TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA AYDİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/275)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir
ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
AYDİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi’ne göndermek istediği
mektuba el konulması işlemi nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 31/12/2012 tarihinde
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/6/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
5. Birinci Bölümün 14/11/2013
tarihli ara kararıyla adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından 22/11/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru konusu olay ve olgular 22/11/2013
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 15/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
8. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 21/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 27/1/2014 tarihinde bu görüşe karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
10. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği
gerekçesiyle başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
11. Başvurucu hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan (İnfaz Kurumu) İHD Genel
Merkezi’ne bir mektup göndermek istemiştir. Söz konusu mektupta “… Kürt sorununun çözümü için şu an cezaevinde
bulunan tutsaklar, bedenlerini ölüme yatırmış bulunmaktadır. Talepleri müzakere
sürecinde olumlu rol oynayan Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü
güvenceye alınması ile Anadil önündeki hukuki tüm engellerin kaldırılmasıdır.
Böylesi insani bir talebe siz İnsan Hakları savunucuları olarak gerekli duyarlılığı
göstereceğinize inanıyoruz. Tutsakların daha ağır sonuçlarla karşılaşmaması
için gerekli duyarlılığın geliştirilmesi için sizlerden yardım talebinde
bulunuyoruz. …” ifadeleri yer almaktadır.
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
18/10/2012 tarihli ve 2012/352 sayılı kararla mektubun alıkonulmasına karar
vermiştir.
13. Anılan kararla, başvurucunun mektubunun yanı sıra diğer
hükümlülerin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına ve şahıslara göndermek
istedikleri mektuplar da alıkonulmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“18/10/2012 tarihinde hükümlüler
… Mustafa Aydın … tarafından
İnsan Hakları Derneğine, … gönderilmek istenen mektup
ve faksların içeriğinin disiplin kurulumuzca incelenmesi neticesinde;
Mektupların içeriğinde geçen ifadelerde;
Türkiye genelindeki ceza infaz kurumlarında bulunan PKK’lı terör hükümlülerin
yapmakta oldukları süresiz açlık grevlerinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı,
çeşitli kurum ve kuruluşlara mektup göndermek suretiyle olumsuz yönde kamuoyu
oluşturma gayreti içinde oldukları, bununla birlikte örgütsel bir amaca hizmet
ettikleri ve bu yönde haberleşme yaptıkları anlaşıldığından
… hükümlüler …
Mustafa Aydın … tarafından
İnsan Hakları Derneğine, … gönderilmek istenen mektup ve faksların tamamının
sakıncalı bulunarak alıcılarına gönderilmemesine … karar verilmiştir.”
14. Başvurucu, bu karara karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliği
nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, 29/11/2012
tarihli ve E.2012/545, K.2012/535 sayılı kararla başvurucunun şikâyetini
reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“5275
sayılı Kanunun 40/1,2-g maddelerinde açlık grevi
yapmak bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylem olarak
kabul edilmiş olup, cezaevinde açlık grevi yapmak disiplin cezasını
gerektirdiğinden bununla ilgili mektupların gönderilmemesine dair Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu
Başkanlığının 18/10/2012 tarihli ve 2012/352 sayılı kararı kanuna uygun
olduğundan hükümlülerin şikayetlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.”
15. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi, 24/12/2012 tarihli ve 2012/867 sayılı kararla İnfaz
Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yapılarak kararın usul ve yasaya uygun
olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
16. Başvurucu 31/12/2012 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
18. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Ceza İnfaz Tüzüğü) 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
19. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
20. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlü ve tutukluların beslenmesini
engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü
ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya
da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 31/12/2012 tarihli ve 2013/275 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, göndermek istediği
mektubunda hakaret ve şiddeti teşvik eden herhangi bir ibare olmamasına rağmen
Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu tarafından mektuba el konulduğunu, bu karar
alınırken herhangi bir şekilde savunmasının alınmadığını, bu şekilde haberleşme
ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; 3
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun
haberleşme hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, göndermek
istediği mektuba cezaevi idaresince el konulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 8. maddesi ile güvence
altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…,
25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye,
B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun, İHD Genel Merkezi’ne
hitaben yazdığı mektuba el konulması işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
26. Başvurucu, göndermek istediği mektubunda hakaret ve
şiddeti teşvik eden herhangi bir ibare olmamasına rağmen Ceza İnfaz Kurumu
Disiplin Kurulu tarafından mektuba el konulduğunu, bu şekilde haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde AİHM içtihatları hatırlatılarak
mektupta yer alan “33 gündür beş yüzü aşkın
siyasi tutsak açlık grevindedirler. Talepleri İmralı sistemi insanlık dışı bir
sistem olduğu ve bu sistemde tutulan Öcalan dünyada eşi benzeri görülmemiş bir
tecritle baş başa bırakılmıştır. (…) Bu kanlı sürecin önünü alabilmek ve
barışçıl bir sürece evrilebilmek için tutsaklar
bedenlerini açlığa yatırmışlar. (…) Yine Kürt dili önündeki tüm engellerin
kaldırılması amacıyla açlık grevleri yapılıyor” gibi ifadelerle açlık grevlerinin övülüp
övülmediğinin ve böyle bir durumun varlığının kabulü hâlinde söz konusu
müdahalenin demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp
kaynaklanmadığının incelenmesi sırasında bahse konu içtihatlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar etmiştir.
