TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU (6)
(Başvuru Numarası: 2013/5573)
Karar Tarihi: 6/10/2015
R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucu
İlhan CİHANER
Vekili
Av. Mustafa GÜLER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal düzeyde yayın yapan Zaman gazetesinde yayımlanan bir haberde kullanılan ifadelerin kişilik haklarını zedelediği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Ulusal düzeyde yayın yapan Zaman gazetesinin 3/3/2011 tarihli nüshasında, başvurucunun Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde Erzincan Adliyesinde yaşanan bazı yolsuzluk iddialarına yer verilerek başvurucu hakkında “Erzincan’daki reçete yolsuzluğundan da kurtarılmış” başlıklı bir haber yayımlanmıştır.
6. Gazetede yayımlanan haber şöyledir:
“Cihaner'in başsavcı olduğu dönemi kapsayan Nisan 2008 dönemi reçetelerinde 11 bin 249 liralık yolsuzluk yapıldığı öne sürüldü. Bilirkişi raporları ve Sayıştay ilamlarında, Erzincan Adliyesi'nde bazı çalışanlar ve yakınlarına reçetede yazılan 3 kutu ilaç yerine 23 kutunun fatura edildiği, boş reçeteler karşılığı ilaç verildiği, Tenzile Yayla isimli hastaya kırmızı reçeteyle verilebilen bir reçetede var olan miktarların bin katı miktarda faturalandırma yapıldığı tespitleri yer aldı. Usulsüz ödeme ve reçete yolsuzluğunun eczane sorumlularına dava açılarak kapatıldığı da ortaya çıktı. Erzincan Eczanesi'nin yetkilisi ve çalışanları hakkında kamu kurum ve kuruluşunu dolandırmak suçundan 5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası talebiyle dava açıldı. Bu dönemde harcama yetkilisi olan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında herhangi bir adlî ve idarî bir işlem yapılmaması dikkat çekti. Usulsüzlüğün gerçekleştirme görevlisi Özdemir Korkmaz'a ise idarî soruşturma kapsamında verilen göstermelik bir uyarı cezası verilerek dosyanın kapatıldığı vurgulandı.”
7. Başvurucu, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek 10/3/2011 tarihinde, Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
8. Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/4/2012 tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
“...
Manevi tazminata karar verilebilmesi için kişilik haklarına bir saldırı bulunması, bunun hukuka aykırı bir şeklide gerçekleştirilmesi şarttır. Kişilik hakkı zedelenen kişinin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması, eylemi haklı kılan ve manevi tazminat sorumluluğunu ortadan kaldıran birer hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir.
Anayasa ile tanınmış olan basın özgürlüğünün amacı kamuyu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermeyi sağlamak, zamanında, gereken ayrıntıları ile ve doğru olarak kamu yararı bulunan haberleri toplayarak halka ulaştırmak, böylece toplumun düşünce ve kanaatlere ulaşmasını sağlayarak toplumun denetimine aracı olmaktır. Basının haber verme yanında aynı sınırlar içinde kullanılmak kaydı ile eleştiri hakkı da bulunmaktadır. Bu hakkın kullanılması nedeniyle kişilik hakları zarara uğrasa dahi, basın özgürlüğü üstün bir hak olarak hukuka uygunluk nedeni sayıldığından bundan zarar gören kişilerin tazminat hakkının doğmayacağı açıktır. Ancak basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile düşünce arasında düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlıdır. Yapılan yayında bu unsurlardan herhangi birinin bulunmaması hukuka uygunluk nedenini ortadan kaldıracağından tazminat sorumluluğunun doğması kaçınılmazdır.
Davaya konu yazının olayın özellikle değerlendirildiğinde davaya konu haberin verildiği andaki durum ve iddialara uygun olarak yansıtıldığı güncel görünürdeki durumun belirtilmiş olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetini taşımadığı, haber verme ve halkı bilgilendirme sınırlarının da aşılmadığı kanaat ve sonucuna varılmakla genel anlatımına bakıldığında davaya konu haberde reçete işleminin konu edildiği ve eleştirildiği görülmektedir.
