TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TÜLAY ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1568)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucular
|
:
|
Tülay ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdullah YALÇINKAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kamulaştırılması
nedeniyle açılan bedel tespiti ve tescil davasında taşınmazın bedelinin olması
gerekenden düşük tespiti ve dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma
bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi nedenleriyle
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/2/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/9/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 23/1/2014 tarihli
ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığı 25/3/2014
tarihli yazısıyla daha önce sunulan görüşlere ve Anayasa Mahkemesi kararlarına
atıf yapılarak yeni görüş sunulmasına gerek görülmediğini beyan etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun 200/4126 oranında hissedarı olduğu İstanbul
ili Pendik ilçesi Doğu mahallesinde 104 pafta 849 ada, 541, 542, 543, 544
parsel sayılı taşınmazların tamamı ile 545 parsel sayılı taşınmazın 2030,90
m2’lik kısmı hakkında 23/9/2005 tarihli imar planında
kamuya tahsisli alanda kaldığı gerekçesiyle ve yol yapımı amacıyla İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Encümeni tarafından 5/9/2006 ve 12/12/2006 tarihlerinde
kamulaştırma kararı alınmıştır.
8. Kamulaştırma bedeli üzerinde anlaşma sağlanamaması üzerine
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 28/9/2009 tarihinde
Pendik 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davası açmıştır.
9. 16/4/2010 tarihli bilirkişi raporuyla
taşınmazlarda başvurucunun hisse oranı belirlenmiş, 30/7/2010 tarihli bilirkişi
raporuyla taşınmazın başvurucu hissesine düşen arsa değeri 31.010,00 TL,
taşınmaz üzerindeki binanın değerinin başvurucu hissesine düşen değeri ise
10.429,00 TL olarak belirlenmiş, başvurucu bu tespite karşı 14/12/2010 tarihli
dilekçesiyle taşınmazların bulunduğu yerlerin sosyal ve ekonomik durumunun,
çevre yolları ile deniz ve hava ulaşımına yakınlığının, zemin katın iş yeri
olduğunun, kira getiren yer olduğunun nazara alınmadığı ve binanın yaşlı
olduğunun dışarıdan anlaşılamayacağı şeklinde itirazlarını dile getirmiştir.
10. İtiraz üzerine mahallinde yapılan keşif ve sonrasında
mahkemeye sunulan 26/5/2011 tarihli ikinci bilirkişi
raporuyla önceki raporda sehven hesaplamaya dâhil edilmeyen 545 parsel dâhil
edilerek ve binanın mülkiyetinin tamamının başvurucuya ait olduğu göz önünde
bulundurularak kamulaştırılması istenen taşınmazların başvurucu hissesine düşen
arsa değeri 200.290,00 TL ve üzerindeki binanın değeri 212.841,00 TL, toplam
kamulaştırma bedeli ise 413.131,00 TL olarak tespit edilmiştir.
11. Başvurucu 12/5/2011 tarihli
dilekçesiyle yine taşınmazların bulunduğu yerlerin sosyal ve ekonomik
durumunun, çevre yolları ile deniz ve hava ulaşımına yakınlığı ile binanın yaşı,
malzeme ve inşaat kalitesi konusundaki tespitlere itiraz etmiştir.
12. Bilirkişi tarafından tespit edilen bedel, Mahkeme
kararıyla 23/12/2011 tarihinde başvurucunun banka
hesabına bloke edilmiştir.
13. Mahkeme, 29/12/2011 tarih ve
E.2009/466, K.2011/625 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar vererek
26/5/2011 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda kamulaştırma bedelini
413.131,00 TL olarak tespit ederek davanın kabulüne ve bedelin başvurucuya
ödenmesine karar vermiştir.
14. Başvurucu kararı bedelin düşük tespit edildiği ve faiz
ödenmesine karar verilmediği gerekçesiyle temyiz etmiş, temyiz istemi Yargıtay
5. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarih ve E.2012/5790,
K.2012/12088 sayılı kararıyla ve emsalleriyle kıyaslama yapılarak ve yıpranma
payı düşülerek yapılan tespitte isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle
reddedilerek yerel mahkemenin kararı onanmıştır.
15. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise aynı dairenin, 27/12/2012 tarih ve E.2012/23077, K.2012/28740 sayılı kararı
ile reddedilmiştir.
16. Bu karar başvurucuya 6/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 26/2/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece
tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine
müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya
katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde
mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara
tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya
vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi
raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı
beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hakim tarafından onbeş
gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve
hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun
ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma
bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve
paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların
bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459
S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
19. 2942 sayılı Kanun’un 24/4/2001
tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/5/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/2/2013 tarih ve 2013/1568 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu Asliye Hukuk Mahkemesinin kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili davasında kamulaştırma bedelinin, taşınmazın
konumu, ulaşım imkânları, malzeme ve inşaat kalitesi gibi objektif kriterler
dikkate alınmadan ve yeterli inceleme yapılmadan, emsal değerlerin altında
olacak şekilde tespit edilmesi ve dava tarihinden kamulaştırma bedelinin
ödenmesine kadar geçen süre için yasal faize hükmedilmemesi nedenleriyle
Anayasanın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, kamulaştırma bedeli
üzerinden 28/9/2009 tarihinden itibaren işleyecek
83.124,22 TL yasal faizin ve bilirkişi marifetiyle tespit edilecek taşınmaz
gerçek bedeli karşılığı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 200.000,00
TL’nin maddi tazminat olarak kendisine ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma
Hakkına İlişkin İddialar
22. Başvurucu taşınmazın kamulaştırma bedelinin, taşınmazın
konumu, ulaşım imkânları, malzeme ve inşaat kalitesi gibi objektif kriterler dikkate alınmadan ve yeterli inceleme yapılmadan,
emsal değerlerin altında olacak şekilde tespit edildiğini iddia ederek gerçek
değerin tespit edilmesini ve kendisine ödenmesini talep etmiştir.
23. Adalet Bakanlığınca kısaca başvurucunun düşük bedel
tespiti iddiasının delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması
ve derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmamasına dair
olduğu şeklinde beyanda bulunulmuştur.
24. Bu durumda başvurucunun taşınmazın konumu, ulaşım
imkânları, malzeme ve inşaat kalitesi gibi objektif kriterler
dikkate alınmadan kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğine dair
şikâyetlerinin özü, mahkeme kararının hatalı olduğuna yönelik ve mahkeme
kararının sonucuna ilişkin olup, adil yargılanma hakkına bağlı olduğundan bu
şikâyetlerin mülkiyet hakkı yerine adil yargılanma hakkı yönünden incelenmesi
gerekir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
26. Bahsedilen kurallar uyarınca, derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış olayların sübutu, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal
edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermedikçe derece
mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar da bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
takdirinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin
bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
27. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri uyarınca
tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları
halinde dava tarihine göre taşınmazın bedelinin mahkemece adil ve hakkaniyete
uygun bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
28. Başvuruya konu davada Mahkeme, 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu taşınmaza ilişkin
tapu kayıtlarını, kroki bilgilerini ve emsal satış bedellerini gösterir
belgeleri temin etmiş, yerinde keşif yapmış, bilirkişi raporuyla taşınmazlarda
başvurucunun hisse oranını tespit ettirmiş, daha sonra bilirkişi raporuyla
bedel tespiti yaptırmış, başvurucunun bu bedele itirazları doğrultusunda ek
bilirkişi incelemesi yaptırarak beş bilirkişiden oluşan heyete taşınmazın
değerini tespit ettirmiş, ek bilirkişi raporunun taraflara tebliği üzerine
tekrar itiraz hakkı tanınmış ve usulüne uygun olarak kamulaştırma bedelini
tespit etmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ise, yaptığı temyiz
incelemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti konusunda bir isabetsizlik
olmadığına karar vermiştir.
