logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Emin Arslan Başaran [2.B.], B. No: 2013/1462, 25/6/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMİN ARSLAN BAŞARAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1462)

 

Karar Tarihi: 25/6/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Emin Arslan BAŞARAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kendisine ilgili belediyece verilen yapı ruhsatı üçüncü kişiler tarafından açılan dava sonucu iptal edilen başvurucunun, mülkiyet, yaşama, konut edinme ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 11/2/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 26/9/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 18/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığının görüş yazısı, 25/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Adalet Bakanlığının cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 9/10/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu İstanbul ili Kartal ilçesinde 605 sayılı parselde yer alan taşınmazına inşaat yapmak için yapı ruhsatı talep etmiş ve Kartal Belediyesinden ilgili ruhsatı almıştır. Verilen ruhsat üçüncü kişilerce açılan davada mahkeme kararlarıyla iptal edilmiştir.

8. Kartal Belediyesince tekrar 5/9/2005 tarihinde 2-44 sayılı ruhsatlar başvurucuya verilmiş, ancak bu ruhsatların da iptali için yine üçüncü kişilerce daha önce verilen iptal kararındaki hususlar düzeltilmeden kot vermeye ilişkin hükümlerin tekrar uygulandığı, ruhsatın İstanbul İmar Yönetmeliği ve 1/1000’lik imar planına aykırı olduğu gerekçesiyle İstanbul 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde Kartal Belediye başkanlığı aleyhine 13/10/2005 tarihinde dava açılmıştır. Başvurucu bu davaya 18/1/2006 tarihli dilekçesiyle müdahil davalı olarak katılmıştır.

9. Mahkemenin 15/5/2008 tarihli ve E.2005/2513, K.2008/864 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir.

10. Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesi 18/2/2009 tarihli ve E.2008/12855, K.2009/1441 sayılı kararıyla yapıların bulunduğu çevrenin karakteri ve kota ilişkin gerekli inceleme yapılmadan ve bilirkişi raporu alınmadan karar verildiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

11. Bozma sonrası yeniden görülen davada Mahkeme, E.2010/358, K.2010/668 sayılı kararıyla Danıştayın bozma kararına uyarak, ruhsat istenen arazinin eğiminin %15’den büyük olduğunun saptandığı, İstanbul İmar Yönetmeliği’nin 6.07 maddesinin (a) fıkrasının 4. bendine göre civarın karakterine göre kot verilmesi gerektiği, ancak ruhsatın bahsedilen Yönetmeliğin 6.07 maddesinin (a) fıkrasının 2. bendine göre verildiği, bilirkişi raporunda bina köşe noktalarına göre kot verilmesi halinde kot alınan noktanın yaklaşık 160 cm daha düşeceği, bunun da zemin katın bodrum kat seviyesine inmesi anlamına geldiğinin belirtildiği, mevcut imar planındaki yoğunluk ve yüksekliğin değiştirilemeyeceği, bu nizamın ruhsat ve tadilat ruhsatlarıyla bozulmasının şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle idari işlemin iptaline karar vermiştir.

12. Başvurucu ve idarenin temyiz talebini inceleyen Danıştay Altıncı Dairesi 10/11/2010 tarihli ve E.2010/9556, K.2010/10304 sayılı kararıyla İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.

13. Başvurucu ve idarenin karar düzeltme istemi de Danıştay Altıncı Dairesinin 29/11/2012 tarihli ve E.2011/3194, K.2012/6991 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

14. Kesinleşen karar başvurucuya 14/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 11/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Yapı ruhsatiyesi” başlıklı 21. maddesi şöyledir:

 “Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.

 Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda; bağımsız bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmaz.

 Ancak; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar ruhsata tabi değildir.

 Belediyeler veya valilikler mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla dış cephe boya ve kaplamaları ile çatının malzemesini ve rengini tayin etmeye yetkilidir. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılmış olan yapılar da bu hükme tabidir.”

17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

18. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:

 “İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler”

19. İstanbul İmar Yönetmeliğinin 6.07 maddesi şu şekildedir:

 “a) Genel olarak binalara arsanın cephe aldığı, yolun kırmızı kotuna göre ve yolun yüksek tarafına rastlayan bina kenarı hizasındaki tretuvar üst seviyesinden kot verilir. Kaplaması yapılmış yollarda mevcut yol kotları, yapılmamış yollarda ise yol profili ile belirlenen kırmızı kotlar esas kabul edilir. Henüz tretuvarı ikmal olunmamış ve kırmızı kotu tesbit edilmemiş olan yollarda bu tesbit işi ilgilisinin müracaatı üzerine ilgili Belediye Başkanlığı’nca 30 gün içinde yapılır.

 Kot alınan yola olan mesafesi 6m.’yi aşan ayrık nizam binalarda kot bina ön cephesi tabii zemin ortalamasından alınır. Ancak yol kotuna nazaran tabii zemini yükselen parsellerde (Yola göre ters meyilli) ise kot binanın köşe kotları ortalamasından alınır.

 Ön bahçe mesafeleri bina köşe noktalarına göre farklılık gösteren hallerde bina köşe noktalarından yola çıkan dik mesafelerin ortalaması alınarak ön bahçe mesafesi belirlenir.

 Ancak dik meyilli olan veya yol kenarında set teşkil eden arsalarda ön bahçe mesafesine bağlı kalınmaksızın yapılacak binalara civarın karakterine göre kot verilir. Blok başına rastlayan ön bahçeli binalara blokun diğer parsellerin bulunduğu şartlara göre kot verilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 25/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/2/2013 tarihli ve 2013/1462 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, kendisine ait taşınmazda resmi izinleri almak suretiyle inşaat yaptığını, üçüncü kişiler tarafından açılan yapı ruhsatının iptali istemli davanın ilk derece mahkemesi tarafından yapının mevcut kanun ve düzenlemelere uygunluğu belirlenerek reddedildiğini, ancak Danıştay’ın şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırı olduğundan bahisle bozma kararı verdiğini, böylece yerindelik denetimi yaptığını, davanın aşamalarında emekli olan yüksek mahkeme başkanının eşinin de taraf olmasının süreci etkilediğini, bozma kararına uyularak verilen karar sonucu yapı ruhsatının iptal edilmesi ve davanın makul süreyi aşması nedenleriyle mülkiyet, yaşama, konut edinme ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, yeniden yargılama yapılmasını veya haksızlığın giderilmesi için maddi ve manevi zararlarının karşılanması ile tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

22. Başvurucu, kendisine ilgili belediyece verilen yapı ruhsatının üçüncü kişiler tarafından açılan davanın kabul edilmesi sonucu iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet, yaşama, konut edinme ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.

23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasına göre herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Bireysel başvuru, devlet tarafından kamu gücü kullanılarak bireylerin temel haklarına yapılan müdahaleler sonucu meydana gelen hak ihlallerini gidermek amacıyla ihdas edilmiş bir ikincil koruma mekanizmasıdır.

24. Somut başvuruya konu davada başvurucunun ihlal edildiğini iddia ettiği haklara müdahalenin bir kamu işlem veya eyleminden değil, üçüncü kişilerce başlatılan bir dava süreci sonunda meydana geldiği, iddianın aksine İdarenin başvurucunun talebini kabul ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun şikâyetlerinin yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu ve mülkiyet hakkı, özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı açısından ayrıca inceleme yapmayı gerektiren bir kamu müdahalesi bulunmadığı görüldüğünden, bu haklar yönünden inceleme yapılmamış, başvurucunun sayılan iddiaları hakkaniyete uygun yargılama kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılanma ve adil yargılanma hakkına ilişkin diğer şikâyetleri ise ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

25. Başvurucu, üçüncü kişiler tarafından açılan yapı ruhsatının iptali istemli davada İstanbul İmar Yönetmeliğine aykırı kot verildiği, bu haliyle ruhsat verme işleminin şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle verilen iptal kararı nedeniyle haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati GÜNDÜZ ve Recep GÜNDÜZ, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

30. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun yukarıdaki iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına, derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün hakkaniyete uygun olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

31. 3194 sayılı Kanun’un 21. maddesi, taşınmaz üzerinde inşaat yapılabilmesi için ruhsat almayı zorunlu tutmakta, İstanbul İmar Yönetmeliği’nin 6.07 maddesi ise ruhsat verilecek taşınmazın meyilli olması halinde yol kenarında set teşkil eden arsalarda ön bahçe mesafesine bağlı kalınmaksızın yapılacak binalara civarın karakterine göre kot verileceğini, blok başına rastlayan ön bahçeli binalara ise bloğun diğer parsellerin bulunduğu şartlara göre kot verileceğini hüküm altına almaktadır.

32. Başvuruya konu olayda üçüncü kişilerin 5/9/2005 tarihli ruhsat verme işlemiyle ilgili olarak daha önce verilen iptal kararındaki hususlar düzeltilmeden 1/1000’lik imar planına ve İstanbul İmar Yönetmeliği’ne aykırı kot verildiği ve bu haliyle ruhsat verme işleminin şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu iddiasıyla açılan davayı inceleyen Mahkeme, bozma kararı sonrasında taşınmazın eğiminin % 15’den büyük olduğunun saptandığı, bu nedenle İstanbul İmar Yönetmeliği’nin 6.07 maddesinin (a) fıkrasının dördüncü bendine göre civarın karakterine göre kot verilmesi gerektiği halde 6.07 maddesinin (a) fıkrasının ikinci bendine göre kot verildiği, bu şekilde kot verilmesinin zemin katın bodrum kat seviyesine inmesi anlamına geleceği, imar planındaki yoğunluk ve yüksekliğin değiştirilemeyeceği, bu nizamın ruhsat ve tadilat ruhsatlarıyla bozulmasının şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle idari işlemin iptaline karar vererek başvurucu ve davacıların yarışan hakları arasında bir denge kurmuştur.

33. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

34. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkına Yönelik Diğer Şikâyetler

35. Başvurucu, yapı ruhsatı ve resmi izinler alınmak suretiyle inşaat yaptığını, üçüncü kişilerce ruhsatın iptali istemiyle açılan davanın derece mahkemesince reddedildiğini, Danıştay tarafından yerindelik denetimi yapılmak suretiyle kararın bozulduğunu, davanın aşamalarında emekli olan yüksek mahkeme başkanının eşinin de taraf olmasının süreci etkilediğini iddia ederek haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. 6216 sayılı Kanun'un, 'Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi' kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

37. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).

38. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).

39. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması, kamu gücünün ihlale neden olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli açıklamaları yapması zorunludur (Veli Özdemir, § 23).

40. Mahkeme, bozma kararı sonrasında taşınmazın eğiminin % 15’den büyük olduğunun saptandığı, bu nedenle İstanbul İmar Yönetmeliği’nin 6.07 maddesinin (a) fıkrasının dördüncü bendine göre civarın karakterine göre kot verilmesi gerektiği halde 6.07 maddesinin (a) fıkrasının ikinci bendine göre kot verildiği, bu şekilde kot verilmesinin zemin katın bodrum kat seviyesine inmesi anlamına geleceği, imar planındaki yoğunluk ve yüksekliğin değiştirilemeyeceği, bu nizamın ruhsat ve tadilat ruhsatlarıyla bozulmasının şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle idari işlemin iptaline karar vermiştir.

41. Başvurucunun taşınmazı, bulunduğu bölgenin eğim durumu ve civar yapısı itibarıyla, Danıştay ve derece mahkemesi tarafından Yönetmeliğin 6.07 maddesinin (a) fıkrasının dördüncü bendi kapsamında değerlendirilmesine rağmen Belediye tarafından Yönetmeliğin 6.07 maddesinin (a) fıkrasının ikinci bendi uyarınca kot verildiği göz önüne alındığında, kot verme işleminde idarenin takdir yetkisine müdahalenin olmadığı, Mahkemeler tarafından hukuka uygunluk denetimi yapıldığı anlaşılmaktadır.

42. Başvurucu yerindelik denetimi yapıldığı iddiasını sadece İdarenin hukuka uygun görerek verdiği ruhsat verme işleminin Mahkemece iptal edilmesine bağlamakta, bu iddiasını kanıtlayacak argümanları somut olayla ilişki kurarak temellendirmemektedir. Ayrıca başvurucu emekli olan yüksek mahkeme başkanının eşinin de taraf olmasının süreci etkilediğini iddia etse de bu iddiasını, bahsettiği kişilerin kimlikleri ve davanın ne şekilde etkilendiği hakkında bilgi ve belge sunmadan soyut olarak ileri sürmektedir.

43. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda başvurucuların, ihlal edildiğini iddia ettikleri Anayasa hükmü ile somut başvuruya konu olaylar arasında ilişki kurarak açıklamalarda bulunmaları ve iddialarını delillendirerek kanıtlamaları gerekmektedir. Somut başvuruda başvurucunun, yukarıda sayılan koşulları yerine getirmediği ve iddialarını temellendiremediği anlaşılmaktadır.

44. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası

45. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu şikâyet yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

46. Başvurucu 2005 yılında idari yargıda açılmış olan ve müdahil davalı olarak katıldığı davada yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

47. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

48. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, §§ 41–45).

49. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, başvurucuya verilmiş yapı ruhsatının iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, başvurucunun mülkiyet hakkına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebini konu alan somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

50. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir. (Selahattin Akyıl, § 45).

51. Başvuru konusu davanın açılış tarihi 13/10/2005 olmakla beraber, başvurucunun vekili vasıtasıyla verdiği 18/1/2006 tarihli asli müdahale dilekçesi sonrasında, asli müdahil sıfatıyla yargılamada yer almaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, başvurucu açısından yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil, usule uygun olarak asli müdahale talebinde bulunulduğu tarihtir (İsmail Özkan, B. No: 2012/367, 17/9/2013, § 25).

52. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve Diğerleri, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında Danıştay Altıncı Dairesinin E.2011/3194, K.2012/6991 sayılı kararı verdiği 29/11/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

53. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, idari yargıda açılan ve yapı ruhsatının iptalini konu alan davanın anılan Dairenin bozma kararı sonrasında Mahkemenin 2010/358 esasına kaydedildiği, Mahkemece 30/4/2010 tarihinde verilen iptal kararının Daire tarafından 10/11/2010 tarihinde onandığı ve aynı Dairenin 29/11/2012 tarihli, karar düzeltme talebini reddeden kararıyla kesinleştiği, davanın iki davacı, bir davalı ile bir müdahil davalı olmak üzere dört tarafının olduğu anlaşılmaktadır.

54. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 15).

55. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, § 54-60).

56. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıla yaklaşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

57. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

58. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve diğer şikâyetleri nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

59. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

60. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yıla yaklaşan yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

61. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından ve başvurucunun makul süre şikâyeti dışındaki şikâyetleri hakkında kabul edilemezlik kararı verildiğinden başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

62. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucunun,

 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile adil yargılanma hakkına yönelik diğer ihlal iddialarının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Makul sürede yargılanma hakkına yönelik şikâyetin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

25/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Emin Arslan Başaran [2.B.], B. No: 2013/1462, 25/6/2015, § …)
   
Başvuru Adı EMİN ARSLAN BAŞARAN
Başvuru No 2013/1462
Başvuru Tarihi 11/2/2013
Karar Tarihi 25/6/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kendisine ilgili belediyece verilen yapı ruhsatı üçüncü kişiler tarafından açılan dava sonucu iptal edilen başvurucunun, mülkiyet, yaşama, konut edinme ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Ruhsat, lisans, tahsis Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3194 İmar Kanunu 21
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 1
14
20
49
60
2
Yönetmelik 23/6/2007 İstanbul İmar Yönetmeliği 6
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi