TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL İNAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1524)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal İNAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nuran ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmetinin
yerine getirilmesi sırasında psikolojik rahatsızlık geçirilmesi sebebiyle
uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle
reddedilmesi sonucu Anayasa’nın 9., 17., 36., 37. ve
40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiaları
hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/02/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun, Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir
örneği görüş için gönderilmiş; Bakanlık, yazılı görüşünü 12/9/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı,
başvurucuya 25/9/2014 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren dilekçesini 13/10/2014
tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu olan yargılama dosyasından tespit edilen olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu, yapılan son
yoklamasında askerliğe elverişli bulunarak 2/10/2002
tarihinde askere sevk edilmiştir.
9. Askerlik hizmeti sırasında
birden fazla firar ve izin tecavüzü suçlaması ile başvurucu hakkında birden çok
kamu davası açılmış ve son açılan kamu davası kapsamında cezai ehliyetinin ve
askerliğe elverişliliğinin tespitine yönelik düzenlenen Çorlu Asker Hastanesi
Baştabipliğinin 14/6/2010 tarihli sağlık kurulu
raporunda “antisosyal
kişilik bozukluğu tanısına bağlı olarak '17BF1 Barışta askerliğe elverişli
değildir, elverişsizlik kararı 16/7/2008 tarihinden başlar.” kararı
verilmiş, anılan rapor 16/7/2010 tarihinde onaylanmıştır.
10. Başvurucu, 14/6/2010 tarihli rapor uyarınca 17/6/2010 tarihinde terhis
edilmiş olup terhis belgesinde Çorlu Asker Hastanesinin düzenlediği 14/6/2010
tarihli sağlık kurulu raporundaki teşhise de yer verilmiştir.
11. Başvurucu, aynı teşhisi
içerdiğini ve Çorlu Asker Hastanesince verildiğini beyan ettiği 28/2/2011 tarihli ek sağlık kurulu raporuna istinaden
15/8/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına başvurarak rahatsızlığının geç
tespit edilmesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek zararlarının
tazminini talep etmiş, bu istemin zımnen reddedilmesi üzerine ilgili idare
aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinde tam yargı
davası açmıştır.
12. AYİM İkinci Dairesi, 12/9/2012 tarihli ve E.2012/291, K.2012/756 sayılı kararıyla
davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Karar oyçokluğu ile alınmış olup
kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… Davacı hakkında, Çorlu Asker Hastanesinin 14.06.2010 gün
ve 1472 sayılı sağlık kurulu raporu ile “Antisosyal
kişilik bozukluğu” tanısına bağlı olarak “17BF1 Barışta askerliğe elverişli
değildir, elverişsizlik kararı 16/7/2008 tarihinden
başlar.” kararı verildiği, bu raporun 16.07.2010 tarihinde onaylandığı, davanın
eylemden (davacının askere alındıktan sonra rahatsızlığının geç teşhisi) doğan
tazminat davası olduğu, onay tarihinden itibaren bir yıl içinde idareye manevi
zararının tazmini amacıyla müracaat etmesi gerekirken bu süreyi geçirdikten
sonra, 15.08.2011 tarihinde müracaatta bulunduğu bu davada, süre aşımı bulunduğu
sonuç ve kanaatine varılmıştır.”
13. Karşıoy gerekçesi şöyledir:
“… olayda davacının askerliğe elverişli olmadığına ilişkin
kesinleşen sağlık kurulu raporu davacıya tebliğ edilmediğinden, davacı
vekilinin dava dilekçesinde Çorlu Asker Hastanesinden alınan 28.02.2011 tarihli
davacının “askerliğe elverişsiz” olduğuna ilişkin ek rapor tarihinin zararın
öğrenilme tarihi olarak kabul edilip, dava açma süresinin bu tarihten
başlatılması gerektiği, sürenin bu tarihten başlatılması halinde 15.08.2011
tarihinde idareye yapılan müracaat ve devamında idarenin cevap vermemesi
üzerine 03.11.211 tarihinde açılan davda süre aşımı bulunmadığından,…”
14. Başvurucunun karar düzeltme
istemi de aynı Dairenin 23/1/2013 tarihli ve
E.2012/1213, K.2013/53 sayılı kararıyla reddedilmiş; karar, başvurucuya
12/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 25/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. Anayasa’nın 125. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür.”
17. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “İhtiyari
müracaat” başlıklı 35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari
işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem
yapılması; üst makamdan,
yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde
istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddi
üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de
hesaba katılır.”
18. Anılan Kanun’un “Dava açma süresi” başlıklı 40. maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit
işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre
gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
19. Anılan Kanun’un “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması”
başlıklı 43. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi
üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde
eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının
yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen
reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap
verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam
yargı davası açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
25/2/2013 tarihli ve 2013/1524 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, anti sosyal
kişilik bozukluğunun bulunduğu ve bu nedenle askerliğe elverişli olmadığı
yönündeki tespitin idarece geç yapıldığını, rahatsızlığının etkisi ile askerlik
hizmetini yapamadığını, sürekli firar ettiğini, cezaevlerinde kaldığını,
psikolojisinin daha da bozulduğunu, uğradığı zararların tazmini istemiyle AYİM’de açtığı davanın, hakkında düzenlenen 14/6/2010 onay
tarihli sağlık raporu esas alınarak süre aşımından reddedildiğini oysa anılan
raporun henüz o tarihte kesinleşmediğini ve kendisine tebliğ edilmediğini,
idareye başvurduğu 15/8/2011 tarihinin sürenin başlangıcına esas alınması
gerektiğini, rahatsızlığı nedeniyle sürekli firar etmesi sonucu kaçak yaşamak
zorunda kalmasının ve sürekli mahkûm edilmesinin insanlık dışı muamele
kapsamına girdiğini, AYİM’in bünyesinde bulunan sınıf
subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olunmadığını, ayrıca AYİM kararlarına
karşı temyiz yolunun da bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 9., 17., 36., 37. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmeye bağlı olmaksızın olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre başvurucunun şikâyetlerinin, AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmadığı, iki dereceli
yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıklarında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve
Tarafsız Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve
tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
24. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
25. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek
Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlanıldığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en
fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda
bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari
veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000;
Bek/Türkiye, B. No: 23522/05,
20/4/2010, § 30).
26. Açıklanan nedenlerle,
mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b.
İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
27. Başvurucu, AYİM daire
kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını belirterek
adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
29. Sözleşme’nin 7.
Protokolü’nün 2. maddesinde, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmıştır.
Ancak Türkiye bu protokole taraf olmadığı gibi başvuru konusu edilen olay da
bir ceza yargılaması değildir.
30. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma
hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı
gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi
birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir
Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
42-45).
31. Açıklanan nedenlerden dolayı başvuru konusu ihlal
iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
c. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
32. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu, askerliğe
elverişli olmadığı hâlde İdare tarafından yeterli muayene yapılmayarak
kendisine askerlik yaptırılması nedeniyle uğradığını öne sürdüğü zararlarının
tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek
adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüş yazısında,
mahkemeye erişimin bir unsuru olan mahkeme hakkının mutlak bir hak olmadığı,
özellikle bir davanın açılabilirliğine ilişkin bazı
sınırlamalar ve niteliği gereği bu konuda düzenleyici işlemlere konu
olabileceği, bununla birlikte, bu sınırlamaların dava açmak isteyen bir kişinin
mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmaması gerektiği, AYİM’in yerleşik içtihatlarına göre sağlık kurulu
raporlarına dayanılarak açılan tam yargı davalarında sağlık kurulu raporunun
onaylanma tarihinin bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak kabul
edildiği belirtilerek başvurucunun iddiaları incelenirken bu hususların göz
önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
35. Başvurucu cevap dilekçesini
süresi içinde sunmamıştır.
36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması”
kenar başlıklı 40. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen
herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde,
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler
sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu
olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
38. Sözleşme “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
39. Adil yargılanma hakkının en
temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
AİHM, mahkemeye etkili erişim hakkını hukukun
üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve
mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı bir
sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık,
pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu
sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların
mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar
verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
40. Hukuki güvenlik ile
belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki
güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını
ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini
ifade etmektedir (E.2013/64, K.2013/142, K.T. 28/11/2013).
41. Mahkemeye erişim hakkı,
kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak
takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar, nitelikleri
gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar,
dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek
seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, §
34 ve Rodríguez Valín/İspanya,
B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
42. Mahkemeye ulaşmayı aşırı
derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının
ihlaline yol açabilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru
için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak
ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye
erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının
açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması
nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını
kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya,
B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).
43. Belli bir hakkın mahkemede
ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın
açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil
yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler,
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da
ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerinin istenmesiyle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet
ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi
içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü
zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93, 22095/93; 22/10/1996, § 51).
44. Bunun yanında bir mahkemeye
başvuru hakkının yasal bir takım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa
da mahkemeler, usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını
ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen
usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
45. Başvurucu, son yoklamasında
askerliğe elverişli olduğuna karar verilerek 2/10/2002
tarihinde askere sevk edilmiştir. Askerlik hizmeti sırasında birden fazla firar
ve izin tecavüzü suçlaması ile hakkında birden çok kamu davası açılmış ve son
açılan kamu davası kapsamında cezai ehliyetinin ve askerliğe elverişliliğinin
tespitine yönelik düzenlenen Çorlu Asker Hastanesi Baştabipliğinin 14/6/2010 tarihli sağlık kurulu raporunda “antisosyal kişilik
bozukluğu' tanısına bağlı olarak '17BF1 Barışta askerliğe elverişli değildir,
elverişsizlik kararı 16/7/2008 tarihinden başlar.” kararı
verilmiştir. Anılan karar üzerine 17/6/2010 tarihinde
başvurucu terhis edilmiş, 15/8/2011 tarihinde başvurucu, Millî Savunma
Bakanlığına başvurarak rahatsızlığının geç tespit edilmesi nedeniyle uğradığını
ileri sürdüğü zararlarının tazmini talebiyle tam yargı davası açmıştır.
46. AYİM İkinci Dairesi ise
başvurucunun, 14/6/2010 tarihli rapora istinaden
17/6/2010 tarihinde terhis edildiği, söz konusu raporun 16/7/2010 tarihinde
onaylanarak kesinleştiği, başvurucunun terhis tarihi itibarıyla askerlik
hizmeti sırasında idari eylemden dolayı askere elverişli olmayacak hâle
geldiğini öğrendiği ve en geç raporun onay tarihinden itibaren dava açma
süresinin başladığı, bu tarihten itibaren bir yıl içinde zararlarının tazmini
için idareye başvuru yapması gerekirken, 15/8/2011 tarihinde idareye başvurup
herhangi bir cevap verilmemesi üzerine 3/11/2011 tarihinde açılan davanın,
süresinde olmadığı gerekçesiyle süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir.
47. AİHM, Sözleşme sisteminin
bazı durumlarda Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence
altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli
tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001
§ 52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar
edilmesini gerektirdiğini ifade etmektedir (Dilipak
ve Karakaya/Türkiye, B. No: 7942/05 ve 24838/05, 4/3/2014 § 77).
48. Bu bağlamda, mahkemelerin,
usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek
kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının
ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları
gereklidir (Kamil Koç, B. No:
2012/660, 7/11/2013, § 65).
49. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece
mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle
bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye
erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları
çerçevesinde olacaktır.
50. İdari işlem ve eylemlerin
sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu
hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari
davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların AYİM’de dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi
üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde
eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının
yerine getirilmesini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap
verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam
yargı davası açmaları gerektiği düzenlenmiştir.
51. Başvurucu 1602 sayılı
Kanun’da belirtilen dava açma süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği
yönünde bir şikâyette bulunmamıştır. Anılan sürenin başlangıç tarihinin,
başvurucunun hakkında düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas
alınarak belirlenmesinin, mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet
etmektedir.
52. Somut olayda başvurucu,
askerlik hizmeti sırasında askerliğe elverişsiz hâle geldiğinin geç tespit
edilmesi nedeniyle uğramış olduğu zararı, sağlık muayenesinin ardından yapılan
erken terhis işlemi ile öğrenmiş (bkz. § 10) ve bu surette eylemin idariliğinden haberdar olmuştur. AYİM yorumu uyarınca
sağlık raporunun onayı ile de idari başvuru ve dava açma süreleri başlamış
bulunmaktadır. Erken terhis işleminden ardından hakkında düzenlenen sağlık
raporunun kesinleşmesinden sonra bu raporun başvurucuya tebliğ edilmesi ancak
açılan tazminat davasında rahatsızlığın seviyesine göre talep edilecek olan
tazminat tutarının hesaplanmasına etki edecek bir faktör olarak göz önünde
bulundurulabilir.
53. AİHM, askerde meydana gelen
ölüm olayıyla ilgili olarak açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesine
ilişkin olarak kendisine yapılan başvuruda; zararın ölüm olayıyla meydana
geldiğine, bir yıllık idareye başvuru süresinin ölümle ilgili yapılan
kovuşturmanın sonucunda verilen takipsizlik kararının ilgililere tebliğ tarihi
ile değil, ölüm olayının öğrenilmesi ile başlayacağına dair yorumunun,
mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğine AYİM tarafından karar vermiştir (Canan Eyilmez ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 74704/11, 1/7/2014,
§§ 32-34).
54. Anayasa Mahkemesi bir temyiz
incelemesi yapmamakla birlikte, usul kurallarının yorumlanmasının, dava açmak
isteyen kişinin mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştırmaması ya da
imkânsız hâle getirmemesi gerekir. Bu yönden başvuru konusu
olaya bakıldığında; askerlik hizmeti sırasında idari eylem nedeniyle askerliğe
elverişsiz hâle gelmesi ve bunun geç belirlenmesi sonucu uğradığını ileri
sürdüğü zararın tazmini istemiyle başvurucunun açtığı davada, AYİM tarafından,
başvurucunun bu durumundan terhis tarihi itibarıyla haberdar olduğu, bunun
yanında başvurucu lehine yorum yapılarak sağlık raporunun kesinleştiği tarihten
itibaren dava açma süresinin başladığı şeklinde değerlendirme yapılarak 1602
sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden sonra başvurucunun yaptığı başvuru üzerine
açtığı davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Başvurucunun
askerliğe elverişsiz hâle geldiğini terhis ile öğrendiği ve hangi nedenle
elverişsiz hâle geldiğine ilişkin sağlık kurulu raporuna bu tarih itibarıyla
ulaşabileceği göz önünde bulundurulduğunda, AYİM’in
yaptığı yorum, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren nitelikte olmadığından, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
55. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2.
İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Mahkemeye erişim hakkının
İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.