29. Başvuru konusu olayda kamulaştırma bedelinin tespiti, bu
tespitte kullanılan yöntem, emsallerin seçimi ve değerlendirilmesi, taşınmazın
ulaşım imkânlarına yakınlık ile malzeme ve inşaat kalitesi gibi özelliklerinin
değerine etkisinin belirlenmesi Kanun’un öngördüğü usuller çerçevesinde hâkimin
takdir yetkisi içindedir. Derece mahkemelerinin kamulaştırma bedelinin tespiti
davasında verdikleri kararlarında açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun kamulaştırma bedelinin
tespiti davasıyla ilgili olarak iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası
veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkına
İlişkin İddialar
31. Başvurucunun kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili
davasında dava tarihine göre belirlenen bedelin dava sonunda faiz işletilmeden
kendisine ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetinin, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma
bedelinin dava sonunda kendisine faiz işletilmeden ödenmesi nedeniyle
kamulaştırma bedelinin değerinde azalma olduğundan şikâyet etmekte ve
kamulaştırma bedeline dava tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen sürede yasal
faiz uygulanarak kendisine 83.124,22 TL ödenmesine hükmedilmesini talep
etmektedir.
33. Adalet Bakanlığı tarafından başvurucunun faiz talebi
konusunda daha önce sunulan görüşlere ve Anayasa Mahkemesi kararlarına atıf yapılarak
yeni görüş sunulmasına gerek görülmediği şeklinde beyanda bulunulmuştur.
34. Anayasa’nın “Mülkiyet
Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
35. Anayasa'nın “Kamulaştırma”
kenar başlıklı 46. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi
öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde
taksitler eşit olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
36. Anayasa'nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1)
No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
38. Somut başvuruda başvurucu, kamulaştırmanın kamu yararı
şeklinde meşru bir amaca yönelik olmadığı yönünde bir şikâyette
bulunmamaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun taşınmazının yol
güzergâhında kalması nedeniyle kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2492
sayılı Kanun’a uygun olarak sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda
mülkiyetten yoksun bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak
yapıldığı anlaşıldığından başvurucunun faiz ödenmemesine yönelik şikâyetleri
Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir.
39. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek
suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek
istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında
adil bir denge kurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 37).
40. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen
kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası
olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından
sona erdirilmesidir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada
gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden
ödenmesi kamulaştırmanın anayasal öğeleridir. (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T. 17/1/2008)
41. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden
arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi
arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz
uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
42. Uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında
dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedeli, dava sonunda faiz
işletilmeden taşınmazı kamulaştırılan bireylere ödenerek bireylerin almaları
gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden olunmaktadır. Taşınmazı
kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin kişinin uğradığı zararı
telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması yanında ayrıca ödenen
bedelin tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde gözlemlenen enflasyona
nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 59).
43. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra
ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde
oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin
tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da
bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek
haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, K.T. 10/2/2011).
44. Bu çerçevede AİHM, Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin
geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada
geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin
enflasyonun çok altında kalması nedeniyle birçok davada başvuranların üzerinde
meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği
ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
45. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksiği
gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında
sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin
enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer
mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında
tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı
tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 53).
46. Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava,
bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından
yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu
yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir
orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucunun üzerine orantısız ve
aşırı bir yük binip binmediğinin araştırılması gerekmektedir.
47. Başvuru konusu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili
davası, 28/9/2009 tarihinde açılmış, Mahkeme
29/12/2011 tarihli kararıyla 23/12/2011 tarihinde başvurucu adına bankaya bloke
edilen bedelin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Bu durumda dava tarihi
esas alınarak tespit edilen kamulaştırma bedeli başvurucuya 27 ay sonra
ödemiştir. Merkez Bankası verilerine göre dava dilekçesinin verildiği ve bedel
tespitinde esas alınan Eylül 2009 ile bedelin ödendiği Aralık 2011 tarihleri
arasında enflasyonda meydana gelen artış % 22,52’dir. Bir başka ifadeyle Eylül
2009 tarihindeki 100 TL’nin Aralık 2011’de enflasyon karşısında değer kaybı
giderilmiş karşılığı 122,50 TL’dir.
48. Başvurucuya dava tarihine göre belirlenerek ödenen
413.131,00 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri
kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 506.176,00
TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında uğradığı
değer kaybını telafi edecek fark 93.045,00 TL’dir.
49. Yukarıdaki unsurlara bakarak, kamulaştırma bedelinin dava
açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen
farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile
kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan
ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük
binmesine sebep olarak başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmektedir.
50. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasında dava
tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin başvurucuya 27 ay sonra faiz
işletilmeden ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası verilerine göre
enflasyonda meydana gelen artışın % 22,52 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı
dikkate alındığında, başvurucunun üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu
yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği
sonucuna ulaşılmıştır.
51. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucu, idare tarafından kamulaştırılan
taşınmazlarının bedel tespiti davasının 27 ay sürmesi ve dava tarihine göre
tespit edilen bedele yasal faiz işletilmeden kendisine ödeme yapılması
nedeniyle 83.124,22 TL yasal faizin kendisine ödenmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
53. Adalet Bakanlığı görüşünde, kamulaştırma bedeline faiz
ödenmemesine yönelik olarak daha önceki görüş yazıları ve Anayasa Mahkemesi
kararlarına atıf yapılarak yeni görüş bildirilmesine gerek görülmediği ifade
edilmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
55. Başvuruculara dava tarihine göre
belirlenen kamulaştırma bedelinin 27 ay süren dava sonunda faiz işletilmeden
ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede gerçekleşen %22,52 oranındaki
enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucuların
üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek
şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine neden olduğu anlaşıldığından
bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek için kamulaştırma bedelinin
değer kaybını giderici şekilde faiz işletilerek başvurucuya ödeme yapılması
gerekmektedir. Başvurucu yasal faiz oranında 83.124,22 TL maddi tazminat
talebinde bulunduğundan ve bu talebin kamulaştırma bedeline oranı kamulaştırma
bedelinin uğradığı değer kaybı olan %22,52 oranından daha düşük olduğundan
başvurucuya talebi doğrultusunda 83.124,22 TL maddi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir. Üye Burhan ÜSTÜN bu görüşe katılmamıştır
56. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Adil yargılanma hakkına yönelik şikâyet yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
2. Mülkiyet
hakkına yönelik şikâyet yönünden KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuya talebi doğrultusunda 83.124,22 TL maddi
TAZMİNAT ÖDENMESİNE, Burhan ÜSTÜN’ün karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına;
ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
OY BİRLİĞİYLE,
8/5/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle
açılan bedel tespiti ve tescil davasında taşınmazın bedelinin olması gerekenden
düşük tespiti ve dava tarihine göre belirtilen kamulaştırma bedelinin dava
sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi nedeniyle mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
Mahkememizce adil
yargılama hakkına yönelik şikâyet yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkına yönelik şikâyet nedeniyle
kabul edilebilir olduğuna ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğine, başvurucuya
talebi doğrultusunda maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Çoğunluğun adil
yargılanmaya ilişkin kabul edilemezlik, mülkiyet hakkına ilişkin kabul
edilebilirlik ve mülkiyet hakkının ihlali görüşüne aynen iştirak etmekle
birlikte, başvurucuya maddi tazminat verilmesine ilişkin görüşüne katılmak
mümkün değildir. Çünkü, tazminat davaları, çekişmeli
yargılamayı gerektiren dava çeşitlerindendir. Bunun için davacının dilekçe ile
harcını yatırarak mahkemeye başvurması gerekir. Mahkemece karşı tarafa dava
dilekçesi tebliğ edilerek, savunma hakkı verilir ve Hâkim tarafından davanın
türüne göre deliller toplanarak yargılama sonunda hüküm fıkrası kurulur. Hüküm
fıkrasında, davacının istek sonuçlarından her biri hakkında taraflara
yüklenilen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt
uyandırmayacak şekilde belirtilip, faiz, harç, yargılama gideri ve vekâlet
ücreti miktarları gösterilmelidir.
Anayasa Mahkemesi,
ihlalin tespit edilmesi halinde başvurucuya maddi ve manevi tazminat verilmesi
usulünü AİHM kararlarını örnek alarak uygulamakla neredeyse tesbit
ettiği her ihlale tazminat verme yoluna gitmektedir. AİHM uluslararası
yargılama yapan bir mahkeme olduğundan, esas aldığı bütün kurallar uluslararası
niteliktedir. Orada açılan her davanın başvurucusunun (davacısının) mutlaka bir
karşı tarafı (davalısı) ulusal devlet bulunmaktadır. AİHM’de başvuru dilekçesi
karşı tarafa (davalıya) tebliğ edilerek savunma ve delil ikamesi imkânı verilmekte,
davanın bütün aşamalarına katılımı sağlanarak sonuca gidilmektedir. Tazminatla
ilgi olarak uluslararası yargılama yapan başka bir yargı mercide
bulunmadığından, AİHM’nin tazminata da karar vermesi yapısına göre yerindedir.
Bireysel başvuruyu uygulayan Avrupa ülkelerinin bir kısmının mevzuatında
tazminat verilmesi hususu hiç düzenlenmemiş, tazminat verilmesi kabul edilen
ülkelerin uygulamalarında ise çok özel durumlara ilişkin, sınırlı sayıda
tazminat verilmesi örnekleri bulunmaktadır.
Tazminat verilmesi
yönünden, usulü, uygulanması ve yapısı farklı, uluslararası mahkeme olan AİHM
içtihatlarının örnek alınması yerine, bireysel başvuruda başarılı olduğu
bilinen Avrupa’daki ulusal mahkemelerin uygulamalarının esas alınması daha
yerinde olacaktır.
6216 sayılı Kanun’un
“Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
“Bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi halinde, başvurunun
bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığı’na gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli
gördüğü hallerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir.” şeklinde
düzenlenmiştir.
Bireysel başvurularda
başvurucunun (davacının) karşı tarafı (davalısı) bulunmamaktadır. Maddeye göre
Adalet Bakanlığı davanın tarafı değil sadece bildirim yapılan muhatabıdır.
Gerekli görürse, savunma değil, görüşünü yazılı olarak bildirebilir.
Değiştirilen, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 71. maddesine göre, Anayasa
Mahkemesi karar vermek için Adalet Bakanlığı’nın görüşünü beklemek zorunda değildir.
Tazminata neden olan olayın muhatabı başka bir kamu kurumu olduğundan, gerçekte
Adalet Bakanlığı tazminat davasının tarafı da olamaz. Tazminat
davası ile ilgili olarak uluslararası veya ulusal hiçbir usul ve maddi hukuk
kuralı dikkate alınmayıp, taraf teşkili tamamlanmadan, karşı tarafa (davalıya)
tebligat yapılmadan savunma ve delilleri alınmadan, tazminata karar verilmesi,
hüküm fıkrasında bulunması zorunlu hususların varlığının gözetilmemesi, kararın
ikinci derecede incelenmesinin ortadan kaldırılması doğru olmadığından, olayda
adil yargılanma hakkının varlığından söz edilemez.
6216 sayılı Kanun’un
“Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre, “Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesi’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde, mümkünse dosya üzerinden karar verir.” denilmektedir.
Kuraldaki “başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir” kısmı,
mahkemeye çok özel hallerde, istisnai olarak kullanılması maksadıyla verilmiş,
ihtiyari bir yetkidir. Uygulamada mahkemece bu yetki, istek varsa, ihlal tespit
edilen neredeyse her davada manevi tazminat, yargılamanın hiçbir kuralına
uyulmadan isteğe bağlı olarak bazen maddi tazminat verilmesi şeklinde
kullanılmaktadır.
Bireysel başvuru, şahısların kişisel haklarının tek tek tespit
edilerek, kendilerine teslim edilmesi yeri değildir. Esasen Anayasa
Mahkemesi’nce varsa ihlalin tespit edilmesiyle yetinilmesi, tazminat konusunda
başvurucuya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilmesi, görevli genel
mahkemesince usulüne uygun taraf teşkili sağlanması, yargılama yapılarak sonuca
gidilmesi, taraflara ikinci derece inceleme yapılmasını isteme hakkı tanınması
gerekir. Böyle bir tercih yapılması halinde başvurucunun da herhangi bir kaybı
söz konusu olmayacaktır.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edilmesinden dolayı maddi tazminat ödenmesine ilişkin çoğunluğun görüşüne
katılmıyorum.