TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHAMMET ÖNDER TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1515)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Abuzer YAZICIOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Muhammet Önder TEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal yayın yapan Star gazetesinde yayımlanan köşe
yazısında kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını zedelediği,
itham edici ve gerçeğe aykırı olduğu, bu kapsamda açılan tazminat davasında
taleplerin gerekçesiz kararlarla reddedilmesi nedeniyle örgütlenme özgürlüğü,
düşünceyi açıklama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2013 tarihinde Ankara
15. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 1/2/2016
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/2/2016
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Danıştay tetkik hâkimi olarak görev yapmakta ve
başvuruya konu olay tarihinde Yar-Sav isimli derneğin genel sekreterlik
görevini yürütmektedir.
7. Başvurucu, Yar-Sav Yönetim Kurulunca ve “yargı bağımsızlığına yönelik her türden müdahale ile
siyasi amaçlı yıpratma, kuşatma ve egemen olma çabalarının eleştirilmesi”
amacıyla hazırlanan basın açıklamasını 24/2/2010
tarihinde dernek genel merkezinde okumuştur.
8. Ulusal yayın yapan Star gazetesinde 25/2/2010
tarihinde, başvurucu ve basın açıklaması hakkında “Ben Korktum Bu Yargıçtan!” başlıklı bir köşe yazısı
yayımlanmıştır. Bahse konu yazı içeriği şöyledir:
“Muhammet Önder Tekin... Danıştay Tetkik
Hâkimi imiş... İsmini ilk kez duyuyorum. Ama galiba bundan sonra daha sık
duyacağız.
Değerli Hâkim Muhammet Önder Tekin, eski
YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun “güvensizlik” nedeniyle liste dışı
bırakıldığı Genel Kurul’da, YARSAV Genel Sekreterliği’ne seçilmiş.
Hayırlı olsun...
Daha önce de, “Genel Sekreter” sıfatıyla bazı
açıklamalar yapmıştı ama, bunlar pek dikkat çekici
değildi. Ya da Muhammet Bey’in açıklamalarına biz yeterli dikkati veremedik.
Neyse...
Dün bir açıklama daha yaptı...
Bir hukukçudan, bir yargıçtan, bir meslek
kuruluşu mensubundan duymaya alışık olmadığımız türden, sert, öfkeli, (militan
tavırlı demek istemiyorum), “dik duruşlu” bir açıklama.
Kızıyor Muhammet Bey...
Her şeye kızıyor.
İktidara, siyaset kurumuna, bir kısım yargıya,
medyaya, Ergenekon soruşturmasına. Her şeye...
Bazı konularda haklı... “Hukuk devletinde
tutuklama bir önlemdir ve asla ceza niteliğine bürünmemelidir. Tutukluluğun
devamında sürenin azlığına değinilmesi ise sadece ve sadece tutuklamanın bir
ceza olarak kabul edildiğine delalet edebilir” cümlesi, sanırım, pek de itiraz
görmeyecektir.
Muhammet Bey bazı şeylere kızarken, “kızılması
iktiza” bazı konuları da, niyeyse, es geçiyor.
Mesela, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i aramış
olmasını eleştiriyor, ama İlhan Cihaner’in gözaltına
alınması sırasında HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek’in aynı Cihaner’i
ve aramayı gerçekleştiren savcıyı aramasını hiç sorun yapmıyor... “Gizli tanık”
uygulamasını anayasaya aykırı buluyor, ama “anayasaya aykırı” olarak elde
edilmiş gizli tanığa yönelik ana muhalefet partisi CHP’nin özel ilgisinden hiç
rahatsızlık duymuyor.
Muhammet Bey, birçok konuda, bir önceki başkan
Ömer Faruk Eminağaoğlu gibi düşünüyor.
En az onun kadar celadetli...
İtiraz kalemleri de Eminağaoğlu’nunkilere
benziyor...
Mesela, Türkiye’de uzun zamandan beridir
“anayasal yargı erkine karşı planlı, kapsamlı ve dozu artan oranda yıpratma, kuşatma
ve egemen olma çabalarının sürdürüldüğünü” iddia ediyor.
Bunu kim yapıyor?
Muhtemelen siyaset kurumu...
Eminağaoğlu da siyaset kurumundan şekvacıydı...
Bir Başbakan’a sallıyordu... Dönüp, bir
parlamentoya... Bir bakanlara... Bir Cumhurbaşkanı’na...
Herkes payını alıyordu söylediklerinden.
Muhammet Bey daha da öteye geçiyor, “siyaset
kurumunun hesaplaşmasının sadece sandıkla olamayacağını” söylüyor.
Nasıl mı?
Buyurun okuyalım: “Hiç kimse bize, siyaset
kurumunun hesaplaşmasının sadece sandıkta yapılacağı gibi çağdışı bir anlayışı
dayatmaya kalkmasın. Bugün millet iradesi diye ortaya çıkanlar, bağımsız
yargıyı yok etme girişimi ile demokrasiye verdikleri telafisi imkânsız
zararların her seçim döneminde sandığa giderek hesabını verebileceklerini mi
sanıyorlar?”
Sizi bilmem ama, ben
korktum bu açıklamadan.
Ne demek istiyor Muhammet Bey?
Siyaset kurumunun hesaplaşması sandıkta
olmayacak da, nerede olacak?
Memlekette (ve bu arada yargıda) ne olup
biteceğine parlamento karar vermeyecek de, kim karar verecek?
Muhammet Bey’in, konuşmasının sonunda,
“Cübbelerimizi çıkarmamızı isteyenler, YARSAV cübbesine daha sıkı
sarılacağımızı bilmeliler” şeklinde bir meydan okuyuşu var ki, bütün
korkularımıza tuz biber ekiyor.
Bütün mesele de bu zaten...
Hukukçunun kuşanacağı şey “hukuk cübbesi” mi
olmalı, YARSAV cübbesi mi olmalı?”
9. Başvurucu 4/6/2010 tarihli dava
dilekçesiyle Star gazetesinin sorumluları aleyhine yazıda yer alan bilgilerin
doğru olmadığı, basın açıklamasını çarpıtan bir yazı olduğu, hakkında
ithamlarda bulunularak kişilik haklarına saldırıldığı iddiasıyla manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
10. Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/12/2010
tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"… Davaya konu Star
Gazetesi'nin 25.02.2010 tarihli davalı Ahmet Kekeç'in köşesindeki "Ben
Korktum Bu Yargıç'tan" başlıklı yazıda;
davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiası ile iş bu manevi
tazminat davasının açıldığı, dava konusu yazının içeriğinde "bir
hukukçudan, bir yargıçtan, bir meslek kuruluşu mensubundan duymaya alışık
olmadığımız sert, öfkeli (militan tavırlı demek istemiyorum) dik duruşlu bir
açıklama. Kızıyor Muhammet Bey......her şeye
kızıyor........Herkes payını alıyordu söylediklerinden. Muhammet Bey daha da
öteye geçiyor "Siyaset kurulunun hesaplaşmasının sadece sandıkla
olamayacağını" söylüyor.....Sizi bilmem ama ben
korktum bu açıklamadan, ne demek istiyor Muhammet Bey ? siyaset
kurulunun hesaplaşması sandıkta olmayacak da nerede olacak? Memlekette (ve bu
arada yargıda) ne olup biteceğini parlamento karar vermeyecek de kim karar
verecek......şeklindeki ifadelerin yer aldığı, dava
konusu yazıda kullanılanifade şeklinin olayın
gösterdiği özelliklere ve anlatılmak istenen amaca uygun olduğu, özle biçim
arasındaki dengenin bozulmadığı, yazıda eleştiri sınırlarının aşılmadığı,
davacının kişilik haklarına doğrudan bir saldırının bulunmadığı, toplumsal
eleştiri hakkının kullanıldığı anlaşıldığından belirtilen nedenlerle davanın
reddine karar vermek gerekmiştir."
11. Anılan karar, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 20/3/2012 tarihli ve E.2011/2384,
K.2012/4451 sayılı ilamıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de
aynı Dairenin 5/12/2012 tarihli ve E.2012/9777,
K.2012/18568 sayılı ilamıyla reddedilmiştir. Nihai karar 17/1/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 18/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 13/4/016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu,
i. Başvuru konusu köşe yazısının
gerçekleri çarpıtarak değerlendirme yaptığını, kişilik haklarına saldırı
niteliği taşıdığını, sivil toplum örgüt temsilciliği sıfatıyla yapılan basın
açıklamasını yargıçlık mesleği ile karıştırarak korkunç bir eylem izlenimi
verildiğini, yazının toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ve düşünceyi açıklama
özgürlüğüne müdahale edecek şekilde kaleme alındığını,
ii. İlk Derece Mahkemesi kararındaki
gerekçeler yeterli olmadığı gibi karar düzeltme talebinin Yargıtayca
reddedilmesi sonucunda idari para cezasına hükmedilmesi ile adil yargılanma,
mahkemeye erişim, etkili başvuru hakları ve hak arama özgürlüğü ve kanunsuz suç
ve ceza olmaz ilkesinin görmezden gelindiğini belirterek anayasal haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun,
hakkında yazılan köşe yazısının gerçeği yansıtmadığını, yazıda geçen sözlerin
çarpıtma ve tahkir içerdiğini, kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek
Anayasa’nın 17., 26., 33., 34., 36. ve 141.
maddelerinin ihlal edildiği iddialarının temel olarak açtığı tazminat davasının
reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunmasında toplandığı ve
şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
17. Öte yandan başvurucu, gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesinin benzer şikâyetlerdeki
görevi, yargı mercilerinin şeref ve itibar hakkı ile basın özgürlüğü arasında
Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere
uygun bir şekilde bir denge kurup kurmadıklarını ve mahkemelerin başvuranı
aşırı bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları denetlemektir. Bu
yapılırken derece mahkemelerinin gerekçeleri gözönüne
alınacaktır.
18. Başvurucunun, karar düzeltme başvurusunun reddi üzerine
verilen idari para cezası ile ilgili olarak mahkemeye erişim hakkına ilişkin şikayeti ayrı bir başlık altında incelenecektir.
1. Şeref ve İtibarın
Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, tahkir ve çarpıtma içeren sözler karşısında
derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle
kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner
kararında (İlhan Cihaner,
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya
konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından
benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997,
8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri
uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun,
B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali
Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
21. Başvuruya konu sözler ve iddialar nedeniyle başvurucunun
kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği, kabul edilebilirlikten
uzak değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun,
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel
itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu
haberin yazarı gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan
basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması
gerekmektedir.
22. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı,
hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup
olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya makalenin konusu,
ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile
haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner,
§§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66;
Nihat Özdemir [GK], B. No:
2013/1997, 8/4/2015, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
23. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin,
başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp
kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki
ihtilaf, büyük ölçüde, dava konusu haberin; maddi vakıaların açıklanması veya
değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular
ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular
ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı
dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner,
§ 64; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986,
§ 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte
yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını
ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini
ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya
konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda,
gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek
basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft
GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
24. Başvurucu, toplantı ve örgütlenme hakkı kapsamında dernek
temsilcisi olarak icra ettiği görevinin yargıçlık mesleği ile iltibas edilerek
eleştiri konusu edilmesinin, bu hakların ihlali niteliğini taşıması yanı sıra
kişilik haklarına da saldırıda bulunulduğunu iddia etmektedir. Buna karşın İlk
Derece Mahkemesi, dava konusu köşe yazısındaki ifadelere vurgu yapmış ve ifade
şeklinin olayın gösterdiği özelliklere ve anlatılmak istenen amaca uygun
olduğunu hatırlatmıştır. Mahkemeye göre söz konusu yazı basın özgürlüğü
sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte bir yazıdır. İlk Derece Mahkemesi
başvurucunun talebini, söz konusu yazının bir bütün olarak kişilik haklarına
doğrudan bir saldırı niteliği taşımadığı, eleştiri seviyesinde kaldığı, yazının
tamamında vurgulanmak istenen amaca uygun olduğu ve özle biçim arasındaki
dengenin bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.
25. İlk olarak davalının başvuruya konu gazete yazısında dile
getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup
sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip
geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli
bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu
bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
26. Şikâyet konusu yazının yayımlandığı tarih, başvurucunun
genel sekreteri olduğu derneğin basın açıklaması yaptığı günün sonrasında bir
tarihtir ve başvurucu Danıştay tetkik hâkimi konumunda bir devlet memurudur.
Bir bütün olarak şikâyet konusu yazıda aktif olarak yargıçlık mesleğini icra
eden başvurucunun, dernek temsilcisi sıfatıyla okuduğu basın açıklaması içeriği
eleştiri konusu yapılmış, daha çok basın açıklamasında vurgulanmayan hususlar
eleştirilirken vurgu yapılan açıklamalardan seçilerek öne çıkarılan bazı
ifadelerle başvurucunun mesleki konumu karşılaştırılmıştır. Yargıya ilişkin
sorunların tartışılması bağlamında dile getirilen görüşler (basın açıklaması)
ve buna yönelik eleştiriler (gazete yazısı) kamu yararına ilişkin tartışmalar
kapsamındadır. Bu bakımdan söz konusu köşe yazısında sarf edilen sözlerin, bir
ölçüde, genel yarar nitelikli tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir. Bu
hususla ilgili olarak, basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili
olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma
hakkının eklendiği dikkate alınmalıdır.
27. Bunun yanında dava konusu edilen
köşe yazısının başvurucunun basın açıklamasından sonra kaleme alındığı, bir
yönüyle başvurucunun basın açıklaması yapmak suretiyle kendisini kamunun
tartışmasına açtığı ve basın açıklamasını hâkim kimliğinden daha çok üyesi
bulunduğu sivil toplum kuruluşunun temsilcisi olarak yaptığı ve kamunun
tartışmasına bu sıfatla açık olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
28. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle
aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda
Anayasa’nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini
değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda
tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, §
66).
29. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz
konusu yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı
sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de
eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu yazıda vurgulanan hususlara
eğilmiş ve yayının yapıldığı tarihte meydana gelen olaylarla yayınların içeriği
arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına ve başvuruya konu yazıda geçen
eleştirilerin kişilik haklarına saldırı seviyesinde olmadığına karar vermiştir.
30. Bu şartlarda, yukarıdaki
değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken
sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece
Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik
saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, karar düzeltme başvurusunda talebinin reddine
karar verilirken idari para cezasına hükmedildiğini belirterek etkili başvuru
hakkı, hak arama özgürlüğü, mahkemeye erişim hakkı ve adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Başvuruya konu yargılama faaliyetinde, başvurucunun karar
düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine 18/6/1927
tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 442. maddesi
uyarınca 203 TL para cezasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
33. Karar düzeltme para cezasına hükmedilmesinin adil yargılanma
hakkına aykırı olduğu yönündeki iddialar, Anayasa Mahkemesi tarafından
mahkemeye erişim hakkı bağlamında daha önce birçok kez incelenmiş ve iddiaya
konu düzenlemenin, verilen yargı hizmeti karşılığında bireylerin az da olsa bu
hizmetin maliyetine katkı sağlamasını temin ederek gereksiz yere karar düzeltme
yoluna başvurulmasının önlenmesi ve sonucu itibarıyla temelden yoksun
ihtilafların ve aşırı masrafların önünün alınmasıyla yargının aşırı iş yükünden
kurtarılarak adaletin doğru yönetimi ve yargı hizmetinin daha iyi verilmesinin
sağlanması, genel olarak adaletin uygun bir biçimde yerine getirilmesi ile de
tüm bireylerin haklarının korunmasının temin edilmesi meşru amacına yönelik
olduğu tespitlerine yer verilmiştir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014,
§§ 36-44).
34. Somut başvuru açısından da söz konusu tespitlerden ayrılmayı
gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı, başvurucunun karar düzeltme kanun
yolu öncesinde de hukuki korunma talebini ilk derece mahkemesi ve temyiz mercisi olmak üzere iki dereceli bir yargılama prosedüründe ileri sürme imkânının bulunduğu ve başvuru
dosyası kapsamından karar düzeltme talebinin reddi neticesinde hükmedilen para
cezasının başvurucu üzerinde önemli bir ekonomik yük teşkil ettiğine dair bir
kanaate ulaşılmadığı, bu suretle karar düzeltme başvurusunun reddedilmesi
üzerine başvurucu aleyhine hükmedilen para cezasının, mahkemeye başvurma
hakkının fiilen ve etkili bir biçimde kullanılmasını engellemediği sonucuna
varılmakla başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.