TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ SUAT ERTOSUN BAŞVURUSU (10)
|
(Başvuru Numarası: 2013/1640)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Suat ERTOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rabiya
BALKANLI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, günlük bir gazetede yer alan makalenin kişilik
haklarını zedelediği gerekçesiyle ilgili kişiler aleyhine açmış olduğu manevi
tazminat istemli davanın reddine karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 32., 36., 40., 90. ve 141. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/2/2013 tarihinde
Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 21/10/2014
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014
tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 6/11/2014
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 9/1/2015 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 27/1/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 7 yıl adli yargıda hâkimlik, 14 yıl adalet
müfettişliği, başmüfettişliği ve Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğü ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği yapmıştır.
Başvurucu halen Yargıtay 6. Ceza Dairesinde üye olarak görev yapmaktadır.
9. Ulusal düzeyde yayın yapan Radikal Gazetesi'nin 21/7/2009 tarihli nüshasında yayımlanan Hasan Celal Güzel
imzasıyla kaleme alınan “HSYK ve Ergenekon
Çetesi” başlıklı haberde, o dönemde Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu (HSYK) üyesi olan başvurucunun, Ergenekon adı verilen operasyon
kapsamında tutuklanan şüpheli ve sanıklarla olan ilişkisine değinilerek şu
ifadelere yer verilmiştir:
“... Türkiye'de yargı bağımsızlığını ve
tarafsızlığını zedeleyen, Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nın Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi olmasından ziyade, yargı organlarının teşekkülündeki
ideolojik yapılanmaların etkileridir. İşin aslı, Türkiye'de siyasetin yargıya
baskısından çok, yargının siyasete müdahalesi olmaktadır.
Şu son yargı skandalına bir bakınız: Hâkimler
Kararnamesi iki aydır HSYK'da bekliyor. 1500 hakim ve savcının tayini, HSYK'nın,
usulüne ve hukuka aykırı olarak bazı savcı ve hakimleri tayin etmek
istemesinden dolayı bekletiliyor.
HSYK, Ergenekon Çetesi savcılarını ve hakimlerini değiştirmeye çalışıyor. Ankara kulislerinde
geçen ay, bu savcı ve hakimlerin değiştirilmesi ve
Ergenekon Davası'nın kapatılması için darbenin dahi düşünüldüğü söyleniyordu.
Şimdi ise bir 'yargı darbesi' ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Ergenekon Soruşturması ve Davası ile ilgili
olan ve bir kısım HSYK üyesinin 'korsan liste' düzenleyerek değiştirmek
istedikleri savcılar ve hâkimlerin hiçbir atanma talepleri yoktur ve bunlar
hakkında hiçbir disiplin soruşturması da söz konusu olmamıştır.
Bu hukuk adamlarının değiştirilmesi demek, 2,5
senedir devam eden bu soruşturmanın ve davaların bitirilmesi demektir. HSYK
üyeleri bu gerçeği bilmiyor olabilirler mi?... Bu
takdirde aklımıza, bu üyelerden bir kısmının Ergenekon Davası ile ilişkili
olduğu ya da en azından bu dava hakkında aleyhte değer hükümlerine sahip
bulunduğu geliyor. Nitekim, HSYK üyesi Ali Suat
Ertosun'un Ergenekon zanlılarıyla yakın ilişkisi, fotoğraflarla ve buluşmalarla
gösteriliyor. Bu durumda Ertosun'un istifa etmesi gerekirken pişkinlikle
beklemesi ve diğer bazı üyelerden destek görmesi vahimdir.
Bu skandal eleştirilince HSYK bir de kalkıp
'üzüntü ve kaygısı'nı belirtiyor. Bu olan bitenleri
anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz. Sen kalk 2,5 yıldır devam eden ve
kamuoyuna mal olmuş bir davanın savcılarını ve hakimlerini
değiştirerek 'davaya dışardan müdahale et'; hem de hiç sıkılmadan bundan kaygı
duyduğunu açıkla...”
10. Başvurucu, kaleme alınan yazı vasıtasıyla kişilik
haklarına saldırıda bulunulduğunu, asılsız iddialarla karalanmak ve küçük
düşürülmek suretiyle kamuoyunun hakaret ve husumetine maruz bırakıldığını ileri
sürerek, 21/7/2010 tarihinde Ankara 13. Asliye Hukuk
Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
11. Mahkeme, 22/3/2011 tarihli
kararla “... dava
konusu yazının olayın eleştiri niteliğinde olduğu, özellikle davacının kişilik
haklarına saldırı mahiyetini taşımadığı, ... gazetedeki
yazının basın özgürlüğü kapsamında kaleme alınmış ve eleştiri sınırları
içerisinde olduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği...”
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2/7/2012 tarihli ilamıyla usul ve yasaya uygun olan hükmün
onanmasına karar vermiştir. Onama kararına karşı yapılan düzeltme başvurusu,
Yargıtay aynı dairesince 20/12/2012 tarihli kararla
reddedilmiştir. Ret kararı, başvurucuya 29/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 28/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk”
başlıklı 49. maddesinin şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille
başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/2/2013 tarihli ve 2013/1640 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu,
i. Davaya konu yazıda davalının
kendisini, görevini kötüye kullanan ve yasa dışı işler yapan, kamuoyunda
Ergenekon olarak adlandırılan silahlı terör örgütünün şüpheli ve sanıklarını
koruyan, onları soruşturan ve yargılayan savcı ve hâkimlerin görevden alınması
için çaba harcayan ve kararname çalışmalarını engelleyen ve kriz çıkaran,
ihaleleri takip eden, şüpheli, taraflı ve derin ilişkiler içerisinde bulunan
bir kişi olarak gösterdiğini,
ii. Söz
konusu yazıda Ergenekon Terör Örgütünü koruyan biri olarak yansıtılması
nedeniyle başta DHKP-C ve PKK olmak üzere terör ve çıkar amaçlı suç
örgütlerinin açık hedefi haline getirildiğini,
iii. İlk
Derece Mahkemesinin ret kararının ve Yargıtayın onama
ve karar düzeltme ilamlarının gerekçeden yoksun olduğunu,
iv. Rızası hilafına ve hukuka aykırı
şekilde çekilmiş fotoğraflarının haberde kullanılarak özel hayatına müdahalede
bulunulduğunu,
v. Söz
konusu yazıda, ifade özgürlüğünün ve eleştiri yapma hakkının sınırlarının
aşıldığını, kullanılan ifadelerin şeref ve haysiyetine saldırı niteliğinde
olduğunu, derece mahkemelerinin davalının haber ve yorum yapma özgürlüğü ile
kendisinin itibarının korunması arasındaki dengeyi sağlayamadığını ileri
sürmüş, Anayasa'nın 17., 25., 26., 28., 32., 36., 40.,
90. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve 20.000,00 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvurucu tahkir içeren sözler nedeniyle de şeref ve
itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasanın 17., 25., 26., 28., 32., 36., 40., 90. ve 141. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve
şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın
17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.
18. Mevcut davada başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal günlük gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması
gerekmektedir.
a. Genel İlkeler
i. Kişinin Manevi
Bütünlüğü
19. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
20. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Abdullah
Doğtaş, B.No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Başka bir deyişle kişisel itibarının
korunması hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması
altındadır ve şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın
yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması halinde Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 36; İlhan
Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 42).
21. AİHM, kişisel şeref ve itibara yapılan müdahaleleri
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “özel ve aile yaşamına, konuta ve haberleşmeye saygı hakkı” kenar
başlıklı 8. maddesi kapsamında değerlendirmektedir. AİHM’e
göre kişisel itibarın korunması hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi tarafından
korunan özel yaşama saygı hakkının bir parçasıdır (Bkz. X ve Y/Hollanda,
B. No: 8978/80, 26/3/1985,
§ 22; Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007 § 35; Axel Springer AG/ Almanya, B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83). Aynı şekilde, gazete
makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir kimsenin
itibarının korunması hakkı da (White/İsveç, B. No: 42435/02, 19/12/2006, § 19 ve
30) eleştirel bir gazete makalesine karşı kişinin korunmadığı iddiası da (Minelli/İsviçre,
(kk), B. No: 14991/02, 14/06/2005)
özel yaşam kapsamında görülmüştür.
22. Kamusal bir tartışma bağlamında ve yayımlanan yazılar
nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı, kişisel kimliğinin ve
manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Bkz.
Pfeifer/Avusturya, § 35) ve Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 38; İlhan Cihaner,
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44).
23. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının
olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir
ağırlık düzeyine erişmiş olması ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini
isteme hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek
şekilde yapılmış olması gerekir. Ayrıca, öngörülebilir şekilde, kişinin kendi
eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet
etmek için Anayasa’nın 17. maddesi ileri sürülemez (bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 39; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 45, 56; benzer bir
değerlendirme için bkz. Mater/Türkiye,
B. No: 54997/08, 16/7/2013, § 52).
24. İnceleme konusu olan dava gibi davalarda söz konusu olan,
devletin bir eylemi değil ama yargı mercilerinin, başvurucuların kişisel
itibarlarına sağladıkları korumanın yetersiz olduğu iddiasıdır. Anayasa’nın 17.
ve Sözleşme’nin 8. maddesi esas olarak kamu görevlilerinin keyfi müdahalelerine
karşı bireyi korumayı amaçlasa da söz konusu maddeler sadece devletin bu tür
müdahalelerde bulunmasından kaçınmasını sağlamayı amaçlamamaktadır. Anayasa’nın
17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe, bireyin maddi
ve manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif
yükümlülükler eklenebilir. Bu yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan
ilişkilerini de kapsayacak şekilde, kişisel itibarının korunmasını isteme
hakkına saygının güvence altına alınması amacıyla bir takım tedbirler
alınmasını gerektirebilir (Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında benzer kararlar
için bkz. X ve Y/Hollanda, B. No:
8978/80, 26/3/1985,
§ 23; Von Hannover/Almanya (no 2), B.
No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 98). Bu tedbirlere, kişisel
itibarın üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korunması hususunda da
başvurulabilir (bkz. Kadir Sağdıç,
B.No: 2013/6617, 8/4/2015
[GK], § 40; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 47).
25. Başvuruya konu gazete makalesinde, olayların geçtiği
tarihte HSYK üyesi olan başvurucunun Ergenekon soruşturmaları olarak bilinen
bir dizi soruşturmayı ve söz konusu soruşturmalar kapsamında açılan ceza
davalarını yürüten bazı hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi
için çaba gösterdiği ileri sürülmüş ve bazı detaylara yer verilmiştir. Söz
konusu makaledeki iddialar ve sözler nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının
korunması hakkına müdahale edildiği kabul edilmelidir.
ii. İfade Özgürlüğü ile
Basın Özgürlüğü
26. Mevcut başvuruda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal günlük gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması
gerekmektedir (bkz. Kadir Sağdıç,
B.No: 2013/6617, 8/4/2015
[GK], § 42; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49). Bu sebeple, bu
özgürlüklerin kullanımıyla ilgili genel ilkelerin belirlenmesi gerekir.
27. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine
bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin
kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel
nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması,
suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel
ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
28. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi
kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
…”
29. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün
kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz,
yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 45; B.No:
2013/2602, 23/1/2014, § 43).
30. Anayasa’da basın özgürlüğüne ilişkin olarak daha
ayrıntılı düzenlemeler de yer almıştır. Basın özgürlüğü alanındaki temel
düzenleme Anayasa’nın 28. maddesinde yer almaktadır. Bu madde, basılmış
materyalleri kapsayacak, ancak görsel ve işitsel iletişim araçlarını dışarıda bırakacak
şekilde düzenlenmiştir. Nitekim düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün
düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesinde “…radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yayımların izin sistemine…”
bağlanabileceği belirtilerek, bu iletişim araçlarının düşünceyi açıklama ve
yayma özgürlüğünden yararlanabileceği belirtilmek istenmiştir. Anayasa’nın 28.
maddesine ilave olarak 29. maddede süreli ve süresiz yayın hakkına, 30. maddede
basın araçlarının korunmasına yer verilmiştir. Anayasa’nın 31. maddesinde ise
kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından
yararlanma hakkı düzenlenmiştir. Ayrıca, Anayasa’nın basın özgürlüğünü
düzenleyen hükümlerinde yer alan “yazanlar”,
“bastıranlar”, “başkasına verenler”, “dağıtımı önleme”, “toplatma”, “süreli yayın” ve “süresiz
yayın” gibi ifadeler ancak “gazete”,
“kitap”, “dergi” gibi basılıp çoğaltılabilen kitle
iletişim araçları için kullanılabilir. Dolayısıyla, Anayasa’ya göre basın,
kitle iletişim araçlarından biridir; ancak diğer kitle iletişim araçlarından
ayrılarak özel olarak korunmuştur (bkz. Kadir
Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 46; Abdullah
Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 68; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 53).
31. İfade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan diğer hak ve
özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkiler. Gerçekten de gazete, dergi
veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı
olan basın özgürlüğü de ifade özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir. Basın
özgürlüğü, Sözleşme’de ayrı bir madde olarak değil
ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında koruma altına alınmıştır.
Sözleşme’nin 10. maddesi, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil,
iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 47; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 54).
32. AİHM içtihatlarında sıklıkla vurgulandığı gibi ifade
özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun
ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini
oluşturmaktadır. AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak
üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız
veya ilgisiz kabul edilen “bilgi”
ve “fikirler” için değil,
incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli
olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM’e göre
ifade özgürlüğü, yokluğu halinde “demokratik
bir toplum”dan
söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
10. maddede güvence altına alınan bu hak, bazı istisnalara tabi ise de, bu
istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici
olması gerekir (bkz. Kadir Sağdıç,
B.No: 2013/6617, 8/4/2015
[GK], § 48; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 55; başka kararlar
yanında bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, §
49).
33. Buna karşın basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28-32.
maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Basın özgürlüğü, gazete, dergi, kitap
gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve
eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar (bkz. AYM, E.1996/70,
K.1997/53, K.T. 5/6/1997). Basın özgürlüğü düşüncenin
iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini
sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanabilmesi, açıklanan düşünceye paydaş sağlanabilmesi, düşünceyi
gerçekleştirme konusunda ilgililerin ikna edilebilmesi çoğulcu demokratik
düzenin gereklerindendir. Bu itibarla ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 49; Abdullah
Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 74; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 56).
34. Özgür bir siyasal sistemde, devletin eylem ve
işlemlerinin, adli ve idari yetkililerin olduğu kadar, basının ve aynı zamanda
kamuoyunun da denetimi altında bulunması gerekmektedir. Yazılı, işitsel veya
görsel basın kamu gücünü kullanan organların siyasi kararlarını, eylemlerini ve
ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak ve vatandaşların karar alma
süreçlerine katılımını kolaylaştırarak demokrasinin sağlıklı bir şekilde
işlemesini ve bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerini güvence altına
almaktadır (bkz. İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014,
§ 57; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41; Özgür radyo-Ses Radyo Televizyon Yapım ve Tanıtım
AŞ/Türkiye, B. No: 64178/00, 64179/00, 64181/00, 64183/00, 64184/00,
30/3/2006 § 78; Erdoğdu ve İnce/Türkiye,
B. No: 25067/94, 25068/94, 8/7/1999, § 48). Bu sebeple basın özgürlüğü, herkes
için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür (bkz. AYM, E.1997/19, K.1997/66, K.T. 23/10/1997; Abdullah
Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 75).
35. AİHM, birçok kararında demokratik bir toplumda basının
oynadığı temel rolün altını çizmiştir. Her ne kadar, özellikle de başkalarının
şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak, bazı sınırları aşmaması
gerekse de basının, görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını
ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. Onun böyle konularda bilgi ve
fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı
eklenir. AİHM’e göre bu görevi olmasaydı basın,
vazgeçilmez “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç
[BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59 ve
62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka
[BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004 § 71).
36. Ayrıca bu tür başvurularda basının yerine geçip belli bir
durumda kullanılacak haber yapma şeklinin ne olacağını belirlemenin yargı
mercilerinin görevi olmadığı (Jersild/Danimarka,
B. No: 15890/89, 23/9/1994,
§ 31) göz önünde bulundurulmalıdır (bkz. Kadir
Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §
52; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 59).
37. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür
olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır. Basın
özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa
da (Prager ve Oberschlick /Avusturya,
B. No: 15974/90, 26/4/1995,
§ 38) bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstererek
doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket
etmelerini de zorunlu kılmaktadır (Bladet Tromsø ve Stensaas
/ Norveç [BD], B. No: 21980/93, 10/5/1999, § 65; bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 53; İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 60).
38. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması
bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana,
kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları,
varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi
zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları
gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde
isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hallerinde
geçerlidir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §
54; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 61; AİHM kararı için
bkz. Mater/Türkiye, B. No:
54997/08, 16/7/2013, § 54-55).
39. Sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü ile onu
tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğü Anayasa’da yer alan
temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa’nın 28.
maddesinin dördüncü fıkrasında basın özgürlüğünün sınırlanmasında 26. ve 27.
madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Böylece basın özgürlüğü, ifade
özgürlüğü ile ilgili genel hüküm niteliğindeki 26. maddedeki ve sanatsal ve
akademik ifadelerle ilgili 27. maddedeki sınırlama rejimine tabi tutulmuştur.
Basın özgürlüğüne yönelik diğer sınırlamalar ise 28. maddenin beşinci ve
izleyen fıkralarında yer almıştır (Abdullah
Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 76). Basının, Anayasa’nın 26., 27. ve 28.
maddelerinde sayılan sınırlandırmalardan biri olan “başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatlarının”
korunması için konmuş olan sınırlandırmalara uyması gerekir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 55; İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 62)
40. Son olarak halkın da bu tür bilgileri almaya hakkı
vardır. Basın özgürlüğü, kamuoyuna, çeşitli fikir ve tutumlarının iletilmesi ve
bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini
sağlamaktadır (bkz. İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 63; başka pek çok karar
yanında aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, §§ 41-42; Erdoğdu ve İnce/Türkiye, Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 56; 25067/94, 25068/94, 8/7/1999, § 48).
iii. Olgusal İddialar ve Değer Yargıları
41. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvuranı eleştiri sınırlarını aşan beyan ve müdahalelerden korumakta yetersiz
kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar
arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde, dava konusu haberin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu
noktada, maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma
gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de, değer yargılarının doğruluğunu
ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No:
2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 57; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64; bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46).
iv. Denge Kurmak İçin Başvurulan Uygun
Kriterler
42. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu,
prensip olarak, başvurunun ihtilaflı makale veya haberi yayımlamış olan gazete
tarafından Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerine dayanılarak yapılmış olması ile
bu haber veya makaleye konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Gerçekte bu hakların her
ikisi de prensip olarak eşit bir saygıyı hak etmektedirler (bkz. İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 65;
benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Von
Hannover/Almanya (no 2) B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 106).
43. Yargı mercilerinin bu iki hak arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir
şekilde bir denge kurmaları gerekir. Basın özgürlüğü ve bu kapsamda ifade
özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili
olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan ve mahkememizce daha önceki kararlarda
benimsenen kriterler aşağıda sayılmıştır (bkz. Kadir
Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 60-66; İlhan
Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 66-73).
α)
Kamu yararına katkı
44. Birinci temel unsur, haber, makale veya fotoğrafların
basında çıkmasının kamu yararına yönelik bir tartışmaya yapacağı katkıdır (Von Hannover/Almanya (no 2) B.
No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 109). Genel yarar konusu olan hususların
belirlenmesi ihtilaflı yazıların içerikleri ile birlikte somut davanın
şartlarına da bağlıdır. Ancak sadece yayımın siyasi konular ya da işlenen
suçlarla ilgili olduğu ( bkz. Egeland ve Hanseid/Norveç, B. No: 34438/04, 16/4/2009, § 58) durumlarda böyle bir yararın
varlığı kabul edilmelidir.
β)
Hedef alınan kişinin ünlülük derecesi ve haber veya makalenin konusu
45. Hedef alınan kişinin rol ve fonksiyonu ve haber, yazı,
röportaj ve/veya fotoğrafa konu faaliyetin niteliği bir önceki kriterle
bağlantılı önemli başka bir kriter oluşturmaktadır.
Burada sıradan bireyler ile kamusal şahıs ya da siyasi kişilik olarak kamusal
alanda hareket eden bireyleri ayırmak yerinde olur. Kamu tarafından tanınmayan
bir kişi kişisel itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkına ve özel hayat
hakkına ilişkin özel bir korumadan yararlanmayı talep edebilirken, kamu
tarafından tanınan bireyler için bu derecede bir koruma söz konusu değildir
(kamu tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin
bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k), B. No: 14991/02, 14/6/2005).
Mesela resmi bir görevi yerine getiren siyasi kişilikler hakkında demokratik
toplumdaki bir tartışmaya katkı sunabilecek olaylardan bahseden bir haber ile
böyle bir görev yerine getirmeyen bir kişinin özel hayatıyla ilgili detaylar
üzerine yapılan bir haber, bir tutulamaz (Von
Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 63).
46. Anılan birinci durumda basının rolü, bir demokraside kamu
yararı bulunan konularda, bilgi ve fikir iletme yükümlülüğü olan kamusal
gözetleyici fonksiyonuyla örtüşüyorsa da, ikinci durumda bu rol tali önemdedir.
Aynı şekilde kamunun bilgilenme hakkı, kamuda tanınan kişilerin, kamu
görevlilerinin ve özellikle de siyasi kişiliklerin, özel hayatlarının çeşitli
boyutlarına belli bazı durumlarda üstün gelebilse de, yayımlanan haberler ile
onlara eşlik eden fotoğraf ve yorumların bu kişilerin sadece özel hayatlarıyla
ilgili detaylar hakkında olması ve belli bir kesimin bu konudaki merakını
gidermek dışında bir amaç taşımaması durumunda, ilgili kişiler belli bir üne
sahip olsalar bile, böyle bir üstün gelme durumundan bahsedilemez (Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 65). Bu en sondaki durumda ifade özgürlüğünün daha
dar yorumlanması gerekir (Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 66).
47. Mevcut başvurudaki gibi ifade ve basın özgürlüğü ile
başkalarının şöhret ve itibarlarının korunmasının çatışması halinde, eğer
şöhreti söz konusu olan kişi kamu görevlisi ise dengeleme sırasında bu kişinin
üstlendiği kamu görevi göz önüne alınmalıdır. Bununla birlikte, kamu
görevlilerinin siyasetçilerde olduğu gibi her türlü söylemlerini yakın denetime
açtıkları da söylenemez. Kamu görevlilerinin, görevlerini hakkıyla yerine
getirebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerekir ki bu da ancak onları
asılsız suçlamalara karşı korumakla sağlanabilir (bkz. Lesnik / Slovakya, B. No: 35640/97, 11/6/2003,
§ 53).
γ) İlgili kişinin önceki davranışı
48. İlgili
kişinin haber veya yazının yayımlanmasından önceki davranışı ya da ihtilaflı
bilgilerin daha önce yayımlanmış olması da dikkate alınacak unsurlar içinde yer
almaktadır (Von Hannover/Almanya (no 2) B.
No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 § 111).
δ) Yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
49. Bir
gazetede haberin, röportajın, fotoğrafın veya makalenin yayımlanma şekli ve
hedef alınan kişinin orada sunulma biçimi de değerlendirmelerde göz önüne
alınmalıdır (bkz. Wirtschafts-Trend Zeitschriften-Verlagsgesellschaft
m.b.H./Avusturya (no 3), B. No: 66298/01 ve 15653/02, 13/12/2005,
§ 47). Ayrıca haberin, ulusal veya yerel,
tirajı az veya çok bir gazetede yayımlanmış olmasına göre, yayım genişliği de
önemli olabilir (bkz. Karhuvaara ve Iltalehti/Finlandiya, B. No: 53678/00, 16/2/2005, § 47).
ε) Haber veya makalenin yayınlanma
şartları
50. Son olarak,
haber veya makalenin yayınlanma şartlarının, söz konusu haberde yer alan
olayların geçtiği dönemde ülkede meydana gelen olaylar ışığında
değerlendirilmesi gerekir. Aynı zamanda hedef alınan kişi bakımından
müdahalenin başka bir ifadeyle haberin yayımlanmasının etkilerinin niteliğini
ya da ağırlığını göz önünde bulundurmak gerekir.
b) Bu ilkelerin mevcut olaya uygulanması
51. Başvurucu, şikayet konusu gazete
makalesinde “Ergenekon Silahlı Terör
Örgütünün” şüpheli ve sanıklarını koruyan, onları soruşturan ve
yargılayan Cumhuriyet savcısı ve hâkimlerin görevden alınması için çaba
harcayan bir kişi olarak gösterildiğini, bu sebeple şeref ve itibarının
korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
52. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin
görevinin, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde korunan itibarının korunması
hakkı ile Anayasa’nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğü arasında adil bir
denge kurulup kurulmadığını tespit etmek olduğu belirtilmiştir. Bakanlık
yazısında, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları
hatırlatılmıştır.
53. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, başvuru dilekçesindeki
görüşlerini tekrar etmiştir.
54. İlk olarak, davalının başvuruya konu sözlerinin olgular
temelinde gelişen bir tartışmaya bir katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin
kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap
verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri
ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o
kadar çok boyun eğmesi gerekir. Aksine, yazının bilgilendirme değeri ne kadar
düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir
(bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §
67; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 74).
55. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına
yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, söz
konusu makaledeki bilgilerin gerçek ve güncel olduğunu ve hukuka aykırı bir
yönünün de bulunmadığını ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun
talebini, söz konusu haberin bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve
özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.
56. Davalıya göre Ankara kulislerinde
başvurucunun bir “korsan kararname”
hazırlığı içinde olduğu konuşulmaktadır. Gazete makalesinde başvurucunun HSYK
üyesi olduğu belirtildikten sonra Ergenekon yargılamalarında görev alan hâkim
ve savcılar ile başka bazı hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi
için çaba gösterdiği iddia edilmiştir.
57. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun olayların
gerçekleştiği tarihlerde HSYK üyesi olduğunu hatırlatmıştır. Mahkeme, davalının
sözlerinin eleştiri niteliğinde olduğunu ve başvurucunun kişilik haklarına
saldırı niteliği taşımadığını ve söz konusu yazının basın özgürlüğü sınırlarını
aşmayan eleştirel nitelikte bir yazı olduğunu kabul etmiştir.
58. Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili
olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma
hakkının eklendiği hatırlanmalıdır. Şikâyet konusu gazete makalesinin
yayınlandığı dönem, ülkede sivil hükümete karşı darbe hazırlığı yapıldığına
ilişkin iddialar üzerine başlatılan ve Ergenekon soruşturmaları adı verilen bir
dizi soruşturmanın ve davanın devam ettiği bir dönemdir. Dahası başvuruya konu
makalede söz edilen “korsan kararname”
haberleri pek çok basın ve yayın organında uzunca bir süre yer bulmuştur. Söz
konusu makalede sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir ölçüde, genel yarar
nitelikli bir tartışmaya katkı sundukları kabul edilmelidir. Bu hususla ilgili
olarak, basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve
fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği
hatırlanmalıdır. Başvurucu fotoğraflarının kendisinden izin almaksızın
kullanılmasından da şikâyetçi olmuşsa da başvuru konusu makalede herhangi bir
fotoğrafın kullanılmadığı not edilmelidir.
59. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için
bkz. Saday / Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan
hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan
korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı
sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum
yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve
itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir
(benzer değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 85).
60. Buna karşın başvurucu, makalede sözü edilen Ergenekon
soruşturmalarına ve davalarına bakan Hâkim ve Savcıların görevden alınmasına
ilişkin iddiaların dile getirildiği dönemde HSYK üyesidir ve HSYK’ya Yargıtay üyelerince seçilmiştir. Ayrıca HSYK’nın idari bir kurul olduğu göz önünde
bulundurulmalıdır.
61. Başvurucunun olayların geçtiği zaman diliminde ve halen
Türkiye kamuoyunda oldukça tanınan bir yüksek bürokrat olduğu ve itiraz
götürmeyen tanınmışlık derecesi dikkate alındığında, onun az bilinen bir kişi
olduğu iddia edilemez. Dolayısıyla başvurucu Türk yargı sistemi için son derece
önemli olan HSYK üyeliği görevi nedeniyle eleştirilere sıradan kişilere göre
daha fazla katlanmalıdır.
62. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz
konusu yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı
sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de
eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu yazıda geçen olayların gerçekliği
meselesine eğilmiş ve yayınların yapıldığı tarihte meydana gelen olaylarla
yayınların içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına ve başvuruya
konu sözlerde geçen olayların “görünür
gerçekliğe uygun” olduğuna karar vermiştir.
63. Öte yandan basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile
yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya
izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Radio France ve Diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004,
§ 37). Öte yandan Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemez. Bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına ancak
bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Sözleşme’nin 26.
maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, fakat aynı
zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğunu hatırda tutulmalıdır
(bkz. Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, § 57).
64. Nitekim söz konusu makalede kullanılan üslup başvurucuyu
incitmiş olsa bile İlk Derece Mahkemesi, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü ile
bu özgürlüklerin başkalarının kişilik hakları karşısındaki sınırlarına vurgu
yapmıştır. Başvuruya konu gazete makalesinde yer alan ifadelerin hukuka
uygunluk sınırları içerisinde kaldığı kabul edilmelidir.
65. Bu şartlarda, yukarıdaki
değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken
sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında, Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece
mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik
saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/4/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.