Toplanılan delillere, açıklanan gerekçeye göre gazetedeki yazının basın özgürlüğü kapsamında kaleme alınmış ve eleştiri sınırları içerisinde olduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği kanısına varıldığından davanın reddine karar verilmiştir.”
9. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27/5/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.
10. Anılan karar 9/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 25/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. Anayasa'nın 9. maddesi şöyledir:
"Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."
13. Anayasa'nın 28. maddesi şöyledir:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
(İkinci fıkra mülga: 3.10.2001-4709/10 md.)
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
…"
14. Anayasa'nın 138. maddesi şöyledir:
"Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
15. Anayasa'nın 140. maddesi şöyledir:
"Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
…
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmî ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
16. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi şöyledir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 25/7/2013 tarihli ve 2013/5573 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde bir gazete sahibinin de aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple birtakım medya organları tarafından kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan yayınlar yapıldığını, Zaman gazetesinde yer alan söz konusu haberin de kişilik haklarını hedef aldığını, haberde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde yürütülen soruşturmaların ve yapılan idari işlerin hukuka aykırıymış gibi gösterilmeye çalışıldığını ve haberin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüştür.
19. Başvurucu ayrıca 12/9/2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumundan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) değişiklikler yapıldığını, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının zarar gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu, Zaman gazetesi aleyhine açtığı manevi tazminat davasının, etkin olmayan bir yargılama sonucunda ve Yargıtayın emsal nitelikteki kararlarına aykırı olarak reddedildiğini, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince de kararın onandığını, derece mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını belirtmiştir.
20. Başvurucu; Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının, anılan gazetede yayımlanan haber nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin, Derece Mahkemeleri tarafından verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 141. maddesinin, gazetede yayımlanan haberin kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi veya 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesinde başvurucu, tahkir içeren sözler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının, Derece Mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 36., 38., 40., 90. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucunun adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin özü, Derece Mahkemelerinde yapılan yargılamaların ve verilen kararların kendisinin şeref ve itibarını korumakta yetersiz kaldıkları iddiasıdır.
23. Başvurucu ayrıca şikâyete konu haber nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte söz konusu yayının yapılması nedeniyle herhangi bir kamu gücünü kullanan organ veya yetkili hakkında şikâyetçi olmamış, genel olarak yayının yapılması sırasında ve daha sonra Derece Mahkemelerinde yapılan yargılama sırasında devletin itibarını korumadığından şikâyetçi olmuştur.
24. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
25. Başvuruya konu haberde yer alan bazı ifadelerden, suçluluğu ilgili Mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancı ortaya çıkmış olsa bile başvurucunun söz konusu haberin devlet yetkililerin açıklamalarına dayandığı veya bunların söz konusu haberin yapılmasına neden oldukları yönünde bir şikâyette de bulunulmadığı göz önüne alındığında başvuruya konu şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
26. Başvurucunun, başvuruya konu kararları veren İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın ilgili Dairesinin bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası Yönünden
27. Başvurucu, başvuruya konu kararları veren Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde… işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin..., belirtilmesi gerekir..."
29. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
30. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
..."
31. Başvurucu, adı geçen gazetede yayımlanan haberde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı sıfatı ile yürüttüğü mesleki faaliyetleri nedeniyle hedef hâline getirildiğini, 2010 yılı Anayasa değişiklikleri ile yeni bir HSYK’nın oluşturulduğunu, yargıda kadrolaşmaya gidilmesi nedeniyle davasının bağımsız ve tarafsızlıktan uzak biçimde incelendiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucunun iddialarına dayanak yaptığı HSYK seçimleri, Anayasa'nın 159. maddesinin 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile değiştirilmesinden ve söz konusu değişikliğin 12/9/2010 tarihinde yapılan referandum ile kabul edilmesinden sonra yapılmıştır.
33. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda başvurucular, ihlal edildiğini iddia ettikleri Anayasa hükmünün hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez.
34. Somut başvuru dosyasında, söz konusu HSYK seçimleri ve HSYK'nın işlemleri ile İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili Dairesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiaları arasında bir ilişki kurulamamış, subjektif veya objektif esaslar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili Dairesinin bağımsızlığını ve tarafsızlığını kuşkulu hâle getirecek bir durum tespit edilmemiş, yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin herhangi bir husus da saptanmamıştır.
35. Açıklanan nedenlerle ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması gerekçesiyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlali İddiası Yönünden
36. Başvurucu, tahkir içeren sözler karşısında Derece Mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner kararında (İlhan Cihaner, B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015 §§ 35-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler bu tür şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
38. Başvuruya konu sözler ve iddialar (bkz. § 6) nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu haberin yazarı olan gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
39. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş, B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözlü saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner, § 42). Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına aykırı olarak yapılan saldırının, başvurucunun kişisel itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılıp yapılmadığını olayın şartlarına göre değerlendirir (Kadir Sağdıç, § 39; İlhan Cihaner, § 45).
40. Öte yandan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edilemeyen çoğulculuğun, hoşgörünün, açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (Kadir Sağdıç, § 48; İlhan Cihaner, § 55; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
41. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu; prensip olarak başvurunun, ihtilaflı yazı ve sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu yazıya veya sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde denge kurmaları gerekir.
42. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları; yayımın içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner, §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
43. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf -büyük ölçüde- dava konusu haberin maddi olguların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner, § 64; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir haberin bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yönde AHİM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
44. Başvurucu, Zaman gazetesinde yayımlanan haberin kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde bir gazete sahibinin de aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında yürüttüğü ceza soruşturması sebebiyle birtakım medya organları tarafından mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan yayınlar yapılmış; bu yayınlar aracılığıyla “İrticayla Mücadele Eylem Planı” olarak nitelendirilen hükûmete yönelik darbe planını Erzincan'da uygulamaya koyan kişi olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Başvurucu ayrıca başsavcılık yaptığı dönemde yürütülen diğer soruşturmaların ve yapılan idari işlerin de hukuka aykırıymış gibi gösterildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, Erzincan Adliyesi çalışanlarının da aralarında bulunduğu kişiler tarafından sağlık reçetelerinde yapılan yolsuzlukları kendisi ortaya çıkardığı hâlde Zaman gazetesinde yer alan haber ile kurumun zarara uğratılmasındaki sorumluluğun kendisine yüklenmeye çalışıldığını iddia etmiştir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesine göre söz konusu haber, basın özgürlüğü sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte bir yazıdır.
45. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, haberin basın özgürlüğü sınırları içerisinde bulunduğunu iddia etmiştir. İlk Derece Mahkemesi, dava konusu haberde reçete işlemleri ile ilgili yolsuzluk iddialarına yer verildiği, haberin yayımlandığı dönemdeki durum ve iddialara uygun olarak yansıtıldığı, başvurucunun kişilik haklarına saldırı mahiyeti taşımadığı, haber verme ve halkı bilgilendirme sınırlarının da aşılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
46. Başvurucu, dava konusu haberin, yürüttüğü bir ceza soruşturması nedeniyle hakkında başlatılan karalama kampanyası kapsamında yapıldığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre kendisi, yargısal faaliyetleri nedeniyle hedef hâline getirilmiş; Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde Erzincan Adliyesi çalışanlarının da aralarında bulunduğu kişiler tarafından sağlık reçetelerinde yapılan yolsuzluklara ilişkin yürüttüğü soruşturmada da Kurumun zarara uğratılmasındaki sorumluluk kendisine yüklenmeye çalışılarak kişilik hakları ihlal edilmiştir. İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı şikâyet konusu sözlerin davacı tarafın kişisel haklarına herhangi bir saldırı oluşturmadığını kabul ederek davayı reddetmiştir. Somut davada İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı sert sözlere onun verdiği anlamın ötesinde anlam yüklemeyi reddetmiştir.
47. Başvurucunun bireysel başvuru dilekçesine eklediği bilgi ve belgelere göre İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada başvurucu, söz konusu gazete haberinde verilen olayların gerçek dışı ve kendisine yönelik karalama kampanyasının bir parçası olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, söz konusu haberin basın özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığını ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu haberin bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı yönünde değerlendirme yaparak reddetmiştir.
48. Davalının başvuruya konu haberde dile getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda bir haber, köşe yazısı veya makalenin kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner,§ 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
49. Başvurucu hakkında, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde yürütülen soruşturmalarda ve yapılan idari işlerde hukuka aykırı davranıldığı ve usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin Adalet müfettişleri tarafından inceleme yapılmış; 17/7/2009 tarihli soruşturma raporu düzenlenmiştir. Başvurucunun, denetimine özen göstermeyerek ita amirliğini yaptığı Erzincan Adliyesinin ilaç ödemelerinde Kurumun zarara uğramasına neden olduğu iddiaları da bu soruşturma kapsamındaki iddialardan biridir. HSYK İkinci Dairesince, anılan rapor ve başvurucunun savunması değerlendirilerek 14/7/2011 tarihinde başvurucu hakkındaki iddialara ilişkin karar verilmiştir.
50. Başvuruya konu 3/3/2011 tarihli haberde, başvurucunun Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde Erzincan Adliyesinde sağlık reçetelerinde yolsuzluk yapıldığı, usulsüz ödeme ve reçete yolsuzluğunun eczane sorumlularına dava açılarak ve gerçekleştirme görevlisine göstermelik bir uyarı cezası verilerek kapatıldığı, bu dönemde harcama yetkilisi olan Başsavcı İlhan Cihaner hakkında ise herhangi bir adli veya idari işlem yapılmadığı iddialarına yer verilmiştir. Şikâyet konusu haberde dile getirilen iddialar ile haberin yayımlandığı dönemdeki olaylar ve başvurucunun beyanları birlikte değerlendirildiğinde söz konusu haberde sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir ölçüde genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sunduğu kabul edilebilir.
51. Ayrıca olayların geçtiği zaman diliminde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan başvurucunun üst düzey bir kamu görevlisi olduğu ve tanınmışlık derecesi dikkate alındığında az bilinen bir kişi olduğu iddia edilemez.
52. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (İlhan Cihaner, § 85).
53. Somut başvuruya konu haber, başvurucu hakkında Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde yürütülen soruşturmalarda ve yapılan idari işlerde hukuka aykırı davranıldığı ve usulsüzlük yapıldığı iddialarıyla ilgili yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısıdır ve ne başvurucunun şahsına hakaret içermekte ve ne de ona karşı şiddeti teşvik etmektedir.
54. Son olarak basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37).
55. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemez. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26. maddesinin, sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun,§ 66; Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, § 57).
56. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz konusu haber ve yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş ayrıca haberin yapıldığı şartları da değerlendirmiştir. İlk Derece Mahkemesi, davaya konu haberde geçen olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayının yapıldığı tarihte meydana gelen olaylarla yayının içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığı, başvuruya konu haberde geçen olayların “görünür gerçekliğe uygun” olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır.
57. Diğer taraftan hakkında dava açılan haberde yer alan iddia ve olgulara dayalı ithamlar şeklinde de değerlendirilse değer yargıları olarak da kabul edilse İlk Derece Mahkemesi, anılan haberde yer alan iddiaların yayının yapıldığı tarihte meydana gelen olaylar ışığında olgusal temelden tümüyle yoksun olmadığı yönünde değerlendirme yapmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle -yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında- Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlali yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlali yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.