logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Suat Ertosun (10) [2.B.], B. No: 2013/1640, 16/4/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ SUAT ERTOSUN BAŞVURUSU (10)

(Başvuru Numarası: 2013/1640)

 

Karar Tarihi: 16/4/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Yunus HEPER

Başvurucu

:

Ali Suat ERTOSUN

Vekili

:

Av. Rabiya BALKANLI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, günlük bir gazetede yer alan makalenin kişilik haklarını zedelediği gerekçesiyle ilgili kişiler aleyhine açmış olduğu manevi tazminat istemli davanın reddine karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 32., 36., 40., 90. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/2/2013 tarihinde Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 21/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 6/11/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 9/1/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 27/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, 7 yıl adli yargıda hâkimlik, 14 yıl adalet müfettişliği, başmüfettişliği ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği yapmıştır. Başvurucu halen Yargıtay 6. Ceza Dairesinde üye olarak görev yapmaktadır.

9. Ulusal düzeyde yayın yapan Radikal Gazetesi'nin 21/7/2009 tarihli nüshasında yayımlanan Hasan Celal Güzel imzasıyla kaleme alınan “HSYK ve Ergenekon Çetesi” başlıklı haberde, o dönemde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi olan başvurucunun, Ergenekon adı verilen operasyon kapsamında tutuklanan şüpheli ve sanıklarla olan ilişkisine değinilerek şu ifadelere yer verilmiştir:

“... Türkiye'de yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyen, Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi olmasından ziyade, yargı organlarının teşekkülündeki ideolojik yapılanmaların etkileridir. İşin aslı, Türkiye'de siyasetin yargıya baskısından çok, yargının siyasete müdahalesi olmaktadır.

Şu son yargı skandalına bir bakınız: Hâkimler Kararnamesi iki aydır HSYK'da bekliyor. 1500 hakim ve savcının tayini, HSYK'nın, usulüne ve hukuka aykırı olarak bazı savcı ve hakimleri tayin etmek istemesinden dolayı bekletiliyor.

HSYK, Ergenekon Çetesi savcılarını ve hakimlerini değiştirmeye çalışıyor. Ankara kulislerinde geçen ay, bu savcı ve hakimlerin değiştirilmesi ve Ergenekon Davası'nın kapatılması için darbenin dahi düşünüldüğü söyleniyordu. Şimdi ise bir 'yargı darbesi' ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Ergenekon Soruşturması ve Davası ile ilgili olan ve bir kısım HSYK üyesinin 'korsan liste' düzenleyerek değiştirmek istedikleri savcılar ve hâkimlerin hiçbir atanma talepleri yoktur ve bunlar hakkında hiçbir disiplin soruşturması da söz konusu olmamıştır.

Bu hukuk adamlarının değiştirilmesi demek, 2,5 senedir devam eden bu soruşturmanın ve davaların bitirilmesi demektir. HSYK üyeleri bu gerçeği bilmiyor olabilirler mi?... Bu takdirde aklımıza, bu üyelerden bir kısmının Ergenekon Davası ile ilişkili olduğu ya da en azından bu dava hakkında aleyhte değer hükümlerine sahip bulunduğu geliyor. Nitekim, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un Ergenekon zanlılarıyla yakın ilişkisi, fotoğraflarla ve buluşmalarla gösteriliyor. Bu durumda Ertosun'un istifa etmesi gerekirken pişkinlikle beklemesi ve diğer bazı üyelerden destek görmesi vahimdir.

Bu skandal eleştirilince HSYK bir de kalkıp 'üzüntü ve kaygısı'nı belirtiyor. Bu olan bitenleri anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz. Sen kalk 2,5 yıldır devam eden ve kamuoyuna mal olmuş bir davanın savcılarını ve hakimlerini değiştirerek 'davaya dışardan müdahale et'; hem de hiç sıkılmadan bundan kaygı duyduğunu açıkla...”

10. Başvurucu, kaleme alınan yazı vasıtasıyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, asılsız iddialarla karalanmak ve küçük düşürülmek suretiyle kamuoyunun hakaret ve husumetine maruz bırakıldığını ileri sürerek, 21/7/2010 tarihinde Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.

11. Mahkeme, 22/3/2011 tarihli kararla “... dava konusu yazının olayın eleştiri niteliğinde olduğu, özellikle davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetini taşımadığı, ... gazetedeki yazının basın özgürlüğü kapsamında kaleme alınmış ve eleştiri sınırları içerisinde olduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği...” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

12. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2/7/2012 tarihli ilamıyla usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar vermiştir. Onama kararına karşı yapılan düzeltme başvurusu, Yargıtay aynı dairesince 20/12/2012 tarihli kararla reddedilmiştir. Ret kararı, başvurucuya 29/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu, 28/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

14. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” başlıklı 49. maddesinin şöyledir:

“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

 Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/2/2013 tarihli ve 2013/1640 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu,

 i. Davaya konu yazıda davalının kendisini, görevini kötüye kullanan ve yasa dışı işler yapan, kamuoyunda Ergenekon olarak adlandırılan silahlı terör örgütünün şüpheli ve sanıklarını koruyan, onları soruşturan ve yargılayan savcı ve hâkimlerin görevden alınması için çaba harcayan ve kararname çalışmalarını engelleyen ve kriz çıkaran, ihaleleri takip eden, şüpheli, taraflı ve derin ilişkiler içerisinde bulunan bir kişi olarak gösterdiğini,

 ii. Söz konusu yazıda Ergenekon Terör Örgütünü koruyan biri olarak yansıtılması nedeniyle başta DHKP-C ve PKK olmak üzere terör ve çıkar amaçlı suç örgütlerinin açık hedefi haline getirildiğini,

 iii. İlk Derece Mahkemesinin ret kararının ve Yargıtayın onama ve karar düzeltme ilamlarının gerekçeden yoksun olduğunu,

 iv. Rızası hilafına ve hukuka aykırı şekilde çekilmiş fotoğraflarının haberde kullanılarak özel hayatına müdahalede bulunulduğunu,

 v. Söz konusu yazıda, ifade özgürlüğünün ve eleştiri yapma hakkının sınırlarının aşıldığını, kullanılan ifadelerin şeref ve haysiyetine saldırı niteliğinde olduğunu, derece mahkemelerinin davalının haber ve yorum yapma özgürlüğü ile kendisinin itibarının korunması arasındaki dengeyi sağlayamadığını ileri sürmüş, Anayasa'nın 17., 25., 26., 28., 32., 36., 40., 90. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve 20.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

17. Başvurucu tahkir içeren sözler nedeniyle de şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasanın 17., 25., 26., 28., 32., 36., 40., 90. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.

18. Mevcut davada başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.

a. Genel İlkeler

i. Kişinin Manevi Bütünlüğü

19. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

20. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Abdullah Doğtaş, B.No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Başka bir deyişle kişisel itibarının korunması hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması altındadır ve şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması halinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 36; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42).

21. AİHM, kişisel şeref ve itibara yapılan müdahaleleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “özel ve aile yaşamına, konuta ve haberleşmeye saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi kapsamında değerlendirmektedir. AİHM’e göre kişisel itibarın korunması hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi tarafından korunan özel yaşama saygı hakkının bir parçasıdır (Bkz. X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 22; Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007 § 35; Axel Springer AG/ Almanya, B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83). Aynı şekilde, gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkı da (White/İsveç, B. No: 42435/02, 19/12/2006, § 19 ve 30) eleştirel bir gazete makalesine karşı kişinin korunmadığı iddiası da (Minelli/İsviçre, (kk), B. No: 14991/02, 14/06/2005) özel yaşam kapsamında görülmüştür.

22. Kamusal bir tartışma bağlamında ve yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Bkz. Pfeifer/Avusturya, § 35) ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 38; İlhan Cihaner, No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44).

23. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine erişmiş olması ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılmış olması gerekir. Ayrıca, öngörülebilir şekilde, kişinin kendi eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet etmek için Anayasa’nın 17. maddesi ileri sürülemez (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 39; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 45, 56; benzer bir değerlendirme için bkz. Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013, § 52).

24. İnceleme konusu olan dava gibi davalarda söz konusu olan, devletin bir eylemi değil ama yargı mercilerinin, başvurucuların kişisel itibarlarına sağladıkları korumanın yetersiz olduğu iddiasıdır. Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 8. maddesi esas olarak kamu görevlilerinin keyfi müdahalelerine karşı bireyi korumayı amaçlasa da söz konusu maddeler sadece devletin bu tür müdahalelerde bulunmasından kaçınmasını sağlamayı amaçlamamaktadır. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe, bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenebilir. Bu yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde, kişisel itibarının korunmasını isteme hakkına saygının güvence altına alınması amacıyla bir takım tedbirler alınmasını gerektirebilir (Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında benzer kararlar için bkz. X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 23; Von Hannover/Almanya (no 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 98). Bu tedbirlere, kişisel itibarın üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korunması hususunda da başvurulabilir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 40; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 47).

25. Başvuruya konu gazete makalesinde, olayların geçtiği tarihte HSYK üyesi olan başvurucunun Ergenekon soruşturmaları olarak bilinen bir dizi soruşturmayı ve söz konusu soruşturmalar kapsamında açılan ceza davalarını yürüten bazı hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi için çaba gösterdiği ileri sürülmüş ve bazı detaylara yer verilmiştir. Söz konusu makaledeki iddialar ve sözler nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul edilmelidir.

ii. İfade Özgürlüğü ile Basın Özgürlüğü

26. Mevcut başvuruda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 42; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49). Bu sebeple, bu özgürlüklerin kullanımıyla ilgili genel ilkelerin belirlenmesi gerekir.

27. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

28. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.

29. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 45; B.No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

30. Anayasa’da basın özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almıştır. Basın özgürlüğü alanındaki temel düzenleme Anayasa’nın 28. maddesinde yer almaktadır. Bu madde, basılmış materyalleri kapsayacak, ancak görsel ve işitsel iletişim araçlarını dışarıda bırakacak şekilde düzenlenmiştir. Nitekim düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesinde “…radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yayımların izin sistemine…” bağlanabileceği belirtilerek, bu iletişim araçlarının düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünden yararlanabileceği belirtilmek istenmiştir. Anayasa’nın 28. maddesine ilave olarak 29. maddede süreli ve süresiz yayın hakkına, 30. maddede basın araçlarının korunmasına yer verilmiştir. Anayasa’nın 31. maddesinde ise kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkı düzenlenmiştir. Ayrıca, Anayasa’nın basın özgürlüğünü düzenleyen hükümlerinde yer alan “yazanlar”, “bastıranlar”, “başkasına verenler”, “dağıtımı önleme”, “toplatma”, “süreli yayın” ve “süresiz yayın” gibi ifadeler ancak “gazete”, “kitap”, “dergi” gibi basılıp çoğaltılabilen kitle iletişim araçları için kullanılabilir. Dolayısıyla, Anayasa’ya göre basın, kitle iletişim araçlarından biridir; ancak diğer kitle iletişim araçlarından ayrılarak özel olarak korunmuştur (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 46; Abdullah Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 68; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 53).

31. İfade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkiler. Gerçekten de gazete, dergi veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan basın özgürlüğü de ifade özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir. Basın özgürlüğü, Sözleşme’de ayrı bir madde olarak değil ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında koruma altına alınmıştır. Sözleşme’nin 10. maddesi, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil, iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 47; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 54).

32. AİHM içtihatlarında sıklıkla vurgulandığı gibi ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen “bilgi” ve “fikirler” için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. 10. maddede güvence altına alınan bu hak, bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 48; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 55; başka kararlar yanında bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).

33. Buna karşın basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28-32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Basın özgürlüğü, gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar (bkz. AYM, E.1996/70, K.1997/53, K.T. 5/6/1997). Basın özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanabilmesi, açıklanan düşünceye paydaş sağlanabilmesi, düşünceyi gerçekleştirme konusunda ilgililerin ikna edilebilmesi çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 49; Abdullah Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 74; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 56).

34. Özgür bir siyasal sistemde, devletin eylem ve işlemlerinin, adli ve idari yetkililerin olduğu kadar, basının ve aynı zamanda kamuoyunun da denetimi altında bulunması gerekmektedir. Yazılı, işitsel veya görsel basın kamu gücünü kullanan organların siyasi kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak ve vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını kolaylaştırarak demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini ve bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerini güvence altına almaktadır (bkz. İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 57; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41; Özgür radyo-Ses Radyo Televizyon Yapım ve Tanıtım AŞ/Türkiye, B. No: 64178/00, 64179/00, 64181/00, 64183/00, 64184/00, 30/3/2006 § 78; Erdoğdu ve İnce/Türkiye, B. No: 25067/94, 25068/94, 8/7/1999, § 48). Bu sebeple basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür (bkz. AYM, E.1997/19, K.1997/66, K.T. 23/10/1997; Abdullah Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 75).

35. AİHM, birçok kararında demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını çizmiştir. Her ne kadar, özellikle de başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak, bazı sınırları aşmaması gerekse de basının, görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. Onun böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklenir. AİHM’e göre bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59 ve 62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004 § 71).

36. Ayrıca bu tür başvurularda basının yerine geçip belli bir durumda kullanılacak haber yapma şeklinin ne olacağını belirlemenin yargı mercilerinin görevi olmadığı (Jersild/Danimarka, B. No: 15890/89, 23/9/1994, § 31) göz önünde bulundurulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 52; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 59).

37. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır. Basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da (Prager ve Oberschlick /Avusturya, B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 38) bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (Bladet Tromsø ve Stensaas / Norveç [BD], B. No: 21980/93, 10/5/1999, § 65; bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 53; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 60).

38. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana, kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hallerinde geçerlidir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 54; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 61; AİHM kararı için bkz. Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013, § 54-55).

39. Sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü ile onu tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa’nın 28. maddesinin dördüncü fıkrasında basın özgürlüğünün sınırlanmasında 26. ve 27. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Böylece basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ile ilgili genel hüküm niteliğindeki 26. maddedeki ve sanatsal ve akademik ifadelerle ilgili 27. maddedeki sınırlama rejimine tabi tutulmuştur. Basın özgürlüğüne yönelik diğer sınırlamalar ise 28. maddenin beşinci ve izleyen fıkralarında yer almıştır (Abdullah Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 76). Basının, Anayasa’nın 26., 27. ve 28. maddelerinde sayılan sınırlandırmalardan biri olan “başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatlarının” korunması için konmuş olan sınırlandırmalara uyması gerekir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 55; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 62)

40. Son olarak halkın da bu tür bilgileri almaya hakkı vardır. Basın özgürlüğü, kamuoyuna, çeşitli fikir ve tutumlarının iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağlamaktadır (bkz. İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; başka pek çok karar yanında aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, §§ 41-42; Erdoğdu ve İnce/Türkiye, Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 56; 25067/94, 25068/94, 8/7/1999, § 48).

 iii. Olgusal İddialar ve Değer Yargıları

41. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin başvuranı eleştiri sınırlarını aşan beyan ve müdahalelerden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde, dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada, maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 57; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64; bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46).

iv. Denge Kurmak İçin Başvurulan Uygun Kriterler

42. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, prensip olarak, başvurunun ihtilaflı makale veya haberi yayımlamış olan gazete tarafından Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerine dayanılarak yapılmış olması ile bu haber veya makaleye konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Gerçekte bu hakların her ikisi de prensip olarak eşit bir saygıyı hak etmektedirler (bkz. İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 65; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Von Hannover/Almanya (no 2) B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 106).

43. Yargı mercilerinin bu iki hak arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurmaları gerekir. Basın özgürlüğü ve bu kapsamda ifade özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan ve mahkememizce daha önceki kararlarda benimsenen kriterler aşağıda sayılmıştır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 60-66; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 66-73).

 α) Kamu yararına katkı

44. Birinci temel unsur, haber, makale veya fotoğrafların basında çıkmasının kamu yararına yönelik bir tartışmaya yapacağı katkıdır (Von Hannover/Almanya (no 2) B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 109). Genel yarar konusu olan hususların belirlenmesi ihtilaflı yazıların içerikleri ile birlikte somut davanın şartlarına da bağlıdır. Ancak sadece yayımın siyasi konular ya da işlenen suçlarla ilgili olduğu ( bkz. Egeland ve Hanseid/Norveç, B. No: 34438/04, 16/4/2009, § 58) durumlarda böyle bir yararın varlığı kabul edilmelidir.

 β) Hedef alınan kişinin ünlülük derecesi ve haber veya makalenin konusu

45. Hedef alınan kişinin rol ve fonksiyonu ve haber, yazı, röportaj ve/veya fotoğrafa konu faaliyetin niteliği bir önceki kriterle bağlantılı önemli başka bir kriter oluşturmaktadır. Burada sıradan bireyler ile kamusal şahıs ya da siyasi kişilik olarak kamusal alanda hareket eden bireyleri ayırmak yerinde olur. Kamu tarafından tanınmayan bir kişi kişisel itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkına ve özel hayat hakkına ilişkin özel bir korumadan yararlanmayı talep edebilirken, kamu tarafından tanınan bireyler için bu derecede bir koruma söz konusu değildir (kamu tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k), B. No: 14991/02, 14/6/2005). Mesela resmi bir görevi yerine getiren siyasi kişilikler hakkında demokratik toplumdaki bir tartışmaya katkı sunabilecek olaylardan bahseden bir haber ile böyle bir görev yerine getirmeyen bir kişinin özel hayatıyla ilgili detaylar üzerine yapılan bir haber, bir tutulamaz (Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 63).

46. Anılan birinci durumda basının rolü, bir demokraside kamu yararı bulunan konularda, bilgi ve fikir iletme yükümlülüğü olan kamusal gözetleyici fonksiyonuyla örtüşüyorsa da, ikinci durumda bu rol tali önemdedir. Aynı şekilde kamunun bilgilenme hakkı, kamuda tanınan kişilerin, kamu görevlilerinin ve özellikle de siyasi kişiliklerin, özel hayatlarının çeşitli boyutlarına belli bazı durumlarda üstün gelebilse de, yayımlanan haberler ile onlara eşlik eden fotoğraf ve yorumların bu kişilerin sadece özel hayatlarıyla ilgili detaylar hakkında olması ve belli bir kesimin bu konudaki merakını gidermek dışında bir amaç taşımaması durumunda, ilgili kişiler belli bir üne sahip olsalar bile, böyle bir üstün gelme durumundan bahsedilemez (Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 65). Bu en sondaki durumda ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerekir (Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 66).

47. Mevcut başvurudaki gibi ifade ve basın özgürlüğü ile başkalarının şöhret ve itibarlarının korunmasının çatışması halinde, eğer şöhreti söz konusu olan kişi kamu görevlisi ise dengeleme sırasında bu kişinin üstlendiği kamu görevi göz önüne alınmalıdır. Bununla birlikte, kamu görevlilerinin siyasetçilerde olduğu gibi her türlü söylemlerini yakın denetime açtıkları da söylenemez. Kamu görevlilerinin, görevlerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerekir ki bu da ancak onları asılsız suçlamalara karşı korumakla sağlanabilir (bkz. Lesnik / Slovakya, B. No: 35640/97, 11/6/2003, § 53).

γ) İlgili kişinin önceki davranışı

48. İlgili kişinin haber veya yazının yayımlanmasından önceki davranışı ya da ihtilaflı bilgilerin daha önce yayımlanmış olması da dikkate alınacak unsurlar içinde yer almaktadır (Von Hannover/Almanya (no 2) B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 § 111).

δ) Yayımın içeriği, şekli ve sonuçları

49. Bir gazetede haberin, röportajın, fotoğrafın veya makalenin yayımlanma şekli ve hedef alınan kişinin orada sunulma biçimi de değerlendirmelerde göz önüne alınmalıdır (bkz. Wirtschafts-Trend Zeitschriften-Verlagsgesellschaft m.b.H./Avusturya (no 3), B. No: 66298/01 ve 15653/02, 13/12/2005, § 47). Ayrıca haberin, ulusal veya yerel, tirajı az veya çok bir gazetede yayımlanmış olmasına göre, yayım genişliği de önemli olabilir (bkz. Karhuvaara ve Iltalehti/Finlandiya, B. No: 53678/00, 16/2/2005, § 47).

ε) Haber veya makalenin yayınlanma şartları

50. Son olarak, haber veya makalenin yayınlanma şartlarının, söz konusu haberde yer alan olayların geçtiği dönemde ülkede meydana gelen olaylar ışığında değerlendirilmesi gerekir. Aynı zamanda hedef alınan kişi bakımından müdahalenin başka bir ifadeyle haberin yayımlanmasının etkilerinin niteliğini ya da ağırlığını göz önünde bulundurmak gerekir.

b) Bu ilkelerin mevcut olaya uygulanması

51. Başvurucu, şikayet konusu gazete makalesinde “Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün” şüpheli ve sanıklarını koruyan, onları soruşturan ve yargılayan Cumhuriyet savcısı ve hâkimlerin görevden alınması için çaba harcayan bir kişi olarak gösterildiğini, bu sebeple şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

52. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin görevinin, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde korunan itibarının korunması hakkı ile Anayasa’nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulup kurulmadığını tespit etmek olduğu belirtilmiştir. Bakanlık yazısında, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları hatırlatılmıştır.

53. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, başvuru dilekçesindeki görüşlerini tekrar etmiştir.

54. İlk olarak, davalının başvuruya konu sözlerinin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya bir katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir. Aksine, yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 67; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 74).

55. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, söz konusu makaledeki bilgilerin gerçek ve güncel olduğunu ve hukuka aykırı bir yönünün de bulunmadığını ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu haberin bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.

56. Davalıya göre Ankara kulislerinde başvurucunun bir “korsan kararname” hazırlığı içinde olduğu konuşulmaktadır. Gazete makalesinde başvurucunun HSYK üyesi olduğu belirtildikten sonra Ergenekon yargılamalarında görev alan hâkim ve savcılar ile başka bazı hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi için çaba gösterdiği iddia edilmiştir.

57. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun olayların gerçekleştiği tarihlerde HSYK üyesi olduğunu hatırlatmıştır. Mahkeme, davalının sözlerinin eleştiri niteliğinde olduğunu ve başvurucunun kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığını ve söz konusu yazının basın özgürlüğü sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte bir yazı olduğunu kabul etmiştir.

58. Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır. Şikâyet konusu gazete makalesinin yayınlandığı dönem, ülkede sivil hükümete karşı darbe hazırlığı yapıldığına ilişkin iddialar üzerine başlatılan ve Ergenekon soruşturmaları adı verilen bir dizi soruşturmanın ve davanın devam ettiği bir dönemdir. Dahası başvuruya konu makalede söz edilen “korsan kararname” haberleri pek çok basın ve yayın organında uzunca bir süre yer bulmuştur. Söz konusu makalede sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir ölçüde, genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sundukları kabul edilmelidir. Bu hususla ilgili olarak, basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır. Başvurucu fotoğraflarının kendisinden izin almaksızın kullanılmasından da şikâyetçi olmuşsa da başvuru konusu makalede herhangi bir fotoğrafın kullanılmadığı not edilmelidir.

59. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için bkz. Saday / Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 85).

60. Buna karşın başvurucu, makalede sözü edilen Ergenekon soruşturmalarına ve davalarına bakan Hâkim ve Savcıların görevden alınmasına ilişkin iddiaların dile getirildiği dönemde HSYK üyesidir ve HSYK’ya Yargıtay üyelerince seçilmiştir. Ayrıca HSYK’nın idari bir kurul olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.

61. Başvurucunun olayların geçtiği zaman diliminde ve halen Türkiye kamuoyunda oldukça tanınan bir yüksek bürokrat olduğu ve itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi dikkate alındığında, onun az bilinen bir kişi olduğu iddia edilemez. Dolayısıyla başvurucu Türk yargı sistemi için son derece önemli olan HSYK üyeliği görevi nedeniyle eleştirilere sıradan kişilere göre daha fazla katlanmalıdır.

62. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz konusu yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu yazıda geçen olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayınların yapıldığı tarihte meydana gelen olaylarla yayınların içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına ve başvuruya konu sözlerde geçen olayların “görünür gerçekliğe uygun” olduğuna karar vermiştir.

63. Öte yandan basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Radio France ve Diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37). Öte yandan Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemez. Bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına ancak bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Sözleşme’nin 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğunu hatırda tutulmalıdır (bkz. Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, § 57).

64. Nitekim söz konusu makalede kullanılan üslup başvurucuyu incitmiş olsa bile İlk Derece Mahkemesi, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü ile bu özgürlüklerin başkalarının kişilik hakları karşısındaki sınırlarına vurgu yapmıştır. Başvuruya konu gazete makalesinde yer alan ifadelerin hukuka uygunluk sınırları içerisinde kaldığı kabul edilmelidir.

65. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

Başvurunun, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ali Suat Ertosun (10) [2.B.], B. No: 2013/1640, 16/4/2015, § …)
   
Başvuru Adı ALİ SUAT ERTOSUN (10)
Başvuru No 2013/1640
Başvuru Tarihi 1/3/2013
Karar Tarihi 16/4/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, günlük bir gazetede yer alan makalenin kişilik haklarını zedelediği gerekçesiyle ilgili kişiler aleyhine açmış olduğu manevi tazminat istemli davanın reddine karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 17. , 25. , 26. , 28. , 32. , 36. , 40. , 90. ve 14 maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Şeref ve İtibarın Korunması (İfade Özgürlüğü Hariç) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6098 Türk Borçlar Kanunu 49
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi