TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADOMED MEDİKAL İTHALAT İHRACAT VE PAZARLAMA
LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7909)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Adomed Medikal İthalat İhracat ve
Pazarlama Limited Şirketi
|
Temsilcisi
|
:
|
Raif ŞAŞMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ticari sır olduğu düşüncesiyle mahkeme tarafından
istenilen ithalat faturalarının gönderilmemesinden dolayı idari yaptırıma tabi
tutulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, mahkemece delillerin hatalı
değerlendirilerek ret kararı verilmesi ve ilamda aleyhine para cezasına
hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2013 tarihinde İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanıtarafından 25/05/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/7/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
5/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Şirketin taraf olmadığı, başka bir kişi tarafından
Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) karşı, piyasadan temin edilen tıbbi malzeme
bedelinin eksik ödenmesi nedenine dayalı olarak açılan davanın yargılaması
sırasında Ankara 5. İş Mahkemesi tarafındanbaşvurucuya
ait ithalat faturaları istenilmiş, başvurucunun bu bilgilerin ticari sır
niteliğinde bulunduğundan bahisle söz konusu faturaları mahkemeye göndermemesi
üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 16/6/2011 tarihli
ve 2011/2990 sayılı kararıyla 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun 32. maddesi uyarıncabaşvurucuya 155 TL
idari para cezası verilmiştir.
9. Başvurucunun söz konusu idari yaptırıma itirazı, Ankara 6.
Sulh Ceza Mahkemesinin 19/8/2011 tarihli ve E.2011/701 Değişik İş sayılı
kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“...yargılama faaliyetinin Türk Milleti adına
yapıldığı, tüm kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek veya tüzel kişilerin
yargılama faaliyetine yardımcı olma zorunluluğunun bulunduğu ve mahkemece
istenilen belgelerin gönderilmesinin zorunlu olduğu, kaldı ki…gerektiğinde
devlete ait sırların dahi yargılamalarda dosya içerisine konulduğu ve delil
olarak değerlendirildiği göz önüne alındığında, ilgili firma temsilcisinin
istenilen faturaların ticari sır niteliğinde olduğundan mahkemeye gönderilmeyeceğine
ilişkin itirazı yerinde görülmemiş(tir).”
10. Başvurucu, tarafına
idari yaptırım uygulanması nedeniyle zarara uğradığını; benzer konuda Ankara 1.
Sulh Ceza Mahkemesine yaptığı itirazın, ithalat belgelerinin ticari sır
kapsamında olduğu, bu nitelikteki belgelerin verilip verilmemesinin belgesahibinin takdirinde olduğu gerekçesiyle kabul
edilmesine rağmen Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından davanın reddine
karar verildiğini; buna göre davasının reddinde hâkimlik görevinin kötüye
kullanılması veya ihmalinin söz konusu olduğunu ileri sürerek devlet aleyhine
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde 155 TL maddi ve 1.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesi talebiyledava açmıştır.
11. İlk derece mahkemesi
sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 1/10/2013 tarihli ve
E.2012/56, K.2013/68 sayılı ilamıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
"...Dava, hâkimlerin
hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine
ilişkindir. Hâkimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 46. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yasa’da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp sınırlı ve
sayılı durumları ifade etmektedir. Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan
olgular, ticari sır niteliğinde bulunduğu düşüncesiyle mahkemeye gönderilmeyen
faturalar nedeniyle verilen idari yaptırım kararına yapılan itirazın
reddedilmiş olmasına ve aynı konuda farklı kararlar verilmiş bulunmasına
ilişkindir. Dosya kapsamından, tıbbi malzeme bedelinin eksik ödenmesi nedeniyle
dava dışı gerçek kişi ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasındaki davanın yargılaması
sırasında, davacı firma tarafından ithal edilen malzemelerin faturalarının
gönderilmesinin istenildiği, ticari sır gerekçesiyle istemin yerine
getirilmediği, bunun üzerine, idari yaptırım kararı verildiği ve itirazın da
reddedildiği, aynı konuda bir başka mahkeme tarafından ise, itiraz isteminin
yerinde görüldüğü anlaşılmaktadır. Dava konusu edilen olgular, yargı yetkisinin
ve takdir hakkının kullanılmasına ilişkindir. Mahkeme kararlarına karşı, olağan
ve olağanüstü yargı yolları açık olup, derece mahkemeleri tarafından farklı
kararlar verilmesi de, yargı yetkisinin ve bu bağlamda
takdir hakkının kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Şu durumda, hukuki
sorumluluk nedenlerinin bulunduğundan söz edilemez. Davanın reddi gerekir. 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan
reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması
gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken
artırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan
olgular göz önünde tutulmuştur. Diğer yandan, 6110 sayılı Yasa'nın 12. maddesi
ile düzenlenen 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 93/A maddesindeki
kanun yoluna başvurulması için miktar veya değere ilişkin olarak öngörülen
sınırlamalar, hâkim ve savcıların işlem, faaliyet veya kararlarına dayanılarak
açılan her türlü tazminat ve rücu davalarında uygulanamaz hükmü uyarınca,
dairemiz kararına karşı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde temyiz yasa yolu
açık bulunmaktadır..."
12. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 16/4/2014 tarih ve E.2014/4-375, K.2014/522 sayılı ilamıyla
onamıştır. Onama ilamının gerekçesi şöyledir:
"...Hukuk Genel
Kurulundaki görüşmeler sırasında 2802 sayılı Kanun’un 93/A maddesinin inceleme
tarihi itibariyle yürürlükten kaldırıldığı, bu nedenle miktar itibariyle temyiz
yolunun açık olup olmadığı önsorun olarak incelenmiş,
azınlıkta kalan bir kısım üyelerce usul kurallarının kamu düzenine ilişkin
olduğu ve derhal uygulanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, gerek karar
tarihi, gerekse de kararın temyiz edildiği tarih gözetildiğinde 93/A maddesinin
yürürlükte olması nedeniyle temyiz yolunun açık olduğuna oyçokluğu ile karar
verilmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece
mahkemesi sıfatıyla verdiği kısa kararda, miktar itibariyle kararın kesin
olduğu belirtilmiş, ancak karar gerekçesinde 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar
Kanunu'nun 93/A maddesi uyarınca bu tür davalarda yasa yolu için miktar ve
değer sınırlaması bulunmadığından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde temyiz
yasa yolunun açık bulunduğunun belirtilmesi karşısında, kısa karar gerekçeli
karar çelişkisinin bulunup bulunmadığı hususu başka bir önsorun
olarak öncelikle ele alınıp tartışılmış, kararın kesin olduğu yönündeki
ifadenin açık olan yasa yolu hakkını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle de
anılan hususun bir çelişki oluşturmayacağı gerekçesiyle kısa karar gerekçeli
karar çelişkisi bulunmadığına oyçokluğu ile karar verilerek işin esasının
incelenmesine geçilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve
belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve dava konusu
edilen olguların, yargı yetkisinin ve takdir hakkının kullanılmasına ilişkin
olmasına ve sorumluluk şartlarının bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun
olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla
verdiği kararın onanması gerekir."
13. Başvurucu, Dairenin
1/10/2013 tarihinde tefhim edilen kısa kararında kararın kesin olduğu
belirtildiği için 30/10/2013 tarihinde başvuruda bulunmuş olup başvurunun
süresinde olduğu anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun "Devletin sorumluluğu ve
rücu" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı
aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan
birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar
verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat
sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık
ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm
verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya
kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm
ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna
dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış
olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı
bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle,
sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.”
15. 6100 sayılıKanun’un "Davaların açılacağı mahkeme" kenar
başlıklı 47. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye
mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk
dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda
olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve
ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin
tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla
tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.”
16. 6100 sayılıKanun’un "Dava dilekçesi ve davanın ihbarı" kenar
başlıklı 48. maddesi şöyledir:
“(1) Tazminat davası dilekçesinde hangi
sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler
de eklenir.
(2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili
hâkime resen ihbar eder.”
17. 6100 sayılıKanun’un "Davanın reddi hâlinde verilecek ceza" kenar
başlıklı 49. maddesi şöyledir:
"Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin
Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir.”
18. 6100 sayılıKanun’un 195. maddesi
şöyledir:
"Tarafların ellerinde bulunmayan ve
incelenmesine karar verilen delillerin getirtilmesi için, mahkemece ilgili
resmî makam ve mercilerle üçüncü kişilere bu husus bildirilir. Mahkemeye
getirtilmesi mümkün olmayan deliller, bulunduğu yerde incelenebilir veya dinlenebilir”
19. 6100 sayılıKanun’un "Mahkemece belge aslının istenmesi ve geri verilmesi" kenar başlıklı 216. maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"(2) Belgenin aslını elinde bulunduran
taraf, üçüncü kişi veya resmî makamlar, istenmesi hâlinde bunu mahkemeye vermek
zorundadır.
(3) Mahkeme, belge aslının verilmesi
durumunda, belgenin saklanması için gerekli tedbirleri alır veya istendiğinde
tekrar verilmek üzere belgeyi ibraz edene geri verebilir.”
20. 5326 sayılı Kanun'un 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde,
sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış
olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir."
21. 5326 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (10) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Üçbin Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen
kararlar kesindir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; kendisine ait ithalat faturalarının Mahkeme
tarafından istenilmesi üzerine bunların ticari sır niteliğinde olduğu
gerekçesiyle paylaşılamayacağının bildirildiğini, bunun üzerine Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında idari yaptırım kararı
uygulandığını, bu karara yaptığı itirazın Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesince
reddedildiğini, benzer istemin Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından ise
kabul gördüğünü, Anayasa'nın 20. maddesinden doğan hakkını korumasından dolayı
idari yaptırıma tabi tutulmasınınanılan maddededüzenlenen özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğini;
ilgili hâkimin kusurlu davranışı nedeniyle devlet aleyhine açtığı tazminat
davasının Yargıtay tarafından reddedildiğini, söz konusu kararların yanlış
olduğunu, delillerin ve hukuk kurallarının hatalı olarak yorumlandığını, ayrıca
talebinin reddine dair Yargıtay ilamında aleyhine para cezasına hükmedildiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; 755 TL
maddi, 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucu, yargı makamınca istenilen ithalat faturalarını
ticari sır olduğundan bahisle vermemesi üzerine idari yaptırım cezasıyla
karşılaşması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen
nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
26. Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvurudan önce
tüketilmesi zorunlu olan olağan kanun yolunun; Anayasa Mahkemesi önündeki
başvuruya konu olan duruma çözüm getirme, başka bir ifadeyle Anayasa’yı ihlal
ettiği iddia edilen hususun düzeltilmesini ve ihlalin ortadan kaldırılmasını
sağlayabilme özelliğine sahip olması gerekir. Mahkeme, başvuru konusu olaya
etkin bir çözüm sunacak yetkisi olmayan kurum ve organlara başvurularak davanın
canlandırılmasına ve başvurunun zaman bakımından yetki kapsamına alınmasına
izin vermemektedir (İbrahim Oğuz Yapar,
B. No: 2012/829, 5/3/2013, § 32).
28. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında tesis edilen idari
para cezasına karşıitirazı, Ankara 6. Sulh Ceza
Mahkemesinin 19/8/2011 tarihli ve E.2011/701 Değişik İş sayılı kararıyla kesin
olarak reddedilmiş; olağan kanun yolu bu tarihte tamamlanmıştır.
29. Başvurucunun, idari yaptırım kararına yapılan itirazın
reddedilmesinden sonra hâkimlerin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan maddi ve
manevi tazminat davası açtığı görülmekle birlikte söz konusu dava, idari
yaptırıma karşı başvurulabilecek olağan yargı yolu olmadığı gibi dava sebepleri
ve inceleme koşulları da ilk davadan farklı bir dava olup idari para cezasına
ilişkin kesin nitelikteki karar üzerinde bir etkisi de bulunmamaktadır.
30. Bu nedenle somut olayda başvuru konusu karar 23/9/2012
tarihinden önce kesinleştiğinden başvurunun bu kısmı Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi dışında kalmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu ilgili hâkimin kusurlu davranışı nedeniyle devlet
aleyhine açtığı tazminat davasının Yargıtay tarafından reddedildiğini, söz
konusu kararların yanlış olduğunu, delillerin ve hukuk kurallarının hatalı
olarak yorumlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
34. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
35. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
36. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan
tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
37. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi
mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış
eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe veya bariz
takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013,
§ 22).
38. Başvuru konusu olayda başvurucunun ticari sır niteliğinde
bulunduğu düşüncesiyle mahkemeye gönderilmeyen faturalar nedeniyle verilen
idari yaptırım kararına yapılan itirazın reddedilmiş olmasına ve aynı konuda
farklı kararlar verilmiş bulunmasına dayanarak hâkimlerin hukuki
sorumluluğundan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası açtığı, Yargıtay 4.
Hukuk Dairesinin,dava konusu edilen olguların, yargı
yetkisinin ve takdir hakkının kullanılmasına ilişkin olduğu, Derece Mahkemeleri
tarafından farklı kararlar verilmesinin de yargı yetkisinin ve bu bağlamda
takdir hakkının kullanılması olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu durumda
olayda hukuki sorumluluk nedenlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verdiği anlaşılmıştır. Anılan karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
tarafından onanmıştır. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin hukuk
kurallarının olay ve olgulara uygulanması sırasındaki takdir ve yorumlarına
müdahale etmesi, kendisini onların yerine koyarak değerlendirme yapması mümkün
değildir. Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların kanun yolu incelemesinde ele
alınabilecek olan ve Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan
hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu; yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna
dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup iddiaların özünün, Derece
Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
40. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller
ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını
sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili
bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi yukarıda izah
edildiği üzere Yargıtay kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddialarının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının açık keyfîlik veya bariz takdir hatası
da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Mahkemeye Erişim Hakkınınİhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu Yargıtayda açtığı davanınreddine dair ilamda aleyhine para cezasına
hükmedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
43. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi
mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlememekle beraber Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) tarafından,mahkemeye
başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı
olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil
yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği
kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 35). Bununla birlikte AİHM; mahkemeye erişim hakkının mutlak bir
hak olarak görülemeyeceğini belirterek bu hakka yönelik sınırlamaların meşru
bir amaç gütmesini, hakkın özünü zedeleyecek şekilde olmamasını ve güdülen
amaçla orantılı olmasını aramaktadır (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57).
44. Anayasa'nın 36. maddesi herkesin, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma hakkına sahip olduğunu belirtmek suretiyle Sözleşme'den
farklı olarak mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlemekte bunun yanı sıra
Anayasa Mahkemesi de AİHM içtihadına paralel şekilde,mahkemeye
başvurma hakkının adil yargılanma hakkının önkoşulu olduğunu ifade etmektedir
(AYM, E. 2010/41, K. 2012/19, 9/2/2012; Tahir
Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, §
37).
45. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmeyi ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını talep
edebilmeyi ifade etmekte olup kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir
(Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
46. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemeye erişim hakkı açısından
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın diğer
maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da
mümkün olabilir. Bu noktada Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvence
ölçütleri işlevsel niteliği haizdir.
47. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
48. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa'nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması
zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer verilen güvence ölçütlerinin,
Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § 41).
49. Bu noktada özellikle AİHM içtihadında da vurgulanan
ölçülülük ve öze dokunma ölçütlerinin denetlenmesi büyük önem taşımaktadır.
Zira mahkemeye erişim hakkı açısından genel olarak yargılama giderleri ve hüküm
sonucuna bağlanan para cezaları ile amaçlanan kamusal menfaat ile başvurucunun
mahkeme kanalıyla iddiasını ispat etme menfaati arasında iyi bir denge
sağlanması gerekmekte olup çok yüksek yargılama giderleri ve hüküm sonucuna
bağlı para cezaları mahkemeye ulaşma hakkının özünü zedeleyerek bu hakka
ölçüsüz bir sınırlama teşkil edebilecektir (AYM, E. 2012/54, K. 2011/42,
20/10/2011; Tahir Gökatalay,
§ 42; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kreuz/Polonya, B. No: 28249/95, 19/6/2001, §§ 62-67; Toyaksi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43569/08,
20/10/2010, § 1).
50. Başvuruya konu yargılama faaliyetinde, başvurucunun talebinin
reddedilmesi üzerine 6100 sayılı Kanun'un 49. maddesi uyarınca 600 TL para
cezasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
51. İddiaya konu düzenlemenin, verilen yargı hizmeti
karşılığında bireylerin az da olsa bu hizmetin maliyetine katkı sağlamasını
temin ederek gereksiz yere hâkimlerin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan
tazminat davası açılması yoluna başvurulmasının önlenmesi ve sonucu itibarıyla
temelden yoksun ihtilafların ve aşırı masrafların önünün alınmasıyla yargının
aşırı yoğun iş yükünden kurtarılarak adaletin doğru yönetimi ve yargı
hizmetinin daha iyi verilmesinin sağlanması, genel olarak adaletin uygun bir
biçimde yerine getirilmesi ile de tüm bireylerin haklarının korunmasının temin
edilmesi meşru amacına yönelik olduğu,başvuru dosyası
kapsamından talebinin reddi neticesinde hükmedilen para cezasının başvurucu
üzerinde önemli bir ekonomik yük teşkil ettiğine dair bir kanaate ulaşılmadığı,
bu suretle başvurucu aleyhine hükmedilen para cezasının mahkemeye başvurma
hakkının gerçekten, fiilen ve etkili bir biçimde kullanılmasını engellemediği
sonucuna varılmakla başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.