TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TASFİYE HALİNDE TÜRK TİCARET BANKASI A.Ş.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1665)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Tasfiye Halinde Türk Ticaret Bankası A.Ş.
|
Temsilcileri
|
:
|
Hami SARI ve Abdullah GÜZELDÜLGER
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Nur Şehlem GÜLPINAR
|
|
|
Av. Özge YEŞİLOVA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1971 yılında tapu
kaydına güven duyarak satın aldığı taşınmazın 5/1/1961
tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen
Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun hükmü gereği
bedelsiz olarak İstanbul Sular İdaresi (İSKİ) adına kaydedildiğini, bu işleme
karşı açtığı tapu iptali ve tescil davalarının reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40., 90. ve 125.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek maddi
tazminat veya yeniden yargılama yapılmak suretiyle taşınmazın kendi adına
tescili talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/2/2013
tarihinde İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel
bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 30/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının görüş
yazısı, 20/1/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiş, başvurucu vekili Adalet Bakanlığının cevabına karşı beyanlarını yasal
süresi içinde 3/2/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Üsküdar Kısıklı Büyük
Çamlıca Sokak 785 ada 47 parsel sayılı taşınmaz 221 sayılı Kanun gereğince
Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/12/1981
tarihli ve E.1981/744, K.1981/927 sayılı kararı ile İSKİ adına tescil
edilmiştir.
8. Başvurucu, söz konusu
taşınmazın 1971 yılında satın alma yoluyla mülkiyetine geçtiğini, tahsis
işleminin 221 sayılı Kanun şartlarına uygun olarak yapılmadığını belirterek
taşınmazın idare adına kaydının iptali ile adına tescili talebiyle Üsküdar 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde 15/12/1983 tarihinde dava
açmıştır.
9. Mahkeme, yapılan keşif ve
bilirkişi incelemeleri sonunda, 15/2/1988 tarihli ve
E.1986/880, K.1988/49 sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın tamamının
Üsküdar Kısıklı meydan çeşmesini besleyen mevcut su toplama galerisi
niteliğinde olduğunu belirterek davayı reddetmiştir.
10. Bu karar, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 16/11/1988 tarihli ve E.1988/15202,
K.1988/20621 sayılı ilamı ile onanmıştır.
11. Başvurucunun karar düzeltme
istemi aynı Dairenin 14/2/1989 tarihli ve E.1989/2064,
K.1989/2900 sayılı ilamı ile reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, aynı taşınmazla
ilgili olarak bedelsiz olarak davalı adına tescil edildiği, herhangi bir
kamulaştırma işlemi yapılmadığı gibi bir kamulaştırma bedeli de ödenmediğinden,
davalı idare adına tescil kararının hukuki dayanaktan yoksun olması nedeniyle
tapu kaydının iptali ve kendisi adına tescili, olmadığı takdirde taşınmaza
haksız olarak el konulmasından dolayı kendisine 15.000 TL tazminat ödenmesi
için Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 27/1/2009
tarihinde dava açmıştır.
13. Mahkeme, 13/9/2011 tarihli
ve E.2009/26, K.2011/235 sayılı kararı ile dava konusu taşınmazla ilgili olarak
Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1986/880 esas sayılı dosya ile açılan dava
sonucunda verilen ret kararının Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/11/1988 tarihli
ve E.1988/15202, K.1988/20621 sayılı ilamı ile onandığı ve davanın
kesinleştiği, tapu iptali ve tescil istemi hakkında kesin hüküm bulunduğu,
alacak istemi yönünden ise dava konusu taşınmazın 221 sayılı Kanun gereğince
kamu hizmetine tahsis edilmesi nedeniyle idare adına tescil kararı verildiği ve
Kısıklı Meydan Çeşmesi Suyu Memba Koruma Alanında kalan taşınmaza arşiv ve literatür araştırmasında 1914 yılında el konulduğunun
bildirildiği görüldüğünden yargılama sırasında yürürlüğe giren 5999 sayılı
Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun uygulanma imkânının
bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
14. Bu karar, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 21/6/2012 tarihli ve E.2012/6844,
K.2012/13712 sayılı ilamı ile onanmıştır.
15. Başvurucunun karar düzeltme
istemi, aynı Dairenin 24/12/2012 tarihli ve
E.2012/24557, K.2012/28009 sayılı ilamı ile reddedilmiş ve karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
16. Bu ilam başvurucuya 21/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 20/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
18. 221 sayılı Kanun’un 1.
maddesi şöyledir:
“6830 sayılı İstimlak Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe
kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan
gayrimenkuller ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde
kamulaştırılmış sayılır.”
19. 221 sayılı Kanun’un 3.
maddesi şöyledir:
“Birinci maddede yazılı gayrimenkuller tapuda kayıtlı ise,
kayıt sahipleri veya mirascıları ancak fiili tahsis
tarihindeki rayiç üzerinden gayrimenkul bedelini istiyebilirler.
Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkuller hakkında fiili tahsis tarihinden itibaren
on sene geçmemiş ise o tarihte zilyedlikle iktisap şartları
tahakkuk eden zilyedleri veya mirasçıları birinci
fıkra hükmünden faydalanabilirler.
Herhalde gayrimenkule
müdahalenin men'i (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 17/01/2008 tarihli ve E. 2004/25, K. 2008/42 sayılı Kararı
ile.) * davası dinlenmez.”
20. 221 sayılı Kanun’un 4.
maddesi şöyledir:
“Gayrimenkulün bedelini dava hakkı bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren iki sene sonra düşer.”
21. 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı
Kanunla 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici
6. maddenin birinci ve altıncı fıkraları şöyledir:
“Kamulaştırma
işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu
hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek
üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut
irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el
konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde
bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır.
…
İdare ve malik
arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim
edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği
tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından sadece tazminat davası
açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde
tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın
birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın
idare adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir.
Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata
ilişkin temyiz hakkı saklıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
20/2/2013 tarihli ve 2013/1665 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, 1971 yılında tapu
kaydına güven duyarak satın aldığı taşınmazın 221 sayılı Kanun hükmü gereği
bedelsiz olarak İSKİ adına kaydedildiğini, dava konusu taşınmaz için bir bedel
ödenmeksizin davalı kurum adına tescil kararı verildiğini, Üsküdar 3. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtığı 1986/880 esas sayılı davanın 221 sayılı Kanun'a
dayanılarak reddedildiğini, 221 sayılı Kanun'un 4. maddesi gereğince taşınmazın
bedelini talep hakkının 2 yıllık hak düşürücü süreye tabi kılındığını, 221
sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olduğunu, Üsküdar 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/26 esas sayılı dosyasında ise 5999 sayılı
Kanun'un geçici 6. maddesinin uygulama alanı bulup bulmayacağı yönünde eksik
inceleme ile davalı idarenin hangi tarihte fiilen el koyduğunun ispatı
aranmaksızın hüküm tesis edildiğini, İSKİ adına tescilin yapıldığı 15/3/1983
tarihi taşınmaza el atma tarihi olarak kabul edilmediğinden, 5999 sayılı
Kanun'dan yararlanamadığını ve taşınmazın bedelini alamadığını belirterek
Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40., 90. ve 125.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve bedelsiz el
konulan taşınmazın değeri kadar maddi tazminat veya yeniden yargılama yapılmak
suretiyle taşınmazın kendi adına tescili talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvurucu, 1971 tarihli
kayda dayanarak sahibi olduğu taşınmazın 1981 tarihli Mahkeme kararıyla İSKİ
adına kaydedildiğini, 2009 yılında açtığı tapu iptali ve tescil veya alacak
davasının ise 5999 sayılı Kanun hükümleri uygulanmayarak reddedildiğini
belirterek Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40., 90.
ve 125. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
25. Başvurucunun şikâyetinin
özü, 1971 tarihli kayda dayanarak sahibi olduğu taşınmazın 1981 tarihli Mahkeme
kararıyla İSKİ adına kaydedilmesi ve 2009 yılında açtığı tapu iptali ve tescil
veya alacak davasında ise Mahkemenin hatalı yorumu ile 5999 sayılı Kanun
hükümlerinin uygulanmaması ve yanlış karar vermesi nedeniyle haklarının ihlal
edildiği iddialarına dayandığından, bu şikâyetler mülkiyet hakkı ve adil yargılanma
hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucu, 1971 tarihli
kayda dayanarak sahibi olduğu taşınmazın 1981 tarihli Mahkeme kararıyla İSKİ
adına kaydedildiğini, 2009 yılında açtığı tapu iptali ve tescil veya alacak
davasının ise 5999 sayılı Kanun hükümleri uygulanmayarak reddedildiğini
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
28. Anayasa ve 6216 sayılı
Kanun'un anılan hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme,
ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler karşısında,
anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Mahkemenin zaman bakımından
yetkisine ilişkin bu düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olmaları nedeniyle,
bireysel başvurunun tüm aşamalarında resen dikkate alınmaları gerekir (Ahmet Melih ACAR, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15).
29. Üzerinde maliki konusunda
uyuşmazlık bulunan bir taşınmaza ait mülkiyet hakkının varlığını tespit
mahkemelere bırakılmıştır. Buna göre, kıyılar dâhil taşınmaz mallarda mülkiyet
hukukuna yönelik, hakkın özünü ilgilendiren uyuşmazlıkların çözümü adli
yargının görev alanı içerisinde kalmaktadır (Yargıtay İçtihatları Birleştirme
Kurulu, E.1996/5, K.1997/3, K.T. 28/11/1997). Bir
taşınmaz üzerinde hak iddia eden kişinin söz konusu hakkın varlığını mahkeme
önünde ispat etmesi gerekmektedir (Sultan
TOKAY ve diğerleri, B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 38).
30. Somut başvuruya konu olayda
söz konusu taşınmaz 1981 tarihli Mahkeme kararı ile 221 sayılı Kanun’a
dayanılarak ve taşınmazın su toplama havzasında olduğu gerekçesiyle İSKİ adına
kaydedilmiş, başvurucu 1971 yılındaki kayda dayanarak taşınmazın idare adına
bulunan kaydının iptali ve kendi adına tescili talebiyle 1983 yılında dava
açmış, ancak bu dava reddedilerek 1989 yılında kesinleşmiştir. Başvurucu, 221 sayılı
Kanun’un 4. maddesine göre 6830 sayılı İstimlâk Kanunu’nun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar, kamulaştırma işlemi yapılmadan alınan taşınmazlar için öngörülen
iki yıl içinde bedel davası açtığına dair bir belge sunmamıştır.
31. Başvurucu 1971 yılındaki
kayda dayanarak taşınmaz hukuken elinden çıktıktan 38 yıl sonra 27/1/2009 tarihinde taşınmazın kendi adına tescili, olmadığı
takdirde taşınmaza haksız olarak el konulması nedeniyle alacak talepli olarak
tekrar dava açmış ve bu dava sürecinde 5999 sayılı Kanun ile 2942 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin kendisi hakkında uygulanmasını Mahkemeden
talep etmiştir. Mahkeme yapılan yargılama sonucunda 13/9/2011 tarihinde dava
konusu taşınmazla ilgili tapu iptali ve tescil istemi yönünden kesin hüküm
bulunduğu, alacak istemi yönünden ise dava konusu taşınmaz 221 sayılı Kanun
gereğince kamu hizmetine tahsis edildiği, arşiv ve literatür
araştırmasında 1914 yılında taşınmaza el konulduğunun bildirildiği ve yargılama
sırasında yürürlüğe giren 5999 sayılı Kanun’un uygulanma imkânının bulunmadığı
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24/12/2012 tarihli ilamı ile kesinleşmiştir.
32. Başvurucunun taşınmazın
tapusunun iptali ve tescili istemiyle açtığı dava 1989 yılında kesinleşmiş
olup, taşınmazın mülkiyeti, bahsedilen tarihte Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuruları incelemeye başladığı 23/9/2012 tarihinden
23 yıl önce kesin olarak başvurucunun elinden çıkmıştır. Mahkeme kararı
kesinleştikten sonra taşınmazın mülkiyeti artık başvurucunun hak alanından
çıkmıştır. Dolayısıyla mülkiyete ait uyuşmazlık 1989 yılında kesinleşmiştir.
33. Başvurucu, 2009 yılında
açtığı davada taşınmazın hukuki olarak maliki olmayıp, geçerliliği 1989 yılında
kesin olarak sonlanmış olan 1971 yılındaki kayda dayanarak tapunun iptali ve
tescili veya haksız tescil nedeniyle alacak davası açmıştır. Dolayısıyla
başvurucu, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları incelemeye başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen davada taşınmazın
maliki sıfatına sahip olmadığından, bu davanın mülkiyet hakkına konu edilmesi
mümkün değildir.
34. Anayasa ve AİHS'in ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı,
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvence olup ulusal mevzuatta
belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren
yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanmayan (Bkz.,
Kemal YELER ve diğerleri, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36-37), 1989 başvurucuyla hukuki ilişkisi kesilmiş
taşınmaza bağlı 2009 yılında açılan tescil veya alacak talebinin mülkiyet hakkı
kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Benzer yöndeki AYM kararı için bkz.: Leyla DAİMAGÜLER ve diğerleri, B. No: 2012/1143,
17/7/2014, §36).
35. Nitekim benzer nitelikte 221
sayılı Kanun çerçevesinde el konulan gayrimenkullerle ilgili bir başvuruyu
inceleyen AİHM, “… yani
Türkiye Cumhuriyeti için 1 Nolu Ek Protokol’ün 1.
maddesinin yürürlüğe girdiği 28 Ocak 1987 tarihinden önce, Hazine’ye
devredilmesini dikkate alan AİHM, 1961 tarih ve 221 sayılı Kanun’a dayalı bir
mülkiyet mahrumiyetinin koşullarını incelemek için zaman bakımından yetkisiz
olduğu kanaatine varmaktadır.” demek suretiyle benzer bir olayda
kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ekdal ve diğerleri/Türkiye, 6990/04, 25/1/2011, § 48).
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun tapu iptali ve tescil veya alacak istemine dayanak yaptığı
taşınmazla hukuki ilişkisinin bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı
tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce 1989
yılında kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından, başvuruya konu mülkiyet hakkına
yönelik şikâyetin, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlali
İddiası
37. Başvurucu, 2009 yılında
açtığı tapu iptali ve tescil veya alacak davasının 5999 sayılı Kanun hükümleri
uygulanmayarak reddedildiğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucunun şikâyetinin
özü, Mahkemenin kanunları hatalı yorumladığı ve yanlış karar verdiği iddiasına
dayandığından ve mülkiyet hakkıyla ilgili olarak zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiğinden bu şikâyet adil yargılanma
hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir.
39. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
40. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz.Bas.Yay.San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056,
16/4/2013, § 34).
41. İlke olarak derece
mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası
veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati GÜNDÜZ ve diğerleri, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
42. 5999 sayılı Kanunla 2942
sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. madde, 9/10/1956
tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu
yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan
taşınmazlara ilişkin olarak bireylere tazminat davası açma hakkı vermektedir.
Bunun için de öncelikle bir uzlaşma yolunun denenmesi gerektiği anılan maddede
ifade edilmektedir.
43. Somut başvuruya konu 2009
yılında açılan dava ise tapu iptali ve tescil veya alacak talebiyle açılmıştır.
Mahkeme, dava konusu taşınmazın 221 sayılı Kanun gereğince kamu hizmetine
tahsis edildiği, arşiv ve literatür araştırmasında
1914 yılında taşınmaza el konulduğunun bildirildiği ve yargılama sırasında yürürlüğe
giren 5999 sayılı Kanun’un uygulanma imkânının bulunmadığı gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
44. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi gereği hukukun uygulanması ve
yorumlanması hâkimin resen gözeteceği bir husustur. Mahkeme, 2009 yılında
açılan davanın konusunu ve kamu hizmetine ayrılma tarihini göz önünde
bulundurduğunu gerekçesinde ifade ederek davayı reddetmiştir. Bu karar derecattan geçerek 24/12/2012
tarihinde kesinleşmiştir.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik içermediği
anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasının "zaman bakımından yetkisizlik",
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması",
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.