TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEBRAİL TÜRKMEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1764)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Cebrail TÜRKMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Celal ZUNGULDAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, makul sürede
yargılanmadığını ve savunmasını verirken adli yardımdan faydalandırılmadığını,
bu sebeple Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/2/2013
tarihinde Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 16/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 3/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığı görüşünü 5/3/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/3/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 20/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun, 3/11/2007 tarihinde meydana gelen ve bir kişinin ölümü
birçok kişinin de yaralanmasına neden olan kavgada bir kişiyi yaraladığı
iddiasıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 13/3/2008 tarihli
iddianamesiyle, cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
9. Başvurucu, kolluk ve
Cumhuriyet savcılığı nezdinde müdafi huzurunda 4/11/2007
tarihinde ifade vermiştir. Kovuşturma aşamasında, başvurucunun İstanbul ilinde
oturmaması nedeniyle 24/3/2008 tarihinde savunmasının
alınması için Muş Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazılmış, 30/4/2008 tarihli
talimat duruşmasında müdafi talep etme hakkı başvurucuya hatırlatılmış ancak
başvurucu müdafi talep etmediğini beyan etmiştir.
10. Bakırköy 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2008/240 Esas sayılı dava dosyasında görülen yargılamada ilk
duruşma 21/5/2008 tarihinde yapılmıştır.
11. Bakırköy 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen davada toplam 16 duruşma yapılmış ve Mahkeme 31/5/2011 tarihinde kararını vermiştir.
12. Davada yargılanan diğer üç
sanık çeşitli cezalar alırken, başvurucu, kasten yaralama suçundan 2 yıl 1 ay
hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
13. Temyiz üzerine karar
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ilamı
ile başvurucu yönünden onanmıştır.
14. Karar başvurucuya 6/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu, 28/2/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Başvurucu, söz konusu
yargılama nedeniyle gözaltına alınmamış ve tutuklanmamıştır.
B. İlgili
Hukuk
16. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun “Kasten yaralama”
kenar başlıklı 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da
algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.”
17. 5237 sayılı Kanun’un “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama”
kenar başlıklı 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına
neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya
çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.”
18. 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun “Şüphelinin veya
sanığın müdafi seçimi” kenar başlıklı 149. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her
aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından
yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi
seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat
hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında
olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin görevlendirilmesi” kenar başlıklı 150.
maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi
istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan
ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli
veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz
ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü
uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye
Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
28/2/2013 tarih ve 2013/1764 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, makul sürede
yargılanmadığını ve savunmasını verirken kendisine avukat atanmayarak savunma
hakkının kısıtlandığını, bu sebeple Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ihlalin tespiti
ile yeniden yargılama kararı verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
22. Başvurucu, hakkında
yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Bakanlık, makul sürede
yargılanma hakkına ilişkin görüş sunmamıştır.
24. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut
başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
25. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
26. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
27. Başvuru konusu olayda,
başvurucu hakkında yaralama suçundan ceza davası açılmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç
isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 32).
28. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucunun Cumhuriyet Savcılığı nezdinde ifade verdiği ve böylece
isnattan haberdar olduğu anlaşılan 4/11/2007
tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın
verildiği tarihtir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin
bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin olarak verilen ilk derece
mahkemesinin mahkumiyet kararının Yargıtayca onandığı
tarih olan 1/10/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın bir kişinin ölümü ve üç kişinin
yaralanmasını konu alan toplam dört sanıklı bir ceza davası olduğu
anlaşılmaktadır. 3/11/2007 tarihinde suç işlendikten
sonra iddianame 13/3/2008 tarihinde düzenlenmiş sanıkların kasten adam öldürme,
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten bıçakla yaralama, nitelikli ağır
yaralama ve suça azmettirme suçlarından cezalandırılmaları istenmiştir. Ağır
Ceza Mahkemesindeki ilk duruşma 21/5/2008 tarihinde
yapılmıştır. Tutuklu sanık bulunması nedeniyle genel olarak tutukluluk
incelemesi otuz günlük, duruşmalar ise altmış günlük aralarla yapılmıştır. Toplam
onaltı duruşma yapılmış ve 31/5/2011
tarihli 16. duruşmada İlk Derece Mahkemesi kararını vermiştir. Yapılan
yargılamada ilk iki duruşma sanıkların savunmaları alınmış ve bir müşteki ile
üç tanık dinlenmiştir. Sonraki iki duruşma heyet değişikliği nedeniyle dosya ve
tarafların kovuşturmanın genişletilmesi yönündeki talepleri incelemeye
alınmıştır. Beşinci duruşma bir sanık vekilinin istifa etmesi nedeniyle ona
zorunlu müdafi tayin edilmesi için beklenmiş, altıncı duruşma sanık
müdafilerinin beyanda bulunmak üzere süre istemesi nedeniyle beklenmiş sonraki
duruşma dosyaya sunulan müdahale talebi için nüfus kaydı istenmiş, sonraki
duruşma ise sanık vekillerinin mazereti nedeniyle ertelenmiştir. Dokuz, on ve onbirinci celseler müdahil ve savunma taraflarının
talepleri üzerine yeni deliller toplanmasına girişilmiş ve bir tanığın
dinlenmesi için Siirt Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazılmıştır. Sonraki dört
celse yazılan talimat cevabı ile bazı delillerin toplanması için beklenmiş ve onbeşinci duruşma esas hakkında mütalaa verilmiştir.
