TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3550)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 7/3/2015-29288
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Turan GÜNANA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu Kocaeli 2 No.lu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda diğer hükümlülerle sohbet hakkının
sınırlandırılması nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/5/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde,
adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 27/06/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 30/6/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü
29/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüşe karşı başvurucu 15/9/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığının gönderdiği belgelerle ifade edildiği şekliyle olaylar özetle
şöyledir:
9. Başvurucu, başvuru tarihinde Kocaeli 2 No.lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.
10. Başvurucu, 4/3/2013 tarihli dilekçesi ile sohbet hakkının
10 saat olduğunu ancak tutuklu olarak bulunduğu Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun sadece 5 saat sohbet imkânı vererek sohbet
hakkını gasp ettiğini iddia ederek Kocaeli İnfaz Hâkimliğine başvurmuştur.
11. İnfaz Hâkimliğinin, E.2013/1278 sayısına kayden yapılan yargılamada ceza infaz kurumu, başvurucunun
şikâyetine dair "T.C. Adalet Bakanlığı
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 22/01/2007
tarih ve 45/1 sayılı Genelgenin "Ortak Etkinlikler" başlığının 13.
maddesinde "Güvenlik bakımından tehlike yaratmayacağı ölçüde, idare ve
gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve tutuklular 10 kişiyi
aşmayacak gruplar halinde ve idarenin gözetiminde açık görüş alanlarında veya
diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde 10 saati aşmamak üzere
sohbet amacıyla bir araya getirilebilirler. Bu faaliyet içerisinde açık görüş,
avukat ve ziyaretçi görüşlerini aksatmayacak şekilde yaptırılır" dendiği
adı geçenin dilekçesinde söz ettiği gibi 10 saat sohbet hakkı bulunduğundan
bahsetmediği sadece 10 saati aşmaması gerektiği hususunun belirtildiğinden
kurumumuzun mevcudu, personel sayısı da göz önüne alınarak güvenlik zafiyeti
oluşturmayacak şekilde gerekli düzenlemeler yapılmaktadır. Konuya ilişkin olmak
üzere Yargıtay 9.Ceza Dairesinin kararı da yazımız ekinde sunulmakla; ayrıca bu
sohbet faaliyetlerinin yanı sıra Kurumumuz Psikososyal
Servisi tarafından kurslar (Bilgisayar, bağlama vs) ile
hobi faaliyetleri düzenlenerek gerek kurumumuzca kaldığı süre zarfında gerekse
kurumumuzdan tahliye edilmeleri sonrasında tutuklu ve hükümlüleri bu
faaliyetlere kanalize ederek topluma kazandırılmaları
ve meslek edinmelerine dair yol izlenmektedir. Tutuklu Turan Günana için bahsedilen sebepler doğrultusunda kurumumuzca 5
saat sohbet faaliyet 2.5 saatte spor faaliyeti düzenlenmiştir" şeklinde
açıklama yapmıştır.
12. İnfaz Hâkimliği, 26/3/2013 tarih ve E.2013/1278,
K.2013/1455 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin benzer bir konuya
ilişkin kararına atıf yaparak başvurucunun talebini reddetmiştir.
13. İnfaz Hâkimliğinin atıf yaptığı Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 21/7/2005 tarihli kararında özetle cezaevinin iki saat olarak
belirlediği sohbet süresinin mahkemenin hukukilik denetimi dışına çıkarak idarenin
yerine geçip yeni bir idari işlem tesis edilemeyeceği belirtilmiştir.
14. Anılan karara yapılan itiraz, Kocaeli 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 9/4/2013 tarih ve 2013/424 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiş ve karar, başvurucuya 18/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 17/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Başvurucunun iddialarına ilişkin Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığının 7/11/2014 tarih ve 2014/21880 sayılı müzekkere cevabı şöyledir:
“F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumlarında üç kişilik ve tek kişilik odalar bulunmakta olup, adı geçen
hükümlünün nakil geldiği 21.12.2012 tarihinden itibaren üç kişilik odada
barındırıldığı;
Adı geçen hükümlünün nakil geldiği 21.12.2012
tarihinden itibaren bir ay süre ile deneme sürecinde olması sebebi ile Ocak
2013 tarihinde herhangi bir sosyal ve sportif etkinliklere dahil edilmediği,
Şubat 2013 tarihinden itibaren sohbet, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere
katıldığı, Kurum Müdürlüğü tarafından aylık açık görüşün, her ayın üçüncü
haftası yaptırılması sebebi ile hükümlülerin sohbet faaliyetlerinin açık görüş
yerlerinde gerçekleşmesi sebebi ile hükümlülere sohbet faaliyeti
düzenlenmediği, geriye kalan zamanlarda hükümlülere sohbet, ve etkinlik
faaliyeti düzenlendiği, haftalık 2,5 saatlik periyotlar dahilinde kurumun
mevcut fiziki yapısı ile hükümlü ve tutuklu mevcudu göz önünde bulundurularak,
tüm hükümlü ve tutuklulara eşit düzeyde planlama yapıldığı, sonuç olarak
hükümlü ve tutukluların aylık toplam 5 saat sohbet ile 2,5 saat kapalı spor
salonu ve 2,5 saat çim saha olmak üzere toplam 10 saat etkinliklerden
faydalandırıldığı tespit edilmiştir.”
B. İlgili Hukuk
17. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'unun 9. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz
kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik,
mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları
sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki
hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik
rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları
tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri
uygulanır.
(2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
mahkûm olanlar ile süresine bakılmaksızın, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak,
yönetmek veya bu örgütün faaliyeti çerçevesinde, Türk Ceza
Kanununda yer alan;
a) İnsanlığa karşı suçlardan (madde 77, 78),
b) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82),
c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti suçundan (madde 188),
d) Devletin güvenliğine karşı suçlardan (madde
302, 303, 304, 307, 308),
e)
Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan (madde 309, 310, 311,
312, 313, 314, 315),
Mahkûm olanların cezaları, bu kurumlarda infaz
edilir.
(3) Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli
hâlde bulunan ve özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli
olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozanlar veya
iyileştirme tedbir, araç ve usullerine ısrarla karşı koyanlar bu kurumlara
gönderilirler.
…”
18. Adalet Bakanlığının 17/6/2005 tarihli Gözlem ve
Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği’nin 6. maddesi şöyledir:
“Gözlem ve sınıflandırma merkezi,
ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis veya iki yıldan fazla süreli hapis
cezasına mahkum olan hükümlülerin kişisel özellikleri, bedensel, aklî ve sağlık
durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve ilişkileri, sanat ve
meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça bakış açıları, hükümlülük süreleri
ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun infaz kurumlarına ayrılmaları ve
bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme rejiminin uygulanmasını;
işledikleri suç tiplerine, gösterdikleri eğilimlere, tutum ve davranışları
nedeniyle sıkı gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekip
gerekmediğine göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya normal
güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya açık ceza infaz kurumlarına
gönderilmelerini sağlamakla görevli ve yetkilidir.”
19. Anılan Yönetmelik’in 10. maddesi şöyledir:
“Hükümlülerin gözlemleri, idare ve gözlem
kurulunca, kuruma kabul tarihinden başlayarak tek kişilik odalarda yapılır.
Ancak, kurumun tek kişilik odası bulunmaması veya kısıtlı sayıda olması
durumunda tahsis edilmiş özel bölümlerinde de yapılabilir.
Gözlem ve sınıflandırmaya tabi tutulan
hükümlülerin diğer hükümlü ve tutuklularla ilişki kurmamaları için gerekli
tedbirler alınır.
Gözlem süresi altmış günü geçemez.”
20. Adalet Bakanlığı’nın Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi,
Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler Hakkında 45/1 sayılı Genelgesi’nin “Ortak Etkinlikler” başlıklı üçüncü
bölümünde aşağıdaki hususlar düzenlenmiştir:
(1) Hükümlü ve tutuklular işledikleri suçlara,
kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılarak, güvenlik
bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, kendileri için hazırlanmış iyileştirme
programları çerçevesinde eğitim, spor, meslek kazandırma ve çalışma ile diğer
sosyal ve kültürel faaliyetlere katılırlar. Bu faaliyetler yüksek güvenlikli
kurumlar ile diğer kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde on kişiyi
aşmayacak gruplar hâlinde yürütülür. Programların süresi ve katılacak hükümlü
tutuklu sayısı her programın özelliği, güvenlik koşulları ve kurumun olanakları
dikkate alınarak idare ve gözlem kurulunca belirlenir. İyileştirme
programlarının amaca aykırı sonuçlar verdiği tespit edilen hükümlü ve
tutuklular yönünden bu uygulamaya son verilebilir veya gerekli değişiklikler
yapılabilir.
…
(13) Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı
ölçüde, idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve
tutuklular, 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık
görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde
haftada toplam 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir.
Bu faaliyet hafta içerisinde açık görüş, avukat ve ziyaretçi görüşlerini
aksatmayacak şekilde yaptırılır.
21. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin R (2006) 2 sayılı “Cezaevi Kuralları Hakkında Tavsiye Kararları”
konulu tavsiye kararının 27.6. ve 27.7. paragrafları şöyledir:
“27.6. Spor, oyunlar, kültürel faaliyetler,
özel hobiler ve diğer boş zaman uğraşlarını kapsayan eğlendirici fırsatlar
yaratılmalıdır ve mümkün olabildiğince mahpusların bu etkinlikleri organize
etmelerine izin verilmelidir.
27.7.Mahpusların egzersiz esnasında ve
eğlendirici faaliyetlere katılmaları için birbirleriyle bir araya gelmelerine
izin verilmelidir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 17/5/2013 tarih ve 2013/3550 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu Kocaeli 2 No.lu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda diğer hükümlülerle sohbet hakkının
Adalet Bakanlığının genelgesi kapsamında haftada 10 saati aşmamak üzere
verilebileceğinin belirtildiğini, buna rağmen cezaevi idaresinin bu hakkını
kısıtladığını, bu şekilde tecrit edilmiş halde tutulduğunu ve sohbet hakkının
kısıtlanmasının kendisine işkence niteliğinde olduğunu yaklaşık beş aydır
sadece on yedi buçuk saat sohbet imkânı sağlandığını, sohbet dışı etkinliklere
dâhil edilmediğini, daha önce kaldığı cezaevinde daha fazla süreyle sohbet
imkânına sahip olduğunu ancak Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumunda keyfi olarak sürenin kısıtlandığını belirterek Anayasa’nın 13.
ve 38. maddelerinde düzenlenen temel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun tutuklu
olarak bulunduğu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde diğer mahkûmlarla yeterli
sohbet imkânın sağlanmayarak tecrit edilmiş halde tutulmasının Anayasa’nın 13.
ve 38. maddesinde tanımlanan haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de
cezanın infazı sürecinde hükümlü veya tutukluların tutulma koşullarına dair
şikâyetin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye tabi tutulma/ceza
verilmesi yasağı çerçevesinde Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi
gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurunun incelenmesi neticesinde, işkence yasağına
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Anayasa’nın 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
….
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
27. Sözleşme’nin “İşkence
yasağı” başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
28. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu Kocaeli 2 No.lu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda diğer hükümlülerle sohbet imkânının
sınırlandırılması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
29. Adalet Bakanlığı görüş yazısında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün “başvurucunun sohbet süreleri ile ilgili talebi yönünde kurumda
barındırılan diğer tutuklu ve hükümlülere de aynı şekilde uygulama yapıldığı,
bu itibarla bu uygulamanın kurum uygulaması olduğu, kurum uygulamalarına karşı
4675 sayılı Kanun kapsamında başvurucunun gerekli müracaatları yaptığı, kurumun
mevcut yapısı, tutuklu ve hükümlü mevcudu ile personel sayısı göz önüne
alınarak herhangi bir suç ya da örgüt grubuna karşı farklı uygulama
yapılmadığı, başvurucunun şikayeti kapsamında ilgili kamu görevlileri hakkında
görevleri yönünden bir kusur ve ihmalleri bulunmadığından adli ve idari yönden
herhangi bir işlem yapılmasına lüzum görülmediği” belirttiğini ve
yapılan müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığının iddiaları
değerlendirirken gözetilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru dilekçesine
benzer mahiyette cezaevi idaresinin haftada on saati aşmayacak şekildeki sohbet
imkânına ilişkin genelgeyi keyfi ve hükümlü veya tutukluların aleyhine
yorumlayıp ayda iki buçuk saate indirdiğini, bu durumdan psikolojik olarak
etkilendiğini F Tipi cezaevindeki tecridin azaltılmasına yönelik bir katkı
sağlanması gerektiğini beyan etmiştir.
31. Demokratik toplumların en temel değerlerinden biri olarak
herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan
onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi
tutulamayacağı yasağı getirilmiştir (B.No:
2013/293, 17/7/2014, .§ 80).
32. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif
ödevidir (B.No: 2013/293,
17/7/2014, .§ 81). Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak
kapsamında, devletin, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm
bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin
kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden,
tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (B.No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
33. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin
3. maddesi her hangi bir sınırlama öngörmemekte ve
işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının
mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını
tehdit eden başka bir genel tehlike halinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı
şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına
ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (bkz. Selmouni/Fransa [BD], B.No
25803/94, 28/7/1999, § 95; Assenov ve diğerleri/ Bulgaristan, B.No: 24760/94,
28/10/1998, § 93).
34. Öte yandan, bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine
ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup, her olayda asgari
eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (B.No:
2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin
amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. Aksoy/Türkiye, B.No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B.No:
30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004,
§ 53).
35. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa’nın 19.
maddesi kapsamında hukuka uygun olarak “bir mahkûmiyet
kararına bağlı olarak tutma” olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§
29-33) Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar
için bkz. Hirst/Birleşik
Krallık (No. 2), B.No. 74025/01,
6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72,
6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983,
§§ 99-105).
36. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz” şeklindeki kural hükümlü ve tutuklulara
yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus, 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" başlıklı 2.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza
ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve
onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten
yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar
altında çektirilir" şeklinde düzenleme ile açıkça
vurgulanmıştır. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet kararının veya tutuklama
kararının infazında mahkûmlar için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı
koruyacak nitelikte olmalıdır.
37. Cezaevlerinde kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar
farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunların birçoğu cezaevi idaresi ve
görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetimsel
hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Bu nedenle
mahkûmlar için bir cezaevindeki yaşam tüm yönleriyle değerlendirilmelidir.
Cezaevlerindeki yaşam, mahkûmlara sunulan aktivitelerin genişliğinden,
mahkûmlar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar
geniş bir alanda değerlendirilmelidir (Avrupa
İşkence ve İnsanlık dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi
Komitesinin (CPT) Standartları, 2002). Bu değerlendirmede mahkûmlara
karşı yapılan muamele ve uygulanan cezanın, Anayasa’nın 17. maddesi uyarınca
bir ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunda yapılacak değerlendirmede Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ile birlikte özellikle CPT’nin belirlediği standartlar ve ülkemiz hakkında
hazırladıkları raporlar da göz önüne alınmalıdır.
38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme’nin 3. maddesi çerçevesinde cezaevinde tutulma koşullarını
değerlendirirken başvurucular tarafından yapılan somut olaylara ilişkin
iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi gerektiğini
belirtmiştir (bkz. Dougoz/Yunanistan,
B.No: 40907/98, 6/3/2001, § 46). Bu kapsamda, önlemlerin şiddeti, amacı ve
bireyler için sonuçları birlikte değerlendirilmelidir (bkz. Van der Ven/Hollanda,
B.No: 50901/99, 4/2/2003, § 51).
39. Anayasa’nın 17. maddesi cezaevinde tutulan bir hükümlü
veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde
olmasını koruma altına alır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların,
mahkûmları, özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.
Cezaevinde tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde, mahkûmların sağlık ve
esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve
gerekli tıbbi yardım sağlanması da insan onuruna yakışır şartların sağlanması
için gereklidir (Bkz. Piechowicz/Polonya, B.No.
20071/07, 17/4/2012, § 162).
40. Bir kişiyi özgürlüğünden alıkoyan
önlemler genel olarak elem verici ve onur kırıcı bir durum içermektedir. Ancak
yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumunda tutulma, tutuklular veya hükümlüler
için tek başına kötü muamele yasağının ihlali olarak kabul edilemez. Kamu
düzeninin sağlanması amacıyla bazı suçlardan ceza alanların veya tehlikeli
mahkûmların yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında tutulmaları gerekebilir.
Firarı engellemek, diğer mahkûmların huzur ve güvenliğini sağlamak amacı ile
yapılacak bu tür düzenlemeler bazı mahkûmların diğer mahkûmlardan ayrılması ve
sıkı kontrol altında tutulmasını öngörebilir (bkz. Piechowicz/Polonya, § 161; Ramirez
Sanchez/Fransa, B.No.
59450/00, 4/7/2006, §§
80-82 ve 138; Messina/İtalya (no. 2),
B.No: 25498/94, 28/9/2000, §§ 42-54; Rohde/Danimarka, B.No: 69332/01, 21/7/2005, § 78; Van der Ven/Hollanda, §§ 26-31 ve
50; Csüllög/Macaristan, B.No:
30042/08, 7/6/2011, §§ 13-16).
41. Başvuru konusu olaya ilişkin olarak, başvurucu, Adalet
Bakanlığının yayınladığı genelge uyarınca haftada on saate kadar diğer
mahkûmlarla sohbet hakkının sınırlandığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla
başvurucu yüksek güvenlikli bir cezaevinde sosyal izolasyona tabi tutularak tek
başına tutulduğu sürenin artırıldığını iddia etmiştir.
42. CPT, tek başına tutmayı, bir mahkeme kararının infazı,
cezaevi sistemi içinde bir disiplin cezasının uygulanması, önleyici tedbirlerin
alınması veya mahkûmun güvenliğinin sağlanması gibi durumlarda başka
mahkûmlarla görüşme imkânının kaldırılması olarak tanımlamaktadır. Tek başına
tutma, özgürlüğü kısıtlanan mahkûmların haklarını daha da sınırlamaktadır. Daha
fazla bir kısıtlamayı gerektiren bu tür bir tedbirin makul olup olmadığı
değerlendirirken kanunilik, orantılılık, hesap verebilirlik, gereklilik ve
ayrımcılık içermemesi ilkeleri açısından değerlendirilmelidir. Bununla birlikte, CPT, uygun
bedensel ve ruhsal uyarıcılar olmaksızın yapılan tek başına bırakmanın her
şekli, uzun vadede akli melekelerin ve sosyal yeteneklerin yok olmasına neden
olabileceğini belirtmiştir (bkz. Csüllög/Macaristan,
§ 30).
43. AİHM, tamamen duyusal yalıtma ile
birlikte bütünüyle sosyal yalıtmanın kişiliği tahrip edeceğini ve güvenlik veya
başka gerekçelerle haklı gösterilmeyecek bir insanlık dışı muamele biçimi
oluşturacağını belirtmiştir. Diğer taraftan mahkûmların diğer mahkûmlarla
görüşmesinin yasaklanmasının güvenlik, disiplin veya önleyici tedbirlerin
gerektirdiği koşullarda Sözleşmenin 3. maddesinin ihlali olarak
değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. (bkz. Öcalan/Türkiye, B.No:
46221/99, 12/5/2005, § 191).
Ayrıca güvenliği sağlama, tutulan kişiyi diğer tutulanlardan koruma, devam eden
yargılamada sanıkların hileli işbirliği yapmalarını
veya tutulan kişinin dışarıdakilerle suç için işbirliği yapmalarını önleme gibi
amaçlarla, tek başına tutma tedbirinin uygulanması da mümkündür. Başka bir
ifade ile sıkı güvenlik rejimine ilişkin bir tedbir olan tek başına tutma
kendiliğinden Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir müdahale sayılmaz (bkz. Van der Ven/Hollanda,
§ 50). Uzun
süre başkalarından ayrı tutmanın Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında bir ihlal
oluşturup oluşturmayacağı değerlendirirken olayın içinde bulunduğu özel
koşullara, tedbirin zorunluluğuna, süresine, izlenen amaca ve ilgili kişi
üzerindeki etkilerine bakılması gerekir (bkz. Rohde/Danimarka,
§ 93).
44. Cezaevindeki mahkûmlara yönelik aktiviteler (meslek
edindirme, eğitim, spor, sohbet gibi) mahkûmların bedensel ve ruhsal sağlıkları
için çok önemlidir. Bu durum cezaevinde bulunan tutuklular için de geçerlidir.
Ancak bu tür aktivitelerin her birinin birbirinden bağımsız olarak
sağlanmasının, cezaevleri için bir zorunluluk olduğu söylenemez. Cezaevinin
imkânları kapsamında mahkûmlar için belirlenen değişik etkinliklere katılım
mahkûmların sosyal yalnızlaşmasını engelleyecektir. Bununla birlikte,
mahkûmların bu tür aktivitelere katılımının engellenmesi durumunda dahi kitap,
gazete, dergi ve radyo gibi imkânlara sahip olması ya da cezaevinin
dışındakilerle mektupla iletişim kuruyor olması veya ziyaretçileri ile
görüşebilmesi de sosyal iletişim imkânının olduğunun kabul edilmesini
gerektirir (bkz. Benzer yönde bir karar Öcalan/Türkiye,
§ 195). Ancak
bu tür imkânların sağlandığı durumda dahi mahkûmun başkalarından ayrı tek
başına tutulduğu durum Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında
değerlendirilirken mahkûmun içinde bulunduğu özel durumun, tedbirin
zorunluluğunun, süresinin, izlenen amacın ve tedbirin mahkûm üzerindeki
etkilerinin dikkate alınması gerekir.
45. Somut olayda başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu Kocaeli
2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda, Adalet Bakanlığının 45/1
sayılı Genelgesi ile belirlenen haftalık azami on saat olan sohbet hakkının
cezaevi idaresi tarafından kısıtlandığını ve bu şekilde tecrit edildiğini iddia
etmiştir. Bunun dışında başvurucu, tek kişilik hücre veya odada kaldığını,
cezaevinde hiçbir sosyal, kültürel, sportif aktivite yapılmadığını veya
bunlardan kendisinin yararlandırılmadığını, sürekli olarak hücre veya tek
kişilik koğuşta tutulduğunu, dış dünya ile irtibatını sağlayan, gazete, dergi,
televizyon gibi imkânlardan yararlandırılmadığını, mektuplaşamadığını ve
ziyaretçileri ile görüşemediğini ileri sürmemiştir.
46. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutulan mahkûmun beden
ve ruh sağlığı için uzun süre veya süresiz sosyal yalnızlaştırmaya maruz
bırakılmaması elzemdir. Ancak tek başına tutma veya tecrit olarak
adlandırılabilecek bir yalnızlaştırmadan bahsedebilmek için sohbet imkânının
kısıtlanmasından öte mahkûmun diğer tüm iletişim imkânlarının da elinden
alınması gereklidir. CPT’nin 2011 yılındaki Kırıkkale
F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu için hazırladığı raporda 45/1 sayılı
Genelge uyarınca (bkz. 20) mahkûmlara tanınan sohbet hakkının azami bir şekilde
kullandırılmasını ve mahkûmlar için daha geniş aktivite seçeneği sunulması
tavsiye edilmiştir. Mahkûmların daha uzun süreli sohbet imkânından
yararlandırılması maruz kaldıkları güvenlik rejiminin sıkıntılarını azaltmak
için önemlidir. Ancak bu hususun güvenlik gibi cezaevi için kaçınılmaz
gerekçelerle kısıtlanmasının tek başına başvurucunun “insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye” tabi tutulduğu veya tek başına kalma tedbirinin işlediği
suçun niteliği nedeniyle yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutulmanın pratik
gerekleri çerçevesinde başvurucunun katlanması gereken elem seviyesinden daha
fazla bir eziyet seviyesine ulaştığı söylenemez.
47. Başvurucu cezaevinde üç kişilik koğuşta tecrit kabul
edilmeyecek bir durumda kalmaktadır. Ayrıca cezaevindeki imkânlar kapsamında
başvurucuya, aylık 5 saat süre ile sohbet imkânı tanınmıştır. Bununla birlikte
başvurucu aylık 2,5 saat kapalı spor salonu ve 2,5 saat çim sahadan yararlanma
imkânı tanınmıştır (bkz. § 16).
Başvurucunun bu imkânlardan yararlanırken diğer mahkûmlardan farklı bir
muameleye tabi tutulduğuna dair herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır.
Başvurucunun cezaevine nakledildikten sonraki ilk ayında hiçbir aktiviteden
yararlandırılmaması yönelik cezaevi idaresinin tutumu da Gözlem ve
Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği’nin 6. ve 10. maddeleri kapsamında
mevzuata uygundur (bkz. §§ 18-19).
48. Dolayısıyla başvurucunun uzun süre veya süresiz bir
şekilde tek başına tutulma veya sosyal yalnızlaştırılmaya maruz kaldığının
kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Bununla birlikte cezaların infazında
mahkûmların tekrar sosyalleşmesini teşvik etmek için sohbet gibi sosyal,
kültürel ve sportif aktivite imkânlarından azami olarak yararlandırılması
gerekmekle birlikte başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası gereğince kötü muamele ağırlık eşiğine ulaştığı söylenemez.
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kötü
muameleden bahsedebilmek için gerekli ağırlık eşiğini aşmadığı anlaşılmakla
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence
yasağının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucu tarafından ileri sürülen Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan işkence yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucunun yargılama giderlerinden tamamen muaf tutulmasına,
19/11/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.