TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ RIZA BARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1779)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya
ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Ali
Rıza BARAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kasten yaralama, hakaret
ve tehdit suçlarının mağduru olduğunu, Mahkemece yapılan yargılamada delillerin
eksik ve hatalı değerlendirilerek suçun faili hakkında eksik ceza tayin
edildiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, yaşam hakkının,
kötü muamele yasağının, eşitlik ilkesinin, özel ve aile hayatına saygı hakkı
ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/3/2013 tarihinde
Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan
ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/12/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
5. Başvurucu, vekili olduğu Karataş İcra Müdürlüğünün
2006/118 Talimat sayılı dosyası kapsamında, tahliye işlemleri için gittiği iş
yerinde, iş yeri sahibi L.A. tarafından silahla yaralandığını, tehdit
edildiğini ve hakarete maruz kaldığını ileri sürerek, Karataş Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
6. Karataş Cumhuriyet Başsavcılığı, 18/7/2006
tarih ve E.2006/216 sayılı iddianamesi ile L.A. hakkında “silahla kasten yaralama, 6136 sayılı Kanun’a
muhalefet ve tehdit” suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası
açmıştır.
7. Karataş Asliye Ceza Mahkemesi, 26/3/2007
tarih ve E.2006/213, K.2007/63 sayılı kararıyla L.A.’nın
“silahla kasten yaralama”
suçundan 1 yıl 18 ay hapis ve “6136 sayılı
Kanun’a muhalefet” suçundan 6.375,00 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına, “tehdit”
suçundan ise beraatine karar vermiştir.
8. Kararın başvurucu ve sanık tarafından temyizi üzerine,
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19/11/2012 tarih ve
E.2011/6454, K.2012/38569 sayılı ilâmıyla başvurucunun “6136 sayılı Kanun'a muhalefet” suçundan
açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmadığından bu
konudaki temyiz isteminin reddine karar verilmiş, L.A. hakkında “tehdit” suçundan verilen hüküm onanmış, “silahla kasten yaralama, 6136 sayılı Kanun’a
muhalefet” suçlarından verilen hüküm bozulmuştur.
9. Başvurucu anılan kararı 25/2/2013
tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
10. Başvurucu, 1/3/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Mahkemece, 6/5/2013 tarih ve E.2013/36, K.2013/113 sayılı karar ile
L.A.’nın “kamu
görevlisine karşı silahla kasten
yaralama” suçundan 1 yıl 8 ay 13 gün hapis, “6136 sayılı Kanun'a muhalefet” suçundan
6.375,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir.
12. Karar, 10/7/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. İtiraz edilmeyen karar, Mahkemece, 12/7/2013
tarihinde kesinleştirilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 87. maddesinin (3) numaralı
fıkrası; 10/7/1953 tarih ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası; 4/12/2004 tarih ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin (5), (6) ve (12)
numaralı bentleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/03/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/3/2013 tarih ve 2013/1779 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, vekili olduğu Karataş İcra Müdürlüğünün
2006/118 Talimat sayılı dosyası kapsamında, tahliye işlemleri için gittiği iş
yerinde, iş yeri sahibi L.A. tarafından sol ayağından silahla yaralandığını,
tehdit edildiğini ve hakarete maruz kaldığını, Karataş Cumhuriyet
Başsavcılığına yaptığı suç duyurusu üzerine 18/7/2006
tarihinde açılan kamu davasında, Karataş Asliye Ceza Mahkemesince L.A.’nın “silahla kasten
yaralama ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet” suçlarından
mahkûmiyetine, “tehdit” suçundan
ise beraatine karar verildiğini, temyiz üzerine “tehdit” suçundan verilen hükmün
onandığını, “silahla kasten yaralama ve 6136
sayılı Kanun’a muhalefet” suçlarından verilen hükmün bozulduğunu,
Karataş Asliye Ceza Mahkemesince delillerin eksik ve hatalı
değerlendirildiğini, görevi esnasında kendisine karşı hakaret ve tehdit suçları
işlendiğini, böylece insanlık dışı muameleye maruz kalmasına rağmen ve tanık
beyanı dikkate alınmadan sanık hakkında beraat kararı verildiğini, Mahkemenin,
Avukatlık Kanunu’nun, görevi esnasında avukata karşı işlenen suçlar hakkında,
bu suçların hâkimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağına
yönelik 57. maddesini dikkate almadan karar verdiğini, sanığa hükmedilen cezanın daha fazla olması gerektiğini, makul
sürede yargılama yapılmadığını belirterek, yaşam hakkının, kötü muamele yasağının,
eşitlik ilkesinin, özel ve aile hayatına saygı hakkı ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesinde başvurucu, yaşam hakkının, kötü
muamele yasağının, eşitlik ilkesinin, özel ve aile hayatına saygı hakkı ile
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp
hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun iddiaları, adil yargılanma
hakkı ile kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunması hakkının
ihlali iddiaları çerçevesinde değerlendirilmiştir.
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
19. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
21. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No:
2012/917, 16/4/2013, § 16; B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
22. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına
sahiptir. …”
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Maddede geçen “adil
yargılanma” ifadesi, 3/10/2001 tarih ve
4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun ile Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının
kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/917,
16/4/2013, § 20; B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 22).
25. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde
adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması
esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak
ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (B. No: 2012/917, 16/4/2013, §
21; B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 23).
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre,
bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep
eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler,
kendilerine bir “suç isnadı”
yapılmamış olduğundan, Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında
kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân
veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk
davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, 47287/99, 12/2/2004, § 70;
B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 22; B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 24).
27. 5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza
muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır.
Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme
imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut olayda verilen kararın etkileri ceza
muhakemesi süreci ile sınırlı olup, hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı bir
etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 25).
28. Sonuç itibarıyla başvurucunun, adil yargılama yapılmaması
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddialarının konusu,
Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve
özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Kişinin Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi
Varlığının Korunması Hakkının İhlali İddiaları
30. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
32. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
33. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır.
34. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim
mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu
yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
35. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
36. Başvuru konusu olayda, başvurucu, vekili olduğu Karataş
İcra Müdürlüğünün 2006/118 Talimat sayılı dosyası kapsamında, tahliye işlemleri
için gittiği iş yerinde, iş yeri sahibi L.A. tarafından sol ayağından silahla
yaralandığını, tehdit edildiğini ve hakarete maruz kaldığını, Karataş
Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı suç duyurusu üzerine 18/7/2006
tarihinde açılan kamu davasında, Karataş Asliye Ceza Mahkemesince L.A.’nın “silahla kasten
yaralama ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet” suçlarından
mahkûmiyetine, “tehdit” suçundan
ise beraatine karar verildiğini, temyiz üzerine “tehdit” suçundan verilen hükmün
onandığını, “silahla kasten yaralama ve 6136
sayılı Kanun’a muhalefet” suçlarından verilen hükmün bozulduğunu,
Karataş Asliye Ceza Mahkemesince delillerin eksik ve hatalı
değerlendirildiğini, görevi esnasında kendisine karşı hakaret ve tehdit suçları
işlendiğini, böylece insanlık dışı muameleye maruz kalmasına rağmen ve tanık
beyanı dikkate alınmadan sanık hakkında beraat kararı verildiğini, Mahkemenin,
Avukatlık Kanunu’nun, görevi esnasında avukata karşı işlenen suçlar hakkında,
bu suçların hâkimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağına
yönelik 57. maddesini dikkate almadan karar verdiğini, sanığa hükmedilen cezanın
daha fazla olması gerektiğini belirterek, kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Başvurucunun şikâyeti üzerine Karataş Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonunda sanık hakkında açılan kamu
davasında Karataş Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda 6/5/2013 tarihinde, başvurucuya karşı “silahla kasten yaralama” suçunun
işlendiği gerekçesiyle sanığın cezalandırılmasına, başvurucunun kamu görevlisi
olması nedeniyle sanığa verilen cezanın artırılmasına ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildiği, kararın başvurucuya 10/7/2013 tarihinde
tebliğ edildiği, başvurucunun anılan karara itiraz etmediği ve Mahkemece
12/7/2013 tarihi itibarıyla kararın kesinleştirildiği anlaşılmıştır.
38. Bu şekilde başvurucunun, Karataş Asliye Ceza Mahkemesinin
6/5/2013 tarihli kararına karşı itiraz yoluna
başvurmadığı, dolayısıyla hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını
usulünce tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu belirlenmiştir.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından, hukuk
sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
2. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunması
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.