logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayhan Dağ [2.B.], B. No: 2013/1546, 8/9/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYHAN DAĞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1546)

 

Karar Tarihi: 8/9/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör

:

Okan TAŞDELEN

Başvurucu

:

Ayhan DAĞ

Vekili

:

Av. Kemal DERİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hakkında açılan ceza davasında yeterli araştırma yapılmaksızın cezalandırılması, aynı eylemlere katılan diğer sanıklara uygulanandan farklı ve daha ağır bir cezayı gerektiren madde uyarınca cezalandırılması ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 10., 36., 38. ve 40. maddelerinde düzenlenen ayrımcılık yasağının, adil yargılanma hakkının, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, iddia ettiği ihlallere dayanarak yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 1/2/2013 tarihinde Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 17/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. İkinci Bölümün 17/9/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Bakanlık tarafından 25/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 3/12/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu tarafından, Bakanlık görüşüne herhangi bir karşı beyanda bulunulmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP kanalıyla erişilen belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Üzerine atılı eylemlerden dolayı 21/5/1992 tarihinde başvurucu hakkında gıyabi tutuklama kararı verilmiştir.

8. Başvurucu ve diğer dört sanık hakkında, 1992 yılında Seyhan Belediyesi şantiyesine ait mala zarar verme ve gasp eylemlerinden (1. suçlama) dolayı ve başvurucuya yönelik ayrıca M.Y. isimli kişinin öldürülmesine katılması (2. suçlama) nedeniyle 29/12/1998 tarihinde dava açılmıştır. Başvurucunun, devlet topraklarından bir kısmını ayırmak amacıyla silahlı faaliyette bulunmak suçundan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmiştir.

9. Başvurucu ve diğer bazı sanıklara yönelik, ölüm ve yaralamaya neden olmak, silahlı ve bombalı saldırıda bulunmak, havalanan iki uçağa ateş açmak, öldürme ve yaralama eylemlerine katılmak suçundan (3. Suçlama) başka bir ceza davası daha açılmıştır. Başvurucunun eylemlerinin, 765 sayılı mülga Kanun’un 125. maddesine uyduğu belirtilmiştir.

10. Yargılamaya Adana Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.1998/641 sayılı dosyasında başlanılmış, başvurucu yönünden her iki dava, sonrasında Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) E.2004/414 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.

11. Başvurucu, 6/11/2007 tarihinde Alanya’da yakalanmış ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 94. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (yol tutuklaması).

12. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi önüne 29/2/2008 tarihinde getirilen başvurucu; suçlamaları reddetmiş, tehdit edilmesinden dolayı kaçtığını ve yakalanana kadar sahte kimlikle yaşadığını belirtmiştir. Başvurucu, kendisine okunan belgelerden aleyhinde olanları kabul etmemiştir.

13. Mahkeme, 29/2/2008 tarihi ile 15/12/2009 tarihleri arasında toplam 23 duruşma yapmıştır. Tutukluluğun gözden geçirilmesine ilişkin 9 duruşma dışında, duruşmalar arasında 1 veya 2 aylık süreler bulunmaktadır. En uzun duruşma aralığı ise 25/7/2008 ile 14/10/2008 tarihleri arasında geçen 2 ay 20 günlük süredir.

14. 15/4/2008 tarihli duruşmada, maktul M.Y.nin kardeşi E.Y.nin tanık olarak dinlenmesine ve “1. suçlama” kapsamında Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanan sanıkların ifadelerinin dosyaya getirilmesine karar verilmiştir.

15. 22/1/2009 tarihli duruşmada, E.Y.nin adresinin tespit edilememesi nedeniyle adres araştırması yapılması ve talep edilen sanık ifadelerine dair Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazının akıbetinin beklenmesi kararlaştırılmıştır.

16. 16/4/2009 tarihli duruşmaya kadar maktul M.Y.nin kardeşi E.Y.nin tanık olarak dinlenmesi amacıyla araştırma yapılmıştır. Başvurucu vekilinin 16/4/2009 tarihinde hazır ettiği tanık E.Y., ağabeyini vuran kişinin başvurucu olmadığını, katilin uzun boylu olduğunu söylemiştir. 6/5/1992 tarihli teşhis tutanağının okunması üzerine, o dönemde 12 yaşında bulunduğunu, olayın etkisi ile benzetmiş olabileceğini, ağabeyini vuran şahsın kesinlikle başvurucu olmadığını söylemiştir.

17. 2/6/2009 tarihli duruşmada talep edilen ifadeler dosyaya konulmuştur. Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasını sunmasından sonra başvurucu vekili süre talep etmiş ve Mahkeme bir sonraki duruşmayı 14/8/2009 tarihine bırakmıştır.

