TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CAVİD AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4524)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Cavid AYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat OĞAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumunca (SGK) uygulanan cezai
şartın (işlem) iptali için açılan davada, cezai şart uygulanmasına dayanak olan
bilgi ve belgelerin dava açılmadan önce temin edilememesi nedeniyle savunma
imkânının kısıtlanması, dava konusu işlemin dayanağı olan sözleşme maddesinden
farklı bir maddeye dayanılarak hüküm kurulması ve duruşmada dinlenen tanık
beyanları dikkate alınmaksızın davanın reddedilmesi nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/6/2013 tarihinde Eskişehir 4. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş,
başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın
25/11/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ile SGK arasında, SGK kapsamındaki kişilerin Türk
Eczacıları Birliği üyesi eczanelerden ilaç teminine ilişkin eczane protokolü
bulunmaktadır.
8. Anılan protokolün 6.3.3. maddesine göre eczanelerce fatura
edilen reçetelerde bulunması gereken reçete muhteviyatı ilaçların reçete
sahibine ya da yakınına teslim edildiğine ilişkin imzanın, reçete sahibine veya
ilaçların teslim edildiği yakınına ait olmadığının tespiti hâlinde SGK’nın ilgili eczane hakkında cezai şart uygulama yetkisi
mevcut olup bu kapsamda başvurucu tarafından SGK’ya
fatura edilen 38 hastaya ait 79 reçetede, bahsedilen durumların tespit edildiği
gerekçesiyle Eskişehir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Sağlık Sosyal Güvenlik
Merkezi tarafından başvurucu hakkında protokolün anılan hükmüne dayanılarak
cezai şart uygulanmıştır.
9. Başvurucu, bu işleme karşı iptal davası açmış, aynı tarihte
Eskişehir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne itiraz başvurusunda bulunarak cezaya
dayanak reçetelerin kimlere ait olduğu, tutarları ve tarihleri ile ilgili bilgi
talebinde bulunmuştur. Başvurucunun bu talebi anılan kurum tarafından
reddedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından açılan davaya bakan Eskişehir 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi, yargılama sürecinde bilirkişi incelemesi yaptırıp tanık
ifadelerine başvurduktan sonra 3/5/2012 tarihli ve E.2011/214, K.2012/220
sayılı kararla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Dava,
esasen taraflar arasındaki protokolün sözleşmeye aykırı olarak cezai şart
tahakkuk ettirilmek suretiyle ihlal edildiği iddiası ile açılmış menfi tespit
ve bilahare istirdada ilişkindir.
Taraflar
arasındaki sözleşmenin 6.3.3. maddesi “Eczanenin kuruma fatura ettiği reçetelerde
bulunması gerekli ve reçete muhteviyatı ilaçların reçete sahibine ya da
yakınına teslim edildiğine ilişkin imzanın, reçete sahibine veya ilaçların
teslim edildiği yakınına ait olmadığının tespit edilmesi hâlinde reçete
bedelinin beş katı tutarında cezai şart uygulanarak eczacı yazılı olarak
uyarılır, tekrarı hâlinde reçete bedelinin 5 katı tutarında cezai şart
uygulanarak sözleşme feshedilir ve bir ay süre ile sözleşme yapılamaz.” hükmünü
amirdir.
Yine
6.2.3 maddesinde ise “Eczane protokolünün 3.2.3 maddesine göre ilacı alan
kişinin reçete sahibi olması gerekli olmamakla birlikte hasta yakını, birinci
dereceden yakını harici olan kişilerden TC kimlik
numarası alınması veya ibraz edilen belgenin numarasının alınmasının yeterli
olacağı ...” hükmü mevcuttur.
İhtilaf
bu maddelerin ihlal edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
Deliller
toplandıktan sonra dosyada 3'lü bilirkişi kurulundan rapor alınmıştır.
Bilirkişi
kurulu raporlarının sonuç bölümünde; her ne kadar muhakkik raporunda dava
dilekçesinde belirtilen reçetelerle ilgili olarak ilaç alan kişilerin imza
inkarında bulundukları ve TC kimlik numaralarının alınmadığı vakıa ise de;
protokol ile davacı eczacıya ilaç alan kişilerin kimlik bilgilerinin sorgulanması
görevinin verilmesinin yasalara aykırı olduğunu, protokol hükümlerinin yasalara
aykırı olamayacağı gerekçesiyle bu kapsamda protokol hükümlerinin ihlal edilmiş
sayılamayacağı ifade edilmiştir.
Protokol
hükümleri taraflar arasında sözleşme serbestisi ilkesine uygun olarak
oluşturulmuştur. Sözleşme hükümleri yasa ve ahlaka aykırı olmadığına göre,
taraflar arasındaki ihtilafta öncelikle uygulanmalıdır.
Dosya
kapsamına göre davaya konu edilen reçetelerde belirtilen ilaçları alan
kişilerle ilgili sözleşmede ifade edildiği şekilde kimlik tespiti ya da
belirlenmesi yapılmadan davacı tarafından ilaç verildiği belirlenmiş
olduğundan; protokol hükümleri ihlal edilmiştir ve davalının sözleşmeye göre
yapmış olduğu uygulama yerindedir. Dava bu nedenle reddedilmiştir.”
11. Başvurucu tarafından temyiz edilen bu karar, Yargıtay 13.
Hukuk Dairesinin 14/11/2012 tarihli ve E.2012/17023, K.2012/25479 sayılı
ilamıyla onanmıştır.
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 13/5/2013
tarihli ve E.2013/5116, K.2013/12133 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
13. Karar 18/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 26/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14.
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili hükümleri şöyledir:
“Dava
dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
…
f)
İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.”
15.
6100 sayılı Kanun’un 121. maddesi şöyledir:
“Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin
asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir
fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek,
mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de
bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması
zorunludur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 19/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 26/6/2013 tarihli ve 2013/4524 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, SGK kapsamındaki kişilere ilaç temini konusunda
SGK ile protokol imzaladığını, reçetelerin teslim edildiği kişilerin kimliğinin
tespitine ilişkin hususlara uymayarak protokole aykırı davrandığı gerekçesiyle
Eskişehir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi
tarafından hakkında ceza uygulandığını; idareden talep etmesine karşın cezai
işleme konu olan reçetelerin kimlere ait olduğunun, tutarların ve tarihlerinin
kendisine bildirilmediğini, bu yüzden araştırma yapma ve kendini savunma imkânı
bulamadığını, hakkında ceza uygulanmasına dayanak olan muhakkik raporunda
ifadesi bulunan tanıklardan bir kısmının Mahkemede lehe ifade verdiklerini, bu
durumun, muhakkik tarafından ifade alma işleminin usulüne uygun yapılmadığını
gösterdiğini, uygulanan cezai şartın hukuka aykırı olduğunun duruşmada dinlenen
tanık beyanlarıyla ortaya çıkmasına rağmen bu beyanlar dikkate alınmadan karar
verildiğini; idarenin, protokolün 6.6.3. maddesi gereği ceza uygulamasına
karşın Mahkemenin, hükmünü protokolün 3.2.3. maddesine göre tesis ettiğini, bu
durum önceden bilinemediği için bu hususun ayrıca dava konusu yapılamadığını
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekindeki belgelere göre başvurucunun
iddialarının; hakkında uygulanan cezai şarta ilişkin bilgi ve belgelerin davalı
kurum tarafından dava açılmadan önce kendisine verilmemesi nedeniyle cezai
şartın iptali için açtığı davada iddia ve savunmalarını yeterince sunma imkânı
bulamadığına, Mahkemece dava konusu işlemin dayanağı olan sözleşme maddesinden
farklı bir maddeye göre hüküm kurulduğuna ve duruşmada dinlenen tanık
beyanlarına göre hakkında uygulanan işlemin hukuka aykırı olduğu ortaya
çıkmasına rağmen bu tanık beyanları dikkate alınmadan davasının haksız biçimde
reddedildiğine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan ihlal
iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesi ve
gerekçeli karar hakkı yönünden değerlendirilmiştir.
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
20. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
23. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı
ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı,
Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” hükmüyle mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük
olarak düzenlenmiştir.
24. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte ileri sürülen iddialardan biri
kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu
hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın
hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa
bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).
25. Başvuru konusu olayda başvurucu, hakkında uygulanan cezai
şarta ilişkin bilgi ve belgelerin davalı kurum tarafından dava açılmadan önce
kendisine verilmediğini, bu nedenle cezai şartın iptali için açtığı davada
iddia ve savunmalarını yeterince sunma imkânı bulamadığını ileri sürmektedir.
26. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan silahların
eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra
medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve
idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
27. 6100 sayılı Kanun’un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(f) bendi gereğince davacı, iddia ettiği vakıalara ilişkin delillerini dava
dilekçesinde belirtmek, elinde bulunan belgeleri dava açarken dava dilekçesine
eklemek zorundadır. Bununla birlikte anılan Kanun’un 121. maddesine göre
davacının, dava dilekçesinde delil olarak bildirdiği ancak başka yerlerde
bulunmaları nedeniyle temin edemediği belge ve dosyalar için de bunların
bulunabilmesini sağlayıcı açıklamayı yapmak suretiyle belge ve dosyaların
ilgili yerlerden getirtilmesini mahkemeden talep etmesi mümkündür.
28. Somut olay açısından başvurucunun, hakkında uygulanan cezai
şarta ilişkin tüm bilgi ve belgelere ulaşamaması hâlinde bu işlemin iptali için
açtığı davada iddia ve savunmalarını makul bir şekilde Mahkeme önünde dile
getirme fırsatına sahip olamayacağından bu durum silahların eşitliği ilkesi
açısından sorun teşkil edebilir. Ancak başvurucu dava sırasında bu bilgi ve
belgelere vakıf olup savunma ve delillerini Mahkemeye sunma imkânını elde
etmişse silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği söylenemez.
29. Başvuru dosyasındaki belgelerden; başvurucunun, davalı
kurumca kendisine verilmeyen cezai işleme ilişkin belgelerin ilgili yerlerden
getirtilmesini Mahkemeden talep edip etmediği tespit edilememekle birlikte söz
konusu belgelerin İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında dosya
kapsamına alınıp incelendiği, bilirkişi raporunda bu belgelerin
değerlendirildiği, işlemin dayanağı olan soruşturma raporunda ismi geçen kişi
ve olaylar hakkında başvurucunun bildirdiği tanıkların duruşmada dinlendikleri
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla dava konusu işlemle ilgili bilgi ve belgelere
başvurucunun en geç davasını açtıktan sonra ulaştığı, bunlara karşı delillerini
ve iddialarını sunma, tanıklarını bildirme olanağı bulduğu tespit edildiğinden
başvuru konusu yargılamada silahların eşitliği ilkesi yönünden bir ihlalin
olmadığı sonucuna varılmıştır.
30. Başvurucu ayrıca davalı idarenin, protokolün 6.6.3. maddesi
gereği ceza uygulamasına karşın Mahkemenin, hükmünü protokolün 3.2.3. maddesine
göre tesis ettiğini, bu durumu önceden bilemediği için bu hususu dava konusu
yapamadığını ileri sürmüş ise de Mahkemenin, gerekçeli kararında protokolün
anılan maddelerine ayrı ayrı yer vererek “İhtilaf
bu maddelerin ihlal edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.”
yönündeki bir tespitle konuyu değerlendirdiği, “Protokol
hükümleri ihlal edilmiştir.” şeklinde gerekçe belirtmek suretiyle
protokolün 3.2.3. maddesinin yanı sıra cezai işlemin dayanağı olan 6.6.3.
maddesini hükme dayanak yaptığı anlaşılmaktadır (bkz. § 10). Bu nedenle
Mahkemenin, dava konusu işlemde gösterilenden farklı bir sözleşme maddesine
göre hüküm kurduğu iddiasının bir dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
31.
Öte yandan başvurucu, hakkında ceza uygulanmasına dayanak muhakkik raporunda
ifadesi bulunan tanıklardan bir kısmının Mahkemede lehe ifade verdiklerini, bu
durumun muhakkik tarafından ifade alma işleminin usulüne uygun yapılmadığını
gösterdiğini, duruşmada dinlenen tanık beyanlarına göre hakkında uygulanan
işlemin hukuka aykırı olduğu ortaya çıkmasına rağmen Mahkemece bu tanık
beyanları dikkate alınmadan davasının haksız biçimde reddedildiğini belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir (Yüksel
Hançer, B. No:2013/2116, 23/1/2014, § 19).
33. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme
yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu
yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel
anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak
hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de
dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların
tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya
hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi
gerekir. (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında ilgili kurum
tarafından uygulanan cezai şartın sadece duruşmada beyanı alınan şahısların
ifadelerine dayanmadığı, işlemin dayanağı olan soruşturma raporunda, duruşmada
dinlenilenler dışında başka reçete sahiplerinin de ifadelerinin bulunduğu,
Mahkemece bilirkişi raporundaki görüşe neden itibar edilmediği açıklanıp diğer
deliller incelenerek “Dosya kapsamına göre
davaya konu edilen reçetelerde belirtilen ilaçları alan kişilerle ilgili
sözleşmede ifade edildiği şekilde kimlik tespiti ya da belirlenmesi yapılmadan
davacı tarafından ilaç verildiği belirlenmiş olduğundan; protokol hükümleri
ihlal edilmiştir ve davalının sözleşmeye göre yapmış olduğu uygulama yerindedir.”
şeklindeki gerekçeyle ulaşılan kanaat doğrultusunda davanın
reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin açık ve
görünür bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir. Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Celal
Mümtaz AKINCI’nın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
19/11/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucu,
SGK ile yaptığı protokol hükümlerine göre SGK kapsamına giren kişilere ilaç
temin etmekte iken, protokolün 6.3.3. hükmüne göre ilaçların reçete sahibine ya
da yakınına teslimine ilişkin imzanın reçete sahibine veya yakınına ait
olmadığının tespiti halinde SGK ‘nın ilgili eczaneye
cezai şart uygulaması kapsamında, kuruma fatura edilen 38 hastaya ait 79
reçetede imza usulsüzlüğü olduğundan bahisle SGK reçete tutarlarının beş katı
miktarda 37.356,45 TL cezai şart uygulanması üzerine yasal yollara
başvurduğunu, bu esnada talep etmesine rağmen SGK tarafından cezai işleme konu
reçetelerin kimlere ait olduğunun, tutarlarının ve tarihlerinin kendisine
bildirilmediğini, bu yüzden araştırma, iddiasını ispatlama, kendisini savunma
imkanı bulamadığını, duruşmada dinlenen bir kısım tanık beyanlarının SGK
muhakkiki raporunda geçen iddiaları yalanladığını, duruşmada dinlenen tanık
beyanlarının ve alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığını idarenin
protokolün 6.3.3. hükmüne göre ceza uygulamasına karşın mahkemenin 3.2.3.
hükmüne göre karar verdiğini, Adil yargılanma hakkı çerçevesinde mahkemeye
erişim ve gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Adil
yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı,
bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Hukuki konularda mahkemelerde dava açma hakkı
anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı "mahkemeye gitme hakkı"nı
da kapsamaktadır (Hüseyin Sezen, B. No:2013/1793, 18/9/2014, § 47). Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü”
ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili
erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını
ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili
fırsatlara sahip olması gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki
belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye
erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar
verilmektedir (Hüseyin Gönel, B. No: 2013/2491,
17/7/2014, § 35).
Yukarıdaki
tespitten sonra başvurucunun dava açmadan önce ve dava açtığı esnada, kendisine
cezai şart uygulanmasına neden olan reçetelerin kimlere ait olduğunu,
tarihlerini, miktarlarını ve reçete arkasındaki imzanın reçete sahibine ya da
yakına ait olup olmadığını ispatlayabilmesi için reçetelerin arkalı önlü
fotokopilerine erişebilmeli idi. Kurumun reçete bilgisini vermemesi başvurucuyu
iddiasını ispatlama hakkından mahrum bırakmıştır. Başvurucu reçete
fotokopilerine erişebilseydi reçete sahiplerini ya da yakınlarını veya ilaçları
alan kişiyi mahkemede tanık olarak dinletip, kendilerinin ikrarı, olmadığı
takdirde gerekirse imza örneklerinin huzurda alınmasını temin ile reçete
arkasındaki imzanın ilaçları alan kişiye ait olup olmadığını ispat imkanına
kavuşabilirdi. Kurum muhakkiki tarafından hazırlanan tek taraflı bir rapor
üzerine başvurucuya cezai şart uygulandığı göz önüne alındığında başvurucunun
yaptırım uygulanmasına neden olan reçetelere ulaşamaması mahkemeye erişim
hakkını ihlal etmiştir.
Ayrıca,
yargılama esnasında mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmış, ancak
mahkeme, bilirkişi raporunu dikkate almadan, SGK muhakkiki tarafından
hazırlanan tutanak ve raporu esas alarak karar vermiştir. Gerekçeli kararda
mahkeme bilirkişi raporuna neden itibar etmediğini başvurucuyu tatmin eder
şekilde açıklamamış, keza neden SGK muhakkiki raporuna itibar edilerek davanın
reddine karar verdiğini de tatmin edici bir şekilde gerekçelendirmemiştir.
Yine
dava açıldıktan sonra başvurucu yargılama esnasında ulaşabildiği reçetelerin
bir kısmının sahiplerini ve reçete sahibi yakınlarını tanık olarak
dinletebilmiştir. Bu tanıklar reçete arkasındaki imzanın kendilerine ait
olduğunu ikrar etmişler ise, çıplak gözle yapılan incelemede de imzaların bu
tanıklara ait olduğu anlaşılabiliyor ise bu kişilere ait reçeteler yönünden
kısmen de olsa kurumun cezai şart uygulamasının iptal edilip edilmemesi
hususları değerlendirilmemiş, tartışılmamıştır. Keza dinlenen tanık beyanlarına
göre davanın kısmen kabulünün mümkün olup olmadığı, dinlenen tanık beyanlarına
neden itibar edilmediği değerlendirilmeden davanın tamamen reddine karar
verilmiş olması hususu da gerekçeli karar hakkının ihlali mahiyetindedir.
Sunulan
nedenlerle başvurucu yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
kanaatinde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmadım.