TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NUSRET YUMRUTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6355)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Nusret YUMRUTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Ali ÇAVUŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davada verilen karar
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 15/8/2013 tarihinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
Komisyonun 14/10/2014 tarihli kararıyla aynı başvurucuya ait 2013/6356 başvuru
numaralı dosyanın 2013/6355 numaralı dosya ile birleştirilmesine, incelemenin
2013/6355 numaralı dosya üzerinden sürdürülmesine ve belirtilen dosyanın
kapatılmasına karar verilmiştir.
4.
İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Bölüm Başkanı tarafından 19/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6.
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiştir.
Bakanlığın 15/7/2015 tarihli yazısında başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
beyan edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8.
A.M. Muhasebe Ltd. Şti.nin vergi borçlarının bu
Şirketten tahsil edilememesi üzerine Şirket ortağı olduğundan bahisle başvurucu
adına ödeme emirleri düzenlenmiştir.
9.
Başvurucu söz konusu Şirketin ortağı olmadığını ve bununla ilgili Ticaret
Mahkemesinde dava açtığını belirterek ödeme emirlerinin iptali istemiyle İzmir
4. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır.
10.
İzmir 4. Vergi Mahkemesi 12/1/2009 tarihli ve E.2009/805, K.2009/29 sayılı ve
E.2009/809, K.2009/33 sayılı kararlarıyla davaları reddetmiştir. Kararların
gerekçesi şöyledir:
“Türk Ticaret Kanununun temsil
hükümlerini taşıyan 534. maddesinde; aksi mukavelede belirtilmedikçe
şirketlerin birlikte yahut bir mümessil vasıtasıyla üçüncü şahıslara karşı
yaptıkları işlemlerden müteselsilen sorumlu oldukları
ifade edilmiştir. Bu haliyle Ticaret Sicil Memurluğunun 12.04.2007 sayılı
yazısından anlaşıldığı üzere davacının ortak olması ve müdür olarak ortaklardan
birisinin atanmaması karşısında Yasanın 534. maddesi gereği her iki ortağında
anılan şirketin kanuni temsilcisi sayılacağı yasa gereğidir.
Her ne kadar davacı tarafından, Ticaret Sicil Memurluğundaki
belgelerin geçersiz olduğu, ortak olmadığının tespiti amacıyla Karşıyaka Asliye
Ticaret Mahkemesinde dava açıldığı belirtilmiş ise de Mahkememizce 12.11.2008
günü yapılan ara karar ile anılan Mahkemeden davacının açmış olduğu davanın
neticesi sorulmuş olup Mahkemeden gelen ara kararı cevabından dosyanın
25.09.2007 tarihinden itibaren tarafların üç aylık süre içinde yenileme
talebinde bulunmaması nedeniyle “davanın açılmamış sayılmasına” karar verildiği
anlaşıldığından davacının bu iddiası yerinde görülmemiştir.
…
Bu durumda, borcun doğduğu dönemde kanuni temsilci olan
davacı adına düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerinde, Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Vergi Usul Kanunu’nun yukarıda sözü edilen
hükümlerine aykırılık görülmemiştir.”
11.
Başvurucu, kararları temyiz etmiş; daha sonra Danıştaya
verdiği dilekçesinde İzmir Asliye 1. Ticaret Mahkemesinin 30/12/2009 tarihli ve
E.2008/694, K.2009/704 sayılı kararıyla Şirket ortağı olmadığı hususunun tespit
edildiğini belirterek Vergi Mahkemesi kararlarının bozulmasını istemiştir.
12.
Danıştay Üçüncü Dairesi 27/9/2011 tarihli ve E.2009/1621, K.2011/5225 sayılı ve
E.2009/1652, K.2011/5226 sayılı kararlarıyla temyiz istemini reddetmiştir.
Kararların gerekçesi şöyledir:
“Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda
açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de
uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar
sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz
isteminin reddine ve kararın onanmasına ...”
13.
Başvurucu, karar düzeltme taleplerinde de Şirket ortağı olmadığına ilişkin
Mahkeme kararının bulunduğunu, aynı Şirket ile ilgili adına düzenlenen ödeme
emirlerine karşı açtığı ve tek hâkimli görülen davalar hakkında yaptığı itiraz
üzerine İzmir Bölge İdare Mahkemesinin kabul kararları verdiği hususlarını
ileri sürmüş ise de aynı Dairenin 4/6/2013 tarihli ve E.2012/378, K.2013/2509
sayılı ve E.2012/379, K.2013/2518 sayılı kararlarıyla bu talep reddedilmiş; söz
konusu kararlar başvurucu vekiline 18/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14.
Başvurucu 15/8/2013 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
15.
Öte yandan İzmir Asliye 1. Ticaret Mahkemesinin 30/12/2009 tarihli ve
E.2008/694, K.2009/704 sayılı -temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen- kararının
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“... Sonuç olarak davanın kabulü ile davacının davalı
şirkette ortak olmadığının tespitine ve 26/6/1997 tarihli sermaye artırımına
ilişkin şirket ortaklarınca alınan karar altındaki imzanın davacıya ait
olmadığının tespitine ve bu kararın davacı yönünden iptaline ...”
B. İlgili Hukuk
16.
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesi şöyledir:
“Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan
teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen
ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler
ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.
Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri
yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen
alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin
varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye'de bulunmayan mükelleflerin
Türkiye'deki temsilcileri hakkında da uygulanır.
Temsilciler veya
teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere
rücu edebilirler.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş
olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait
sorumluluklarını da kaldırmaz.”
17.
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait
vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi
cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i
amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan
doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer
alacakları ile; bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur.
Türk Ceza Kanununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse
tahvili hakkındaki hükümleri mahfuzdur.”
18.
Aynı Kanun’un 58. maddesinin birinci fıkrası ise şöyledir:
“Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu
olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ
tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine
bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli,
incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu
hükümleri tatbik olunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19.
Mahkemenin 19/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
15/8/2013 tarihli ve 2013/6355 numaralı bireysel başvurusu incelenerek gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20.
Başvurucu; ortağı olmadığı Şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulmasının
hukuka aykırı olduğunu, ortağı olmadığı hususunun İzmir Asliye 1. Ticaret
Mahkemesinin kesinleşen kararı ile ortaya konulduğunu, bu kararın Danıştay
tarafından dikkate alınmadığını, temyiz kararının gerekçesinde bu hususa
değinilmediğini oysa aynı karara istinaden İzmir Bölge İdare Mahkemesinin
itiraz yoluyla baktığı dosyalarda lehe karar verdiğini belirterek Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21.
Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmaması nedeniyle kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22.
Başvuru konusunun, yargılama aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili
hususların karşılanmamasına ilişkin olması nedeniyle başvuru, gerekçeli karar
hakkı yönünden incelenecektir.
23.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24.
Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların
gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
25.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26.
Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere
delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri olarak görülen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup
bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil
yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin
6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir
unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin
her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüyle mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
27.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve
savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması, bir hak ihlaline
neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
28.
Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk
derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucularca dile getirilmesine
rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvurularında başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik
somut şikâyetlerinin tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak
görülebilir (Faik Gümüş, B. No:
2012/603, 20/2/2014, § 49).
29.
Somut olayda A.M. Muhasebe Ltd. Şti.nin kaçakçılığa
iştirak ettiğinden bahisle rapor tanzim edildiği, sahte fatura kullanma ve
düzenleme fiillerine iştirak sebebi ile vergi kaybının üç katı tutarındaki
iştirak cezasının kesildiği, söz konusu cezaya ilişkin ihbarnamenin tebliğ
edildiği, tebligata rağmen herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine Şirket adına
düzenlenen ödeme emirlerinin de tebliğ edildiği, ödeme yapılmaması ve Ticaret
Sicil Memurluğunca yapılan araştırma sonucunda Şirket ortaklarının başvurucu ve
A.D. olduğunun Vergi Dairesi Müdürlüğüne bildirilmesi, Şirket üzerinde mal
varlığı tespit edilmemesi nedeniyle Şirket borçlarının tahsili amacıyla
başvurucu hakkında ödeme emirleri düzenlendiği anlaşılmıştır.
30.
Başvurucu tarafından ödeme emirlerinin kaldırılması istemiyle açılan davalarda
İlk Derece Mahkemesi, Ticaret Sicil Memurluğundaki belgelerin geçersiz olduğu
hakkında Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davada ilgili Mahkemenin
davanın açılmamış sayılmasına karar verdiğini, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanunu’nun 534. maddesi uyarınca başvurucunun kanuni temsilci
sıfatıyla borçtan sorumlu olduğu gerekçesiyle davaların reddine karar
vermiştir.
31.
Başvurucunun kararlara karşı yaptığı temyiz incelemesi devam etmekte iken İzmir
1. Asliye Ticaret Mahkemesi 30/12/2009 tarihli kararı ile başvurucunun ilgili
Şirketin ortağı olmadığı, sermaye artırımına ilişkin Şirket ortaklarınca alınan
karardaki imzanın başvurucuya ait olmadığının tespitine ve kararın başvurucu
yönünden iptaline karar vermiştir. Başvurucu bu karar üzerine temyiz
incelemesindeki dosyalarına bu durumu bildirir ek beyanlarını sunmuş; bunun
yanında aynı beyanları, miktarı itibarıyla tek hâkim sınırında bulunan ve
itiraz edilmek suretiyle İzmir Bölge İdare Mahkemesinde inceleme aşamasındaki
dosyalara da eklemiştir.
32.
Danıştay Üçüncü Dairesi, İlk Derece Mahkemesi kararına atıf yapmak suretiyle
belirtilen iddialar hakkında bir değerlendirme yapmaksızın onama kararı
vermiştir. Başvurucu karar düzeltme dilekçesinde, İzmir Bölge İdare
Mahkemesince başvurucunun Şirket ortağı olmadığı için borçtan sorumlu
tutulamayacağına ve bu nedenle ödeme emirlerinin hukuka aykırı olduğu
gerekçesiyle kaldırılmasına ilişkin kararları da sunmuş, Danıştay Üçüncü Dairesi
yine başvurucunun anılan iddialarını değerlendirmeden karar düzeltme talebinin
reddine karar vermiştir.
33.
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun başvuruya konu
yargılama devam ederken yürürlükte bulunan 49. maddesinde Danıştayın;
görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi
veya usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı ilk derece
mahkemesi kararlarını bozacağı, yine aynı Kanun’un 54. maddesinde kararın
esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması, kararda
birbirine aykırı hükümler bulunması, kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,
hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekârlığın ortaya çıkmış olması
durumlarında kararın düzeltilmesi talebinde bulunulacağı kural altına
alınmıştır (Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, § 43).
34.
Görüldüğü üzere başvurucu hakkında vergi borcu olan Şirketin ortağı olduğu
gerekçesiyle Şirketin borçlarının tahsiline ilişkin ödeme emirleri düzenlenmiş,
başvurucunun Şirket ortağı olmadığı yönünde açılan davalarda -Karşıyaka Asliye
Ticaret Mahkemesi davanın açılmamış sayılmasına karar vermiş ise de- İzmir 1.
Asliye Ticaret Mahkemesi başvurucunun Şirket ortağı olmadığı yönünde karar
vermiş, İzmir Bölge İdare Mahkemesi bu nedenlerle başvurucu hakkında düzenlenen
ve tek hâkim sınırında kaldığı için itiraz yoluyla baktığı davalar hakkında
başvurucu lehine kararlar vermiş, başvurucu bu durumu temyiz aşamasında ek
beyan ile, karar düzeltme aşamasında ise talep dilekçesinde belirtmesine karşın
Danıştay Üçüncü Dairesi temyiz ve karar düzeltme kararlarında bu iddialar
hakkında bir açıklamaya yer vermeksizin anılan talepleri reddetmiştir.
35.
Bu durumda başvurucunun Şirket ortağı olmadığı yönünde verilen İzmir 1. Asliye
Ticaret Mahkemesi kararı gerekçe gösterilerek yapılan kanun yolu taleplerindeki
iddianın ciddi olduğu ve İlk Derece Mahkemesi tarafından bu karar
değerlendirilmediği için ayrıca değerlendirilmesi gerektiği hâlde Danıştay
Üçüncü Dairesince ayrı bir değerlendirme yapılmayarak İlk Derece Mahkemesi
kararına atıf yapılmak suretiyle taleplerin reddedildiği oysa bu iddianın atıf
yapılmak suretiyle karşılanacak iddia niteliğinde olmadığı, temyiz merciince bu
iddianın açık bir şekilde kararlarında değerlendirilip karşılanmadığı
görülmektedir. Yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
37.
Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin ortadan
kaldırılması yönünde karar verilmesini talep etmektedir.
38.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
39.
Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkının
unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden
kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan
kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
40.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin İzmir 4. Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D.
198,35 harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına
19/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.