TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUHAMMET ÖNDER TEKİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1515)
Karar Tarihi: 13/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Abuzer YAZICIOĞLU
Başvurucu
Muhammet Önder TEKİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal yayın yapan Star gazetesinde yayımlanan köşe yazısında kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını zedelediği, itham edici ve gerçeğe aykırı olduğu, bu kapsamda açılan tazminat davasında taleplerin gerekçesiz kararlarla reddedilmesi nedeniyle örgütlenme özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2013 tarihinde Ankara 15. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 1/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Danıştay tetkik hâkimi olarak görev yapmakta ve başvuruya konu olay tarihinde Yar-Sav isimli derneğin genel sekreterlik görevini yürütmektedir.
7. Başvurucu, Yar-Sav Yönetim Kurulunca ve “yargı bağımsızlığına yönelik her türden müdahale ile siyasi amaçlı yıpratma, kuşatma ve egemen olma çabalarının eleştirilmesi” amacıyla hazırlanan basın açıklamasını 24/2/2010 tarihinde dernek genel merkezinde okumuştur.
8. Ulusal yayın yapan Star gazetesinde 25/2/2010 tarihinde, başvurucu ve basın açıklaması hakkında “Ben Korktum Bu Yargıçtan!” başlıklı bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Bahse konu yazı içeriği şöyledir:
“Muhammet Önder Tekin... Danıştay Tetkik Hâkimi imiş... İsmini ilk kez duyuyorum. Ama galiba bundan sonra daha sık duyacağız.
Değerli Hâkim Muhammet Önder Tekin, eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun “güvensizlik” nedeniyle liste dışı bırakıldığı Genel Kurul’da, YARSAV Genel Sekreterliği’ne seçilmiş.
Hayırlı olsun...
Daha önce de, “Genel Sekreter” sıfatıyla bazı açıklamalar yapmıştı ama, bunlar pek dikkat çekici değildi. Ya da Muhammet Bey’in açıklamalarına biz yeterli dikkati veremedik. Neyse...
Dün bir açıklama daha yaptı...
Bir hukukçudan, bir yargıçtan, bir meslek kuruluşu mensubundan duymaya alışık olmadığımız türden, sert, öfkeli, (militan tavırlı demek istemiyorum), “dik duruşlu” bir açıklama.
Kızıyor Muhammet Bey...
Her şeye kızıyor.
İktidara, siyaset kurumuna, bir kısım yargıya, medyaya, Ergenekon soruşturmasına. Her şeye...
Bazı konularda haklı... “Hukuk devletinde tutuklama bir önlemdir ve asla ceza niteliğine bürünmemelidir. Tutukluluğun devamında sürenin azlığına değinilmesi ise sadece ve sadece tutuklamanın bir ceza olarak kabul edildiğine delalet edebilir” cümlesi, sanırım, pek de itiraz görmeyecektir.
Muhammet Bey bazı şeylere kızarken, “kızılması iktiza” bazı konuları da, niyeyse, es geçiyor.
Mesela, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i aramış olmasını eleştiriyor, ama İlhan Cihaner’in gözaltına alınması sırasında HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek’in aynı Cihaner’i ve aramayı gerçekleştiren savcıyı aramasını hiç sorun yapmıyor... “Gizli tanık” uygulamasını anayasaya aykırı buluyor, ama “anayasaya aykırı” olarak elde edilmiş gizli tanığa yönelik ana muhalefet partisi CHP’nin özel ilgisinden hiç rahatsızlık duymuyor.
Muhammet Bey, birçok konuda, bir önceki başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu gibi düşünüyor.
En az onun kadar celadetli...
İtiraz kalemleri de Eminağaoğlu’nunkilere benziyor...
Mesela, Türkiye’de uzun zamandan beridir “anayasal yargı erkine karşı planlı, kapsamlı ve dozu artan oranda yıpratma, kuşatma ve egemen olma çabalarının sürdürüldüğünü” iddia ediyor.
Bunu kim yapıyor?
Muhtemelen siyaset kurumu...
Eminağaoğlu da siyaset kurumundan şekvacıydı...
Bir Başbakan’a sallıyordu... Dönüp, bir parlamentoya... Bir bakanlara... Bir Cumhurbaşkanı’na...
Herkes payını alıyordu söylediklerinden.
Muhammet Bey daha da öteye geçiyor, “siyaset kurumunun hesaplaşmasının sadece sandıkla olamayacağını” söylüyor.
Nasıl mı?
Buyurun okuyalım: “Hiç kimse bize, siyaset kurumunun hesaplaşmasının sadece sandıkta yapılacağı gibi çağdışı bir anlayışı dayatmaya kalkmasın. Bugün millet iradesi diye ortaya çıkanlar, bağımsız yargıyı yok etme girişimi ile demokrasiye verdikleri telafisi imkânsız zararların her seçim döneminde sandığa giderek hesabını verebileceklerini mi sanıyorlar?”
Sizi bilmem ama, ben korktum bu açıklamadan.
Ne demek istiyor Muhammet Bey?
Siyaset kurumunun hesaplaşması sandıkta olmayacak da, nerede olacak?
Memlekette (ve bu arada yargıda) ne olup biteceğine parlamento karar vermeyecek de, kim karar verecek?
Muhammet Bey’in, konuşmasının sonunda, “Cübbelerimizi çıkarmamızı isteyenler, YARSAV cübbesine daha sıkı sarılacağımızı bilmeliler” şeklinde bir meydan okuyuşu var ki, bütün korkularımıza tuz biber ekiyor.
Bütün mesele de bu zaten...
Hukukçunun kuşanacağı şey “hukuk cübbesi” mi olmalı, YARSAV cübbesi mi olmalı?”
9. Başvurucu 4/6/2010 tarihli dava dilekçesiyle Star gazetesinin sorumluları aleyhine yazıda yer alan bilgilerin doğru olmadığı, basın açıklamasını çarpıtan bir yazı olduğu, hakkında ithamlarda bulunularak kişilik haklarına saldırıldığı iddiasıyla manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
10. Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/12/2010 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"… Davaya konu Star Gazetesi'nin 25.02.2010 tarihli davalı Ahmet Kekeç'in köşesindeki "Ben Korktum Bu Yargıç'tan" başlıklı yazıda; davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiası ile iş bu manevi tazminat davasının açıldığı, dava konusu yazının içeriğinde "bir hukukçudan, bir yargıçtan, bir meslek kuruluşu mensubundan duymaya alışık olmadığımız sert, öfkeli (militan tavırlı demek istemiyorum) dik duruşlu bir açıklama. Kızıyor Muhammet Bey......her şeye kızıyor........Herkes payını alıyordu söylediklerinden. Muhammet Bey daha da öteye geçiyor "Siyaset kurulunun hesaplaşmasının sadece sandıkla olamayacağını" söylüyor.....Sizi bilmem ama ben korktum bu açıklamadan, ne demek istiyor Muhammet Bey ? siyaset kurulunun hesaplaşması sandıkta olmayacak da nerede olacak? Memlekette (ve bu arada yargıda) ne olup biteceğini parlamento karar vermeyecek de kim karar verecek......şeklindeki ifadelerin yer aldığı, dava konusu yazıda kullanılanifade şeklinin olayın gösterdiği özelliklere ve anlatılmak istenen amaca uygun olduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, yazıda eleştiri sınırlarının aşılmadığı, davacının kişilik haklarına doğrudan bir saldırının bulunmadığı, toplumsal eleştiri hakkının kullanıldığı anlaşıldığından belirtilen nedenlerle davanın reddine karar vermek gerekmiştir."
11. Anılan karar, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20/3/2012 tarihli ve E.2011/2384, K.2012/4451 sayılı ilamıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 5/12/2012 tarihli ve E.2012/9777, K.2012/18568 sayılı ilamıyla reddedilmiştir. Nihai karar 17/1/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 18/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 13/4/016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu,
i. Başvuru konusu köşe yazısının gerçekleri çarpıtarak değerlendirme yaptığını, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığını, sivil toplum örgüt temsilciliği sıfatıyla yapılan basın açıklamasını yargıçlık mesleği ile karıştırarak korkunç bir eylem izlenimi verildiğini, yazının toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ve düşünceyi açıklama özgürlüğüne müdahale edecek şekilde kaleme alındığını,
ii. İlk Derece Mahkemesi kararındaki gerekçeler yeterli olmadığı gibi karar düzeltme talebinin Yargıtayca reddedilmesi sonucunda idari para cezasına hükmedilmesi ile adil yargılanma, mahkemeye erişim, etkili başvuru hakları ve hak arama özgürlüğü ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin görmezden gelindiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, hakkında yazılan köşe yazısının gerçeği yansıtmadığını, yazıda geçen sözlerin çarpıtma ve tahkir içerdiğini, kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 17., 26., 33., 34., 36. ve 141. maddelerinin ihlal edildiği iddialarının temel olarak açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunmasında toplandığı ve şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
17. Öte yandan başvurucu, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesinin benzer şikâyetlerdeki görevi, yargı mercilerinin şeref ve itibar hakkı ile basın özgürlüğü arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurup kurmadıklarını ve mahkemelerin başvuranı aşırı bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları denetlemektir. Bu yapılırken derece mahkemelerinin gerekçeleri gözönüne alınacaktır.
18. Başvurucunun, karar düzeltme başvurusunun reddi üzerine verilen idari para cezası ile ilgili olarak mahkemeye erişim hakkına ilişkin şikayeti ayrı bir başlık altında incelenecektir.
1. Şeref ve İtibarın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, tahkir ve çarpıtma içeren sözler karşısında derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner kararında (İlhan Cihaner, B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
21. Başvuruya konu sözler ve iddialar nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği, kabul edilebilirlikten uzak değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu haberin yazarı gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
22. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner, §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
23. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin, başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde, dava konusu haberin; maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner, § 64; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
24. Başvurucu, toplantı ve örgütlenme hakkı kapsamında dernek temsilcisi olarak icra ettiği görevinin yargıçlık mesleği ile iltibas edilerek eleştiri konusu edilmesinin, bu hakların ihlali niteliğini taşıması yanı sıra kişilik haklarına da saldırıda bulunulduğunu iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, dava konusu köşe yazısındaki ifadelere vurgu yapmış ve ifade şeklinin olayın gösterdiği özelliklere ve anlatılmak istenen amaca uygun olduğunu hatırlatmıştır. Mahkemeye göre söz konusu yazı basın özgürlüğü sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte bir yazıdır. İlk Derece Mahkemesi başvurucunun talebini, söz konusu yazının bir bütün olarak kişilik haklarına doğrudan bir saldırı niteliği taşımadığı, eleştiri seviyesinde kaldığı, yazının tamamında vurgulanmak istenen amaca uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.
25. İlk olarak davalının başvuruya konu gazete yazısında dile getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
26. Şikâyet konusu yazının yayımlandığı tarih, başvurucunun genel sekreteri olduğu derneğin basın açıklaması yaptığı günün sonrasında bir tarihtir ve başvurucu Danıştay tetkik hâkimi konumunda bir devlet memurudur. Bir bütün olarak şikâyet konusu yazıda aktif olarak yargıçlık mesleğini icra eden başvurucunun, dernek temsilcisi sıfatıyla okuduğu basın açıklaması içeriği eleştiri konusu yapılmış, daha çok basın açıklamasında vurgulanmayan hususlar eleştirilirken vurgu yapılan açıklamalardan seçilerek öne çıkarılan bazı ifadelerle başvurucunun mesleki konumu karşılaştırılmıştır. Yargıya ilişkin sorunların tartışılması bağlamında dile getirilen görüşler (basın açıklaması) ve buna yönelik eleştiriler (gazete yazısı) kamu yararına ilişkin tartışmalar kapsamındadır. Bu bakımdan söz konusu köşe yazısında sarf edilen sözlerin, bir ölçüde, genel yarar nitelikli tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir. Bu hususla ilgili olarak, basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği dikkate alınmalıdır.
27. Bunun yanında dava konusu edilen köşe yazısının başvurucunun basın açıklamasından sonra kaleme alındığı, bir yönüyle başvurucunun basın açıklaması yapmak suretiyle kendisini kamunun tartışmasına açtığı ve basın açıklamasını hâkim kimliğinden daha çok üyesi bulunduğu sivil toplum kuruluşunun temsilcisi olarak yaptığı ve kamunun tartışmasına bu sıfatla açık olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
28. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, § 66).
29. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz konusu yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu yazıda vurgulanan hususlara eğilmiş ve yayının yapıldığı tarihte meydana gelen olaylarla yayınların içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına ve başvuruya konu yazıda geçen eleştirilerin kişilik haklarına saldırı seviyesinde olmadığına karar vermiştir.
30. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, karar düzeltme başvurusunda talebinin reddine karar verilirken idari para cezasına hükmedildiğini belirterek etkili başvuru hakkı, hak arama özgürlüğü, mahkemeye erişim hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Başvuruya konu yargılama faaliyetinde, başvurucunun karar düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 442. maddesi uyarınca 203 TL para cezasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
33. Karar düzeltme para cezasına hükmedilmesinin adil yargılanma hakkına aykırı olduğu yönündeki iddialar, Anayasa Mahkemesi tarafından mahkemeye erişim hakkı bağlamında daha önce birçok kez incelenmiş ve iddiaya konu düzenlemenin, verilen yargı hizmeti karşılığında bireylerin az da olsa bu hizmetin maliyetine katkı sağlamasını temin ederek gereksiz yere karar düzeltme yoluna başvurulmasının önlenmesi ve sonucu itibarıyla temelden yoksun ihtilafların ve aşırı masrafların önünün alınmasıyla yargının aşırı iş yükünden kurtarılarak adaletin doğru yönetimi ve yargı hizmetinin daha iyi verilmesinin sağlanması, genel olarak adaletin uygun bir biçimde yerine getirilmesi ile de tüm bireylerin haklarının korunmasının temin edilmesi meşru amacına yönelik olduğu tespitlerine yer verilmiştir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, §§ 36-44).
34. Somut başvuru açısından da söz konusu tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı, başvurucunun karar düzeltme kanun yolu öncesinde de hukuki korunma talebini ilk derece mahkemesi ve temyiz mercisi olmak üzere iki dereceli bir yargılama prosedüründe ileri sürme imkânının bulunduğu ve başvuru dosyası kapsamından karar düzeltme talebinin reddi neticesinde hükmedilen para cezasının başvurucu üzerinde önemli bir ekonomik yük teşkil ettiğine dair bir kanaate ulaşılmadığı, bu suretle karar düzeltme başvurusunun reddedilmesi üzerine başvurucu aleyhine hükmedilen para cezasının, mahkemeye başvurma hakkının fiilen ve etkili bir biçimde kullanılmasını engellemediği sonucuna varılmakla başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.