Tarafların süre istemesi üzerine duruşma ertelenmiş ve onaltıncı
duruşma karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin bir işlem yapmadığı
duruşmalardan birinde dosya esas hakkında mütalaasını hazırlaması için
Cumhuriyet Savcısına tevdi edilmiştir. İki duruşma sanıklardan birine vekil
atanması ve bu vekilin savunmasını hazırlaması için beklenmiş, dört duruşma
savunma tarafınca ileri sürülen delillerin toplanması için beklenmiştir. Bir
duruşma ise esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma avukatlarının savunmalarını
hazırlaması için beklenmiştir.
30. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. Somut olayda, başvuruya konu
kasten adam öldürme ve birden çok kişinin yaralanması suçundan yapılan ceza
yargılamasının İlk Derece Mahkemesindeki safahatı 3 yıl 6 ay 3 gün sürmüş,
Yargıtay safahatı ise 1 yıl 4 ay sürmüştür. Bilhassa
sanıklara müdafi atanması ve savunma avukatlarına verilen süreler nedeniyle
dava uzamış ise de yaralama ve ölüm eylemlerine iştirak edilen kişi sayısı,
davanın karmaşıklığı ve yargılama sürecinde savunma ve müdahil taraflarca yeni
delillerin toplanmasının istenmesi nedeniyle İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayda geçen toplam 4 yıl 9 aylık sürenin makul olduğu
değerlendirilmiştir. Yargılama süresinin bütünü dikkate alındığında İlk
Derece Mahkemesi ve Yargıtaydaki yargılama sürecinde
başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde gecikme olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun makul süreyi aştığını ileri sürdüğü yargılamasının uzunluğu
konusunda açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Savunma Hakkının Kısıtlandığı İddiası
33. Başvurucu, savunmasını
verirken kendisine avukat atanmayarak savunma hakkının kısıtlandığını iddia
etmektedir.
34. Somut olayda başvurucu
hakkında kasten yaralama suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
Başvurucu, 4/11/2007 tarihli kolluk ve Cumhuriyet
savcılığı nezdindeki ifadelerini müdafi huzurunda vermiş olmasına karşın
kovuşturma aşamasında, bulunduğu yer itibarıyla Muş Ağır Ceza Mahkemesindeki
30/4/2008 tarihli talimat duruşmasında müdafi talep etme hakkı başvurucuya
hatırlatılmış ancak kendisi müdafi talep etmediğini beyan etmiştir.
35. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının (c) bendinde hakkında bir suç isnadında bulunulan
kişinin “Kendisini bizzat savunmak veya
seçeceği bir müdafiinin yardımından yararlanmak; eğer
avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine
gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından
ücretsiz olarak yararlanabilmek” hakkı bulunduğu belirtilmiştir. Sanık kendisini bizzat
savunma hakkına sahip olduğu gibi bir müdafi yardımıyla savunma hakkına da
sahiptir. Ancak müdafi ile temsil edilme hakkı bakımından önemli olan,
yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında, başvurucunun müdafi yardımından
etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır (B. No: 2013/4784, 7/3/2014,
§ 40).
36. Müdafi ile temsil edilme
hakkının bir gereği olarak 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesinde, hakkında suç
isnadı bulunan bir kimsenin kendisi bir müdafi seçebileceği gibi müdafi
seçebilecek durumda olmadığını beyan eder ve kendisine bir müdafi atanmasını
talep ederse mali imkânlardan yoksun olup olmadığına bakılmaksızın bu kişiye
müdafi atanacağı kuralı kabul edilmiştir. Yine aynı maddeye göre
sanığa isnat edilen suçun kanunda öngörülen cezasının alt sınırının beş yıldan
çok olması ve sanık kendisine bir müdafi seçmemiş olması halinde sanığın istemi
aranmaksızın resen bir müdafi tayin edilmektedir.
37. Başvurucu, kendisine müdafi
tayin edilmemesi nedeniyle savunma hakkını tam olarak kullanamadığını ileri
sürmüştür. Somut olayda isnat edilen suçun kanunda öngörülen cezasının alt
sınırının beş yıldan az olması nedeniyle başvurucuya resen müdafi tayin
edilmemiştir. Buna karşın başvurucuya müdafi talep etme hakkı hatırlatılmış
ancak başvurucu, savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmiştir.
38. Sonuç olarak somut olayda,
başvurucuya resen müdafi tayin edilmemiş olmakla birlikte müdafi talep hakkı
olduğunun hatırlatıldığı ancak başvurucunun müdafi talep etmediği, savunmasını
kendisinin yapacağını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucu, adil yargılanma
hakkını sınırlandırdığı iddiasıyla başka bir işlem hakkında da şikâyetçi
olmamıştır. Öte yandan dava dosyası ve yargılama süreci bir bütün olarak
incelendiğinde başvurucunun savunma haklarından yararlandırılmadığını gösteren
bir bulguya da rastlanılmamıştır.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürdüğü yargılama
işlemlerinde açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksunluk”,
2. Savunma hakkının kısıtlandığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksunluk”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
19/11/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.