b. Genel İlkeler
29. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin
gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
30. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
31. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
32. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra
içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
33. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamındadır. Haberleşmenin
içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine dolayısıyla haberleşme
özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme
özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu
kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa,
§ 50).
34. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak
söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra
müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 34).
35. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
36. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla,
başvurucunun İHD Genel Merkezine göndermek istediği mektubun alıkonulmasına
karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Teşkil Edip Etmediği
37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
Kanunilik
38. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan
bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak, müdahalenin dayanağını teşkil eden
düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son
olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona
göre yönlendirmeye ve eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları belli
koşullar çerçevesinde öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
39. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirtildiği üzere kanun ile temel
esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (AYM,
E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985). Özellikle kanunun
idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı
durumlarda ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta
belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08...,
11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B.
No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
40. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi, müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir. (Ahmet
Temiz, § 39).
41. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
42. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları,
infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar
uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği
değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
43. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve
123. maddeleri oluşturmaktadır.
44. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde
ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde; hükümlülerin
mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına
sahip oldukları; resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına
gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
45. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir
şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, mektubun kısmen veya
tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki
işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu
hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir
olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz,
§ 44).
46. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51).
47. Görüldüğü üzere müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
48. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
49. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin; hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
50. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki
düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine
getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına
dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
51. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme
hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine
dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz,
§ 50).
52. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
53. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 18/10/2012 tarihli kararında, başvurucunun İHD Genel
Merkezi’ne göndermek istediği mektuba el konulması işlemine gerekçe olarak söz
konusu mektupla “süresiz açlık grevlerinin
meşrulaştırılmaya çalışıldığı, olumsuz yönde kamuoyu oluşturulması gayreti
içinde olunduğu, bununla birlikte örgütsel bir amaca hizmet edilerek haberleşme
yapıldığı” gösterilmiştir.
54. Başvurucu şikâyet yoluna başvurmuş, Kırıkkale İnfaz
Hâkimliğinin 29/11/2012 tarihli ve E.2012/545,
K.2012/535 sayılı kararıyla şikâyet reddedilmiştir.
55. 5237 sayılı Kanun’un 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası
hükmü uyarınca hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik
veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi suçtur.
56. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun, İnfaz Kurumunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin; kamu düzeni,
cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını
taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin
ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
57. Başvurucu, göndermek istediği mektubunda hakaret ve
şiddeti teşvik eden herhangi bir ibare olmamasına rağmen Ceza İnfaz Kurumu
Disiplin Kurulu tarafından mektuba el konulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık görüşünde, mektupta yer alan kimi ifadelerin
(bkz. § 23) açlık grevlerini övücü niteliğinin bulunup bulunmadığı ile böyle
bir durumun varlığının kabulü hâlinde söz konusu müdahalenin demokratik
toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığının AİHM
içtihatları doğrultusunda
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
59. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
60. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri
incelediği kararlarda öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve
diğerleri/Türkiye, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
61. AİHM, her somut olayda bu değerlendirmeyi yaparken mektup
gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve
tutukluların dış dünya ile bağlantılarını sağlayan en önemli araçlardan
olduğunu kamu makamlarının göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
62. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
63. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in
"demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9.,
10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla
demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde
yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
64. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle,
temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak
yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede
güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak
sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine
aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011;
AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Fatih
Taş, § 93).
65. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih
Taş, §§ 92, 93).
66. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
67. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve Sözleşme'nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar
sınırlanabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
68. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi
dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına
ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
69. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplumda gerekli”
ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
70. Başvuruya konu mektup içeriğinde “… Kürt sorununun çözümü için şu an cezaevinde
bulunan tutsaklar, bedenlerini ölüme yatırmış bulunmaktadır. Talepleri müzakere
sürecinde olumlu rol oynayan Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü
güvenceye alınması ile Anadil önündeki hukuki tüm engellerin kaldırılmasıdır.
Böylesi insani bir talebe siz İnsan Hakları savunucuları olarak gerekli
duyarlılığı göstereceğinize inanıyoruz. Tutsakların daha ağır sonuçlarla
karşılaşmaması için gerekli duyarlılığın geliştirilmesi için sizlerden yardım
talebinde bulunuyoruz. …” ifadeleri yer almaktadır. Söz konusu
ifadelerde açlık grevinden bahsedilmektedir ve bu ifadelerin İHD vasıtasıyla
cezaevinde sürdürülen açlık grevi eylemine kamuoyunun ilgisini çekme amacı
taşıdığı anlaşılmaktadır.
71. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 18/10/2012 tarihli kararında, başvurucunun İHD Genel
Merkezi’ne göndermek istediği mektuba el konulması işlemine gerekçe olarak söz
konusu mektupla süresiz açlık grevlerinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı,
olumsuz yönde kamuoyu oluşturulması gayreti içinde olunduğu, bununla birlikte
örgütsel bir amaca hizmet edilerek haberleşme yapıldığı gösterilmiştir. Ancak
başvurucunun göndermek istediği mektubun muhatabının, derneklerle ilgili
mevzuata uygun olarak kurulmuş ve insan hakları alanında faaliyet gösteren bir
dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Dolayısıyla başvurucunun mektubundaki
sözlerin ne suretle terör örgütü mensuplarının haberleşmesine neden olacağı
açıklanmamıştır. Bunun yanı sıra başvurucunun mektubundaki hangi sözlerin açlık
grevlerini meşru gösterici ve olumsuz yönde kamuoyu oluşturucu nitelikte olduğu
belirtilmeden soyut olarak bu gerekçeye dayanıldığı anlaşılmaktadır.
72. Öte yandan anılan disiplin kurulu
kararında, başvurucunun mektubunun yanı sıra diğer hükümlülerin çeşitli sivil
toplum kuruluşlarına göndermek istedikleri mektuplar birlikte değerlendirilmiş
ve her bir hükümlünün göndermek istediği mektuba somut herhangi bir atıfta
bulunulmadan genel değerlendirmeyle ve soyut olarak mektuplarla “süresiz açlık grevlerinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı,
olumsuz yönde kamuoyu oluşturulması gayreti içinde olunduğu, bununla birlikte
örgütsel bir amaca hizmet edilerek haberleşme yapıldığı”ndan bahisle
gönderilmemelerine karar verildiği sonucuna varılmıştır.
73. Disiplin kurulu kararına yapılan şikâyet,
Kırıkkale İnfaz Hâkimliğince söz konusu disiplin kurulu kararının usul ve
yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza
Mahkemesi kararlarında başvuruya konu mektup içeriği hakkında herhangi bir
somut değerlendirme yapılmamış, sadece 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrası tekrar edilip mektup içeriğinin soyut olarak bu maddede yer
alan düzenlemelere aykırı olduğu belirtilmiştir.
74. Buna göre başvurucunun mektubuna özgü ve diğer
mahkûmların mektuplarından bağımsız olarak değerlendirme yapılmadığı, mektup
içeriğindeki hangi sözlerin bu nitelikte olduğu belirtilmeden soyut olarak “süresiz açlık grevlerinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı,
olumsuz yönde kamuoyu oluşturulması gayreti içinde olunduğu, bununla birlikte
örgütsel bir amaca hizmet edilerek haberleşme yapıldığı” gerekçesine
dayanıldığı anlaşılmaktadır. Somut olayda suçun önlenmesi, disiplinin ve
cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı dolayısıyla
başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması suretiyle haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığı
dolayısıyla "demokratik bir toplumda
gerekli" olmadığı kanaatine varılmıştır
75. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
76. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 3 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un " Kararlar " kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
78. Başvurucunun talep ettiği manevi tazminat miktarı dikkate
alındığında verilen ihlal kararının adil tatmin bakımından yeterli olduğu
değerlendirilerek başvurucuya ayrıca manevi tazminat verilmesine yer olmadığına
karar verilmesi gerekir.
79. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa ve ilgili
mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin
şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Başvurucunun
Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B.
İhlal kararının adil bir tatmin sağlaması nedeniyle ayrıca manevi tazminata
hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
C.
Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine
gönderilmesine
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.