18. Başvurucu vekili, 14/8/2009 tarihli duruşmaya ilişkin mazeret dilekçesi sunmuş, 22/10/2009 tarihli bir sonraki duruşmada esas hakkındaki savunmayı hazırlamak için tekrar süre talep etmiştir.

19. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/12/2009 tarihli ve E.2004/414, K.2009/303 sayılı kararıyla, başvurucu hakkında isnat olunan eylemler sabit görülerek başvurucunun 765 sayılı mülga Kanun’un 125. maddesi gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir.

20. Mahkeme; olaylara ilişkin tutanak ve raporları, sanık ifadelerini, E.Y.ye yaptırılan teşhise dair tutanağı ve Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesinin kararını dayanak göstermiştir. Mahkeme, 1. Suçlamaya konu olaylarla ilgili başka bir dosyada yargılanan sanık A.A.nın, başvurucunun PKK terör örgütünün askerî kanadında olduğunu belirttiğini ve yine aynı olay nedeniyle yargılanan sanıkların, başvurucunun bu eyleme katıldığına dair ifade verdiklerini not etmiştir. “2. suçlama” yönünden ise aradan uzun zaman geçmiş olması, başvurucu ve örgüt korkusu nazara alınarak maktulün kardeşi E.Y.nin duruşmada verdiği ifadesine değil, olayın akabinde sıcağı sıcağına yapmış olduğu teşhis ve beyana itibar edilmiştir. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi, toplanan deliller ve dosya muhteviyatı itibarıyla başvurucunun inkâra yönelik savunmalarına itibar etmemiş, başvurucunun savunmalarının dosya muhteviyatı ve delillerle örtüşmediği ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca, sabit kabul edilen eylemler ışığında, başvurucu vekilinin beraat ve zaman aşımı yönündeki talepleri de Mahkeme tarafından kabul edilmemiştir.

21. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı dosyada yargılanan ve haklarındaki yakalama kararı henüz infaz edilemeyen sanıklar H.A., Z.O., L.B. ve M.Ş. yönünden ise tefrik kararı vermiştir.

22. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 10/11/2010 tarihli ve E.2010/10961, K.2010/11548 sayılı ilamıyla “2. suçlamaya” dair iddianame okunmaksızın başvurucunun sorguya çekilmesi ve 14/8/2009 tarihli tutanağın zabıt katibi tarafından imzalanmaması gerekçeleriyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

23. Bozma kararına uyan Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi eksiklikleri tamamlamış, 26/4/2011 tarihli ve E.2011/34, K.2011/104 sayılı kararıyla başvurucunun bir önceki karardaki gibi cezalandırılmasına hükmetmiştir.

24. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/9/2012 tarihli ve E.2012/4523, K.2012/9730 sayılı ilamıyla Mahkeme kararı onanmıştır.

25. Yargıtay ilamı 9/1/2013 tarihinde ilk derece mahkemesi kalemine ulaşmıştır. Başvurucu, nihai karardan 15/1/2013 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.

26. Başvurucu 1/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

27. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,

2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,

3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

geçmesile ortadan kalkar.

28. 765 sayılı mülga Kanun’un 104. maddesi şöyledir:

Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar.

Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.

29. 765 sayılı mülga Kanun’un 125. maddesi şöyledir:

Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir Devletin hakimiyeti altına koymağa veya Devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmağa veya Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmağa matuf bir fiil işliyen kimse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasile cezalandırılır.

30. 765 sayılı mülga Kanun’un 168. maddesi şöyledir:

Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkum olur.

Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapisle cezalandırılır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/2/2013 tarihli ve 2013/1546 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

B. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu, yetersiz ve yerinde olmayan sebeplerle terör örgütü üyesi sıfatıyla yargılandığını, sadece bazı sanıkların ifadelerine dayanılarak hüküm kurulduğunu, tanık E.Y.nin Mahkeme huzurundaki ifadesi yerine fotoğraftan yaptığı teşhise itibar edilmesinin “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine aykırı olduğunu, onama kararına kadar 20 yıl 5 ay geçtiğini ve olağanüstü zaman aşımı süresi dolduğundan şantiye basma eylemi nedeniyle cezalandırılamayacağını, karmaşık bir dava olmamasına rağmen yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerindeki adil yargılanma hakkının ve suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmeksizin suçlu bulunduğu ve “1. suçlamaya” ilişkin başka bir dosyada haklarında dava açılan sanıklara 765 sayılı mülga Kanun’un 168. maddesi uygulanırken kendisinin aynı kanunun 125. maddesi uyarınca cezalandırıldığı gerekçeleriyle Anayasa’nın 10. ve 40. maddelerinde düzenlenen ayrımcılık yasağına ve etkili başvuru hakkına riayet edilmediğini iddia etmiştir. Başvurucu, son olarak Anayasa’nın 15., 138. ve 142. maddelerine dayanmıştır.

