TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN ŞİMŞEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1602)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan ŞİMŞEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Umut ALKAÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihalenin feshi talebiyle açılan davada, esasa
ilişkin itirazların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında değerlendirilmemesi
nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 15/2/2013 tarihinde İstanbul 6. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/1/2015 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular 25/5/2015 tarihinde
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6.
Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/8/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu aleyhine, kefil olduğu bir borçtan dolayı Edirne 2. İcra Müdürlüğünün
E.2008/6962 sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmış; başvurucuya ait
taşınmaz, ihale yoluyla 15/2/2011 tarihinde
satılmıştır.
9.
Başvurucu, tahliye emrinin 21/3/2011 tarihinde
kendisine tebliği üzerine ihaleden haberdar olduğunu, satış ilanının daha önce
ikamet etmediği bir adrese gönderildiğini, bu nedenle ihalenin usulsüz olduğunu
ileri sürerek Edirne İcra Hukuk Mahkemesinde ihalenin feshi davası açmıştır.
10.
Mahkeme 5/5/2011 tarihli ve E.2011/145, K.2011/289
sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
Dava ve cevap dilekçeleri, taraf beyanları, Edirne 2. icra
müdürlüğünün 2008/6962 Esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamından;
alacaklının İlyas Öztürk, borçlunun Hasan Şimşek ve arkadaşları olduğu, örnek
10 ödeme emrinin davacı borçluya 25/11/2008 tarihinde tebliğ edilerek takibin
kesinleştiği, tebligatın usulüne uygun olduğu, davacı borçlunun taşınır ve
taşınmaz mallarının haczedildiği, hacizli Edirne ili Merkez ilçesi Kavgaz mahallesi 1765 ada 4 parsel sayılı taşınmazın E blok
5 numaralı bağımsız bölümüne icra müdürlüğünce kıymet taktirinin yapıldığı,
satış ilanının davacı borçluya 7/1/2011 tarihinde aynı adrese tebliğ edildiği,
tebligatın usulüne uygun olduğu, satış ilanının ayrıca divanhaneye asılarak ve
gazetede ilan edildiği, ilk satış günü olan 15/2/2011 günü 60.000,00-TL bedelle
Tufan Filiz'e ihale edildiği, ihalenin feshini isteme süresinin ihale
tarihinden başlayacağı (Y.12.H.D. 19/11/2000 t. 15361-17005 E.K. sayılı
kararı), davanın 7 günlük süresinde olmadığı, ihalenin kesinleşerek tapu
sicilinde devir işleminin yapıldığı, alıcının 8/3/2011 tarihinde taşınmazın
tahliye edilerek tarafına boş olarak teslimini talep ettiği, davacı borçluya
tahliye emrinin gönderildiği, satış ilanının bilirkişi raporuna tamamen uygun
olduğu, davacının davasının süresinde olmadığı, satış ilanının usul ve yasaya
uygun olduğu, böylelikle yapılan ihalenin İİK.nun
129. maddesine uygun olarak yapıldığı anlaşıldığından açılan davanın reddine
karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
11.
Karar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 30/5/2012 tarihli
ve E.2012/12600, K.2012/18523 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“…
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları
belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan
temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun mahkeme kararının İİK.nun 366. ve HUMK.nun 438. maddeleri uyarınca ONANMASINA,
...”
12.
Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 17/12/2012
tarihli ve E.2012/23888, K.2012/38332 sayılı ilamıyla reddedilmiş ve hüküm aynı
tarihte kesinleşmiştir.
13. Yargıtay
ilamı başvurucuya 18/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucu 15/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14.
Bu arada satış ilanına ilişkin evrakın usulüne uygun tebliğ edilmediği
gerekçesiyle ilgili tebligat memuru ve mahalle muhtarı hakkında Edirne 2. Sulh
Ceza Mahkemesinde dava açılmış; Mahkeme 7/11/2012
tarihli ve E.2011/837, K.2012/1013 sayılı kararı ile tebligat memurununun, görevi kötüye kullanmak suçundan 5 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
katılanın borcundan dolayı haczedilerek kıymet taktiri
yapılan taşınmazı ile ilgili satış ilanının tebliği için çıkarılan adrese daha
önce aynı mahalde dağıtım işi yapan posta görevlisi sanık R.F’nin
bu defa çıkarılan tebligatı aynı işyerinde çalışan ve dosyada dinlenen
tanıkların şifahi beyanlarına rağmen bildirilen adrese tebligatın yapılmadığı
ve ayrıca tebligat kanunu 35 maddesine göre işlem yaptığı, bu işlemle katılanın
taşınmazının bilgisi dışında satışının gerçekleşmesine sebebiyet vererek
katılanın mağduriyetine neden olduğu ve bu eylemi ile görevi kötüye kullanmak
suçunu işlediği
…”
15.
Ceza Mahkemesi kararı, itiraz edilmeksizin 29/11/2012
tarihinde kesinleşmiştir.
B. İlgili
Hukuk
16. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun
(İİK) 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İcra dairelerince yapılacak tebliğler yazı ile ve Tebligat
Kanunu hükümlerine göre olur. Bu tebliğler makbuz karşılığında doğrudan doğruya
tevdi suretiyle de yapılabilir.”
17.
2004 sayılı İİK’nın olay tarihinde yürürlükte olan
127. maddesi şöyledir:
“İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın
tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu
adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde ayrıca adres
tahkiki yapılmaz, gazetedeki satış ilanı tebligat yerine geçer.”
18.
2004 sayılı İİK’nın 134. maddesinin ikinci ve altıncı
fıkraları şöyledir:
“İhalenin feshini, Borçlar Kanununun 226 ncı
maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız
satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek
suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla
icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde
isteyebilirler. İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden
muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul
edilir. İhalenin feshi talebi üzerine icra mahkemesi talep tarihinden itibaren
yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmeseler bile icap eden kararı
verir. Talebin reddine karar verilmesi halinde icra mahkemesi davacıyı feshi
istenilen ihale bedelinin yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. (Ek cümle: 17/7/2003-4949/38 md.) Ancak işin esasına girilmemesi nedeniyle
talebin reddi hâlinde para cezasına hükmolunamaz.”
…
“Satış ilanı tebliğ edilmemiş veya satılan malın esaslı
vasıflarındaki hataya veya ihalede fesada bilahare vakıf olunmuşsa şikâyet
müddeti ıttıla tarihinden başlar. Şu kadar ki, bu müddet ihaleden itibaren bir
seneyi geçemez.”
19. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde
yapılır.
20. 7201
sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte olan 35. maddesi şöyledir:
“Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre
tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği
yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki
tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve yeni
adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın
bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ
tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba
yapılmış sayılır.
Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, taraflar arasında
yapılan, imzası resmi merciler önünde ikrar olunmuş sözleşmelerde belirtilen
adresler ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar
sicillerine verilen en son adreslerdeki değişiklikler hakkında da bu madde
hükümleri uygulanır.”
21.
Bakanlar Kurulunun 20/8/1959 tarihli ve 4/12059 sayılı
Kararnamesi ile yayımlanan Tebligat Tüzüğü’nün 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa kendi müracaatı, diğer
alakalıların bildirmesi, mevcut vesaik, tahkikat veya sair suretlerle bilinen
en son adresinde yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22.
Mahkemenin 19/11/2015 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvurucunun 15/2/2013 tarihli ve 2013/1602 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23.
Başvurucu, kefil olduğu bir borçtan dolayı aleyhine yapılan icra takibinde
taşınmazının ihaleyle 15/2/2011 tarihinde satıldığını,
tahliye emrinin kendisine tebliği üzerine satıştan haberdar olduğunu, ödeme
emrinin 25/11/2008 tarihinde “Ayşekadın Karayolu üzeri No.17/8 Edirne”
adresinde, kıymet takdir raporunun 19/4/2010 tarihinde “Şükrüpaşa
Mah. Örenkent Sitesi E Blok D.5 Edirne” adresinde
tebliğ edildiğini, açık artırma ilanına ilişkin evrakın ise 7/1/2011 tarihinde
“Ayşekadın Karayolu üzeri No.17/8 Edirne” adresinde
7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre tebliğ edildiğini, ödeme emrinin ve
açık artırma ilanının tebliğ edildiği adreste daha önce hiç oturmadığını, bu
adrese çıkarılan tebligat evrakının kendisi, belirtilen adreste bulunmaması
nedeniyle iade edildiğini ancak iadenin hemen akabinde 7201 sayılı Kanun’un 35.
maddesine göre tebliğ işleminin gerçekleştirildiğini; barkot sorgulamasından
tebligatların 19 saniye arayla yapıldığının anlaşıldığını oysa tebligatın
dosyada bilinen en son adresine yapılması gerektiğini, bu adresin ise kıymet
takdiri raporunun tebliğ edildiği adres olduğunu, tahliye emrinin tebliği
üzerine evinin satıldığını öğrendiğini belirtmiştir. Ayrıca
haberi olmadan alacaklılar tarafından kötü niyetli olarak usulsüz tebligatlarla
evinin satışının amaçlandığını; Mahkeme ve Yargıtayın,
kendisinin dosyaya sunduğu dilekçelerde belirttiği iddiaları değerlendirmeden
hatalı ve eksik inceleme yaptığını, Yargıtayın kendi yerleşik
içtihatlarına aykırı karar vererek hükmü onadığını, usulsüz tebligatlarla
evinin haksız bir şekilde satıldığını bu açıdan zarara uğradığını belirterek
Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24.
Başvuru formunda, Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16 ). Başvurucunun bu
yöndeki iddialarının özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.
Yine başvurucu dilekçesinde, dava dosyasında ileri sürdüğü beyan ve delillere
göre tebligatın usulsüzlüğünün ortada olduğunu ancak Mahkeme ve Yargıtayın bu hususları göz önüne almadan karar verdiğini,
bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Bu sebeple
başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddiası başlığı altında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25.
Başvurucu; Mahkeme ve Yargıtayın, yargılama sırasında
ileri sürdüğü itirazlarını karar gerekçelerinde değerlendirmediğini belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26.
Başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
27.
Başvurucu, 7201 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre, bilinen en son adresinin
kıymet takdiri raporunun tebliğ edildiği adres olduğunu ancak icra dosyası
kapsamında satış ilanına ilişkin tebligatın, ödeme emrinin tebliğ edildiği
adrese gönderildiğini ve bu adreste aynı Kanun’un 35. maddesine göre tebliğ
işleminin gerçekleştirildiğini, yapılan işlemin Kanun’un emredici hükümlerine
açıkça aykırı olduğunu, İİK’nın 134. maddesine göre,
satış ilanının usulüne uygun tebliğ edilmemesi durumunda şikâyet süresinin
öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağını; ihaleyi, tahliye emrinin
tebliğ edildiği 21/3/2011 tarihinde öğrendiğini,
dolayısıyla davayı süresinde açtığını, ancak Mahkeme ve Yargıtayın
bu iddialarını değerlendirmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28.
Bakanlık görüşünde, yargılama sürecindeki olaylar anlatılarak başvurucuya ait
taşınmazın satışına ilişkin ihaleyle ilgili yapılan tebligatın geçerli olmaması
nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlali konusundaki
değerlendirmenin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
29.
Başvurucunun temel iddiasının, yargılama aşamasında ileri sürülen ve esasa
etkili olduğu belirtilen hususların Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararında
karşılanmadığına ilişkin olması nedeniyle başvuru, gerekçeli karar hakkı
yönünden incelenecektir.
30.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31.
Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
32.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
33. Anılan
kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil
yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri; dava konusu maddi olay
ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca
varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde
gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe
gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
34.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve
savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden
olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar
gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk
derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanması uygundur. Bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından
önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
35.
Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o
dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini
anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş,
hükmün hangi nedenle karardaki içerik ve kapsamda verildiğini gösteren,
ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe
bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24). Mahkemenin davanın sonucuna
etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya
savunmaların cevapsız bırakılması, gerekçeli karar hakkı kapsamında adil
yargılanma hakkının ihlaline neden olabilir (Nurten
Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 43).
36.
Delillerin kabul edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre millî
mahkemelerce değerlendirilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yargılama
sürecini bütün olarak dikkate alır. Bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da
dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp
yapılmadığını inceler (Schuler-Zgraggen /İsviçre, B. No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).
37.
Somut olayda başvurucu, aleyhine başlatılan icra takibi kapsamında, satış
ilanının usulüne uygun olarak bilinen en son adresine tebliğ edilmediğini,
ihaleyi öğrendiği tarihe göre davayı süresinde açtığını belirterek İcra
Mahkemesinden ihalenin feshini talep etmiş; Mahkemenin ise satış ilanının
usulüne uygun olarak başvurucuya tebliğ edildiğini, ihale tarihine göre davanın
süresinde açılmadığını belirterek davayı reddettiği anlaşılmıştır. Yargıtay, Derece Mahkemesi
kararına atıf yapmak suretiyle hükmü onamış ve başvurucunun karar düzeltme
talebini reddetmiştir.
38.
2004 sayılı İİK’nın 21. maddesinde, icra dairelerince
yapılacak tebliğlerin yazı ile ve 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre
yapılacağı; 7201 sayılı Kanun’un 10.
maddesinde tebligatın muhatap şahsın bilinen en son adresinde yapılacağı;
Tebligat Tüzüğü’nün 13. maddesinde ise tebligatın dosyadaki mevcut belgeler,
yapılacak araştırma ve diğer suretlerle bilinen en son adreste yapılması
gerektiği hususu düzenlenmiştir. Nitekim Yargıtay
içtihatlarında istikrarlı olarak tebligatın, tebliğ yapılacak şahsın en son
adresinde yapılacağı, yeni adres tespit edildiği takdirde muhataba daha önce
usulüne uygun tebligat yapılmış olsa bile bu adresin geçerliliğini yitireceği,
sonraki tebligatların en son yapılan tebligat adresine çıkarılması gerektiği
vurgulanmıştır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/7/2010
tarihli ve E.2009/2529, K.2010/8245 sayılı ilamı; Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin
12/10/2009 tarihli ve E.2009/10136, K.2009/18684 sayılı ilamı; Yargıtay 3.
Hukuk Dairesinin 31/3/2008 tarihli ve E.2008/3841, K.2008/5584 sayılı ilamı).
39.
Yine İİK’nın 127. maddesinde; satış ilanının borçluya
tebliğ edilmesinin zorunlu olduğu, aynı Kanun’un 134. maddesinde satış ilanının
ilgiliye tebliğ edilmemesi hâlinde ihalenin öğrenildiği tarihte dava açma
süresinin başlayacağı hüküm altına alınmıştır.
40.
Başvuru konusu olayda; Edirne 2. İcra Müdürlüğünün E.2008/6962 sayılı takip
dosyasında ödeme emrinin başvurucuya 25/11/2008
tarihinde “Ayşekadın Karayolu üzeri No.17/8 Edirne" adresinde, kıymet
takdir raporunun 19/4/2010 tarihinde “Şükrüpaşa Mah. Örenkent Sitesi E Blok D.5 Edirne” adresinde tebliğ
edildiği; açık artırma ilanına ilişkin evrakın, başvurucuya daha önce ödeme
emrinin tebliğ edildiği “Ayşekadın Karayolu üzeri No.17/8 Edirne” adresine tebliğe çıkarıldığı,
başvurucunun bu adreste bulunmaması üzerine 7/1/2011 tarihinde tebligat iade
edilerek aynı tarihte aynı adreste 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre
tebligat işleminin gerçekleştirildiği, tahliye emrinin ise 16/3/2011 tarihinde
“Şükrüpaşa Mah. Örenkent
Sitesi E Blok D.5 Edirne” adresinde
başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
41.
Bununla birlikte başvurucuya satış ilanının tebliği için çıkarılan evrakın,
başvurucunun adreste bulunmaması nedeniyle iade edildiği ancak iade edilen
evrak henüz merciine dönmeden aynı anda 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre
tebliğ işleminin gerçekleştirildiği; iki işlem arasında çok kısa bir zaman olduğu,
tebligatın usulsüz olduğu iddiasıyla ilgili tebligat memuru hakkında ceza
davası açıldığı ve görevi kötüye kullanmak suçundan ceza verilerek hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
42. Başvurucunun
yargılama sırasında ileri sürdüğü 7201 sayılı Kanun’un 10. maddesi bağlamında;
icra dosyasındaki bilinen en son adresinin kıymet takdiri raporunun tebliğ
edildiği “Şükrüpaşa Mah. Örenkent
Sitesi E Blok D.5 Edirne” adresi
olduğu, bilinen en son adresine satış ilanına ilişkin tebligat evrakının
çıkarılması gerektiği hâlde daha önce ödeme emrinin tebliğ edildiği ve hiç
oturmadığı adreste aynı Kanun’un 35. maddesine göre yapılan tebligat işleminin
usulsüz olduğu, İİK’nın 134. maddesine göre, tahliye
emrinin tebliğ edildiği 21/3/2011 tarihinde ihaleden
haberdar olduğu, bu tarihe göre davayı süresinde açtığına ilişkin ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren ve uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan
itirazların Mahkeme kararı ve bu karara atıf yapılmak suretiyle verilen
Yargıtay onama ve karar düzeltme ilamlarında değerlendirilmediği, ileri sürülen
iddialar karşılanacak şekilde, açık Kanun hükümleri ve önceki Yargıtay
uygulamalarına uygun hangi gerekçelerle karar verildiğinin Mahkeme ve Temyiz
mercii tarafından mevzuat sınırları içerisinde makul ve kabul edilebilir ölçüde
ortaya konulmadığı görülmüştür.
43.
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44.
Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin ortadan
kaldırılmasını ve 100.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata karar
verilmesini talep etmiştir.
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
46. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma
hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden
kaynaklandığı ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan kaldırılmasında
hukuki yarar bulunduğu için 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
47.
Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de mevcut başvuruda
Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olduğundan başvurucunun bu
yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki
belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun, gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun tazminata
ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden
yargılama yapmak üzere Edirne İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine
19/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.