cümle 1’deki hükmü, kamu tüzel
kişilerinin kamu gücü kullanmadıkları hallere de teşmil etmek, kamu tüzel
kişilerinin de yararlanabilecekleri temel hak ve özgürleri kapsam dışı
bırakacak şekilde yorumlayıp, uygulamak ve kamu tüzel kişilerinin kategorik
olarak hiçbir şekilde bireysel başvuruda bulunamayacaklarını kabul etmek,
bireysel başvurunun niteliğine aykırı olduğu gibi, amacına da uygun düşmez. O nedenle, kamu tüzel
kişilerinin kamu gücü kullanmadıkları hallerde, yararlanabilecekleri temel hak
ve özgürlüklere ilişkin konularda, sınırlı da olsa bireysel başvuruda
bulunabilmelerini kabul etmek gereklidir. Nitekim Alman hukukunda da, kamu
tüzel kişilerinin, kamu gücü kullandıkları sürece bireysel başvuruda (anayasa
şikayetinde) bulunmaları kural olarak yasak olmakla birlikte1, istisnaen yargılamaya ilişkin (yahut usule ilişkin) temel
haklara (Anayasa m. 101,1; 103,1 gibi) ilişkin olarak, örneğin kanuni hakim ilkesi, hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakkı
gibi konularda bireysel başvuruda bulunabilecekleri kabul edilmektedir 2.
Gerçekten bu gibi hallerde, kamu tüzel kişilerinin de söz konusu haklardan
yararlanmaları ve bu haklar ihlâl edildiğinde, bireysel başvuruda
bulunabilmeleri, kamu tüzel kişilerinin konumuna aykırı olmadığı gibi, bireysel
başvurunun niteliğine ve amacına da uygun düşmektedir. Bu durum, özellikle
yargı organlarının keyfi davranışlarla, hak ihlâline neden olmalarının bertaraf
edilmesi açısından da gereklidir.
Hukukumuz
açısından da, kamu tüzel kişileri Anayasa m. 36, 37’deki haklardan zaten
yararlanabildiklerinden, bu haklarının ihlâli halinde bireysel başvuruda
bulunabilmeleri de kabul edilmelidir. İnceleme konusu olayda da, başvurucunun
ihlâl iddiaları dikkate alındığında, bunların Anaysa m. 35’deki mülkiyet
hakkına ve m. 36.’daki (AİHS m.6) adil yargılanma hakkına dayandığı
görülmektedir. Bu iddiaların ayrı ayrı incelenmesi ve mülkiyet hakkının ihlâli
açısından başvurucunun kamu tüzel kişisi olması dikkate alınarak “kişi yönünden
yetkisizlik” kararı verilebilirse de, adil yargılanma hakkı bakımından
başvurucunun “kişi yönünden yetkisizliğine” karar verilmeyip, kabul
edilebilirlik incelemesinin diğer açılardan da yapılması gerekirdi.
6216
s.K. 46,2’deki, “ kamu tüzel kişileri bireysel
başvuru yapamaz” kuralını, kamu tüzel kişilerinin kategorik olarak, hiç bir
şekilde bireysel başvuruda bulunamayacakları şeklinde yorumlamak ve uygulamak,
Anayasanın 36. ve 148. maddelerine de aykırı olur. Yukarıda değinilen
01.03.2012 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, “…36. maddede yer alan “herkes” ibaresi ile 148.
maddede yer alan “herkes” ibaresinin her iki maddede düzenlenen hak arama
yollarının niteliğine uygun olarak yorumlanması gerekmektedir”. Kamu
tüzel kişilerini m. 36’daki “herkes” ibaresine dahil
ederek, orada düzenlenen haklardan yararlanmalarını kabul etmek, daha sonra da
bireysel başvuru hakkına ilişkin m.148’3’deki “herkes” ibaresine dahil etmemek;
buna bağlı olarak m. 36 ile tanınan hakların devamı niteliğinde
değerlendirilebilecek bireysel başvuru hakkını tanımamak, kendi içinde çelişki
oluşturduğu gibi, iki hükmün birbiriyle uyumlu olarak yorumlanmasına, her iki
maddede düzenlenen hak arama yollarının niteliğine aykırılık oluşturmaktadır.
Bireysel başvurunun, diğer hak arama yollarından farklı olması, tali bir
nitelik taşıması, kamu tüzel kişilerinin istisnai hallerde bu yola
başvurmalarına engel olmamalıdır.
6216
s. K. m. 46,2’deki söz konusu hükmü, kamu tüzel kişilerinin kural olarak
bireysel başvuruda bulunamayacakları, ancak kamu gücünü kullanmadıkları Anayasa
m. 36, 37’de düzenlenen haklara ilişkin olarak istisnaen
başvurabilmelerinin mümkün olduğu şeklinde yorumlamak ve uygulamak, Anayasa m.
36 ve 148’in bu açıdan birbiriyle uyumlu olarak yorumlanmasını ve uygulanmasını
sağlayacağı gibi, bireysel başvurunun niteliğine de uygun olur.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, başvurucu İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesinin yapmış
olduğu bireysel başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği iddiası ile
ilgili olarak, “kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik” kararı
verilmemesi; kabul edilebilirlik incelemesinin diğer unsurlar açısından da
yapılması gerektiği kanaatinde olduğumdan Bölüm çoğunluğunun görüşüne
katılmıyorum.