A. Değerlendirme

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun iddialarının özünün, adil yargılanma hakkına yönelik olduğu görülmektedir. Bu itibarla başvurucunun şikâyetleri adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiş, diğer iddialarına ilişkin ayrı bir değerlendirme yapılmamıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

34. Başvurucu, eksik incelemeye dayalı mahkûm edildiğinden, uygulanan kanun maddesinde hataya düşüldüğünden, E.Y.nin mahkeme huzurundaki ifadesinin esas alınmadığından ve “1. suçlamaya” ilişkin zaman aşımına rağmen cezalandırıldığından şikâyet etmiştir.

35. Adalet Bakanlığı görüşünde; başvurucuya, dosyadaki delillere ilişkin bilgi verildiği, duruşmalarda başvurucu ve vekiline söz hakkı tanındığı, bazı taleplerini karşılamak üzere ara kararlar verildiği, adil yargılanma hakkına ilişkin iddialarını duruşmalarda, esas hakkındaki savunmasında ve temyiz dilekçelerinde dile getirmiş olduğu ve bu iddiaların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde değerlendirildiği belirtilmiştir.

36. Anayasa'nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.

38. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin, bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

39. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

40. Başvuruya konu olayda Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama süresince başvurucuya iddia ve savunmasını ortaya koymak üzere imkân tanımış ve başvurucunun mahkûmiyetine yönelik delilleri ve gerekçesini açıklıkla ortaya koymuştur.

41. Mahkeme, tanık E.Y.ye yaptırılan teşhis işlemini, tanığın mahkeme aşamasındaki beyanına tercih etmişse de aradan geçen zamanı ve başvurucu ile örgüt korkusunu dikkate alarak olayı takiben sıcağı sıcağına yapılması dolayısıyla teşhisteki ifadelere itibar ettiğini kararında vurgulamıştır. Mahkeme, toplanan deliller ve dosya muhteviyatı itibarıyla başvurucunun inkâra yönelik savunmalarına itibar etmemiş, başvurucunun savunmalarının dosya muhteviyatı ve delillerle örtüşmediği ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu değerlendirilmiştir. Mahkeme ayrıca, sabit kabul edilen eylemler ışığında, başvurucu vekilinin beraat ve zaman aşımı yönündeki taleplerini kabul etmediğini belirtmiştir.

42. Başvurucu, “1. suçlamaya” ilişkin Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanan sanıkların aksine 765 sayılı mülga Kanun’un 168. maddesi değil 125. maddesi uyarınca cezalandırıldığını iddia etmiştir. Başvurucu bununla birlikte, diğer sanıklar ile kendisinin bu olaydaki rollerinin aynı olup olmadığına ve aynı suç tipine uyduğuna ilişkin herhangi bir açıklama getirememiştir. Diğer yandan başvurucunun mahkûmiyeti bakımından diğer sanıklarla beraber katıldığı “1. suçlamanın” yanı sıra “2. suçlamadaki” eyleminin de esas alındığı görülmektedir.

43. Başvurucu ek olarak “1. suçlamadaki” şantiye basma eylemi bakımından zaman aşımının dolduğunu ileri sürmüşse de Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi 15/12/2009 tarihli kararında başvurucunun sabit görülen eylemleri ışığında bu savunmayı reddetmiştir. Bozma sonrası verilen ve onanan 26/4/2011 tarihli kararda başvurucunun önceki karardaki gibi 765 sayılı mülga Kanun’un 125. maddesi uyarınca cezalandırılması karşısında zaman aşımının dolduğu iddiası dayanaksız kalmaktadır.

44. Başvurucu, eksik incelemeye dayalı karar verildiği iddiasını ise soyut bir şekilde ileri sürümüş, hangi hususların eksik bırakıldığını ve ne şekilde hak kaybına neden olunduğu detaylandırmamıştır.

45. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

46. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Diğer yandan başvurucunun, temyiz aşamasında da duruşma hakkından faydalandığı ve iddialarını sözlü olarak Yargıtay önünde dile getirme imkânı bulduğu görülmektedir.

47. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası

48. Adalet Bakanlığı görüşünde, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararların bireysel başvuruya konu olabileceği, başvurucunun yargılandığı davanın ise 24/9/2012 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.

49. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.

50. Başvurucu hakkında açılan ceza davası 24/9/2012 tarihli Yargıtay kararı ile kesinleştiğinden başvurucunun şikâyeti, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içerisinde kalmaktadır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 15-21). Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

51. Adalet Bakanlığı tarafından, Anayasa Mahkemesinin 23/9/2012 tarihinden sonraki yargılama süresini dikkate alacağı düşünülmekle birlikte bu tarihe kadar geçen sürenin ve davanın mevcut durumunun da göz önünde bulundurulabileceği, ceza davasının toplamda 14 yıl sürdüğü, başvurucu hakkındaki yakalama kararının 8 yıl 11 ay sonra infaz edilebildiği ifade edilmiştir.

52. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamı içerisinde yer almaktadır ve davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesi de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38-39).

53. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, § 35).

54. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilmektedir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre esas alınmalıdır (Ersin Ceyhan, § 36).

55. Bu çerçevede davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

56. Somut başvuru açısından yargılama süresinin başlangıcı başvurucu hakkında ceza davasının açıldığı 29/12/1998 tarihidir. Yargılama, 24/9/2012 tarihli onama ilamıyla tamamlanmıştır.

57. Dolayısıyla yargılama, 29/12/1998 ile 24/9/2012 tarihleri arasında 14 yıl 3 ay 5 gün sürmüştür. Ancak 6/11/2007 tarihine kadar başvurucunun gıyabi tutuklama kararı uyarınca aranmakta olduğu gözetildiğinde başvurucunun kendisinin sebep olduğu bu gecikmenin toplam yargılama süresinin hesabına dâhil edilmemesi gerekir.

58. Bu itibarla somut başvuruya konu ceza davasının makul sürede tamamlanıp tamamlanmadığı bakımından değerlendirilmesi gereken süre iki dereceli bir yargılamada 6/11/2007 tarihi ile 24/9/2012 tarihi arasında geçen 4 yıl 10 ay 18 günlük zaman dilimidir.

59. Anayasa Mahkemesi; ilk derece mahkemesinin, duruşmaları 25/7/2008 ile 14/10/2008 tarihli duruşmalar arasındaki 2 ay 20 günlük sürenin haricinde 1 veya 2 ay civarındaki makul aralıklarda yaptığını not etmektedir. Başvurucunun yakalanmasından sonra Ağır Ceza Mahkemesi ilk kararını 2 yıldan biraz fazla sürede vermiştir. Yargıtay incelemeleri ise ilk defasında 1 yılın altında ve sonraki temyiz üzerine ise 1 yıl 5 aylık bir süre içinde sonuçlandırılmıştır.

60. Gıyabi tutuklama kararından sonra yaklaşık 9 yıllık süre boyunca başvurucunun yargılamadan kaçınmasının delil toplanmasını ve dolayısıyla dosyanın karara bağlanmasını güçleştirdiği açıktır (bkz. §§ 7, 11 ve 12). İkinci olarak Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun, aleyhinde beyanda bulunmuş olan tanığa soru yöneltebilmesine imkân tanımak üzere bir yıl süresince tanık E.Y.nin dinlenilmesi için çaba göstermiştir. Tanığa ulaşılamamasında Mahkemeye atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı, adresinin bilinememesi nedeniyle tanığın Mahkeme önüne getirilemediği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 14-16).

61. Başvurucu vekili, 2/6/2009 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını sunması üzerine süre talep etmiş, 14/8/2009 tarihindeki bir sonraki duruşmaya mazeret bildirerek katılmamış ve 22/10/2009 tarihinde tekrar süre talep etmiştir. Bu sürelerin de yargılama süresinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir.

62. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvuruya konu ceza davasının; başvurucu haricinde diğer dört sanığın daha bulunması, başvurucu hakkında çok sayıda suçlamayı içeren iki ayrı davanın birleştirilmesinin söz konusu olması, yargılamaya konu suçlamaların kapsamı, başka bir mahkemeyle yazışma yapılmasının gerekmesi dikkate alındığında karmaşık bir nitelik taşıdığı görülmektedir.

63. Bu itibarla, yargılamanın yürütülmesinde izlenen yöntem ve somut davanın koşulları dikkate alındığında iki dereceli bir yargılamada geçen 4 yıl 10 ayın biraz üzerindeki yargılama süresi makul olarak değerlendirilmelidir.

64. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ayhan Dağ [2.B.], B. No: 2013/1546, 8/9/2015, § …)
   
Başvuru Adı AYHAN DAĞ
Başvuru No 2013/1546
Başvuru Tarihi 1/2/2013
Karar Tarihi 8/9/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hakkında açılan ceza davasında yeterli araştırma yapılmaksızın cezalandırılması, aynı eylemlere katılan diğer sanıklara uygulanandan farklı ve daha ağır bir cezayı gerektiren madde uyarınca cezalandırılması ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 10. , 36. , 38. ve 40. maddelerinde düzenlenen ayrımcılık yasağının, adil yargılanma hakkının, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, iddia ettiği ihlallere dayanarak yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Olmadığı
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 102
104
125
168
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi